• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Deniz Kavukçuoğlu/Cumhuriyet Gazetesi

Büyümek Kalkınmak Değildir

02.07.2012

Kalkınmanın temel amacı insanlara uzun, sağlıklı ve rahat bir yaşam sağlayabilmektir. Ne var ki ekonominin büyümesi, kaynakların ve parasal zenginliğin artması, kalkınmanın önemli bir boyutu olmakla birlikte, toplumsal ve bireysel gelişmişliğin tek ölçütü değildir. Sözgelimi petrol zengini Suudi Arabistan ülke olarak uluslararası sıralamada en önlerde yoksunluk sıralamasında ise en sonlardadır. Burada altının çizilmesi gereken gerçek, yoksunluğun yoksulluğun parasal olmayan boyutu olduğudur.

Başta Başbakan olmak üzere iktidar sözcülerinin ağzından sıkça Türkiye’nin ekonomik büyüklük açısından dünyada 17. sırada olduğunu duyuyoruz. Hedef ise 2023 yılında 10. sıraya yerleşmektir. Bu hedefe ulaşılabilir. İhracatta artış, ithalatta düşüş, cari açık açısının kapanması birtakım ekonomik önlemlerle gerçekleştirilebilir. Kişi başına düşen ortalama yıllık gelirde de bir artış sağlanabilir. Fakat tüm bunlar ülkemiz insanlarının/toplumumuzun yoksunluktan kurtulmasına yetmez; bugünkü iktidarın kafasıyla yetmeyecektir.

***

Türkiye, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) İnsani Gelişme Endeksi’ne (İGE) göre, 169 ülke arasında 83. sıradadır. 2007 yılında ise 79. sıradaydı. İktidar sözcülerinin kendilerine yönelik tüm övgü dolu sözlerine/söylemlerine karşın üç yılda dört basamak gerilemiştir.

Türkiye, Avrupa’daki 47 ülke arasında yalnızca Moldova’yı geçebilmiştir. Buna göre Moldava dışındaki tüm Avrupa ülkeleri Türkiye’den daha gelişmiş durumdadır. İnsani Gelişme Endeksi’nde ülkemiz tüm AB üyeleri ile AB’ye aday ülkeler ve tüm OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ülkelerinin altındadır.

İnsani Gelişme Endeksi’nde kullanılan temel veriler gelir, istihdam, karar alma mekanizmalarına katılım, çevre kirliliği, elektrik hizmetlerine ve temiz suya erişim, ısınmak için kullanılan yakıt türü, araç sahipliği gibi verilerin yanı sıra ülkedeki sağlık ve eğitim düzeyleri, doğumda yaşam beklentisi, kadının konumu, yaşam koşulları gibi verilerdir. Türkiye, örneğin, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde 138 ülke arasında (Ermenistan ve Gürcistan’ın da altında) 77. sıradadır.

2010 verilerine göre nüfusumuzun yüzde 27’si ya çoklu yoksunluk sınırının altında ya da sınırında yaşamaktadır. Bu veriler ortada dururken ülkemizin gelişmişliğinden/insanımızın kalkınmışlığından söz edilebilir mi?

2011 yılında Türkiye 772.298 milyar dolar gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) ile 33 OECD ülkesi içinde 16. büyük ekonomi durumuna yükselmiş, kişi başına GSYH değeri 10.444 dolar olarak hesaplanmıştır. Ne var ki yukarıda da ifade edildiği gibi 33 OECD ülkesi arasında ülkemiz “insani gelişmişlik” açısından son sıradadır.

***

Sosyal politika açısından yoksulluk, insan onuruna ve kişiliğine yaraşır bir yaşam düzeyinin altında, parasal yönden tam anlamıyla ya da göreli olarak yetersiz olma durumudur. Bir başka deyişle yoksulluk, toplum, ahlak, aile ve kültür hayatımızı tehdit eden bir felaket, genel toplumsal risktir.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) hazırladığı 2009 Yılı Yoksulluk Çalışması Sonuçları verileri, nüfusumuzdaki gıda ve gıda dışı yoksulluk oranının yüzde 18.08 (12 milyon 751 bin kişi) olduğunu ortaya koyuyor. (Bu oran kentlerde yüzde 8.66, kırsalda ise yüzde 38.69). Nüfusumuzun yüzde 0.48’i (339 bin kişi) ise açlık sınırının altında yaşıyor.

Bir başka TÜİK araştırmasına göre ise 2009 yılı verilerine göre 70 milyon 542 bin olarak belirlenen “kurumsal olmayan nüfusumuzun” (okul, yurt, otel, çocuk yuvası, huzurevi, hastane, cezaevi, kışla, orduevi gibi yerlerde ikamet edenler dışındaki nüfus) yüzde 60.5’i “iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek” yiyemiyor. Yüzde 37.8’i “evin ısınma gereksinimini yeterince” karşılayamıyor, yüzde 43.9’u ise “yeni giysiler” alamıyor. Aynı çalışmadaki verilere göre, “hane halkı kullanılabilir gelirler” temel alınarak oluşturulan yüzde 20’lik gruplarda en yüksek gelire sahip gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay yüzde 47.6 iken en düşük gelire sahip gruptakilerin aldığı pay ise yalnızca yüzde 5.6. İki grup arasındaki 8.1 katlık fark ülkemizdeki gelir dağılımındaki eşitsizliği somut olarak ortaya koyuyor.

Tüm bu veriler bize ekonomik büyümenin, toplumsal gelişme, insani kalkınma demek olmadığını, dolayısıyla AKP sözcülerinin sürekli olarak topluma kötüyü “iyi” diye yedirme çabasında olduklarını gösteriyor. Yersek tabii!