Bölgenin 'en' güçlü rafinerisi, Türkiye'nin 'en' büyük sanayi kuruluşu, 'en' kârlı, 'en' çok vergiyi ödeyen.... 'En' ler sürüyor ve TÜPRAŞ pazarlık konusu dahi edilmeden, 3 yıllık cirosu kadar bir bedelle, hakkında türlü şaibeler olan yabancı bir şirketin ortak olduğu bir konsorsiyuma satılıyor. Daha doğrusu hediye ediliyor.
Bölgenin 'en' güçlü rafinerisi, Türkiye'nin 'en' büyük sanayi kuruluşu, 'en' kârlı, 'en' çok vergiyi ödeyen.... 'En' ler sürüyor ve TÜPRAŞ pazarlık konusu dahi edilmeden, 3 yıllık cirosu kadar bir bedelle, hakkında türlü şaibeler olan yabancı bir şirketin ortak olduğu bir konsorsiyuma satılıyor. Daha doğrusu hediye ediliyor.
Ayrıntılara girip aynı hikâyeyi deşmeyeceğiz. Zira Petrol-İş Sendikası'nın biri dün olmak üzere, peş peşe açtığı davalar sürüyor, tabii çalışanların eylemi de.
Dikkati çekmek istediğimiz nokta, herkesin ve her kesimin 'jeopolitik önemi' konusunda hemfikir olduğu Türkiye'nin, ulusal bir enerji politikasına sahip olup olmadığı. TÜPRAŞ acaba bir ulusal enerji politikası çerçevesinde mi satılıyor? Yoksa sadece ve sadece 'özelleştirilme' kapsamına alındığı ve bir alıcı çıktığı için mi? Sözün bu noktasında enerji alanında ciddi çalışmalar yapmış hatta petrol üzerine bir de kitabı bulunan, DSP hükümetinin eski Maliye Bakanı Hikmet Ulubay' ın anlattığı küçük bir gerçeği aktaralım: İngiltere, British Petrolium'u (BP) özelleştirirken şirketin yalnızca yüzde 15'ini yabancı sermayeye açtı. Kuveytli bir petrol şirketi satın aldı. Sonradan bu şirketin, BP'nin halka arz edilen kısmından da biraz hisse satın aldığı ortaya çıktı ve İngiltere hükümeti Kuveytli şirketten yüzde 15'i aşan hisseleri satmasını istedi. Bu kadar liberal politikaları savunan, özelleştirmenin mimarı sayılan bir ülke bile stratejik sektörünü korumada bu denli ısrarcı ise... Ulubay'ın ısrarla vurgulamaya çalıştığı, sıcak ve soğuk çatışma bölgelerinin tam ortasında yer alan Türkiye'nin rafinerilerini özelleştirmesinin doğru olmadığı. Özel şirketlere devir belki, ancak yabancı sermayeye bu kadar pay asla...
Geçen hafta OPET'in Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Öztürk ile bir sohbet yemeğinde konu haliyle TÜPRAŞ'a geldiğinde ''Ben yine de özerkleştirilmesini tercih ederdim. Olmadı. Stratejik öneme sahip olduğu için keşke yalnızca Türk şirketlerinden oluşan bir konsorsiyuma verilmiş olsaydı'' sözleri de çok farklı değil.
Her ne kadar krizlerden fazla başını kaldıramasa da Türkiye hedeflerini büyük tutan bir ülke. 2023 yılına kadar dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi olma hedefine soyunmuş olduğunu biliyoruz.
Peki bu nasıl olacak?
Bir ülkenin ekonomik kalkınmasındaki en önemli unsurlar enerji ve madenler. Her iki konuda da uluslararası arenada kıyasıya rekabet, kıyasıya pazarlıklar bıkıp usanmadan sürüyor. Yapılan her anlaşmada eli güçlü olan, bir adım öne geçmiş oluyor.
Ve ne yazık ki...
Sağlıklı ve sürdürülebilir bir enerji politikası olmayan bir ülke Türkiye. Kimi zaman enerji politikalarının oluşturulmaya çalışıldığı oldu ancak hükümetler değiştikçe politikalar da değişti. Ulusal ve net bir enerji politikası oluşturulup uygulanmadı.
Örnekler çok....
- 'Türkiye'de enerji fazlası var mı yok mu?' konusu bile hâlâ tam olarak açıklığa kavuşmuş değil. Her kafadan bir ses çıkıyor.
Rusya, İran, Azerbaycan, Mısır ve Türkmenistan ile anlaşma imzalayıp doğalgaz alma taahhüdünde bulundu, ancak satın almayı kabul ettiği miktar Türkiye'nin doğalgaz tüketiminin yaklaşık iki katı. Şimdi alımı yavaşlatmaya çalışıyor...
-Kendisini de Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattı pastasına eklemek gayreti içinde olan Kazakistan, Türkiye'nin kendisinden almayı taahhüt ettiği doğalgazı satın almaktan vazgeçmesi halinde ciddi sorunlar çıkacağını her fırsatta tekrarlıyor....
Tüm bunlar dururken 'Beyaz Enerji operasyonunun' davaları hâlâ sürerken nasıl bir enerji politikası olabilir ki?
Yeniden TÜPRAŞ'a geri dönersek... Tataristan'ın devlet yönetimindeki şirketi, Rusya'nın 4. büyük devi Tatneft ile yapılan anlaşmada kim kazandı peki?
Depoları dolu olduğu için rafineri ihtiyacı olan, Türkiye sayesinde güneye doğru açılan ve navlun maliyetlerini düşürecek olan Tatneft'in TÜPRAŞ'ı, üstelik değerinin çok çok altında satın alarak bir taşla bir değil, birkaç kuş vurmuş olduğu gerçek. Peki ya Türkiye ne kazandı bu işten?