Petrol-İş Sendikası Genişletilmiş Başkanlar Kurulu, 22-23 Ekim 2024 tarihinde ANTALYA’da toplanarak ülkemizde emeğe ilişkin güncel gelişmeleri ve örgütsel çalışmalarını değerlendirmiştir.
GENİŞLETİLMİŞ BAŞKANLAR KURULU, toplantıda yapılan değerlendirmeleri ve bu doğrultuda almış olduğumuz kararları aşağıdaki şekilde kamuoyuna iletmeyi uygun bulmuştur:
Filistin’de bir yılı aşkın süredir devam eden İsrail saldırıları, artık yeni bir aşamaya geçmiş ve tüm bölgeyi tehdit eden boyuta ulaşmıştır. İsrail, Gazze ve Batı Şeria’dan sonra Lübnan’a ve Suriye’ye saldırmakta İran’da suikastlar düzenleyerek bölge ülkelerini kışkırtmaktadır. Bölgemizde yaşanan bu çatışmalar, Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’deki zengin kaynaklardan ve enerji jeopolitiğinden ayrı düşünülemez. Emperyalist rekabetin kanlı bir oyun alanı haline gelen bölgede, İsrail’in izole edilerek durdurulması ve barışın bir an önce sağlanması noktasında tüm ülkelere büyük sorumluluk düşmektedir. Meseleye ikiyüzlü yaklaşımlar bırakılmalı, kınamak yetmez İsrail menşeli ürünler boykot edilmeli, İsrail siyasi, ekonomik ve askeri olarak izole edilmelidir. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu olarak Ortadoğu’da kardeşliğin ve barışın halkların iradesiyle er ya da geç tesis edileceğine inanıyor, İsrail’in saldırılarını bir kez daha lanetliyoruz.
Ülkemizde ve dünyada gündem sürekli değişse de fabrikalarda, madenlerde ve işyerlerinde değişmeyen gündem, ne yazık ki, işçi sağlığı ve iş güvenliği risklerinin yol açtığı kazalar ve iş cinayetleri olmaktadır. Söz konusu riskleri minimuma indirmek ve hatta ortadan kaldırmak mümkündür. Ancak piyasacı anlayış, kâr hırsı, maliyetleri düşürme ve üretim baskısı nedeniyle riskler artmaktadır. İSİG Meclisi verilerine göre, yılın ilk dokuz ayında 1.371 işçi kardeşimiz ekmeğini kazanırken iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir. Ölümle sonuçlanan iş kazalarının %97’sinin sendika olmayan işyerlerinde yaşanması, İSİG konusunda sendikaların rolü ve sorumluluğunu ortaya koymaktadır. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi açısından sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Ayrıca, İSİG ile ilgili mevzuat geliştirilmeli ve eksiksiz uygulanmalı, denetimler nitelikli hale getirilerek arttırılmalı ve sendikaların işyerlerinde denetim yapabilmesinin yasal güvenceleri sağlanmalıdır.
Özelleştirme politikalarının olumsuz sonuçları, özel sağlık sisteminde yenidoğan bebeklerin sağlığı ve hayatı üzerinden kurulan insanlık dışı tezgahla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ülkemiz ekonomisindeki yapısal sorunların nedenlerinden birisi olan özelleştirmeler, eğitim ve sağlık alanında en temel haklarımızın bir kazanç kapısı haline gelmesine yol açmıştır. Sermaye yanlısı bu politikalar, ekonomik sıkıntıları ve eşitsizlikleri arttırmakta, doğayı ve canlıların yaşam alanlarını tahrip etmekte, yoksulluğu derinleştirmekte ve sosyal çürümeyi yaygınlaştırmaktadır. Ülkemiz, bebekleri, çocukları, kadınları koruyamaz duruma düşme utancından bir an önce kurtarılmalıdır. Özelleştirme uygulamaları derhal durdurulmalı, eğitim ve sağlık hizmetlerinin eşit ve parasız verilmesi esas olmalı, sosyal çürümeyi hızlandıran ekonomik politikalardan vazgeçilmelidir. Aynı toplumsal atmosfer, sokak hayvanlarına dönük şiddet ve katliamlara da zemin hazırlamaktadır. Ağustos ayında çıkarılan ve bu katliamların önünü açan yasal düzenleme geri çekilmelidir.
