“Kıdem Tazminatının İşçinin Bireysel Hesabına Yatırılması Hakkında Kanun Taslağı” geçtiğimiz günlerde basına sızdırıldı. Taslak sistemin tümüyle değiştirilmesini ve işçi ücretinin doğal bir parçası olan kıdem tazminatının bireysel fon hesabına aktarılmasını öngörüyor. Böylece işçinin alınteri işverenlerin, emeklilik şirketlerinin hizmetine sunulurken, çalışanlar ciddi hak kayıplarına uğrayacak.
Kıdem tazminatı sisteminin değiştirilmesine ilişkin çalışmaların hızlandığı anlaşılmaktadır. İşçi sınıfının en temel hakkına göz diken hükümet ve sermaye, bir kez daha “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” taktiği ile hareket ederek kıdem tazminatına ilişkin niyetlerini kamuoyunda tartıştırmaya çalışmaktadır.
Ayrıca, işçinin kıdem tazminatı hesabında elde ettiği nemalardan gelir vergisi kesilmesi de öngörülmektedir.
Hak kazanma şartları zorlaştırılıyor
Hükümet yetkililerinin “Mevcut durumda işçilerin oldukça az bir bölümü yararlanıyor” argümanıyla savundukları yeni kıdem tazminatı düzenlemesi ile işçilerin kıdem tazminatına hak kazanma koşulları daha da zorlaştırılmaktadır.
Mevcut sistemde askerlik durumunda, kadınların evliliğinden sonra, emekliliği bekleme ve işveren tarafından işten atılmalarda kıdem tazminatından derhal yararlanabilme olanağı, yeni düzenlemeyle kaldırılmıştır.
Yeni düzenlemede kıdem tazminatını çekme ve kullanma hakkı çeşitli şartlara bağlanmaktadır. Buna göre, bireysel kıdem hesabında birikecek tutarın yarısını çekmeye hak kazanmak için;
İlk para çekme esnasında, 15 yıl sigortalılık süresinin dolması ve 3600 prim ödeme gün sayısının aynı anda sağlanması,
İkinci ve sonraki kullanımlarda ise son kullanımın ardından 1800 prim ödeme gün sayısının tahakkuk ettirilmesi,
İşçilerin konut edinmeleri şartı aranacaktır.
İşçiler kıdem tazminatlarının tümünü ise ancak emekli olduklarında ve beş yıl boyunca adlarına kıdem primi ödenmediğinde (5 yıl işsiz kaldıklarında) kullanabileceklerdir. İşçinin ölümü halinde ise kıdem tazminatı işçinin mirasçılarına ödenecektir.
Görüldüğü üzere tıpkı emekli olma koşulları gibi, kıdem tazminatının tamamını çekmeye hak kazanma koşulları da neredeyse imkansızlaştırılmaktadır. İşçiler kıdem tazminatını ancak mezarda alabileceklerdir.
Öte yandan, yeni düzenlemenin işçilerin konut edinmelerini kolaylaştıracağı söylemi de, düzenlemeye meşruiyet kazandırmak için öne çıkarılmaktadır. Mevcut durumda işçiler kıdem tazminatlarıyla değil konut almak, konutların peşinatlarını dahi ödeyememektedir. Hak kaybına uğrayacakları yeni düzenlemeden sonra çalışanların konut almalarının bütünüyle imkansız hale geleceği açıktır. Yeni düzenlemede, konut edinme sırasında hak edilen kıdem tazminatının ancak yarısının kullanılabileceği de unutulmamalıdır.
Bir işçinin (hele de asgari ücretli bir çalışan ise) 15 yıllık kıdem tazminatının yarısı kadar bir tutarla, ev almasının kolaylaşacağını iddia etmek, işçilerle düpedüz alay etmektir.
İşçinin en önemli güvencesi piyasanın insafına bırakılıyor
Sızdırılan yeni düzenleme taslağında, işçilerin döktükleri alınterinin ürünü olan kıdem tazminatı sisteminin sigorta ve bireysel emeklilik sektörünü ihya edecek biçimde baştan aşağı değiştirildiği görülmektedir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nu çıkartarak sosyal güvenliği ve emeklilik sistemini piyasalaştıran hükümet, şimdi bir adım daha atarak bireysel emeklilik sektörüne kaynak ve derinlik kazandıracak bir düzenlemeye hazırlanmaktadır.
Bu yeni düzenleme uyarınca işverenlerden alınan kıdem primleri şirketlerce kurulan fonlarda toplanarak yatırıma yönlendirilecektir. Fonların kuruluşu, faaliyete geçmesi, mal varlığı, yönetimi, birleştirilmesi, devri ve denetimi ile fon varlıklarının saklanmasına ilişkin hususlarda 4632 sayılı Kanunun emeklilik yatırım fonlarına ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Çalışanların en büyük güvencesi olan kıdem tazminatı, emeklilik şirketleri tarafından kıdem tazminatı yatırım fonları oluşturularak piyasanın konusu haline getirilecektir.
Yeni düzenlemede emeklilik şirketinin seçimi işverene, kıdem primlerinin değerlendirileceği fonun seçimi ise işçiye bırakılmaktadır. Ancak, bir yatırım aracı olarak tanımlanan söz konusu fonun piyasa riski altında olduğunun altı çizilmelidir. Yani, çalışanların bir güvence olarak gördükleri kıdem tazminatı, değeri piyasa tarafından belirlenecek bir fon hesabına dönüştürülmektedir.
Ayrıca işçiler, emeklilik şirketleri tarafından işletilen bireysel kıdem hesapları ile ilgili bilgileri şirket tarafından belirlenecek işlem ücretini ödemeleri şartıyla öğrenebileceklerdir. Yani işçiler için, kıdem sorgusu yapmak, kıdem hesabı bilgisi almak ücretli hale gelecektir.
Görüldüğü gibi bu düzenleme yasalaşırsa, kıdem tazminatı bundan böyle şirketler tarafından yönetilecek ve piyasa risklerine tabii olacaktır. Kıdem tazminatı da piyasalaştırılmış olacaktır.
Yeni düzenleme herkesi etkileyecek
Düzenlemeye göre, yasa yürürlüğe girdikten sonra tüm çalışanlar yeni yasanın hükümlerine tabi olacaklar. Önceki yasa döneminde hak edilen kıdem tazminatı, prim ödeme gün sayısı ve çalışma süresi korunarak işverenler ile sözleşme imzalanıp yeni bireysel kıdem hesabına dahil edilebilecek. Ancak kazanılmış bu hakkın kullanımı ve bu miktarın fona nasıl bir hesaplamayla aktarılacağı konusu Bakanlık tarafından daha sonra çıkarılacak bir yönetmeliğe bırakılmaktadır.
Kıdem Tazminatı hakkı işçi sınıfının kırmızı çizgisidir
Basına sızdırılan “Kıdem Tazminatının İşçinin Bireysel Hesabına Yatırılması Hakkında Kanun Taslağı”na ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndan henüz net bir açıklama yapılmış değildir. Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, Bakan Çelik'in kendisine "tarafların görüşüne sunulmayan taslağı kimin sızdırdığını bilmediğini" söylediğini aktarmıştır.
Anlaşılan o ki, hükümet daha önce izlediği taktiğe bir kez daha başvurmakta; kıdem tazminatı fonu kurulmasına dönük yaptıkları çeşitli çalışmaları “sosyal tarafların” görüşlerine sunmadan kamuoyunda tartıştırmak ve oluşabilecek tepkileri ölçmek istemektedir. Bu tepkilere göre, kirli bir pazarlık süreci örülmek istenecektir.
Ülkemizde emekçilerin elinde kalan son kazanımlardan birisi olan kıdem tazminatı hakkının budanması ve fona devredilerek kullanımının daha da zorlaştırılması anlamına gelecek bu düzenleme, işçi sınıfının “kırmızı çizgisidir.” Kıdem tazminatında hak kaybına yol açacak en ufak bir düzenleme dahi kesinlikle kabul edilemez.
Türk-İş, 2003 yılında toplanan 19. Genel Kurulu'nda kıdem tazminatına yönelik herhangi bir saldırı karşısında “genel grev yapma” kararı almıştır. Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) tarafından yapılan öneriyle konfederasyonun bu kararı son Genel Kurul'da tekrarlaması sağlanmıştır.
Türkiye'de kıdem tazminatı uygulaması, yıllardır gerek hükümetler gerek de işveren örgütleri tarafından emek piyasasının esnekleşmesinin önündeki temel engel olarak gösterilmiştir. AKP hükümeti de, bu görüş doğrultusunda Ulusal İstihdam Stratejisi hazırlık çalışmalarında kıdem tazminatı sisteminin değiştirilmesini gündemine almıştır.
Ücretin doğal bir parçasıdır
Kıdem tazminatı, sözleşmenin yerine getirilmesi sırasında yapılan hizmetin (işin) karşılığı olarak yapılan bir ödeme şeklinde nitelendirilmelidir. Bu nedenle, hizmet (iş) sözleşmesinin yerine getirilmesi sırasında, işçinin yararına öngörülmüş tüm meblağların, ücrete dahil olduğunu söylemek mümkündür. Böylece kıdem tazminatı, hizmet (iş) sözleşmesinin yerine getirilmesi sırasında işçi lehine öngörülmüş bir meblağ olarak ortaya çıkan ve ödenmesi daha sonraya bırakılmış bir ücret, yani ücret niteliğinde bir ödeme olarak kabul edilmelidir.1
Kıdem tazminatı, işveren kesiminin savunduğu gibi işçilere verilen ek bir ödeme olarak görülmemeli, “ödenmesi sonraya bırakılmış ücret parçası” olarak değerlendirilmelidir. Bu açıdan kıdem tazminatı, işçinin yıllarca birikmiş emeğinin karşılığıdır ve ücret hakkından ayrı değerlendirilemez. Dolayısıyla, kıdem tazminatı işverenler için bir yük değil temel ücret gibi ödenmesi zorunlu bir hak ve yine işçilerin ücret hakkının içerisindeki en temel kazanımlarından birisidir.
Kıdem tazminatının en önemli işlevlerinden birisi işçinin işten çıkarılması halinde işsiz kaldığı dönemde aldığı kıdem tazminatı ile geçinmesidir. Bu tasarı yasalaştığında işçi, işsiz kaldığı dönemde bir para almayacağı için mağdur olacaktır.
Hakkın güvencesi devlettir, piyasaya bırakılamaz
Kıdem bir tazminatı ile ilgili yeni düzenlemeler, kıdem tazminatı hakkından yararlanma koşullarının esnetilerek daha çok kişinin bu haktan faydalanmasının sağlanacağı argümanıyla sunulmaktadır. “Kıdem tazminatından çalışanların ancak % 8'i yararlanıyor” türü hangi verilere dayandığı belirsiz bir tespit ile elini güçlendirmeye çalışan hükümet, aslında en temel görevlerinden birisini yerine getiremediğini de itiraf etmektedir. Oysa her türlü hakkın güvencesi devlettir. Yeni düzenlemede, devlet bu görevinden kaçmakta, işçilerin kıdem tazminatı güvencesini bireysel emeklilik şirketlerine ve piyasaya devretmektedir.
Hükümetin kıdem tazminatı hakkından yararlananların sayısını arttırmak, kıdem tazminatı hakkının kapsamını genişletmek gibi bir derdi varsa, bunun yolu bu hakkı ortadan kaldıracak düzenlemelerin altına imza atmaktan geçmez. Tam aksine hükümet, bugüne kadar işçinin kıdem tazminatı hakkını ödememek için elinden geleni yapan işverenlerin, bu tavrına seyirci kalmak yerine denetim görevini yerine getirmeli, mevcut sistemde kıdem tazminatı hakkından işçilerin tam ve zamanında yararlanmalarının koşullarını yaratmalıdır.
