Türkiye'nin, uzun ince bir yolda devam eden özelleştirme öyküsü, pahalı bir öğrenme sürecidir aynı zamanda. Her iktidarın kendine göre önceliği ve aceleciliği vardır. Tabi, acele işe şeytan karışır. Hayalkırıklığı yaşanır.
Türkiye'nin, uzun ince bir yolda devam eden özelleştirme öyküsü, pahalı bir öğrenme sürecidir aynı zamanda. Her iktidarın kendine göre önceliği ve aceleciliği vardır. Tabi, acele işe şeytan karışır. Hayalkırıklığı yaşanır.
Bu süreç, tüm iyiniyetine rağmen bu iktidar için de böyle işledi. Oysa, özelleştirmenin sağlıklı biçimde yapılması için gereken koşullar belli:
1- Kararlı bir siyasi otorite
2- Sağlam hukuki yapı
3- Uygun piyasa koşulları
4- İstihdama duyarlı yaklaşım
5- Kamuoyu mutabakatı
6- Ehliyetli kadrolar.
Bu altı faktör aynı anda biraraya gelmedi mi, özelleştirmeden de hayır gelmiyor. Bunu, Tekel ihalesinde de Tüpraş'ın satışında da gördük. Tekel'de, bürokratik acemilik ön plana çıktı. Hesap kitap karıştı. Beklenti yüksek tutuldu. Özelleştirme yapılamadı. Tüpraş'ta ise ihale aşamaları yeterince şeffaf değildi. Yabancı gruba ilişkin tereddüt giderilemedi. Açık arttırma yerine iş, kapalı zarfa sıkıştırıldı.
Özelleştirme İdaresi kurmayları, baştan sona haklı olduklarını düşünüyorlar. Örneğin Tüpraş için, "Bu çapta ihaleye giren firmalar nihai fiyatını belirler, öyle gelir. Gaza gelmez" diyorlar.
İhale şartnamesine aykırı teklif verme biçimi için "Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu bizi her saat denetliyor" tezini savunuyorlar.
Sonuçta, dev projeler aksıyor. Moraller bozuluyor.
İşte bu noktada kritik bir bilgi vermek gerekiyor.
Acaba, Tüpraş İhalesi'ni iptal eden Ankara 10. İdare Mahkemesi Heyeti, özelleştirmeye karşı mı?"
Aslında bu konuda yorum yapmak istemiyorlar. "Biz hakimiz. Kararlarımızla konuşuruz" demekle yetiniyorlar. Ancak bir cümleyi eklemeyi ihmal etmiyorlar:
"Biz, özelleştirmeyi iptal etmedik. Tüpraş İhale Komisyonu'nun yürüttüğü süreci iptal ettik. Bu ayrıntıya dikkat edilmeli. Neticede, etki altında kalmadan, hukuki bir karara vardık!"