Covid-19 salgını ve enflasyonun yüksek seyrettiği izleyen dönemde, TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarının da yardımıyla, emekçilerin alım gücü ciddi ölçüde gerilemiştir. “Kemer sıkma” programı ile, işçi sınıfının geçmiş dönem kayıplarını telafi etmesi istenmediği gibi ücretleri alabildiğine baskılanmaktadır. Aralarında örgütlü olduğumuz TPAO, BOTAŞ, Eti Maden ve MKEK dahil kamu işyerlerinde tasarruf önlemleri adı altında haklarımız elimizden alınmaktadır. Hem kamu kesimi sözleşmeleri hem asgari ücrette, zamların gerçekleşen değil “hedef enflasyon” oranında arttırılması salık verilmektedir. Merkez Bankası raporları ve Orta Vadeli Program’da bu yönde, ücretleri baskılamaya dönük saptamalar yer almaktadır. Sıcak paranın musluğunu tutan kuruluşlar ve IMF bir koro halinde, asgari ücrete %25 dolayında zam yapılmasının uygun olacağını açıklamaktadır. Ekonomi politikaları, sermayenin sözcülüğünü yapan yabancı banka ve finans kuruluşlarının yönlendirmeleri ile değil, halkın ihtiyaçları ile belirlenmelidir. Sermayeye aktarılan devasa kaynaklar kesilmeli, ücretliler desteklenerek gelir dağılımındaki bozulma tersine çevrilmelidir.
Üretimi ve istihdamı gözetmek yerine para ve finans piyasalarına odaklanarak enflasyonu düşürmeyi hedefleyen hükümet, çarkların yavaşlamasını göze almış durumdadır. Ekonomide belirgin bir yavaşlama görülürken işkolumuz da dahil olmak üzere kapasite kullanım oranları ve üretim endeksi düşmektedir. Aynı dönemde TÜİK’in yayınladığı istihdamda artış ve işsizlikte düşüş olduğuna ilişkin göstergeler ise yanıltıcıdır. Ülkemizde istihdamın yapısı giderek bozulmakta, sürekli ve tam zamanlı işlerin payı azalmaktadır. Yine TÜİK’in açıkladığı âtıl işgücü oranının yani geniş tanımlı işsizliğin %27’nin üzerine çıkması bu sorunun açık göstergesidir. Belirli süreli sözleşmelerin yaygınlaştırılmasını amaçlayan düzenlemelerin gündeme gelmesi bu süreci hızlandıracaktır. Ülkemiz, ücretlerin baskılandığı, geçici ve yarı zamanlı işlerin arttığı, esnekleşmenin yaygınlaştığı bir emek cehennemi haline getirilmektedir. Son dönemde işverenler, yavaşlamanın faturasını işçiye çıkarmaya çalışmakta, kimi kazanımları geri alma ve kimi haklarımızı ise erteleme hesabı yapmaktadır. Son 4-5 yıl boyunca yüksek kârlılıkla çalışan işyerlerinde, ekonomik yavaşlamanın faturasının işçiye çıkarılması asla kabul edilemez. Ülkemizde hükümetler değişse de yıllarca sermaye yanlısı politikalarla yerleştirilen emek karşıtı bu zihniyete karşı işçi sınıfı, artık kendi menfaatleri için siyasete etki ederek tavrını göstermelidir.