------------------------------------------------------------------------
1Centel, Tankut. İş Hukukunda Ücret, Türkiye Denizciler Sendikası Eğitim Dizisi-9, 1990, s.78.
----------------------------------------------------------------------------------------
Mevcut Sistemde Kıdem Tazminatına Hak Kazanabilme Koşulları
Kıdem tazminatına hak kazanabilmek için İş Sözleşmesinin;
İşveren tarafından İş Yasası'nın 25/II. maddesinde yer alan ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller dışında sebeplerle feshedilmesi,
İşçi tarafından İş Yasası'nın 24. maddesinde yer alan haklı nedenle feshedilmesi,
İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti nedeniyle feshedilmesi,
İşçinin ölümü,
Emeklilik veya malullük yahut toptan ödeme almak amacıyla feshedilmesi,
Kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi isteğiyle ayrılması,
Yaş dışında, sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısını dolduran işçinin kendi isteğiyle işten ayrılması
hallerinde işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenmektedir. Kıdem tazminatının üst sınırı, en yüksek devlet memurunun bir hizmet yılı için alacağı emeklilik ikramiyesini geçmemektedir. Kıdem tazminatının süresinde ödenmemesi halinde mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesi esası getirilmiştir.
--------------------------------------------------------------------------------------------
Ülkemizde Kıdem Tazminatının Tarihçesi
Kıdem tazminatı ülkemizde ilk kez, 1936 yılında çıkarılan 3008 Sayılı İş Kanunu ile gündeme gelmiş ve 1937 yılında bu kanunun yürürlüğe girmesiyle uygulanmaya başlanmıştır. 3008 Sayılı İş Kanunu'nun 13. maddesinde “Bütün işçiler hakkındaki fesihlerde, beş seneden fazla olan her tam iş senesi için ayrıca on beş günlük ücret tutarında tazminat dahi verilir” düzenlemesine yer verilmiştir.
1937 yılından bugüne, kıdem tazminatı mevzuatı üzerinde 20 dolayında değişiklik yapılmıştır.
1971 yılında ise 1475 sayılı İş Yasası yürürlüğe girmiştir. Bu yasanın 14. maddesinde kıdem tazminatı düzenlenmiştir. 1975 yılında yapılan değişiklikle, kıdem tazminatına hak kazanmak için şart koşulan üç yıllık çalışma süresi bir yıla indirilmiş ve her geçen tam yıl için ödenecek kıdem tazminatı miktarı, 15 günlük ücret tutarından 30 günlük ücret tutarına çıkarılmıştır.
2003 yılında, 1475 sayılı Yasa kıdem tazminatını düzenleyen 14. maddesi hariç yürürlükten kaldırılmış olup 4857 sayılı İş Yasası yürürlüğe girmiştir.
Yıllar içerisinde kıdem tazminatında yapılan değişikliklerden bir kısmı ise kıdem tazminatı fonu ile ilgilidir. Kıdem tazminatının herkes için alınabilirliğini/verilebilirliğini sağlama iddiası ve bu iddia içinde yer alan çeşitli gerekçelerle bir “kıdem tazminatı fonu”nun kurulması gündeme getirilmeye çalışılmıştır. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin ilk somut öneriler 1954 yılında toplanan 2. Çalışma Meclisi'nde ortaya atılmış ve bu toplantıda “kıdem tazminatına tekabül eden karşılıkların işyerinde ayrı bir fon halinde veya karşılıkların umumi bir fonda Çalışma Bakanlığı'nca araştırılması” kararlaştırılmıştır. 12.07.1975 ise Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe konulan 1927 Sayılı Kanun ile kıdem tazminatını belirleyen bir fon kurulması öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Yasası'nda ise kıdem tazminatı için bir fon kurulmasına ilişkin atıf bulunmaktadır.