Sevgili dostlar, 27/02/2004 tarihinde bu köşede 'Tüpraş'a dur diyecek yok mu?' diye sormuş ve neden dur denilmesi gerektiğinin gerekçelerini de sıralamıştım.
Sevgili dostlar, 27/02/2004 tarihinde bu köşede 'Tüpraş'a dur diyecek yok mu?' diye sormuş ve neden dur denilmesi gerektiğinin gerekçelerini de sıralamıştım.
Dün gelen mahkeme kararı şimdilik Tüpraş'ı yeniden Türk halkına bağışlarken, ben de sorduğum soruya cevap veren yargıya teşekkür etmek ve o yazıda geçen bazı bölümleri, kararın eleştirildiği bu ortamda, 'arkasında duranlardan olmak' adına, bugün yeniden sizlerle paylaşmak istiyorum.
'Tüpraş'a dur diyecek yok mu?'
Bir filmden hatırladığım bir sahne ile yazıma başlamak ve sonrasında konunun detayına inmek istiyorum. İskoçya'nın bağımsızlığı için savaşan İskoçlar, İngilizler ile savaş meydanında karşı karşıya geliyorlar. Karşı tarafın kalabalık oluşu İskoç askerleri arasında korku ve bozulmaya sebep olunca, bunu fark eden İskoç komutan şu sözleri söylüyor: 'Yıllar sonra yatağınızda ölümü beklerken, bir şans daha verilmesi için yalvarıp, yapmadıklarınız için vicdan azabı çekeceğinize, bugün hâlâ şansınız varken savaşın...' Yukarıdaki satırları okuyunca 'Ne olacak film işte' deyip geçenler olabilir. Ama geçmeyin! Bugün hâlâ şansımız varken, yıllar sonra pişmanlık duymamak için bazı olaylara daha ciddi gözlerle bakmamız gerekli. Bu örnekten yola çıkarak bugün Tüpraş konusunu bir kez daha gündeme getirmek ve üzerime düşeni yapabildiğim kadarıyla 'en azından denemeye devam etmek' istiyorum. Tezim çok net ve açık: Orta Asya ve Ortadoğu petrollerinin borularla Akdeniz'e inmesinin planlandığı, ABD'nin Irak'ı işgal ederek 'Büyük Ortadoğu Projesi'nin temellerini attığı, Kıbrıs'ta yerleşmek istediği hatta üs kurma talebi olduğu, son olarak 'Kıbrıs için zaman kalmadı' açıklamasını yaptığı bir ortamda; 'Türkiye'nin tek petrol rafinerisinin son 10 yılın gördüğü en düşük piyasa değerine yakın bir fiyattan özelleştirilmesi mutlaka engellenmelidir.'
Bu noktada tezi desteklemek açısından Tüpraş ile ilgili bazı gerçekleri yeniden paylaşmak istiyorum.
- Şubat 2004, Milliyet Business: Tüpraş'ı alanların parası yok, hisseleri teminat gösterip kredi alacaklar. Bunlar haberler, bir de verilere göz atalım.
- 2000 yılında yüzde 35'i 1.2 milyar dolar, 2004 yılında geri kalanı 1.3 milyar dolar. Bu nasıl adalet, nasıl bir fiyat tespiti?
- Özelleştirildiği dönemde piyasa değeri 2.3 milyar dolar, hisse değeri 1 cent'in altında. Son altı yılda ortalama değer 1.5 cent.
- Tüpraş'ın 2004 yılı ciro hedefi 1 milyar dolara yakın.
- Tüpraş, 2003 yılının en kârlı üç, piyasa değeri en yüksek sekiz şirketinden biri.
Sonuç: 'Sivil toplum kuruluşlarında, devletin hâlâ çürütülememiş kurumlarında, yargıda, TBMM'de' bir şeyler yapabilecek konumda olan ve bu ülkeyi seven herkes mutlaka bir şeyler yapmalı. En azından, yıllar sonra 'Ah bir şansım daha olsa' diye sızlanmak yerine bugün denemeli.'
Sevgili dostlar, yukarıdaki yazıda belirtilen bütün gerçeklere bugün de gönülden katılıyorum ve tekrar etmek istiyorum; 'Tüpraş'ın bu şekilde, bu fiyattan özelleştirilmesinde ısrarcı olunmamalıdır. Tüpraş, Türk halkının elindeki en değerli mallardan biridir ve 'Ortadoğu-Orta Asya' merkezli yeni bir dünya düzeni zorlanırken, değeri para ile ölçülemeyecek kadar fazladır.
Son söz: 'Sivil toplum kuruluşlarında, devletin hâlâ çürütülememiş kurumlarında, yargıda, TBMM'de' bir şeyler yapabilecek konumda olan ve bu ülkeyi seven herkes mutlaka bir şeyler yapmalı' söylemine yankı bulan bir Türk vatandaşı olarak 'Tüpraş'ı Türk halkında bırakmak için savaşanlara' sonsuz teşekkürler.