07 Kasım 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun bazı maddeleri, CHP'nin başvurusu üzerine Anayasa'ya aykırı bulunarak, Anayasa Mahkemesinin 22 Ekim 2014 tarihli kararı ile iptal edildi.
Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı henüz Resmi Gazetede yayımlanmadı. Bu nedenle mahkemenin gerekçelerini karar yayımlandıktan sonra öğrenme imkanı doğacak. Fakat bu haliyle 6356 sayılı Kanunda iptal edilen maddelerinin emekçiler açısından ne anlama geldiği açıklanabilir.
6356 sayılı Kanunun 25. Maddesininin 4. fıkrasındaki “fesih dışında” ibaresi Anayasaya aykırı görülerek iptal edildi.
6356 sayılı Kanunun “Sendika Özgürlüğünün Güvencesi” başlıklı 25. Maddesinin ilk üç fıkrası, Sendikal ayrımcılığı yasaklamaktadır. 4 fıkrası ise “İşverenin fesih dışında yukarıdaki fıkralara aykırı hareket etmesi halinde işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata hükmedilir” biçiminde düzenlenmiştir.
Maddenin bu düzenleniş biçimiyle sendikal tazminata hükmedilebilmesi için, fesih dışındaki sendikal ayrımcılık halleri kabul edilmekteyken en çarpıcı ayrımcılık hali olan sendikal nedende iş akdinin feshi hali için sendikal tazminat düzenlemesi bulunmamakta idi. Oysa bilindiği gibi işverenlerce yapılan sendikal ayrımcılık, işçinin iş sözleşmesinin devam ettiği sırada yapılabildiği gibi, en yaygın biçimiyle işçinin iş sözleşmesinin feshinde yapılıyor.
İptal edilen düzenleme ile sendikal nedenle iş sözleşmesinin feshi halinde de hakimlerin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata hükmetme imkanı olacak.
6356 sayılı Kanunun 25. Maddesinin 5. fıkrasındaki “18.madde ” ibaresi Anayasaya aykırı görülerek iptal edildi.
6356 sayılı Kanunun 25. Maddesinin 5 fıkrasında iş sözleşmesinin sendikal nedenlerle feshinde işçinin hakları düzenlenmiştir.
Maddenin iptal edilmeden önceki hali ;
“6356/25- (5) Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857 sayılı Kanunun 18, 20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata hükmedilmez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hükümlerine göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.” şeklindeydi
Bu düzenlemede; iş güvencesi kapsamındaki bir işçinin iş sözleşmesinin sendikal bir nedenle feshedilmesi halinde dava açma hakkı düzenlenmişti. İptalden önceki madde metni; 18. maddeye atıf yaparak, iş güvencesi kapsamında olmayan, yani 30'dan az işçi çalıştıran bir işyerinde çalışan veya işyerindeki kıdemi altı aydan az olan bir işçinin iş sözleşmesinin sendikal nedenle feshi halinde bu işçinin dava açma hakkını ortadan kaldırmaktaydı. Açık bir ayrımcılık içeren bu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğu iş hukuku camiasında her ortamda dillendirilmekte idi. Ayrıca Yargıtay 9. Hukuk Dairesi bu yıl verdiği bir kararda Uluslararası Sözleşmelere dayanarak 30 işçi ve 6 aylık kıdem şartının sendikal nedenlerle açılan işe iade davalarında aranmaması gerektiğine karar vermişti.
Anayasa Mahkemesi 22.10.2014 tarihinde verdiği karar ile, bu maddenin yollama yaptığı 4857 sayılı Kanunun “18. maddesi” ibaresini kaldırarak, sendikal nedenle iş sözleşmesi feshedilen bütün işçilere, çalıştığı işyerinde çalışan işçi sayısının 30 işçinin üzerinde olup olmadığına ve işçinin kıdeminin altı aydan fazla sürüp sürmemesine bakılmaksızın, sendikal tazminatla birlikte işe iade davası açabilme yolunu açmıştı.
Anayasa Mahkemesi 6356 sayılı Kanunun “Kanuni grev ve lokavt kararının alınması ve uygulamaya konulması” başlıklı 60. maddesinin 6. fıkrasının son cümlesini talep nedeniyle, 7. fıkrasını ise Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 43. maddesinin 4 numaralı bendi gereği re'sen iptal edildi.
