• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Melih Pekdemir/BirGün Gazetesi

Açıklamalı siyaset meali: “Ve yıkıldı gitti Likya”

21.04.2015

“Köle sahipleri ekmek kaygusu çekmedikleri için felsefe yapıyorlardı, çünkü ekmeklerini köleler veriyordu onlara;”

Sermaye sahipleri (kapitalistler) özgürlük derdinde olmadıkları için rahatlıkla siyaset yapabiliyorlardı, çünkü özgür doğmuşlardı; çünkü özgür olma imkânlarını doğdukları andan itibaren ücretli köleleri veriyordu onlara; kapitalistlerin sağdaki ve soldaki siyasetçileri ise sadece seçim fabrikasında işe alıyordu ücretli köleleri, oylarını kullanmak üzere.

                                                                                                    “Köleler ekmek kaygusu çekmedikleri için felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini köle sahipleri veriyordu onlara.”
                                                                                                    “Ve yıkıldı gitti Likya.”

Ücretli köleler sahici özgürlük nedir bilmedikleri için siyaset yapmayı da bilmiyorlardı, çünkü sermaye sahiplerinin ve siyasetçilerinin tarif ettikleri demokrasiyle yetiniyorlardı. Köşe yazarları ve bir punduna getirip köşe kapanları, demokrasinin inceliklerini ve ince taktiklerini anlatıyordu ücretli kölelere... Bugün sünnet yarın deniz, bugün seçim yarın savaş diyorlardı. Siyaseti dert etmeyin, siyaseti hakiki siyasetçilere bırakın diyorlardı. Siyasetçileri dert ettiğinizde, siyaseti askerlere [ve şimdi Kürt siyasetine!] bırakın dahi diyorlardı.

                                                                                                   “Köleler felsefe kaygusu çekmedikleri için ekmek yapıyorlardı, çünkü felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;”

Ücretli köleler siyaset yapmayı dert edinmedikleri için kendilerini bazen özgür ve bağımsız dahi sanıyorlardı, çünkü siyasetlerini sermaye sahipleri ve siyasetçileri ve askerleri [ve müzakerecileri] veriyordu onlara. Köşe okurları, özgürlük deyince seçimlerde sandıklardan çıkacak yüzdelerden mucizeler beklemeyi, dayanışma deyince ittifak etmeyi, bir arada olabilmek uğruna köprüden geçmeyi, köprüden geçmek için önüne çıkana dayı demeyi öğreniyorlardı.

                                                                                                   “Felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri için ekmek yapmıyorlardı,
çünkü kölelerini felsefe veriyordu onlara.”
                                                                                                   “Ve yıkıldı gitti Likya.”

Sermaye sahipleri ücretli köle sıkıntısı çekmedikleri için aslında özgürlük lafından filan korkmuyorlardı, çünkü zaten yaptıkları / yaptırdıkları siyaset sayesinde ücretli kölelerini kendilerine bağlıyorlardı. Yılanın adı yıldıran, yalanın adı doğruydu. Ücretli köleleri yalanla dolanla kolayca yıldırıyorlardı. Oysa bilmiyorlardı: Aç insanlar inançlarını yiyorlardı.

                                                                                                  “Felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin felsefesi. Ve sahipsiz felsefenin ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi. Ekmeğin sahipsiz felsefesini, felsefenin sahipsiz ekmeği.”

Siyasetin özgürlüğü yoktu. Özgürlüğün siyaseti yoktu. Siyasetin dayanışması yoktu. Dayanışmanın siyaseti yoktu. Ve sahipsiz siyasetin özgürlüğünü, sahipsiz özgürlüğün siyaseti yedi. Özgürlüğün sahipsiz siyasetini ise siyasetin sahipsiz özgürlüğü… Çünkü ücretli köleler için örgütlü özgürlük de yoktu. Bu yüzden özgür bir örgütlülük olamıyordu. Örgütsüz özgürlük hiçbir işe yaramıyordu. Özgür örgütlülük birey eksenli siyaset adına küçümseniyordu. Oysa bu özgürlüğe dayanışma gerekti; bu dayanışmaya özgürlük gerekti; bu özgürlüğe siyaset gerekti; bu siyasete özgürlük gerekti. Ücretli köleler, iş işten geçse bile, tarih önünde kendi iradeleriyle yapacakları seçimde, köleliklerinin iptali için oy verecekti. Gün gelecek, devran dönecekti. Devranın dönmesine, elbette, devrim denecekti.

                                                                                                “Ve yıkıldı gitti Likya. Hâlâ yeşil bir defne ormanı altında.”

(İtalikler, Melih Cevdet Anday’ın “Defne Ormanı” adlı şiiri...)

• • •

Yukarıdaki yazı 11.06.2007 tarihinde bu köşede yayınlandı.

Ve Likya yıkılıp gittikten sonra… Yeşil bir defne ormanı altında Haziran Ülkesi kurulmaya başlanmadı mı? Siyasetin özgürlüğünün adı Haziran, özgürlüğün siyaset tarzı Haziran, siyasetin dayanışmasının adı Haziran, dayanışmanın siyasetinin adı Birleşik Haziran oldu. Çünkü özgürlüğe dayanışma gerekti; bu dayanışmaya özgürlük gerekti; bu özgürlüğe siyaset gerekti; bu siyasete özgürlük gerekti.

Oligarşi, yüzde 1’lik gücüyle sömürünün ve zulmün mayasıysa, bizler, devrimciler yüzde 1’lik gücümüzle, eşitliğin, özgürlüğün, direnişin mayasıyız. Oligarşi mayası toplumu çürütüyor, bizim mayamız umudu diri tutuyor, çoğaltıyor. Birleşik Hazirancılık, öyleyse, göle maya çalmak filan değil, toplumun devrim doğrultusunda mayalanması için var olmak. Halkların barışarak ve ezilen sınıfların ezenlere karşı savaşarak kazanacağını bilmek.

7 Haziran öncesi de böyle 7 Haziran sonrası da böyle… Ve hep böyle biline…