• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Boğaziçi Üniversitesi Soma Araştırma Grubu Raporu:

“GE-Lİ-YOR-UM DİYEN FACİA”

13 Mayıs 2014'te yaşanan ve Türkiye madencilik tarihinin en büyük faciası olarak tarihe geçen “Soma katliamı” nın üzerinden bir yıl geçti. Bu büyük facianın ardından birçok araştırma ve gözlem yapılırken, bunlardan biri de Boğaziçi Soma Dayanışması inisiyatifinin Temmuz ve Eylül aylarında Soma'ya giderek ortaya koydukları rapor oldu. Böylesi bir facianın bir daha yaşanmamasına dair alınması gereken önlemleri ve yapılması gereken politika değişikliklerini içeren raporu özetleyerek sizlere sunuyoruz.

15.05.2015

Soma, Savaştepe, Kınık, Dursunbey gibi yakın ilçelere ve köylere taziye ziyaretlerinde bulunan Boğaziçi Soma Dayanışması, araştırma yapmak ve gözlemlerde bulunmak üzere Soma, Kınık, Savaştepe ve köylerine gitti. Bu ziyaretlerde maden işçileri, sendikacılar, maden mühendisleri, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ve İmbat Madencilik A.Ş. yetkilileri, kadınlar, bölge esnafı, Soma civarındaki Akçaavlu, Dualar, Ularca, Karaçam köylerinden 60’a yakını işçilerden oluşmak üzere, 100’e yakın kişiyle mülakat yapıldı.

Katliamda hayatını kaybeden madenciler için yapabilecek en iyi şeyin,  mühendisliğin ve iş güvenliğinin bilimsel ilkelerini bir kez daha hatırlatılması, faciadan etkilenenlerin sosyoekonomik ve psikolojik durumlarını araştırılıp, aktarılarak toplumsal hafızaya kayıt düşülmesi ve gerçeklerin ortaya çıkması olduğunu düşünen Boğaziçi Soma Dayanışması, böylesi bir facianın bir daha yaşanmaması için öneriler geliştirmeye çalıştı. Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli mühendislik dallarında çalışan pek çok öğretim üyesi kendi uzmanlık alanlarından hareketle yaşanan katliamla ilgili araştırma ve gözlemlerine raporda yer verdi.

Kömür üretim sistemi yeniden gözden geçirilmeli

Raporun Nuri Ersoy tarafından kaleme alınan “İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü” adlı bölümde, Soma Eynez yeraltı maden ocağında, pek çok erken uyarı olmasına rağmen göz göre göre meydana gelen bir “kazanın” bugün bildiklerimiz ışığında yeniden canlandırılması ve daha derinlemesine araştırılması gereken bazı soruların formüle edilmesini amaçladı. Çıkan sonuç şuydu: Kazanın asıl sebebi medyada sıkça dile getirildiği gibi özel şirketlerin kâr hırsı değil, TKİ vasıtasıyla kamunun kâr ve üretim artış hırsı olması. Yani tüm bu kazalar Türkiye'nin enerji politikasıyla yakından alakalı. Raporda yerli kömüre dayalı termik santraller yoluyla enerji arzının yerli kaynaklardan sağlanması politikasına dayandığı, ancak, bu politikanın mevcut üretim sistemleri üzerinde insan hayatını ve maden ocaklarını tehlikeye atan bir baskı oluşturduğu ve sonunda madenleri kullanılamaz hale getirerek enerji arzını tehlikeye attığı anlatıldı. Kömürü verimli yakan yeni yakma teknolojileri ve karbon yakalama teknolojileri geliştirilmeden Türkiye’nin kömür rezervlerinin çok hızlı bir şekilde tüketilmesinin gelecekteki enerji güvenliğini
de riske attığı vurgulandı.

“Soma Ziyareti Saha Gözlem Raporu” başlıklı bölümde ise Nuri Ersoy, Fikret Adaman ve Ali Kerem Saysel’in Boğaziçi Soma Dayanışması ile 11-12 Temmuz 2014 tarihlerinde Soma’ya yaptıkları ziyaret sırasında yaptıkları gözlemler aktarıldı. İmbat Madencilik A.Ş.’nin rödovans sistemi ile işlettiği yeraltı ocağını, Soma Kömürleri A.Ş.’nin işlettiği Eynez yeraltı ocağını ve Soma Eynez Merkez açık ocağına gidildi. Bir başmühendis, bir üretim müdürü, iki teknik nezaretçi, bir tahlisiye amiri, bir vardiya amiri ve dört genç mühendis, ayrıca başçavuş, çavuş ve usta rütbelerinde on kadar işçi, Soma Kaymakamı ve Soma Termik Santrali AR-GE Müdürü ile görüşmeler yapıldı. Görüşmeler sonucunda faciayı yaratan sebeplerden bazıları olarak sayılabilecek ilişkiler ağı, güvenlik önlemlerinin göz ardı edildiği ağır çalışma koşulları, işçilerin değersizleştirilmesi, borçlandırılıp madene mahkûm edilmeleri, tecrübeli, tecrübesiz işçiler ve ailelerin gözüyle anlatıldı.

