ÖZELLEŞTİRME İdaresi'nin yaptığı her ihaleden sonra fiyatla ilgili tartışmalar oluyor. Genelde fiyat ‘‘düşük’’ bulunuyor.
Ben özelleştirmede ‘‘fiyat takıntılı’’ olanlardan değilim.
ÖZELLEŞTİRME İdaresi'nin yaptığı her ihaleden sonra fiyatla ilgili tartışmalar oluyor. Genelde fiyat ‘‘düşük’’ bulunuyor.
Ben özelleştirmede ‘‘fiyat takıntılı’’ olanlardan değilim.
Zaman zaman ‘‘negatif fiyat’’a bile inanırım.
Yani 1 milyar dolar borcu olan, her yıl da 100 milyon dolar zarar eden bir KİT'in kuruluş değeri 999 milyon dolar bile olsa bedavaya satılmasından, hatta gerekirse üste para bile verilmesinden yana olabilirim.
Daha sonra bu şirket ehil ellerde kára geçince de ‘‘Bakın kárlı kuruluşu bedavaya verdiler’’ demem.
Ancak bazı kuruluşlar var ki, bunlar gerçekten çok kıymetli.
Pazar hazır, piyasada neredeyse tekel konumunda, teknolojisi çağdaş ve bir de kárlı.
Bu gibi şirketlerin satışında Özelleştirme İdaresi'nin uyguladığı satış yöntemi bana çok ‘‘doğru’’ gelmiyor.
Son örnek TÜPRAŞ ihalesi.
TÜPRAŞ değerli bir şirket. Bu şirkete Zorlu Grubu'nun liderliğindeki bir konsorsiyum 1,3 milyar dolar verdi. Şimdi ÖYK son kararı verecek ve TÜPRAŞ satılacak. Hükümet Zorlu Grubu'nu seviyor. (Yanlış anlaşılmasın ben de bu grubu çok takdir ediyorum.) Büyük ihtimalle onay çıkar. Ama fiyat tartışılacak.
Bu fiyat yüksek mi, alçak mı ben bilemem. Fiyatı az bulanlar çoğunlukta ama bence doğru fiyatı piyasa belirler.
Bu gibi ihalelerde en doğrusu zarflar açıldıktan sonra en yüksek telifin baz alınarak ‘‘açık artırma’’ yoluna gidilmesi.
Futbol Federasyonu bunu yıllardar başarıyla uyguladı.
1. Lig maçlarının naklen yayın hakları bir anda birkaç milyon dolardan önce 70 milyon dolara, oradan da 150 milyon dolara çıktı.
Bunun sırrı açık artırmadaydı.
Aynı yolun özelleştirme ihalelerinde de uygulanması zarar getirmez.
Getirse getirse kár getirir.