Özelleştirme konusu, ideolojik bir konu mu yoksa pratik-ekonomik bir konu mu? Son yıllarda bu konu hükümetler tarafından pratik-ekonomik bir ihtiyaç gibi savunuluyor.
Özelleştirme konusu, ideolojik bir konu mu yoksa pratik-ekonomik bir konu mu? Son yıllarda bu konu hükümetler tarafından pratik-ekonomik bir ihtiyaç gibi savunuluyor. Liberaller bunu, devletin ekonomik alandan çıkarılması amacıyla yapılan bir ''sivilleşme operasyonu'' olarak tanımlıyorlar ve daha çok siyasi bir çözüm olarak öne sürüyorlar.
Devletçi ekonomiden yana olanların yaklaşımı da siyasi ve hatta ideolojik denebilir. Onlar da özelleştirme yoluyla kapitalizmin tamamıyla sisteme egemen olacağını ve sosyal devlet ilkesinin ortadan kaldırılacağını belirtiyorlar. İşçilerin ve çalışanların kapitalistlerin elinde çaresizliğe mahkûm edileceğini ifade ediyorlar.
Bütün bu tartışmaları kışkırtan gelişme ise IMF'nin Türkiye gibi ülkelere önerdiği ekonomik model. IMF, Türkiye gibi ülkelerde devletçi ekonomik yapının tamamen çözülmesini, devletin elindeki ekonomik gücün özelleştirilmesini öneriyor ve bu siyasetlerin uygulanmasını istiyor. Devlete ait ekonomik işletmelerin tamamen yük olduğunu ve verimsizlik yarattığını söyleyerek bu sürecin hızlandırılmasını istiyor.
''Sosyal devlet'' ilkesi, çalışanların, alt sınıfların önemli bir güvencesiydi. Ancak son yıllarda bu ilkenin bütün dünyada ciddi bir yara aldığını görüyoruz. Son olarak ekonomik krize giren Almanya'da koyu özelleştirme yanlısı Hıristiyan Demokratlar'ın güçlenmesi ve iktidar adayı haline gelmesi de bu açıdan ciddi bir olumsuz gelişme olarak değerlendirilebilir.
Bütün bu girişi, TÜPRAŞ üzerine son yıllarda gelişen bir tartışma nedeniyle yaptım. Türkiye Petrol Kimya Lastik İşçileri (Petrol-İş) Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın 'ın, son gelişmeleri anlatan mektubunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Öztaşkın, özelleştirme isteyenlere karşı ciddi karşı iddialarla cevap veriyor. Bunları sizinle paylaşmak istedim. İşte Öztaşkın'ın TÜPRAŞ konusundaki savları:
''Satılmak istenen TÜPRAŞ, ne istihdam fazlası olan bir 'siyasi arpalık' , ne teknolojisi eskimiş 'hurdalık' ne de kamu kaynaklarını israf eden bir 'kambur' dur. Satılmak istenen, 16.1 milyar dolar cirosu, 491 milyon dolar net kârı, 8.2 milyar dolar Hazine'ye katkısı, AB ülkeleriyle rekabet edebilen teknolojisi ve nitelikli, yetişmiş işgücü ile Avrupa'nın en büyük 5 rafineri şirketinden biri olan TÜPRAŞ'tır. Dahası, yatırım ve personel giderleri dahil tüm harcamalarını da devlete yük olmadan kendi özkaynaklarıyla karşılamaktadır.''
Yine Petrol-İş'in iddiasına göre TÜPRAŞ, 5 yıllık geliriyle Türkiye'nin IMF borcunu kapatabilir, 415 bin işsize istihdam yaratır, 2 TÜPRAŞ ve 3 PETKİM daha kurar. Hazine'nin yıllık gelirinin yüzde 20'sini karşılamaya devam edebilir.
Petrol-İş yönetimi, bazı ülkelerde petrol üzerindeki devlet denetimine ilişkin rakamlar veriyor. Bu rakamlara göre örneğin Meksika'daki dünyanın üçüncü büyük petrol şirketi PEMEX'in tamamı kamuda, Norveç petrol şirketi STATOIL'in yüzde 71'i kamuda, İtalya'nın en büyük enerji şirketi ENI'nin yüzde 36'sı kamuda, Yunanistan'ın petrol şirketi HELLENİC'in yüzde 36'sı kamuda.
Petrol-İş yönetimi bu rakamlara dikkat çektikten sonra şu değerlendirmede bulunuyor: ''19 yıldır özelleştirme adı altında yapılanlar fiyasko ile sonuçlandı. İşbaşındaki hükümetler, her sıkıştığında ailesinin altınlarını, gümüşlerini satan kumarbazlar gibi davrandı. Halka ait malvarlıklarını satarak kaynak elde edeceğini sandı. Ne ciddi bir kaynak oluştu, ne oluşan kaynak vaat edildiği gibi üretime yatırıldı ne de istihdam artışı sağlandı. Sermayenin tabana, yani halka yayılacağı iddiası doğru çıkmadı.''
Petrol-İş'in iddialarına özelleştirmeyi savunanların mutlaka söyleyecekleri vardır. Ancak bu vesileyle şunu vurgulamayı gerekli görüyorum: Türkiye, gelir dağılımında dünyanın en kötü ülkelerinden birisi. Bu konuda atıldığı söylenen onca liberal adımlara rağmen, bu dengesizliğin hâlâ aynı adaletsizlikle sürmesi acaba nasıl açıklanıyor? Sendikaların cansızlaşıp yok olmaya sürüklendiği, toplusözleşme olanaklarının tamamen ortadan kaldırılmak istendiği bir Türkiye'de, özelleştirme nasıl adaletli ve toplum yararına yürütülebilir? Bu sorunun bir cevabı olmalı.