Seydişehir tesisleri, ERDEMİR, TÜPRAŞ, THY, Telekom ve sayılamayacak kadar çok sayıda değerli ulusal varlıklar satış rampasında. Satış işini yürüten sorumlular da büyüye kapılmış bir halde koşarken, sonuç hakkında ne en ufak bir bilgiye ne de aklıselime sahip!.. Çağa ayak uydurmak! Çağa ayak uydurma zırvalığını yaşarken şu noktaları dikkatinize sunmak istiyorum:
Seydişehir tesisleri, ERDEMİR, TÜPRAŞ, THY, Telekom ve sayılamayacak kadar çok sayıda değerli ulusal varlıklar satış rampasında. Satış işini yürüten sorumlular da büyüye kapılmış bir halde koşarken, sonuç hakkında ne en ufak bir bilgiye ne de aklıselime sahip!.. Çağa ayak uydurmak! Çağa ayak uydurma zırvalığını yaşarken şu noktaları dikkatinize sunmak istiyorum:
* Doğru; devir özel sektör devridir! Acaba bu kavram, sermayenin, sıkışıklığını emekçileri ve halkları ezerek hafifletmeye çalıştığı dönemin ifadesi olmasın! Zira, niçin şimdiye dek susuldu da, İkinci Paylaşım Savaşı'ndan 1980'lere dek Nobel ödülü almış hiçbir iktisatçı, devletin küçültülmesi ve özelleştirme ideolojisini tartışmadı da 1970'lerin sonlarında ve ağırlıklı olarak 1980'lerde bu konu ortaya atıldı?
* Bu kararları halklar veriyorsa, nasıl oluyor da özelleştirme sonucunda işsiz kalan, kamu kesiminin küçültülmesi sonucunda kamusal hizmetlerden yeterince yararlanamama durumuna düşen bir kesim, kendi aleyhinde sonuçlanabilecek böyle bir karar alabiliyor ve bu kararı hükümetlere dayatabiliyor? Eğer bu kararları sermaye veriyorsa hükümetler halka mı, yoksa sermayeye mi hizmete memurdur? Özelleştirmelerden emekçilerin ve halkın zarar görmeyeceğini yüksek tondan ifade eden siyasiler, yükselen işsizliği ve yoksulluğu üniversite mezunlarını emniyet görevlisi yaparak bastırmaya çalışırken topluma karşı gerçek dışı beyanda bulunmanın sorumluluğunu vicdanlarında hiç mi duymuyorlar?
* ERDEMİR, TÜPRAŞ ya da diğerleri gibi kurulu bir devi satın almaya çalışan bir başka dünya devi, niçin yeni yatırım yapmıyor da kurulu bir tesisi satın almaya yelteniyor? Acaba, ulusal kuruluşlara talip olan yabancılar, külfete katlanmadan, rekabeti kırarak iç piyasaya hâkim olma yanında, dünya piyasalarında da giderek alan kazanarak tüm piyasaları tutmaya mı çalışıyorlar? Böylesi bir işleyişin rekabet oluşturucu, tüketici ve emekçi refahını arttırıcı bir yanı olabilir mi? Böylesi bir gasp ve vurguna, halka hizmete soyunmuş ulusal hükümetler (!) nasıl izin verebilir?
* Şimdiye dek Türkiye'de çeşitli alanlarda faaliyette bulunan yabancı kuruluşlar Türkiye'ye teknoloji mi getirdi, yoksa kendi alanlarında faaliyet gösteren rakiplerini, kimi zaman üstün teknolojileri, kimi zaman ''insan hakkı'' kavramı ile uyuşmayan ''patent hakları'' kılıfı ile ya da siyasilerle giriştiği ilişkileriyle piyasadan silmeye mi çalıştılar? Örneğin, yabancı ilaç kuruluşlarının, SSK'nin ilaç fabrikası açma girişimlerine olumlu bakabildiği ve bu konuda teknoloji desteği sağladığı iddia edilebilir mi?
* ERDEMİR'i, TÜPRAŞ'ı ya da kârlı başka bir dev kuruluşu almaya yeltenen bir yabancı kuruluş, bu kuruluştan sağlamayı düşündüğü kâr ile özelleştirme bedeli arasında olabildiğince fazla farkın olmasını istemez mi? Bunun anlamı da, özelleştirme bedelini, şantaj da dahil olarak, her yönteme başvurarak, olabildiğince düşük göstermek ve çeşitli yöntemlerle, işletme süresi boyunca satış hasılatını olabildiğince yüksek tutmak istemez mi? Böyle bir süreçten halkımız ve ulusal ekonomi nasıl avantajlı çıkabilir? Koşullar böyle ise özelleştirmelerin yok pahasına yapıldığını iddia etmenin, safdillik dışında, akılla açıklanır bir yanı olabilir mi!
* Siyasal kadronun özel kesimci olduğu, bizzat kendi ifadeleri ile, doğrudur. Özel kesim ise büyük ve küçük farkı gözetilmeden, kâr amacı ile çalışır. Peynir üreticisi, ucuz ithal olanağını gördüğünde, emekçilerine yol verir ve peynir ithalatçısı olur, araba üreticisi büyük holdingler de döviz baskılanınca, balatayı, KOBİ'lerin çökmesi pahasına, ithal eder. Adına ulusal da desek, sermaye ne asgari ücreti sorgular ne de Irak'a asker gönderilmesine karşı ciddi tavır koyar!
* Günümüzde ülkeler ekonomik güç tarafından yönetilmektedir. Ekonominin amiral gemilerini yabancılara teslim eden bir siyasal erk, ülke bağımsızlığından söz edebilir mi? Ana noktalarda yönetim ve politika yapma bağımsızlığının kaybedildiği bir ülkede ulusal bağımsızlıktan dem vurulabilir mi? Bir ülkede büyük ekonomik kuruluşlar birkaç yabancı deve teslim edildiğinde, ekonomi politikaları sermayenin çıkarı doğrultusunda şekillenmez mi? İlk anda ekonomiye giren üç-beş kuruşluk dövize tamah eden siyasiler, uzun dönemde kâr transferi ile ekonomiyi milyar dolarlık cari açıklara boğmuş olmaz mı?
Bugün, lütfen, halktan bir kişi, emekçi, sermayedar, halk yanlısı ya da sermaye yanlısı siyasetçi ve, son olarak da, basiretli bir seçmen olarak bu noktaları şöyle bir düşünelim!..