Ekonomi Bakanı Ali Babacan , bugüne kadarki söylemi ile uluslararası finans çevrelerinin ve en büyük sermayenin sözcülüğünü iyi yaptı; IMF programının birinci sınıf izleyicisi olarak mükemmelin üzerinde bir başarımı var. Zaten dışarıdan (ve içeriden) sık sık yılın ekonomi bakanı vb. gibi üstün hizmet övgüleri alıyor.
Ekonomi Bakanı Ali Babacan , bugüne kadarki söylemi ile uluslararası finans çevrelerinin ve en büyük sermayenin sözcülüğünü iyi yaptı; IMF programının birinci sınıf izleyicisi olarak mükemmelin üzerinde bir başarımı var. Zaten dışarıdan (ve içeriden) sık sık yılın ekonomi bakanı vb. gibi üstün hizmet övgüleri alıyor.
Şüphe yok, halkın ezilmesi pahasına sürdürülen program, iç ve dış gelişmelerin yardımıyla göreceli bir istikrar sağladı. Enflasyonun şimdilik dizginlenmesi bile ülkemizde başlıbaşına büyük başarı.
Ama program defolu. Ana defo, cari işlem açığı falan değil. Bu yıl 18-20 milyara dayanacağı görülen bu açık, sadece bir sonuç! Zaten bu sonuç, istikrarın başını yemeye, enflasyonu yine canlandırmaya ve programı çökertmeye aday.
Programın, Babacan'ın ve AKP iktidarının ana defosu , ekonomik istikrarı süreğenleştirecek bir yapıdan, bir ekonomi politikadan yoksun olmasıdır.
Türkiye'nin yapısal krizinin ana kaynağını ekonomi izleyen sıradan vatandaş bile biliyor: Ekonomik büyüme tamamen dışalıma bağlı; ekonomi büyüdükçe ihracatın ithalatı karşılama oranı da artıyor.
Sorun, büyümenin dış desteklerini azaltma(ma)k ve ülke içindeki kaynaklarını arttırma(ma)kta yatıyor. Sanayinin iç büyüme desteklerini hızla geliştirecek bir ekonomik yapısal dönüşüm gerçekleşmeden, süreğen bir ekonomik istikrar hayaldir! Sürekli döngüsel krizler kapıda durur..
AKP ve bakanda, IMF programındaki mükemmel başarılarına kıyasla, Türkiye'nin döngüsel ekonomik krizlerini hafifletecek ne bir bakış ne de politika var.
AKP'ye iyi niyetle bakarsak, kalkınma anlayışları, ''yabancı yatırım'' ın gelmesi ile eşdeğerdir. Basına egemen görüş de budur: Yabancı yatırım gelecek, biz kalkınacağız! Bu nedenle ekonomik istikrar ve gelişmenin odağında, yabancı yatırımın ne pahasına olursa olsun gelmesi vardır.
Kalkınma fikrinde sıfırı tüketen bir ülkenin geldiği nokta!
Tabii ki yabancı sermaye yatırıma gelsin, fabrikalar kursun, iş alanları açsın.. Bunun için de gerekli bütün kolaylıkları gösterelim..
Ama kalkınmasını tamamen buna bağlamış bir ülke, bütün zorlukları yaşamaya da adaydır.
Görünen o ki bu yıl ve gelecek yılın sonlarında oluşacak bütçe açıklarını kapatacak, ''içeriden'' hiçbir umut verici gelişme yok. Tek umut, yabancı sermayede düzenli artış. Zaten hükümet ve ekonomi yazarları bütün hesaplarını bu artış üzerine kuruyor.
Yabancı sermaye geldi geldi, gelmedi ayvayı yedik!
Ekonomide istikrar ve kalkınma mı istiyoruz? O halde giderek artan miktarlarda sermaye girişi olmalı!
Ekonomide istikrar ve kalkınma mı istiyoruz? O halde , Türkiye'nin TÜPRAŞ'ı, ERDEMİR'i, Telekom ve başka ne varsa satılmalı ve bütçe açıkları kapatılmalı!
Ekonomide istikrar ve kalkınma mı istiyoruz? O halde, gerekirse Türkiye'nin Koç 'u da, Sabancı 'sı da, Vestel 'i de, Eczacıbaşı 'sı da.. satılmalı. (Şükür ki bu saydıklarımızın hiçbiri bu değerleri satmayı akıllarının ucundan bile geçirmiyordur! - inşallah!)
Ekonomide istikrar ve kalkınma mı istiyoruz? O halde taş, toprak, orman, hava, su.. ve... sırası ve yeri geldikçe siyasi konular... satılmalı.
Ekonomide istikrar ve kalkınma mı istiyoruz? Bütün bu satışlara karşı çıkmayın, çıkarsanız devletçisiniz, yabancı sermaye düşmanı ve dinozorsunuz..
IMF'nin yediemini Ali Babacan diyor ki: ''Artık ulusal, uluslararası sermaye yok, hepsi birbirine karıştı, milliyetler kayboldu!'' Babacan mükemmel uyduruyor, bu politikaları sürdürebilmek için de uydurmak zorunda!
AKP'nin politikası basit: Önünde, normal seçimi düşünürsek 2-2.5 yıl var. Seçime göreceli bir istikrar içinde girebilmesi, bu büyük satışları gerçekleştirmesine bağlı...
AKP, ülkeyi ve geleceği değil, kendi iktidarını ve yakın geleceğini düşündüğü için bu satışları gerçekleştiriyor. Ve gözü kara bir şekilde davranacak ve satışları mutlaka gerçekleştirmeye çalışacaktır.. Çünkü hayatı buna bağlı!
AKP yönetebilme politikasını satış üzerine kurduğu için, ERDEMİR, TÜPRAŞ gibi, Türkiye'nin elinde kalkınmasının öz silahları olabilecek değerlerin satılmasına şiddetle karşı çıkmalıyız.
Atatürkçü Dinamik Düşünce , bu kaosa nereden bakıyor? Perşembe günü konuyu, bu defa IMF'nin açtığı yeni tartışmayla sürdüreceğiz..