• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

27. Dönem 11. Olağan Başkanlar Kurulu Başladı

Demokratikleşmenin Önündeki Engeller Kaldırılsın

Petrol-İş Sendikası 27. Dönem 11. Olağan Başkanlar Kurulu 10 Haziran Çarşamba günü İstanbul'da Genel Başkan Mustafa Öztaşkın'ın açış konuşmasıyla başladı.

10.06.2015

Petrol-İş Sendikası genel merkezinde başlayan  27. Dönem 11. Olağan Başkanlar Kurulu'nun açış konuşmasını yapan Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın'ın konuşmasının tam metni aşağıdaki gibidir:

Başkanlar Kurulumuzun Değerli Üyeleri,

27. Dönem 11. Olağan Başkanlar Kurulumuzu, ülkemizin ve emekçi halkımızın geleceğini belirleyecek olan kritik 7 Haziran Genel Seçimi'nin hemen sonrasında gerçekleştiriyoruz. Türkiye'de siyasetin büyük değişim ve dönüşüm geçirdiği buna paralel olarak “rejim tartışmaları”nın gündeme geldiği bir sürecin ardından gerçekleşen seçimler, ülkemizde yeni bir dönemin başlangıcı olacak.

Aynı süreçte, ekonomide yavaşlamanın işaretleri ortaya çıkmaya başladı. Yıllarca güvencesizleşme, düşük ücret politikaları ve kötü çalışma koşulları altında çalışan işçilerin hak mücadelesinin sendikaları da aşan bazı örneklerle yükselmeye başladığını gördük. Yeni dönemde sendikal anlayış ve stratejilerin de bu doğrultuda gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Dünya ekonomisi 2008 yılında girdiği krizden hâlâ çıkabilmiş değildir. Küresel ekonomide belirsizlikler sürmekte ve beraberinde istikrarsızlık getirmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları görülürken, sıcak paraya dayalı olarak büyüyen ülkelerde finansal sarsıntılar yaşanmaktadır. Sermaye çıkışı, kur ve faiz artışları, enflasyonda yükselme ile kendini gösteren değişimin, emekçi kesimler için anlamı daha fazla işsizlik ve yoksulluk olmaktadır.

ILO verilerine göre, dünyada işsiz sayısı 2015 yılında 201 milyona ulaşmıştır. Kadın ve gençler arasında işsizlik yeni rekorlar kırarken, yoksulluk derinleşmektedir. Dünyada 320 milyon çalışanın günlük geliri 1,25; 800 milyon kişinin ise 2 doların altındadır. Yani küresel istihdamın %10'u açlık seviyesinin altında bir gelire çalışmaktadır.

Eşitsizlik her geçen gün artmaktadır. 2009 yılından bugüne dünyada ücretlerin artışı verimlilik artışının altında kalmış ve ücretler reel olarak düşmüştür. Emeğin milli gelirden aldığı pay giderek azalmaktadır.

Türkiye, küresel çapta yaşanan bu toplumsal krizi en çok hisseden ülkelerin başında gelmektedir. Ülkemizde emeğin milli gelirden aldığı pay 1999'da %50'ler seviyesinden bugün %30'lar düzeyine gerilemiştir. İşsizliğin gerçek boyutu, %20'lerin üzerine çıkmıştır. Türkiye, eşitsizliğin ve yoksulluğun en çok arttığı ülkeler arasındadır.
Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılan küresel kapitalist sistemin yarattığı bu tablo, sürdürülebilir değildir. Çelişkiler keskinleşmekte, ülkemizin bulunduğu coğrafyaya odaklanan emperyalist paylaşım kavgası şiddetlenmektedir.

Bir yanda bu tabloya itiraz eden dünyanın emekçi halkları ayağa kalkmakta diğer yanda krizi fırsata çevirmeye çalışan sermaye istikrarsızlıktan nemalanmaya çalışmaktadır. Özellikle Ortadoğu'da olmak üzere bölgesel çatışmaların sürekli iç savaş koşullarına dönüştüğü gözlenmektedir.

Sermaye yanlısı ekonomi politikalarında ısrar edilmesi ve dış politikada alınan maceracı kararlar nedeniyle ülkemiz küresel belirsizliklerden ve istikrarsızlıktan fazlasıyla nasibini almaktadır. Başta demokrasi açığı olmak üzere içeride ve dışarıda biriken sorunlar, ülkemizde emek üzerindeki tahakkümün artmasıyla sonuçlanmaktadır.

Dünyada içerisine girilen sancılı dönem, işçi sınıfının küresel dayanışmasının genişlemesi ve güçlenmesinin daha önemli hale geldiğine işaret etmektedir. Dünyada ve ülkemizde emekçi halkın yaşadığı ortak sorunlar, küreselden yerele sağlam bir emek dayanışmasının kurulmasını gerektirmektedir.

Değerli arkadaşlar,

Ülkemizde on milyonlarca emekçi 7 Haziran Genel Seçimi'nde kendi geleceğini ve kaderini oylamıştır. Rejim ve başkanlık sistemi tartışmaları gölgesinde yaşanan seçim sürecinde artan siyasal kutuplaşma ve gerilimin artık son bulmasını dilerken, Diyarbakır'da HDP mitingine düzenlenen saldırıyı kınıyor, karanlık saldırının faillerinin bir an önce bulunmasını talep ediyoruz.

Seçimlerden sonra ülkemizin öncelikle sağduyuya ihtiyacı bulunmaktadır. Siyasetteki gerilim azalmalı normalleşmenin önü hızla açılmalı, toplumsal barış yeniden sağlanmalıdır.

Petrol-İş, seçimlerden sonra siyasal gerilimin düşürülmesi ve sağduyu çağrısı yaparken bir yandan da ülkemizin biriken çok önemli sorunları olduğunun altını çizmektedir. Başta Kürt Sorunu olmak üzere bu sorunların, ancak siyasetin normalleşmesi ve toplumsal kutuplaşmanın son bulması ile çözülebileceği bilinmelidir. Sorunların katılımcı bir şekilde uzlaşı ile  çözüme kavuşturulması için herkes üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir.

Seçim sonuçları, 12 Eylül Darbesi'nin ürünü olan %10 barajının nasıl bir işlev gördüğünü bir kez daha ortaya koymuştur.

Seçimler, ülkemizde demokratikleşme yönünde acil adımların atılması gerektiğini göstermiştir. Bu doğrultuda, temsilde adaleti baltalayan %10'luk seçim barajı kaldırılmalı, anti-demokratik Siyasal Partiler Yasası değiştirilmelidir. Kuvvetler ayrılığının ayrılmaz bir parçası olan ve yürütme erkini denetleyen yargının bağımsız ve tarafsız hale getirilmesi konusu, başlıca gündem olmalıdır.

Öte yandan, önceki seçimlere göre halkın aş ve iş sorunlarına daha fazla odaklanılan ve seçim kampanyalarının ekonomik vaatlere daha fazla dayandığı bir seçim sürecinin yaşanmış olmasını önemsiyoruz. Hayatı yaratan emeğin ve emekçilerin sorunlarının yalnızca seçim dönemlerinde değil, yılın 365 günü tartışılması için sendikalar bu sorunları sürekli gündemde tutmalıdırlar.

Demokratikleşmenin en önemli unsuru emeğin ekonomik ve sosyal haklarının genişletilmesidir. İşsizlikle mücadele ve çalışma hakkı, ücret seviyelerinin yükseltilmesi, sosyal devlet uygulamalarının geliştirilmesi ve taşeron işçiliğinin kaldırılmasının işçilerin en temel hakkı olduğu bilinmelidir. Eşitliğin ve sosyal adaletin sağlanmadığı bir ülkede demokratikleşmeden bahsedilemeyeceği açıktır.

12 Eylül Darbesi'nin ülkemizi içerisine soktuğu anti-demokratik siyasal yapı artık son bulmalı ve emek düşmanı ekonomik tercihler hızla terk edilmelidir.

İşçi sınıfı açısından bıçak kemiğe dayanmıştır ve emekçiler ülkemizi bir sosyal yıkıma sürükleyen bu cendereyi yıkabilecek yegane toplumsal güçtür. Seçimlerin hemen öncesinde Bursa'da başlayıp birçok kente yayılan metal işçilerinin eylemleri, en başta 12 Eylül sürecinin getirdiği güvencesizleşme, ucuz işçilik ve esnekleşme saldırılarına şiddetli bir yanıttır.

