• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Ali Rıza Aydın / soL

Grev hakkı varmış gibi…

05.02.2015

İnsanlık tarihindeki direnme hakkı içinde somut hakların birinden söz ediyoruz.

Ezilenlerin ve sömürülenlerin haklarını arama yollarından; bağımlı çalışanların, işi bırakarak ve/veya üretimi durdurarak haklarını aradıkları özgün durumdan söz ediyoruz.

Sınıfsal mücadelenin en etkinleri arasında olan bir haktan söz ediyoruz.

Bireysel olmayı her yönüyle aşan; sendika, iş yeri ya da iş kolu gibi alanlarla sınırlı gözükmesine karşın, toplu nitelikten toplumsal niteliğe sıçrayan bir haktan söz ediyoruz.

Hukukun konusu olan temel hakların önemlisinden söz ediyoruz.

Haklar mücadelesinin kazanımının olgusal meşruiyetle birlikte hukuksal meşruiyete kavuşmasından; hukuk kullanılarak bir hakkın nasıl kullanılabileceğinden söz ediyoruz.

Tam da bu nedenle, hukuk kullanılarak bir hakkın nasıl engellenebileceğinden ya da yasaklanabileceğinden; hakkın özüne hukukla nasıl el atılabileceğinden söz ediyoruz.

Burjuva hukukunun, “verme” gibi bir hakkı olmadığı halde, veriyor gibi görünüp aldığı bir haktan söz ediyoruz.

*  *  *

Bu genel bilinenleri yinelemenin nedeni, iç hukukumuzdaki grev hakkı düzenlemesini okurken ve Birleşik Metal İş Sendikası’nın başına geleni özetlerken “grev hakkı”nı akılda tutmak… Zira hukuku, kayıtsız koşulsuz kabulcüler için, hak veriyormuş gibi gözüken hukuk da, bu tür başa gelmeler de kabul görmekte. Kimileri, greve gerekli saygıyı ve desteği vermez iken kimileri de Bakanlar Kurulu’nun erteleme/yasaklama kararına hukuksal saygıyı gösterip, grevleri hukuk dışı saymakta.

1982 Anayasası’nın 54. maddesinin grev hakkına ilişkin hükmünün özü; sınırlama ve yasaklama keyfiliği… Alabildiğine belirsiz, soyut ve geniş bir sınırlama ve yasaklama yetkisi yasama organına bırakılıyor. Bugün yürürlükte olan Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu da aynı sınırlama ve yasaklama keyfiliğini yine belirsiz, soyut ve geniş olarak yürütme organına bırakıyor. Özetle, sorunlu Anayasa kuralından Yasa’ya, Yasa’dan Bakanlar Kurulu’na uzanan bir kara delik.

Anayasa’nın 54. maddesine, önceki dönemlerde de 2010 yılına kadar AKP döneminde de dokunulmuyor. AKP’nin 2010 yargıyı ele geçirme operasyonunun, popüler vitrin maddeleriyle perdelenmesinde 54. madde de kullanılıyor. İki fıkra maddeden çıkarılıyor.

Biri, “Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerlerinde sebep oldukları maddi zarardan sendika sorumludur” fıkrası… Diğeri de, “Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz” şeklindeki fıkra…

Ancak, keyfilik sınırlaması ve keyfi öze dokunma aynen korunuyor. Sözde Anayasa güvencesi altında olan grev hakkı, yine Anayasa tarafından belirsizlik içinde kanun koyucuya devrediliyor. Kanun koyucu da teslim aldığı yetkiyi, “genel sağlık ve millî güvenlik” gibi soyut iki kavramı ekleyerek Bakanlar Kurulu’na devrediyor. İşte birçok grev ertelemesi ya da yasaklaması bu belirsizlik ve keyfilikle uygulanıyor. Zaten sonrası da malum, erteleme ya da yasaklama kararlarının ardından artık greve elveda…

Birleşik Metal-İş Sendikasının başına gelen de aynı keyfiliğin sonucu. Erteleme kararında yazılan “millî güvenlik” de “işveren”in güvenliği.

Aslında Anayasa’nın grev hakkı maddesinde, grev hakkının “iyi niyet kurallarına aykırı tarzda”, “toplum zararına” ve “millî serveti tahrip edecek şekilde” kullanılamayacağı dışında bir yasak yok. “Genel sağlık” ve “millî güvenlik” sınırlama sebebi olarak sayılmıyor. Buradan iki sorun çıkıyor:

Birincisi, Anayasa’nın 13. maddesine göre bu iki nedenle kanun koyucu sınırlama yapamaz. Yapar diyen Yasa kuralı da Anayasa’ya aykırı olur. Aynı kurala dayanarak çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı ise, Anayasa’ya aykırı yasa maddesine dayandığından sakat olur.

İkinci sorun, “millî güvenlik” Anayasa’da sınırlama nedeni olsaydı dahi, Kanun’un bunu aynen tekrar etmesi ve aynen Bakanlar Kuruluna devretmesi de Anayasa’ya aykırı.

İşte Hukukta Sol Tavır Derneği’nin, grev erteleme kararı için dava açma girişimiyle yapmak istediği, bu sakat durumun üzerine gitmek. Vitrinle uğraşmak yerine, yasak ve tahakküm dükkanını bütünüyle teşhir edip ortadan kaldırmak. Çünkü içlerinden biri iptal edilse bile erteleme ya da yasaklamaya ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının arkası kesilmeyecek. Hukuksuzluk adına sözde hukuk belgeleri, önceden yapıldığı gibi, Metal İşçilerine yapıldığı gibi, bundan sonrada yapılmaya devam edecek.

Şimdi, soldan bakanlara, Birleşik Metal İş Sendikası’na ve bundan sonraki grevler için tüm sendikalara düşen görev, bu bataklığı kurutmaktır. Greve gitmek kadar tarihsel olan sorumluluk, tüm emekçiler için el ve eylem birliğiyle grev hakkının güvenceye alınması ve önündeki engellerin kaldırılmasıdır.

Kaynak: soL

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ali-riza-aydin/grev-hakki-varmis-gibi-1...