Bazılarının ‘TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesini engellemekten dolayı hissettiği zafer duygularını okurken aklıma Tekel geldi. Sahi ne oldu Tekel özelleştirmesi?
BAZILARININ ‘TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesini engellemekten dolayı hissettiği zafer duygularını okurken aklıma Tekel geldi.
Sahi ne oldu Tekel özelleştirmesi?
MARKSİST DISNEYLAND
Ucuza gittiği için vazgeçildi deniyor.
Ama unutmayalım.
Geçen her gün özel sektörün sigara pazarındaki payı büyüyor, Tekel’inki ise azalıyor.
Pazar payında kaybedilen her puan, bu fabrikaların fiyatından bir miktar götürüyor.
Telekom ortada.
Hálá özelleştirilemedi.
Bu arada telefon konuşmaları deregüle edildi, yani herkese açıldı.
Bundan 15 yıl önce 20 milyar dolar değer biçilen Telekom’u acaba kaça satarsak bu işten ‘kárlı’ çıkacağız?
Eski komünist ülkeler bile özelleştirmelerini bitirdi. Biz hálá bir ‘Sovyet modelini’ sürdürmeye çalışıyoruz.
Ankara hálá bir ‘Marksist Disneyland’ olarak dimdik ayakta.
Ve hálá bazı insanlar özelleştirmeyi engellemekten dolayı mutlular ve zafer çığlıkları atıyorlar.
Ama ben artık başka bir ‘dürüstlük çetelesi’ tutmaya başladım.
Bakın küçük defterime neler yazmışım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzluk Komisyonu, Mesut Yılmaz ve Güneş Taner’i Yüce Divan’a göndermeye hazırlanıyor.
ONLAR YARGILANIYOR
Haklarındaki iddialar ne?
Türkbank ihalesine hile karıştırmak.
Türkbank ihalesinin mali boyutu nedir?
Milletin kesesinden çıkan miktar nedir?
Bir milyar dolar mı?
Peki büyük bir ihtimalle elde kalacak olan TÜPRAŞ ne kadar?
1.3 milyar dolar.
Banka hortumlamalarında giden para nedir?
25 ile 50 milyar dolar arasında rakamlar veriliyor.
Peki Telekom özelleştirmesinin 15 yıl gecikmesinin bu millete maliyeti nedir?
20 milyar dolar.
Dikkat edin, 1980’li yılların parasıyla 20 milyar dolar.
Bugünün hesabına vurursanız belki 40-50 milyar dolar.
Şu tuhaflığa bakın ki, Yılmaz ve Taner Yüce Divan’a gidiyorlar.
Ama onlar hakkındaki iddiaların 40-50 katına mal olan insanlar aramızda dolaşıyorlar.
Hem de hálá kahramanlık, dürüstlük afraları tafraları atarak.
Sevgili okuyucular, artık bu dürüstlük kavramını tartışma zamanı geldi.
Bu kafaların, bu zihniyetin Türkiye’ye maliyeti çok ama çok ağırdır.
Bunu biz ödüyoruz.
Birçok defa yazdım.
BEKÇİ MURTEZA’LAR
Yapamadığımız yollarla, açamadığıımız hastanelerle, yükseltemediğimiz eğitim seviyesiyle, şehirlerimizin çirkinliğiyle ve tabii ki cebimize giren paranın azlığıyla ödüyoruz.
Emin olunuz ki çocuklarınız ve torunlarınız bunu daha da fazla ödeyecek.
Bazıları, ‘milletin parasını’ koruduğunu sanan Bekçi Murteza’lar olarak ortada dolaşıyor.
Elindeki düdüğü durmadan çalıp onu bunu korkutuyor.
Elbette onları hortumcularla, hırsızlarla aynı kefeye koymuyorum.
Elbette onların çoğunun bu direnişi iyi niyetle yaptığını, ‘Ben devletin parasını yedirtmem’ zihniyetiyle davrandığını biliyorum.
Ama hepimiz biliyoruz ki, cehennemin yolu iyi niyet taşlarıyla örülür.
HESAPLAŞMA ZAMANI
İşte o nedenle ben diyorum ki, artık dürüstlük dediğimiz şeyin standardını, ölçüsünü yeniden belirleme zamanı geldi.
Kendini dürüst sanan bazı insanların, aslında cebimizden hortumculardan daha fazla para götürülmesine yol açtığını, bizlere maliyetinin daha fazla olduğunu tarihe not düşmemiz gerekmiyor mu?
Çünkü ileride bu çocuklar hesap sorarken sadece banka hortumlayanların değil, dürüstlük maskesi altında milletin cebinden alınanların listesini de görmek isteyeceklerdir.
Ben işte bunu yapıyorum.
Türkiye’yi demode bir Sovyet devleti olmaktan kurtarmak için bu hesaplaşmayı mutlaka yapmalıyız.
Yoksa her şey için çok geç olacak.