Raporda ikisi mühendis, biri iktisatçı olan üç öğretim üyesinin dışarıdan bakarak gördüğü tablo sonucunda oluşan ortak kanaat, tüm sistem göz önünde bulundurulduğunda bu büyüklükte bir kazanın neredeyse kaçınılmaz olduğu oldu.  Kazanın nedenine ilişkin tek bir faktörü yalıtmak ve “şu olsaydı kaza olmazdı” demenin mümkün olmadığı belirtildi. Bu tür kazaların önlenmesi için tüm kömür üretiminin sistemik bir yaklaşımla ele alınması ve yeniden düzenlenmesi gerektiği ifade edildi. 

Yine Boğaziçi Soma Dayanışması imzasıyla raporda yer alan bir diğer bölüm olan “Türkiye’de Büyüme ve Kalkınma Sorunsalı Üzerine Bazı Gözlemler” çalışmasında günümüz Türkiye ekonomisinin büyüme odaklı yapısının ana hatları, eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmeye çalışıldı. Son 12 yıl değerlendirdiğinde, çalışma, gözlemlenen büyümenin bir yandan sürdürülebilir olmadığı, diğer yandan işsizlik sorununa kalıcı çözüm üretemediğini, ayrıca, büyümenin beraberinde sosyal ve ekolojik maliyetler getirdiği vurgulandı.

Ayşe Buğra’nın “Türkiye’nin Sosyal Politikaları ve Soma Felaketi” başlıklı yazısında Soma felaketi ve onu izleyen gelişmelerin, Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve sosyal yapısıyla ilgili çeşitli sorunları net bir biçimde ortaya koyan bir olay olduğu vurgulandı. Bu sorunlardan bir kısmının, maden sektörünün ülke ekonomisi içindeki konumu, teknolojik özellikleri, piyasanın yapısı ve düzenleniş biçimi, rekabet koşulları ve özel sektörle siyasi yetkililer arasındaki ilişkilerle ilgili olduğu belirtildi.

Ferhan Çeçen tarafından hazırlanan “Kömür Madenciliğinin Çevresel Etkileri” başlıklı çalışmada ise kömür madenciliği ve kömürün termik santrallerde kullanımı sırasında oluşan çevresel etkiler genel hatlarıyla ele alındı ve şu şekilde ayrıntılandırıldı:

Birçok kömür madeninde önemli problemlerden biri atık depolama sahalarının, kömür yığınlarının, kömür hazırlama sahalarının yağışa maruz kalmasıyla Asit Maden Drenajı (AMD) suları oluşuyor. Kömür madenleri ayrıca partikül madde, metan (CH4), kükürt dioksit (SO2), azot oksitler (NOx), karbon monoksit (CO) ve toz emisyonlarından dolayı hava kirliliğine yol açıyor. Ortama salınan toz ve ağır metal gibi hava kirleticileri sadece işçiler için değil, civarda yaşayan nüfus için de sağlık problemleri doğuruyor. Ayrıca kömürün termik santrallerde elektrik üretimi amacıyla yakılması çevreyi en çok kirleten faaliyetlerden biri oluyor ve termik santrallerden kaynaklanan hava kirleticileri çevrede sis, asit yağmuru, havaya çeşitli toksik maddelerin karışması gibi etkilere yol açıyor.

Mahmut Ekşioğlu tarafından kaleme alınan “Türkiye'de İş Sağlığı ve Güvenliğinin Genel Durumu, Öneriler ve İş Sağlığı ve Güvenliğinde Sistem Yaklaşımı” başlıklı bölümde Türkiye ́de iş sağlığı ve güvenliğinin genel durumu, yazarın araştırma ve gözlemlerine dayanılarak kısaca ele alındı ve yapılması gerekenler konusunda genel önerilerde bulunuldu. Uluslararası otorite kuruluşlarınca önerilen ve özellikle gelişmiş ülkelerdeki şirketlerce benimsenen ve uygulanmakta olan “İş sağlığı ve güvenliğinde sistem yaklaşımı” detaylı olarak ele alındı. Türkiye'deki işletmeler için de bu yaklaşımın  benimsenmesi konusunda yön gösterilmeye çalışıldı.

İşletme sorumlularının umursamazlığı ve cehaleti kazaya sebep oldu

Çalışmada iş sağlığı ve güvenliğinin her şeyden önce bir kültür işi olduğu ve bunun temelinin de eğitimle sağlanacak “bilinçlenme” olacağı vurgulandı. Soma faciası özelinde, ihmal, kusur ve bilgisizliğin bu kazaya neden olduğu, özellikle işletmenin kaza durumları için yeterli hazırlık yapmadığı, güvenlik için yapısal eksikleri olduğu, ekipmanların çalışmadığı, İSG eğitimlerinin eksik olduğu ve işletme sorumlularının bütün risk, belirti ve verilerine rağmen umursamazlıkları veya cehaletleri kazanın ana nedeni olarak gösterildi.

