Türkiye’de erkek, kadın, engelli, üniversiteli işsizler daha iyi yaşam koşullarını hak ettiğini haykırıyor. Kronikleşen işsizlik psikolojik ve fiziksel hastalıkları her geçen gün daha fazla artırıyor. Yrd. Doç. Dr. Dursun işsizliğin intihar ve madde kullanımını tetiklediğini söylüyor.
‘Azalma olmadı’ A&G Araştırma Şirketi sahibi Adil Gür, 2001 krizinden bu yana Türkiye toplumunun en büyük sorununun işsizlik olduğunu vurguluyor. Gür, “Ülkenin tamamıyla sıcak para ile büyümesi nedeniyle halkın işsizlik algısında bir azalma olmadı” diyor
Son 30 yılda yaşanan hızlı ekonomik ve sosyal dönüşümler, işsizliği bugün Türkiye’nin karşısına en temel sorun olarak çıkarmış durumda. Yalnızca gelir kaybına uğrama anlamına gelmeyen, aynı zamanda birey üzerindeki psikolojik yoksunluğu da tetikleyen işsizlik; beraberinde göç, yoksulluk, suç, eğitimsizlik, sosyal dışlanma gibi toplumsal sorunları da sürüklüyor. Resmi rakamlar üzerini örtmek için ne kadar uğraşsa da, sokaktaki insanın-işsiz insanın sesi, her geçen gün daha fazla yükseliyor. Erkek, kadın, engelli, üniversiteli işsizler hakkını arıyor, daha iyi yaşam koşullarını hak ettiğini haykırıyor. Biz de, Türkiye’de işsiz olmanın ne anlama geldiğini daha yakından anlamaya, işsiz bireylerin sorunlarını duyurmaya çalıştık. İşsizliğin gerçek boyutları, işsiz bir kişinin bir günü nasıl geçirdiği, işsizliğin psikolojik sağlığa etkileri ve hangi hastalıklara davetiye çıkardığı, üniversiteli işsizlerin geleceğe nasıl baktığı, işsiz kadınların hangi koşullar altında yaşadığı, engellilerin işsizlik engeliyle nasıl mücadele ettiği ve işsizliğin evlilikleri nasıl bitirdiğini araştırdık.
Türkiye’de işsizliğin ne anlama geldiğini anlamanın yolu, öncelikle İŞKUR merkezlerine gitmekten geçiyor. Bu nedenle ilk olarak İŞKUR’un Şişli şubesindeyiz. Sabah saat 09.30 olmasına rağmen içeride görevlilerden başka kimse yok. Kapıdaki güvenlik, iş arayan kimsenin neden olmadığını sorduğumuzda, “Artık kimsenin ümidi yok” diye cevap verip ekliyor: “İŞKUR işyerleriyle anlaşmalı çalışıyor. Örneğin fabrika eleman mı alacak, 2-3 aylık bir deneme süresi boyunca 400 lira gibi bir ücretten çalıştırıyor. Deneme süresinin sonunda ne olacağı da belli değil zaten. O yüzden insanlar iş aramaktan vazgeçmiş durumda.”
Oradan Beyoğlu İŞKUR’a geçiyoruz. Ancak bu kez de bir eylemle karşı karşıyayız. KESK’in protestonu izleyen işsiz bir yurttaş ile tanışıyoruz, yakındaki bir kahveye oturup çay söylüyoruz.
‘OTOBÜSE BİLE KAÇAK BİNİYORUM’
Şeref Sivari (52), Türkiye’de sayıları 5 milyonu aştığı tahmin edilen işsiz yurttaştan yalnızca biri. Hayatı boyunca birçok farklı işte çalışmış; garsonluk, taksicilik, boya badana işleri, tesisatçılık, ayakkabıcılık, muavinlik, kargo taşımacılığı ilk anda aklına gelenler. Ancak tüm bu günlük işler, sigortasız ve güvencesiz çalışma koşulları, aldığı paranın yetersizliği ve yarınının garantisizliği, başta depresyon ve KOAH olmak üzere, onu çok sayıda psikolojik ve fiziksel hastalıkla boğuşur hale getirmiş.
