Başlıktaki soruya önce zamanlama açısından yanıt verelim. Seçime iki hafta kala bir Hükümetin rutin kamu yönetimi dışında kritik kararlar alması, kamu varlıklarının satışına veya işletilmesinin devrine yönelik icraatlarda bulunması, siyasi teamüllere tamamen aykırıdır.
Başlıktaki soruya önce zamanlama açısından yanıt verelim. Seçime iki hafta kala bir Hükümetin rutin kamu yönetimi dışında kritik kararlar alması, kamu varlıklarının satışına veya işletilmesinin devrine yönelik icraatlarda bulunması, siyasi teamüllere tamamen aykırıdır.
Ne Türkiye ne de diğer demokratik ülkelerin siyasi pratiklerinde görülmeyen türden bu gibi "son dakika iş tutma" eğilimlerinin, siyasi nezakete uymaması yanında, "fırsatçılık" olarak değerlendirileceğini de hesaba katmak gerekir. Bu bağlamda, PETKİM kadar Sabiha Gökçen Havalimanı'nın 20 yıllık işletme hakkının seçime 12 gün kala ihaleye çıkarılması da zamanlama bakımından yanlış olmuştur. Bu tür önemli kararların, genel seçimlerde çoğunluğu alarak yenilenmiş bir toplumsal irade temelinde hükümet olacak yeni siyasi oluşuma bırakılması, olgun bir demokrasiye geçiş yönünde atılmış adımlar olurdu; ne yazık ki bunun tersi yapılmıştır.
PETKİM'in özelleştirilmesiyle devam edersek, bu kuruluşun özelleştirilme biçimi TÜPRAŞ'ın ilk özelleştirilme biçimiyle benzerlikler taşıdığı için de kuşkuları üzerine çekmiştir. Anımsarsak, TÜPRAŞ'ın yüzde 75'i gene aynı iktidar döneminde 1,3 dolara adresi bile bilinmeyen bir Rus şirketine satılmış, ancak Petrol-İş'in açtığı dava sayesinde bu şaibeli özelleştirme işlemi durdurulabilmişti. Daha sonra TÜPRAŞ'ın yüzde 51'inin Koç'un hakim ortak olduğu girişime 4 milyar dolara satılmasının da gösterdiği gibi, ilk satış tam anlamıyla kamu zararına gerçekleştirilmiş bir işlemdi. Kaldı ki, bu ikinci satıştan önce TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'lık hissesinin "halka arz" vitrini arkasında borsada işlem gören hisselerinin değerinin altında fiyatlarla Ofer-Kutman ortaklığına bir gecede devredilmiş olmasının getirdiği şaibe bile, gerçekten demokratik bir ülkede bir iktidarı koltuğundan edecek denli önemliydi. Nitekim gene Petrol-İş'in açtığı dava sonucunda bu sözde halka arz işleminin iptaline karar verilmiş ancak bu karar şimdiye kadar uygulamaya geçirilememiştir.
Mevcut iktidarın özelleştirme işlemlerine kuşkuyla bakmamıza yol açacak çok sayıda örnek mevcuttur. Ama konuyu Aliağa'nın ikizleri TÜPRAŞ-PETKİM dışına taşımazsak -TÜPRAŞ'ın Aliağa dışı rafinerileri olduğunu unutmaksızın- gene mevcut iktidar döneminde PETKİM'in ilk özelleştirilme öyküsünün tuhaflığını anmadan geçmemek gerekir. Bilindiği gibi, PETKİM'in ilk özelleştirme ihalesi İmar Bankası'na el konulmasından bir ay önce gerçekleşmişti. Bu ihale aynı zamanda, Uzanlar'ın Çukurova-Kepez şirketlerine el konulmasından hemen sonra yapılmıştı. Ve ihaleyi kim kazanmıştı acaba? Unutanlar için şaşırtıcı gelebilir: PETKİM ihalesini kazanan Uzanlar'dan başkası değildi! Hem de 600 milyon dolara! Ama, nakit dönüşümü yüksek Çukurova-Kepez'in kaybedilmesinden sonra Uzanlar bu parayı da sağlayamadılar ve PETKİM kamunun elinde kaldı. Peki, PETKİM gibi bir tesisin 600 milyon dolara elden çıkarmanın nasıl bir talan anlayışını yansıttığı yeterince tartışıldı mı? Müflis bir sermayedara PETKİM'in devredilmesi kararının nasıl verilebildiği sorgulanabildi mi?
Ayrıca, ilk ihale sonrasındaki dönemde PETKİM kâr oranlarını yükseltti. Kendi öz kaynaklarından karşıladığı 400 milyon dolarlık yatırım gerçekleştirdi. Kötü mü oldu?
Buraya kadar yazdıklarımız, hangi siyasi ve ekonomik görüşten olursa olsun, yani muhafazakâr ve neo-liberaller de dahil bütün toplum kesimlerinin ve köşe yazarlarının, özelleştirme karnesinde çok fazla kırığı olan bir iktidar elinde seçime iki hafta kala bu kadar kritik özelleştirmeler yapılmasına karşı bir duruş en azından bir tereddüt sergilemeleri için yeterli değil midir? Ama gelin görün ki, Türkiye'de böyle bir refleks dahi gösteremeyen ve gösterenleri de "piyasa dostu olmayanlar ve devletçiler" diye suçlayanların sözleri kamuoyunda daha çok yankı bulabiliyor. Burada bir terslik yok mu?
Kendilerini merkezin solundaki yelpazede görenler açısından ise PETKİM'in özelleştirilmesine bir başka karşı duruş daha beklenir: Bu tür stratejik önemdeki kuruluşların özelleştirme kapsamına alınmaması gerektiği bu duruşun ana eksenidir.
Ama, sağda olsun solda olsun, gelişmiş ülkelerdeki yükselen "ekonomik yurtseverlik" dalgasını doğru okuyanlar, bu tür kuruluşların kamuda olsun özelde olsun, yabancı şirketlerin eline geçmemesi gerektiğini ülke stratejisinin merkezine koyarlar. Tabii böyle bir ülke stratejisi kavramı varsa... Kuşkusuz herkesin böyle bir vizyona sahip olması zorunluluğu yoktur ve çok farklı öznel nedenler farklı konumlanmalara yol açar. Fakat böyle bir vizyonu hiç taşımayanlar nasıl oluyor da piyasanın tüm aktörleri adına kendilerini bir "kanaat önderi" konumunda görüyorlar doğrusu anlamakta güçlük çekiyoruz.