Tüpraş'ın özelleştirilmesi başlı başına bir "hukuk mücadelesine" dönüştü. Mücadelenin "savunma mevzilerinde" Petrol-İş Sendikası, "taarruz hattında" ise Özelleştirme Yüksek Kurulu ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı var.
Tüpraş'ın özelleştirilmesi başlı başına bir "hukuk mücadelesine" dönüştü. Mücadelenin "savunma mevzilerinde" Petrol-İş Sendikası, "taarruz hattında" ise Özelleştirme Yüksek Kurulu ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı var. Petrol-İş, Tüpraş gibi, Türkiye'nin bugünkü şartlarında, yerine yenisini koymak için yerli yabancı kimsenin kılını kıpırtdatmayacağı, her türlü değeri yüksek bir kamu şirketini sırf borç ödemek uğruna "üç paraya" satmakta direnenlere karşı, kamunun hakkını ve hukukunu savunuyor. Mücadeleyi, "iletişimi" de kapsayan doğru bir stratejiyle yürütüyor ve yönetiyor.
Ankara'da da temel işlev ve varlık nedenleri arasında kamunun hak ve hukukunu, Türkiye'nin kamusal ve ulusal çıkarlarını korumanın da bulunduğunu bilen hâkimler var. Böyle olunca, Tüpraş'ın satılmasına dönük bütün siyasi-idari girişimler, yargı duvarından geri dönüyor. Türkiye'nin anayasası siyasetçinin de idarenin de yargı kararlarına uymasını emrediyor. Ama yasaların ve yargının "emirleri", idarenin "demirini" kesmiyor"! Çünkü, Türkiye'de siyasi-idari zihniyet yargıyı kendisine engel görmeyi, göstermeyi ve kararlara uymamayı "yönetim marifeti" sanıyor.
Tüpraş'ta yüzde 65.76 oranındaki kamu hissesinin "blok" satışı girişimiyle başlayan özelleştirme süreci, Petrol-İş'in açtığı davalar sonunda, yargı tarafından durdurulmuş; satış işlemleri "kesin hükümle" iptal edilmişti. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) bu kez, yüzde 14.76 oranındaki Tüpraş hissesini İMKB üzerinden "halka arz" adı altında pazarladı. Satıştan sağlanan 446 milyon dolar Hazine vasıtasıyla borç ödemelerinde kullanıldı. Bu hisseler İMKB ve Londra Borsası'nda, 6 yabancı fon grubunun eline geçti.
Petrol-İş'in Nisan 2005 tarihli Tüpraş raporuna göre, 1995 yılında yüzde 2.5 ile başlayan "halka arz" işlemleri, 2002 yılındaki yüzde 31.5'luk satışla yüzde 34.24'e ulaştı. Toplam 369 bin 665 kişiye yapılan bu satışlar sonunda, Tüpraş'ın toplam sermayesinin yüzde 15.4'lük bölümüne yabancılar sahip oldu. 6 yabancı fon grubunca alınan yüzde 14,76 ile birlikte bugün Tüpraş sermayesinin yüzde 30.16'sı yabancılara ait. Rapora göre, bu oran Tüpraş'taki yönetim yapısını değiştirdi. Petrol-İş. ÖİB'nin bu "icraatı"nı da yargıya götürdü. Dava, Ankara 2. İdare Mahkemesi'nde görülüyor.
Tüpraş'ın yüzde 30.16 sermaye hissesinin yabancılara geçmesi, "özelleştirme tutkunlarını" tatmin etmiyor! İlle, tamamı "yabancıların eline geçecek şekilde" satılacak. Tüpraş, böylece Türkiye'nin bütün ekonomik, sosyal gerçeklerinden, ulusal çıkar kaygı ve ihtiyaçlarından "kopartılarak", adetâ "histeriye" dönüşen özelleştirme saplantısına kurban edilmek isteniyor. Bu kesim, ÖİB'nin geçen hafta "blok satış" ihalesi açtığı yüzde 51 kamu hissesi satılmadan, "huzura" kavuşmayacak!
Fakat, bunların "huzura" ermeleri bu defa da kolay olmayacak gibi görünüyor. Petrol-İş yeni bir iptal davasıyla peşlerinde... Nasıl olmasın ki? Tüpraş'ın son yüzde 51'ni satmak demek İzmit, Aliağa, Kırıkkale ve Batman'da 4 rafineriyi, bir deniz taşımacılık şirketini (DİTAŞ) satmak demek. 2004 yılında 16.1 milyar dolar ciro, 934.5 milyon dolar ihracat, 557 milyon dolar esas faaliyet kârı, 491 milyon dolar net dönem kârı, kendi kaynaklarıyla 1.3 milyar dolarlık tamamlanmış modernizasyon ve geliştirme yatırımı gerçekleştiren; Avrupa'nın 7'nci büyüğü bir entegre kamu şirketini satmak demek.
Bu çapta bir satış inadına karşı mücadele etmek, açıkçası farzdır. Petrol-İş, çoğu sendikanın "kenarda" durduğu bir alanda, üzerine düşeni fazlasıyla yaparak, sendikal sorumluluğunu ve Türkiye'ye karşı "yükümlülüğünü" yerine getiriyor. Yabancı çokuluslular, yerli gruplar Türkiye'de rafinaj sektörüne çok meraklıysalar, sendikanın önerdiği gibi, ellerini taşın; sermayelerini, kârlarını, finansman güçlerini yeni rafineri yatırımlarının altına koyabilirler. Çok daha "hayırlı" iş yapmış olurlar. Bu konuda herhangi bir engel var mı?