• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

UHİM GÜNDEM BULUŞMALARI

Genel Başkan Ali Ufuk Yaşar UHİM'in Düzenlediği Panele Konuk Oldu

Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Ufuk Yaşar Küresel Sistemin Müdahaleleri Karşısında Brezilya ve Türkiye Benzerliğini Anlattı.

20.10.2016

“Gündem Buluşmaları”nın bu haftaki konuğu Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Ufuk Yaşar’dı. 18 Ekim Salı akşamı UHİM(ULUSLARARASI HAK İHLALLERİ İZLEME MERKEZİ) Merkez’de gerçekleştirilen buluşmada Yaşar, Petrol-İş’in de üyesi olduğu, 143 ülkeden 50 milyon işçiyi temsil eden Industri All Küresel Sendikası’nın 2-7 Ekim 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilen 2. Kongresi için gittiği Brezilya ile ilgili gözlemlerini paylaştı.

Yaşar, Brezilya ziyareti esnasındaki gözlemleri, ikili temasları, işçi sendikaları ile yapılan görüşmeler ve başta Brezilya Eski Devlet Başkanı Lula da Silva olmak üzere kongredeki konuşmacıların anlattıklarının, Brezilya’da son dönemde yaşanan gelişmelere dair büyük resmi görme fırsatı sunduğunu ve bu resmin Türkiye’de yaşananlara çok benzediğini vurguladı.

Büyük resme bakıldığında iki farklı coğrafyada bulunan Brezilya ve Türkiye’nin, küresel güç odakları ve emperyalist güçlerin müdahalelerine maruz kaldığını ifade eden Yaşar, yakın geçmişte yaşanan dış destekli askeri, ekonomik, toplumsal müdahalelerin de her iki ülkede benzer şekilde tezahür ettiğini dile getirdi.
Konuşmadan bazı satırbaşları şöyleydi:

• Batı’daki sosyalizm ile Güney Amerika’daki çok farklı. Batı’da sosyalizm dini dışlarken, Latin dünyasında din önemli bir referans ve motivasyon kaynağıdır.

• Latin Amerika ülkelerinin çoğunda Marksizmi benimseyen yönetimler var fakat çoğu koyu Hristiyan Katolik. Türkiye’de de muhafazakar dindar kesimle benzeşen tarafları var.

• Brezilya’da 2003-2011 yılları arasında İşçi Partisi liderliğinde ABD menfaatleri dışında bir yönetim vardı. Eski Devlet Başkanı Lula Da Silva’nın anlattıkları Türkiye’de yaşadıklarımıza çok benziyordu. Özellikle darbe sürecinde yaşananların Brezilya’da da çok benzer şekilde gerçekleştiğini gördüm.

• 2. Dünya Savaşı’nda tüm uluslar yara alırken ABD bu süreçten hiç yara almadan çıktı ve enerji havzalarını kontrol altına aldı. Dolar tüm dünyada kabul gören bir para birimi olarak öne çıktı. Savaştan yara alan ülkelerin sırtına IMF, Dünya Bankası ve NATO gibi yapılar bindi.

• Bu süreçte darbeler de çok önemli işlev gördü. 1930 yılında, 1964 yılında Brezilya’da askeri darbe oldu. Türkiye’de de 1960’ta, 1971’de, 1980’de oldu. Bunların altyapısı öğrenci hareketleriyle, yolsuzluk iddialarıyla, işçi hareketleriyle ve medyanın gücü kullanılarak oluşturuldu.

• Brezilya’da 1964’te gerçekleştirilen kanlı darbeden sonra 21 yıl cunta yönetimi ülkeyi kontrol altında tuttu.

• Brezilya’da askeri darbelerin dışında Türkiye’deki postmodern darbe gibi sivil darbeler de yapıldı. Lula da Silva döneminde petrol şirketlerine verilen özerklik, küresel aktörleri harekete geçirdi ve Lula küresel sistem tarafından iktidardan alındı. Ancak yerine geçen Dilma da Amerikancı değildi. Onu da kısa süre önce Ağustos 2016’da görevden aldılar.

• 28 Şubat’ta da aynı şekilde bir itibarsızlaştırma çalışması yapılmıştı. Erbakan hükümeti de böyle düşürülmüştü. O dönemde temsilci olduğum işyerinde süreçte bize karşı da itibarsızlaştırma çalışması yapılarak tasfiye süreci yürütülmüştü. İlginç olan bu itibarsızlaştırma çalışmalarının yapıların kendi içinden olanlarca yapılmış olması.

• Venezuela’da da benzer oyunlar oynandı. Ancak 2002’de Chavez’e karşı yürütülen darbe girişimi tıpkı 15 Temmuz’daki gibi halkın direnişi ve karşı duruşu ile başarısız olmuştu.

• Biz Avusturya’da ve Brezilya’da büyük sendikalarla ortak deklarasyon yayımladık. 9 milyon nüfusu olan Avusturya’da 350 bin üyeli Avusturya Sanayi İşçileri Sendikası Pro-Ge, kendi ülkesi Türkiye’ye karşı açık tavır almasına karşın darbeye karşı hazırladığımız ortak bildirimize imza atmaktan çekinmedi. Brezilya’da ABC Bölgesi Kimya İşçileri Sendikası’yla da aynı şekilde darbe karşıtı bir bildiriyi imzaladık.

• Buradan bakınca STK’ların tavırlarının çok önemli olduğunu görüyoruz. STK’lar kendi faaliyet alanlarında yapabilecekleri çalışmalara odaklanırsa, siyaset kurumu da bu anlamda STK’lar için gerekli zemini hazırlarsa küresel ölçekte etki gücü daha da artabilir. Bu anlamda sivil yapılarımızın dışarıda çalışma yapması gerekiyor. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ve ülkemizin maruz kaldığı küresel ölçekli dış müdahalelerin yurtdışında daha etkin bir biçimde anlatılması gerekiyor. Siyasi mercilerin dışında sivil yapılanmaların da faaliyet alanları çerçevesinde bu noktada inisiyatif alması gerekiyor.

• Toplumumuzun zihninde sendikaların toplumun değer yargılarına uzak ve statükocu yapılar oldukları yönünde geçmişten gelen bir algı var. Ben de bu algıyı sendika tecrübem süresince çok defa tecrübe etmişimdir. Ancak Türkiye’de işçi hareketleri 15 Temmuz’da 28 Şubat’taki gibi bir tavır takınmadı ve karşı bir duruş sergiledi. Sendikal hareket açısından bu çok önemli bir gelişmedir. Ancak olumlu yöndeki bu değişimin topluma aktarılması büyük önem arz ediyor.

Kaynak: UHİM

Kaynak: UHİM