Günay Kocasoy’un kaleme aldığı “Soma Maden Faciası ve Yeraltı Maden Ocaklarında Alınması Gereken Önlemler” başlıklı yazıda, maden ocaklarının özelleştirilmesi ile artan maden kazaları ve ölümlerin, konu ile ilgili yönetmelik şartlarının yerine getirilmediği, iş sağlığı ve güvenliği konularına önem verilmediği ortaya koyuldu.

Soma maden ocağı kazasında tespit edilen tahkimat, havalandırma, gaz ölçüm cihazları, kaçış yolları, yaşam odaları gibi teknik yetersizlikler ve tatbikat, eğitim, vardiya değişim yeri, iletişim, denetim gibi uygulama-işletme eksiklileri ele alındı. Havalandırma, yangın söndürme, basınçlı hava şebekesi, elektrik şebekesi, tozla mücadele ve acil kaçış planı gibi planları içeren acil durum planının hazırlanmamış ve gerekli tatbikatların yapılmamış olması facianın büyümesine etken sebeplerden olduğu vurgulandı. Maden işçilerinde standartlara uygun kişisel koruma donanımlarının bulunmaması, ayrıca madeni çok iyi bilen yerel kurtarma ekibinin kurulup hazırlanmamış olması, başka yörelerden gelen kurtarma ekiplerinin madeni yeterince bilemedikleri için kurtarma faaliyetinde çok yararlı olamadıkları gözlendi.

Ayşın B. Ertüzün, H. Işıl Bozma, ve H. Levent Akın tarafından kaleme alınan “Madenlerde Elektrik Sistemleri ve Arama Kurtarma Robotları” başlıklı yazıda da, kömür madenlerindeki iş güvenliği elektriksel/elektronik sistemler ile yapılması gereken hususlar ve herhangi bir kaza durumunda kullanılabilecek arama-kurtarma amaçlı ArKur robotları ele alındı. Raporda belirtildiği üzere elektriksel/elektronik sistemler, madendeki üretim performansının arttırılması, teknolojiden yararlanılarak maden çıkarımının otomasyon çerçevesinde yapılması gibi fiziksel işlerde ve aynı zamanda maden ortamında, sensörler ve iletişim vasıtasıyla çalışma güvenliğinin sağlaması ve tehlikenin en aza indirilmesi amacıyla kullanılıyor. Raporda elektriksel/elektronik sistemlerin kendilerinin hem de ortamın güvenliğinin sağlanması son derece önemi vurgulandı. Yeni bir teknoloji olarak uygulamaları halen kısıtlı olmakla beraber, bu tür robotlar yangın, patlama, sualtı kurtarma ve doğada kurtarma operasyonlarında, gerçek zamanlı veri sağlayarak katkı yapabileceği üzerinde duruldu.

Tüm bu çalışmalar sonucunda üretim planlaması, madenlerde alınması gereken iş güvenliği önlemeleri ve teknik önlemler, denetimler, iş güvenliği, acil müdahale ve havzanın sosyoekonomik durumu ile ilgili bir dizi öneri geliştirildi.  İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ortaya konulan önerilere aşağıda yer veriyoruz.

İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Öneriler

Etkin yasal zorlama, yaptırım ve denetim getirilmelidir.

İşveren ve Şirket yöneticilerine ciddi İş Sağlığı ve Güvenliği eğitimi alma zorunluluğu getirilmelidir.

Çalışanların işyerinde İş Sağlığı ve Güvenliğinin uygun olması konusunda söz sahibi olmaları sağlanmalıdır .

İş Sağlığı ve Güvenliği elemanlarının şirketten bağımsız çalışmaları sağlanmalıdır.

İşletmelerin İş Sağlığı ve Güvenliği standartlarına uygunluğu onaylanmadan çalışmalarına izin verilmemelidir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi orta ve büyük ölçekli şirketler için zorunlu kılınmadır.

Sigortaların İş Sağlığı ve Güvenliği faaliyetlerinde aktif rol almaları sağlanmalıdır.

İş Sağlığı ve Güvenliği eğitimi ilkokullardan başlayarak müfredata dahil edilmelidir.

İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tedbirler liselerde ve mühendislik, mimarlık, işletme, eğitim ve tıp alanları başta olmak üzere üniversitelerde zorunlu ders haline getirilmeli, iş ve işçilerden sorumlu yönetici, mühendis, mimar, doktor vb. Meslek disiplinlerinin eğitim süreçleri için kendi iş kollarında yaşanan iş risklerini bilerek/ görerek hareket etmeleri sağlanmalıdır.

Gerçek anlamda İş Sağlığı ve Güvenliği uzmanı yetiştirecek akademik programlar geliştirilmelidir.

İş Sağlığı ve Güvenliği alanındaki yüksek lisans ve doktora programlarının kalitesi ile İSG uzmanı yetiştirmekte olan kursların çok iyi hazırlandığı ve uzman eğitmenler tarafından verildiği denetlenmelidir.

Bu konularda denetleme ve gözlem yapacak sivil toplum kuruluşlarının teknik anlamda desteklenmesi sağlanmalıdır.

 

Raporun tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: