Yazının başlığı ekonomik cinayet, ekonomik cinnet, ekonomik ihanet, ekonomik sapkınlık (dalalet), ekonomik akılsızlık, en hafif deyişle ekonomik fiyasko da olabilirdi. Halkımız, özelleştirme konusunda gereken tepkiyi göstermediğinden, bir yerde kendi iradesiyle yaşamına, geleceğine zarar verdiğinden, ülkemizde özelleştirme girişimleri için ekonomik intihar başlığı yeğlenmiştir.
Yazının başlığı ekonomik cinayet, ekonomik cinnet, ekonomik ihanet, ekonomik sapkınlık (dalalet), ekonomik akılsızlık, en hafif deyişle ekonomik fiyasko da olabilirdi. Halkımız, özelleştirme konusunda gereken tepkiyi göstermediğinden, bir yerde kendi iradesiyle yaşamına, geleceğine zarar verdiğinden, ülkemizde özelleştirme girişimleri için ekonomik intihar başlığı yeğlenmiştir.
Ne yazık ki halkımızın ilgisizliği tepkisizliği, bazen de gereksiz şiddet gösterilerine yönelmesi, kolay yönlendirilebilmesi, iç ve dış çıkar odakları tarafından hazırlanmış senaryoların ülkemizde sahnelenmesini kolaylaştırıyor. Özelleştirme de bunlardan biri. Bakıyorsunuz, bir kampanya ''Efendim bu KİT'ler kara delik, zarar ediyorlar, bütçe açıklarına neden oluyorlar, borç stokumuz artıyor, bunları satalım, hatta bedava verelim, bunlardan kurtulmak için üste para bile verilir. Böylece ülkeye yabancı sermaye gelir, bu kuruluşların teknolojileri yenilenir, daha etkin yönetime kavuşurlar, üretimleri, kârları bunlara bağlı olarak vergi gelirleri çoğalır, bütçe açıkları kapanır, uzun sürede istihdam artar.'' İşte size hazır ekonomik kurtuluş, kalkınma reçetesi. Cesur, vizyon sahibi bir politikacı, bir başbakan uyguladığında, sorunların çözümü kolaylaşır. Biz özgün, yaratıcı fikir ve düşünce pek geliştiremediğimizden ayrıca yabancı hayranlığına veya aşağılık kompleksine kapılmış olduğumuzdan, dış öğütlerden hemen etkileniriz. Yabancılar bu düşkünlüklerimizi, zaaflarımızı bildiklerinden, öğütlere dayatmalara, aşılamalara, övgü cümleleri de ekleyerek bizi etkilerler. Türkiye'nin başarısı, başbakanın vizyonu, kişiliği, karizmatik, büyüleyici liderliği övülür, gerekirse aba altından sopa gösterilir, böylece ortam hazırlanır. Karganın ağzından peyniri düşürmesi beklenmeye başlanır. Çoğu kez karga peyniri düşürür, tilki de kapar.
Sorarsanız, faaliyet kârı nedir, bilanço kârı nedir, faiz ve vergi öncesi kâr nedir, katma değer nasıl hesaplanır, bilanço kârı tümüyle katma değere dahil midir, ekonomik kârlılık, verimlilik nasıl ölçülür? Bilmez ama, sürekli konuşur, sloganlar atar, tekerlemeler yapar. Bilgili insanın çok fazla konuştuğu görülmemiştir. Bilgi edinme, düşünme, konuşma, bunlar çoğu kez eşanlı olarak yapılabilecek zihinsel faaliyetler değildir. Bu bağlamda Montesquieu 'in bir özdeyişini anımsatalım. ''İnsan ne kadar az düşünürse o kadar çok konuşur.''
1950 sonrası liderlerine, parti önderlerine, ileri gelenlerine bakınız sürekli konuşurlar, suçlarlar ama yaptıkları olumlu işler verdikleri zararların yanında hiç kalır. Bir TC vatandaşı olarak bu ülkede kara delikler olarak, KİT'leri değil, 1950 sonrası parti liderlerini, hükümet başkanlarını görürüm.
Türkiye'de özelleştirme yapılıyor da bütçe açıkları kapanıyor mu? Dış ve iç borç stoku azalıyor mu? Dış ticaret dengesi mi sağlanıyor? Ülkede büyük yatırımlar mı yapılıyor? İşsizlik ortadan mı kalkıyor? DİE'nin parlak verilerine, övünmelere, kasıtlı, art niyetli övgülere bakmayın. Dürüst, kişilikli yorumcuların, yazarların vurguladığı gibi bütçe açıkları sürüyor, dış ve iç borç stoku sürekli kabarıyor, dış ticaret açıkları büyüyor, işsizlik artıyor, ekonomide gerçekten yapısal değişme doğurabilecek hiçbir proje gerçekleştirilmiyor.
Özelleştirmeye yönelik yaygın eleştirilerden biri, kuruluşların, tesislerin düşük bedelle satıldıkları, peşkeş çekildikleri, bu yolla bazı kişi ve gruplara varlık, servet aktarması yapıldığıdır. Bu özelleştirmenin bir yönü, bir sonucudur. Bunu tamamlamak üzere, şu sorunun da gündeme getirilmesi gerekir. Ucuz fiyat, peşkeşin az da olsa bir geliri var. Peki, özelleştirme gelirleri nasıl kullanılıyor? Yüksek Denetleme Kurulu'nun (YDK) Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın (ÖİB) faaliyetlerine ilişkin raporundan ANKA'nın 18 Nisan 2005 günlü ekonomik bülteninden yer yer alıntılar yaparak yanıtlıyalım.
Görülüyor ki Özelleştirme İdaresi'nin gelirlerinin çok önemli bir bölümü, bazı yıllar gelirlerinden daha fazlası danışmanlık ücreti, reklam, ihale ilanı olarak belirli kişi, kuruluş ve medya gruplarına aktarılıyor. ÖİB'nin gelirleri giderlerini karşılayamadığından, özelleştirme idaresi borçlanmaktadır. Borç tutarı 6.3 katrilyon TL olarak açıklanmıştır. Eldeki tesisleri yok pahasına sat, gelirini sağa sola danışmanlık ücreti, ilan, reklam bedeli olarak dağıt, sonra da borçlan... Böyle bir yönetim görülmemiştir. ÖİB üniversiteler de ''vaka'' olarak incelense, okutulsa yararlı olur. Bir ekonomi nasıl akıldışı yönetilir, yönlendirilir, öğretici bir vaka olur. ÖİB'nin reklam, ilan gelirlerinden sebeplenen medya, onun çıkarcı yorumcuları, danışmanlık ücreti olarak trilyonları kapan bazı kuruluşlar, kişiler, ucuz KİT peşinde olan işadamları, yabancı sermaye, ekonominin belkemiğini kırmada başarılı IMF, özelleştirme yanlısı hükümetlere niçin övgüler düzüyorlar? Rakamlar yanıtlıyor. Halkımız kendi malına sahip çıkmadığı sürece daha babalar gibi çok şey satılır.