• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

İzzettin Önder/soL Haber Portalı

Simitçi Simit Satar Emekçi de Emek Satar

18.05.2015

Beyinsel algılama ve zihinsel yorumlama işlemlerinde dil ve retorik çok önemlidir. Algılamamız ve zihinsel sistemimiz kullanılan dile göre çalışır. Simitçi fırından aldığı simiti halka satarken sistem içinde bir hizmet üretmektedir. Emek sahibi ise, kendi canından ve kanından bir bölümünü değerinin çok altına patrona bağışlarken, sağlığından, özgürlüğünden ve demokratik yaşamından vazgeçer. Ne hazindir ki, ne emek sahibi, "emekçi" olmaktan "değer üreten insan" olma mertebesine yükselme arzu ve iradesi geliştirmekte, ne de emek mücadelesi yolunda dirsek çürüten yazar çizerler şu meş'um "emekçi" sözcüğünü terk etmeyi ya da bu sözcük üzerinden bir ciddi mücadele başlatmayı hedeflemektedir!

Hızlıca tarihe bir bakalım. Avcılık ve toplayıcılık dönemlerinde ne patron vardı ne de emekçi, sadece insanlar vardı. Feodalizm döneminde ağa ve köle ya da serf vardı. Çok hızlı kapitalizm dönemine atlarsak, bu dönemde tarih sahnesine patron ve emekçi çıktı. Demek ki, patron ya da emekçi dediğimizde bir sistem kalıbı içinde konuşuyoruz. Bu sistemin genetik yapısını ise artık biliyoruz ve anlatabiliyoruz. Bu sistemin anatomik tarihçesi, emekçilerin daima ezilen ve sömürülen sınıflar olduğu, tarihin hemen hiçbir aşamasında başat olmadıklarını göstermektedir.

Bazı dönemlerde emek sahiplerinin görece avantajlı olduğu ileri sürülmektedir. İkinci Paylaşım Savaşı ertesinde başlayan ve 1970'lere dek devam eden kapitalizmin görece "pembe dönemi" tam bir aldatmacadır. Zira, Marks hayali kapitalistlerin tepesinde dolaşmasaydı, komünistler dünyaya yayılmamış olsa idi, makineleşme öncesi dönemde üretimde yoğun şekilde başat olan çalışanların şiddetli direniş ve mücadeleleri yaşanmasa idi ve sermayenin daima var olan piyasa gereksinimi olmasa idi pembe dönem de olmazdı. Ancak, bu dönemi kendi içinde ve tarihsel süreçte tahlil edersek, emek sahipleri lehine bir sonuca varmamız çok zor olur. Şöyle ki, birincisi, bu dönem geçici idi ve öyle olmaya da mahkumdu. Komünist tehdit yok olunca, üretim süreci değişerek emek kullanımı farklılaşınca dönem de sonlandırıldı. Sermayenin hiç bitmeyen piyasa gereksinimi ise, bugün bir yandan küreselleşme diğer yandan da finanslaşma ile karşılanmaktadır. Finansal balonlarla yaşanan krizlere de minnettarız ki, böylece hem bazı sermaye unsurları ayak altından temizlenmekte, hem emek daha da baskılanarak neoliberal sistem iyice oturtulmaktadır. Diğer yandan, ünlü pembe dönem sermayeye karşı emeği korumuş olsa idi, ne emek bugün böylesi sefil konuma gelirdi ne de sermaye bu denli palazlanıp son krize yol açardı.

Ama, sosyal demokrasi dönemi bir sınıfa aldatıcı diğer sınıfa da çok önemli narkoz sağlayıcı işlevi miras bırakmıştır. Bugün, sermaye sınıfı sosyal demokrasi söylemini bir aldatıcı kılıf olarak emekçilere ve topluma yedirirken, emekçiler de bulunmaz Hint kumaşı gibi sosyal demokrasi politika hayalleri peşinde koşmaya yeltenmektedir. Nasıl güçlü bir sermaye oyunudur, akıl alır gibi değil! Öyle ki, sosyal demokrat partiler çıkabilmekte, 2000 yılı programını yarım ağız da olsa methedebilmekte, hatta programın eş-mimarı Derviş hülyasına dahi kapılabilmektedir.

Bütün bir tarih göstermiştir ki, sistemin başat unsuru sermayedir ve sermaye emeği sömürerek buralara gelmiştir. Sermayenin her sömürüsü ise, emeği bir kez daha geriletmekte ve mücadele dışı tutabilmektedir. Ulus devletlerin ortaya çıkışını da, bir bakıma ve formel olarak kapitalizmin tarihinin başlangıcı olarak alabiliriz. Ulus devlet yapılanmasında emeğin ve devletin mülksüzleştirilmesi, sermayenin hem emeğin hem de devletin patronu olduğunun simgesidir. Hal böyle olunca, çalışana "emekçi" sıfatı verildiği sürece, mücadele beyhude değilse bile, aldatıcıdır. O zaman, asıl mücadelenin sisteme dönük olarak sürdürülmesi açıktır.Ancak, bu mücadelenin uzun dönemli olması, kısa dönemde atıl kalınması anlamına alınmaması gerekir.

Kısa dönemde tabii ki emek mücadelesi yapılacaktır. Ancak, kısa vadeli mücadele somut hedeflerle yürütülürken, soyut amaçlar göz ardı edilmemelidir. Kısa mücadele iktidar partilerine karşıdır, sarı sendikalara karşıdır. Bunlar sistemin ana dokusu olan sermayenin gölgeleri ve paravanlarıdır. Dolayısıyla bu mücadele yürütülürken mücadelenin sermayeye, yani sisteme karşı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. 1 Mayıs günü emekçileri duaya çağıran sendikanın kime narkoz verirken, kime hizmet ettiğini anlamamız gerekir. Sermaye ve emperyalizmin emrindeki AKP'nin de niçin dinciliğe prim verdiğini çok net görmemiz ve bu sahteciliği kendi kutsalımızla karıştırmadan yorumlamalıyız.

Çalışan insan nerede nasıl çalışacağına, ürettiği üzerinde nasıl tasarruf edeceğine karar veremediği sürece emek sahibi özgür olamaz, sistem demokratik olarak görülemez. Bu sistemde sömürücü patron da özgür değildir. Emek özgürleşmeden, insanın emek satıcısı olmaktan kurtulmadan gerçek anlamda özgürlük ve demokrasiden söz edilemez. Metal çalışanlarını haklı direnişlerinde kutluyorum. Böylesi kutsal mücadelelerin sisteme karşı olduğunun bilincine ulaşılması ve siyasi kararlarla taçlandırılması kaçınılmazdır.  

 
 
Kaynak: Sol Haber Gazetesi

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/izzettin-onder/simitci-simit-satar-emek...

 

DUYURU...

GENEL BAŞKANIMIZ SÜLEYMAN AKYÜZ’ÜN FACEBOOK HESABI ÇALINMIŞTIR. GELECEK OLAN MESAJLARA VE PAYLAŞIMLARA LÜTFEN İTİBAR ETMEYİNİZ. ...
devamı