İş bırakma eylemleri ve direnişler, son dönemde grev erteleme kararları ile fiilen ortadan kaldırılan grev hakkının işçi sınıfı tarafından fiilen yeniden kazanılmasını sağlamıştır.

Metal işçilerinin ülkeyi sarsan eylemleri, düşük ücretleri ve kötü çalışma koşullarını mücadele konusu yapmayan, iç işleyişinde tabanın katılımını esas almayan, sendika içi demokrasiyi işletmeyen sendikal anlayışa karşı gerçekleştirilmiştir.

Metal işçilerinin direnişi, ülkemizde işçi sınıfı mücadelesi ve sendikal hareket açısından yeni bir dönemi açarken sendikaların gücünü ve meşruiyetini her zaman demokratik ve katılımcı bir iç işleyişten alacağını göstermiştir.

Gerek ülkemizin şu anda kritik bir siyasal ve toplumsal kavşakta bulunması gerek de emekçilerin artan hareketliliği, sendikaların mücadele stratejilerini yeniden değerlendirmeleri ve sendikal anlayışlarını acilen gözden geçirmeleri gerektiğini ortaya koymaktadır.

Ayrıca, sınıfın kazanılmış haklarının korunması ve emeğin çıkarlarının genişletilmesi için sendikalar, ortak ve etkin bir mücadele hattı örmeyi öncelikli görev olarak önlerine koymalıdır.

Petrol-İş, kurulduğu tarihten bugüne emeğin birliğinin ve dayanışmasının sağlanması için mücadele etmiş, uzlaşmacı değil mücadeleci bir sendikal hattı savunmuştur. Sendikamızın, emek ve demokrasi mücadelesinde yıllardır oynadığı bu öncü rolü sürdürmesi; ülkemizin, işçi sınıfının ve sendikaların içerisinde bulunduğu şartlar düşünüldüğünde daha önemli hale gelmektedir.

Değerli arkadaşlar,

Petrol-İş'in aidatlı üye sayısı Nisan ayı itibariyle 30 binin üzerine çıkmıştır. Artan üye sayımız ve yeni işyerlerinin örgütlenmesiyle birlikte başta yürüttüğümüz toplu iş sözleşme süreçleri olmak üzere faaliyetlerimiz yoğunlaşmaktadır.

Seçimden bir hafta önce toplamda 180 bini aşkın ve Türk-İş'e bağlı 176 bin işçiyi kapsayan kamu kesimi toplu iş sözleşmesi sürecinde Çerçeve Anlaşma Protokolü imzalanmıştır. Seçimin atmosferinin de etkisiyle imzalanan protokol ile ilk yıl %11,3'lük bir zam alınmıştır. Petrol-İş'in örgütlü olduğu 5 kamu işyeri/işletmesinde ise sözleşme süreci ise devam etmektedir.

Polimer işyeri dışında büyük özel sektör işyerlerinin neredeyse tamamında sözleşmeler imzalanmıştır. Son olarak grev yasağı kapsamındaki Petkim işyerimizde, temel olarak “eşit işe eşit ücret” talebiyle sürdürdüğümüz sözleşme sürecinde yaşanan tıkanma nedeniyle üyelerimizin işyerini terk etmeme ve ürün sevkiyatını durdurma eylemi 6. gününde sonuç vermiş ve taleplerimizin büyük ölçüde sağlandığı bir anlaşmaya varılmıştır.

Köklü bir geçmişe sahip olan Sendikamızın, bu dönem çalışmaları 5-6 Eylül 2015 tarihinde gerçekleştirilecek 27. Olağan Genel Kurulumuz ile sona ermektedir. Petrol-İş Sendikası, daha önceki Genel Kurullarda olduğu gibi demokratik katılımın esas alındığı ve emek mücadelesinin daha ileri taşınmasına hizmet edecek verimli bir Genel Kurul süreci örecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, sendikamızın 27. Dönem 11. Olağan Başkanlar Kurulu'nun, sendikal mücadelenin yükseltilmesine ve Petrol-İş'in faaliyetlerine katkı koymasını diliyor, Merkez Yönetim Kurulu adına saygılar sunuyorum.

 

Merkez Yönetim Kurulu adına
Genel Başkan
Mustafa ÖZTAŞKIN