Sivari, işsizliğin, işsiz biri için yeni doğan bir günün ne demek olduğunu çok iyi biliyor: “Uyandığımda, birileri bir yerlerden destek olmazsa, daha fazla devam edemeyecek gibi hissediyorum” diyor. Yine de kendini zorluyor, yataktan kalkıyor ve yola çıkıyor. Nerede ne iş bulacağı, ne kadar para alacağı, dahası o paranın ne kadar dayanacağı henüz belli değil. 75 lira ile bir hafta idare etmeyi “öğrenmiş”. Sivari, sıradan bir gününü anlatıyor:
“Ben bu yaştan sonra kimseye yalvaramam. Yol param yoksa otobüse kaçak biniyorum, ne yapayım param yok mu diyeyim? Tanıdıklar vasıtasıyla bulduğum iş o gün her ne ise, gidiyorum. Tüm gün çalışıyorum, verdikleri para 100 lirayı bulursa şanslıyız. Günde üç paket sigaram var, benim için yemekten daha önemli, zaten yediğim yemek ne ki... Akşam geri mahalleye dönüyorum. Arkadaşlar oturmuş içiyorsa onlara katılıyorum, başka türlü zaman nasıl geçecek?”
Sivari, 1986 yılında eşinden boşanmış, oğlunu da görmüyor. Abilerinin, babası öldükten sonra kendisine sahip çıkmadığını belirtip bu nedenle bir dönem sokağa düştüğünü de anlatıyor:
“Kalacak yerimin olmadığı günlerde, gider bir benzincide iki bardak çay içer, sabaha kadar oturur pozisyonda beklerdim, bu adam evsiz, burada uyudu demesinler diye.
Böyle günübirlik yaşamak hiç kolay değil, bazen kendi kendime konuşurken buluyorum kendimi. Bu yaşa kadar nasıl geldim bunca şeye rağmen diyorum bazen de. Türkiye’de bu koşullarda direnmek çok zor. Sürekli bir iş bulup çalışarak kazanmak istiyorum ama her geçen gün gücümden biraz daha kaybediyorum. Mutsuz, umutsuz ve çaresiz hissediyorum.”
İŞSİZLER 2 KAT FAZLA HASTA
Türkiye’nin kronik sorunu haline gelen işsizlik, bireyler üzerinde psikolojik ve fiziksel hastalıklara her geçen gün daha fazla yol açıyor. ODTÜ öğretim üyesi Prof. Nebi Sümer, İzmir Ekonomi Üniversitesi öğretim görevlisi Nevin Solak ve uzman psikolog Mehmet Harma’nın geçtiğimiz günlerde raflarda yerini alan “İşsiz Yaşam- İşsizliğin ve İş Güvencesizliğinin Birey ve Aile Üzerindeki Etkileri” başlıklı araştırması, işsizliğin psikolojik ve fiziksel sağlık üzerindeki yıkıcı etkilerini ortaya koyuyor.
Buna göre, Türkiye’de çalışanlarda depresyon oranı yüzde 11 iken, bu oran işsizlerde yüzde 24. Anksiyete oranı çalışanlarda yüzde 12 iken, işsizlerde yüzde 19. Paranoid bozukluk oranı çalışanlarda yüzde 13 iken, işsizlerde yüzde 19. Psikotizm oranı ise çalışanlarda yüzde 13 iken, işsizlerde yüzde 21 olarak kendini gösteriyor.
Fiziksel hastalıklarda da işsizler çalışanlara göre iki kat fazla risk altında. Araştırmada, çalışanların yüzde 21.5’i uyku sorunu olduğunu bildirirken bu oran işsizlerde yüzde 41.5’i buluyor. Çalışanların yüzde 27.6’sı ağız ve diş sağlığı sorunlarına sahipken; işsizlerde bu oran yüzde 39.5. Çalışanların yalnızca yüzde 8.3’ü aşırı kilo alıp verdiklerini beyan ederken, bu oran işsizlerde yüzde 20.2. Yine çalışan örnekleminin yüzde 6.6’sı kalp çarpıntısı bildirirken, işsizlerin yüzde 14.5’i bu sorunu yaşıyor.
MADDE KULLANIMI ARTIYOR
İşsizlik psikolojisi üzerine çalışmalarıyla tanınan Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Salih Dursun ise işsizlik süresi uzadıkça bireyin ruhsal, fiziksel ve sosyal açıdan sorunlar yaşamaya başladığını, bir yandan iş bulmaya, bir yandan da bu sorunlarla baş etmeye çalıştığını, sonunda ise artık iş bulamayacağını düşünmeye başlayarak iş aramaktan vazgeçtiğini belirtiyor.
Dursun, işsizliğin intihar ve madde kullanımını nasıl tetiklediğini şu sözlerle anlatıyor:
“AMATEM’e başvuran hastalarla ilgili yapılan bir çalışmada, 1991-95 yılları arasında bu kuruma yatan hastaların yüzde 33’ünün işsiz olduğu görülüyor. Yine, Ege Üniversitesi Bağımlılık Tedavi Birimi’ne 1993-2003 yılları arasında başvuran kişilerin yüzde 38’inin işsiz olduğu görülmektedir.”