Öte yandan, bordro mahkûmu haline gelen ücretlilerin daha kaynaktan ödediği gelir vergisi çığ gibi büyürken, şirketlerin yıllık ödediği kurumlar vergisi enflasyonun da altında bir oranda artmaktadır. Vergi sisteminin tüm yükünü, kıt kanaat geçinen emekçiler çekmektedir. Hal böyleyken, “kemer sıkma” programı çerçevesinde yeni vergiler gündeme getirilmekte ve halktan daha fazla almanın yolları aranmaktadır. Kendisinin ve ailesinin karnını doyurmak için kazandığı gelirden her ay vergi ödeyen işçilerden, temel tüketim harcaması sırasında da dolaylı vergi kesilmektedir. Bu cendere altında ezilen emekçilerden hangi gerekçeyle olursa olsun yeni vergi alınamaz, ödedikleri vergi arttırılamaz. Vergide düzenleme yapılacaksa; vergi dilimlerinde adalet sağlanmalı, asgari ücret vergi istisnası vergi matrahına dahil edilmeli, vergi dilimi ilk matrahı asgari ücretin yıllık kazancı altında olmalı, ilk vergi dilimi %10’dan başlatılmalı, zorunlu temel harcamaların tüketiminden alınan KDV oranı %1’e düşürülmelidir.
Ülkemizde sosyal güvenlik sistemi 1999 yılından bu yana yapılan düzenlemelerle piyasacı bir anlayışla yeniden yapılandırılmıştır. Emeklilik yaşı yükseltilmiş, aylık bağlama oranları düşürülerek emekliler sefalete sürüklenmiş ve aylık hesaplama formülünde çeşitli mağduriyetlere yol açan bir sistem getirilmiştir. Son dönemde bireysel emeklilik sigortasının teşvik edilmesi, şimdiyse Tamamlayıcı Emeklilik Sisteminin getirilmeye çalışılması, sosyal güvenliğin adım adım özelleştirilmesinin yolunu döşemektedir. Sosyal güvenlik sisteminde yeniden kapsamlı bir “reform” yapılması gündemdedir. Emeklilik koşullarını zorlaştıracak, aylık bağlama oranlarını emekliler aleyhine değiştirecek ve bu alanda özel finans kurumlarının inisiyatifini arttıracak her türlü düzenlemeden uzak durulmalıdır. Emekliler açısından anlaşılır ve adil tek bir aylık hesaplama sistemi getirilmeli, yıldan yıla ve farklı statüde çalışanlar arasındaki aylık adaletsizlikleri giderilmeli, aylık miktarları iyileştirilmelidir. İşverenlere verilen SGK desteğinde olduğu gibi işçinin SGK primlerinin %5’i işçinin sosyal güvenlik hakkında kayıp yaratmayacak şekilde devlet tarafından karşılanmalıdır.
Konfederasyonumuz Türk-İş’in Ağustos ayında başlattığı ve son olarak 20 Ekim’de Ankara’da düzenlediği Emek Mitingi ile devam eden mücadele programı, işçi sınıfının temel sorunlarının ve taleplerinin ülke gündemine taşınması açısından son derece önemli olmuştur. Son yılların en coşkulu ve en kalabalık işçi mitingi olarak kayıtlara geçen mitingde, Petrol-İş de kitlesel olarak yerini almıştır. Bu miting ve eylemlerin, emek karşıtı yeni düzenlemelerin planlandığı bir sırada sendikaların ortak mücadelesi ve dayanışmasının yükseltilmesine büyük bir katkı sunduğunu ve sendikal mücadelede yeni bir dönemin habercisi olduğunu düşünüyoruz.
Son Orta Vadeli Program’da, KİT’lerin faaliyetlerini verimli bir şekilde sürdürmesinin sağlanması amacıyla KİT Yönetişim Reformunun yapılması hedefine önceki programda olduğu gibi yine yer verilmektedir. Bu reformun, yeni özelleştirmelere ya da milli şirketlerimizin herhangi bir şekilde zayıflatılmasına asla kapı aralamaması gerektiğini bir kez daha belirtiyoruz. KİT’lerin sadece kârlılık ve verimlilik esasına göre faaliyet göstermesi, kamu yararı ilkesinin terk edilmesine, üretim ve hizmetlerde piyasa koşullarının yol açabileceği kesintilere ve istihdamın güvencesizleşmesine neden olabilecektir. Bağlantılı olarak enerji sektöründeki KİT’lerin yeniden yapılandırılması da yine gündemdedir. Örgütlü olduğumuz TPAO, BOTAŞ ve Eti Maden, ülkemiz ekonomisinin ve enerji sektörünün belkemiği kuruluşlardır. Enerjide yeni bir özelleştirme hamlesinden ve bu kuruluşlarımızın parçalanarak zayıflamasına sebep olacak düzenlemelerden uzak durulmalıdır.