Maddenin iptalden önceki düzenlemesi;
6356/60 - (6) fıkrası “Grup toplu iş sözleşmesine ilişkin uyuşmazlıklarda grev kararı, uyuşmazlığın kapsamındaki işyerlerinin bir kısmı için alınmış olsa dahi lokavt kararı uyuşmazlığın kapsamındaki başka işyerleri için de alınabilir.” şeklindeydi.
Bu düzenlemeye göre grup toplu iş sözleşmesi kapsamındaki uyuşmazlıklarda sendika grev kararını işyerlerinin bir kısmı için alsa da işveren lokavt kararını başka işyerleri için de alabiliyordu. Böylece madde grup toplu sözleşmelerinde saldırı lokavtına imkan veriyordu. Bu fıkra da iptal edilerek grup toplu sözleşmelerinde saldırı lokavtı ortadan kaldırılmış oldu.
İptal kararı ile birlikte, grup toplu iş sözleşmesine ilişkin uyuşmazlıklarda, grev kararı hangi işyerleri için alınmış ise, işveren tarafından alınabilecek lokavt kararının da sadece bu işyerleri için olabilmesi sağlandı. Artık işverenler grup toplu iş sözleşmelerinde, grev kararı alınmamış işyerleri için lokavt kararı alamayacaklar.
6356/60 - (7) fıkrası “Kanuni grev kararı alınan bir uyuşmazlıkta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı uyuşmazlığın çözümü için bizzat arabuluculuk yapabileceği gibi bir kişiyi de arabulucu olarak görevlendirebilir.” biçiminde düzenlenmişti. Anayasa Mahkemesi bu fıkrayı da re-sen iptal etti.
Anayasa Mahkemesi 6356 sayılı Kanunun “Grev ve Lokavt Yasakları” başlıklı 62. Maddesi içerisinde sayılan “bankacılık hizmetlerinde” ve “şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde” ibarelerini Anayasaya aykırı bularak iptal etti.
Karar ile birlikte bankacılık işkolunda ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde grev kararı alınması mümkün hale geldi.
Anayasa Mahkemesinin kararında işkolumuz açısından 62. maddedeki “doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde” grev yasağının Anayasa Mahkemesince iptal edilmemesi büyük bir eksikliktir. Bankacılık hizmetleri ile şehir içi toplu taşımacılık hizmetlerinde grev yasağının iptal edilmiş olması olumlu olmakla birlikte, 04 nolu işkolunun büyük bir bölümünde bu yasağın devam ettirilmesinin hukukla ve ekonomik sebeplerle izahı mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesinin bu kararları vermiş olması, sendikal haklar açısından genişletici bir etki yaratmakla birlikte yeterli değildir.
*6356 sayılı yasanın işkolu sendikaları dışında sendika kurulmasını engelleyen düzenlemeleri anayasaya aykırı bulunmadı. 6356 sayılı yasaya göre sendikaların kurulmaları sadece işkolu esaslı olup, meslek ve işyeri sendikacılığına olanak tanınmıyor. Sendikalar bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere kurulabiliyor. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları içinde bu hükümlerin bulunmaması önemli bir eksiklik oluşturuyor.
*Anayasa Mahkemesi 6356 sayılı kanundaki işkolu ve işyeri düzeyindeki barajların iptal edilmesi talebini kabul etmedi. Sendikal barajlar, Türkiye'de örgütlenmenin önündeki en önemli engellerden biri olup ILO tarafından eleştirilmekte.
*Mahkeme doğalgaz üretimi, petrol üretimi ve tasfiyesi ve dağıtımı işlerinde grev yasaklarını Anayasa’ya aykırı bulmayarak korudu. Karar bu haliyle petrol sektöründe grev yasağını onaylıyor.
* 6356 sayılı Kanunun 63. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmemesi de önemli bir eksiklik. Grev hakkını fiilen ortadan kaldıran bu maddenin iptal edilmemesi, grev hakkının kullanılamaz hale getirilmesinin Anayasa Mahkemesince de onaylanması anlamına geliyor. Bu madde hükümet tarafından en son cam ve maden grevlerini yasaklamak için kullanılmıştı.