İşkolumuzun en stratejik faaliyetlerinden olan gübre sektöründe de özelleştirmeler başta olmak üzere yıllardır uygulanan yanlış politikalar, dışa bağımlılığın artmasına, yatırımların düşmesine ve istihdamın azalmasına neden olmuştur. Gübre sektöründe devletin hammadde, üretim, yatırım ve tüketimde gelişmeleri gözetmesi ve tarımsal üretimin geleceği açısından sektörde üretimi destekleyen kapsamlı bir planı hayata geçirmesi gerekmektedir. 1952 yılında bir kamusal girişim olarak kurulan ve halen sendikamızın örgütlü olduğu Gübretaş’ın sektördeki konumu düşünüldüğünde, yurtiçi ve yurtdışındaki üretim, faaliyet ve yatırım kararlarının da bu çerçevede geliştirmesi sağlanmalıdır.
Sendikamızın Haziran ayındaki Başkanlar Kurulu’ndan sonra, dördü yeni örgütlenilen olmak üzere 10 işyeri/işletmede sözleşmelerimiz başarıyla ve önemli kazanımlarla bağıtlanmıştır. Halihazırda üç işyerimizdeki grevlerimizle birlikte 22 işyeri/işletmede toplu iş sözleşmesi prosedürleri devam etmektedir. Gelecek dönemde başlangıcı 1.1.2025 tarihli olan toplu sözleşmeler için kamu işyerlerimiz dahil 61 işyeri/işletmede yoğun bir müzakere ve mücadele sürdüreceğiz. Ekonomide sıkıntılar, üretimde ve ihracatta yavaşlama gerekçesiyle işverenlerin hak ve kazanımlarımızı baskılamaya dönük yaklaşımlarının ağırlık kazandığı zorlu ve yoğun bir sözleşme dönemine hazırlanmaktayız.
Gebze Şubemize bağlı Tarkett’te 18 Eylül, İstanbul 1 Nolu Şubemize bağlı As Plastik’te 19 Eylül ve Trakya Şubemize bağlı Elba Bant işyerimizde 25 Eylül’de başlayan grevlerimiz tüm coşkusuyla devam etmektedir. Tarkett ve As Plastik işyerlerimizdeki grevlerimiz aynı zamanda işverenlerin sendikasızlaştırma hamlelerine karşı da kararlılıkla sürdürülmektedir. İşçinin yasal ve Anayasal haklarını tanımak istemeyen işverenler, As Plastik’te olduğu gibi grev kırıcı uygulamalar dahil her türlü yasadışı yola başvurmaktan da çekinmemektedir. İşverenlerin bu yasadışı uygulamalarına karşı yürüttüğümüz hukuki ve kararlı örgütlü mücadelemiz, işverenlerin bu yasa dışı uygulamalarını bertaraf edecektir. Zor koşullara ve tüm baskılara rağmen sürdürülen Tarkett, As Plastik ve Elba Bant grevlerimizi Genişletilmiş Başkanlar Kurulu olarak selamlıyor, grevdeki üyelerimizin sonuna kadar yanlarında olduğumuzu belirtiyoruz. Ülkemizin dört bir yanında hakları için örgütlenen, direnen ve mücadele eden işçi kardeşlerimize dayanışma duygularımızı iletiyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
PETROL-İŞ SENDİKASI
GENİŞLETİLMİŞ BAŞKANLAR KURULU ADINA
GENEL BAŞKAN
SÜLEYMAN AKYÜZ