• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Ali Sirmen - Cumhuriyet Gazetesi

EMEK DÜŞMANLIĞI

02.05.2013

Dün, 1 Mayıs 2013 İstanbul'da yer yer afet, yer yer savaş görüntüleri vardı. Bütün vapur, metro, otobüs seferleri durdurulmuş, köprüler kesilmiş, kimi yerlerde yaya trafiği de engellenmiş durumdaydı. Buna karşılık, kentin çeşitli kesimlerinde polis ve jandarma el ele vermiş, nerede bir topluluk görseler, veriyorlardı gazı, basıyorlardı ilaçlı suyu... Tarihimizde her 1 Mayıs'ın kendine özgü sloganları olmuştu. Dünkününki şuydu: "Jandarma polis emeğe karşı el ele!" Amaç emekçilerin Taksim Meydanı'na çıkışlarını önlemekti. Geçmişte yaşanmışları bilmeyenler rahatlıkla şunu söyleyebilirlerdi:

- Neden onarım çalışmalarına sahne olan Taksim Meydanı için direniyorlar ki?.. Taksim Meydanı için direniyordu emekçi, çünkü orada onca şehit vermişti.

1 Mayıs 1977'de orada öldürülenlerin katilleri hâlâ bulunmuş, kanlı olayın sorumluları ortaya çıkarılmış değildi. Bunun hesabını veremeyenler, daha doğrusu sormaya bile tenezzül etmeyenler, iktidara geldiklerinden bu yana çeşitli bahanelerle Taksim'i emekçiye kapatmak istiyorlardı. Taksim, avantaya açıktı. Taksim, kamunun elinden alınan yeşilinin talanına açıktı. Taksim AVM ve rezidans rantiyesinin yağmasına açıktı. Taksim, PKK aktivistine açıktı. Ama Taksim emekçiye kapalıydı. Emekçiyi çileden çıkaran da buydu işte. ... Devletin, tüm güvenlik birimleriyle el ele emekçilere karşı olması boşuna değildi. Emekçilerin 1 Mayıs 1977'de orada yitirdiği yoldaşlarını anmak için Taksim'e gitme istemini Başbakan AKP'ye ve kendisine karşıtlık olarak yorumluyordu. Formel mantık çerçevesinden bakıldığında haksız da değildi. Şöyle düşünmüş olmalı: - Ben onlara karşıt olduğuma göre, onlar da bana karşıt olsalar gerek. Aslında, İstanbul'un dünyanın 1 Mayıs gösterisinin yasaklandığı tek yer olmasının başka izahı yoktu. Eskiden, kimi çevrelerce ustaca beslenen ve yaşatılan bir emekçi, daha doğrusu işçi sınıfı korkusu vardı ki, kimi hallerde emekçiler arasında bile yaygınlaştırılmıştı. Artık o da yok, olması için de şu anda neden de bulunmuyor. İşçiler bütün dünyada iktidara uzak, işçiler bütün dünyada eskisine göre örgütsüz. Toplum içinde önemlerini, örgütlenmişliklerini yitirmiş durumdalar.

Türkiye için durum daha da açması. Türkiye'de kayıtlı işçi sayısı 11 milyon. Bunların ancak yüzde 9'u yani 1 milyonu sendikalı bu 11 milyon işçi kötü çalışma koşulları yüzünden son 11 yılda 12 bin kayıp vermiş, 36 bin kişi de ölmüş, iktidarın bunlara yaklaşımı ise maden kazasında ölenler için Bakan'ın ağzından "Güzel öldüler" demek şeklinde olmuş. Ölen öldüğüyle, söyleyen söylediğiyle kalmış, bir şey olmamış. Emek işte böylesine çaresiz ve etkisiz konumda günümüz Türkiye'sinde. ... Dün, İstanbul'da olanlar, bu iktidarın emek karşıtlığının simgesidir. Dikkat buyurunuz, "bu iktidar işçi sınıfına karşı" demiyorum, çok daha ötesinde, emek karşıtlığıdır söz konusu olan. Normaldir. Ekonomisini talan yağma, avanta rüşvet ve sadakaya bağlamış olan üretimi yaşamın temeli haline getirmekten kaçınan bir iktidarın emek karşıtı olmaması düşünülemez.

Böyle olunca da rantiyeye, yağmacıya, "aktivisf'e açılan Taksim Meydanı emekçiye kapanır. Demokrasiler, üretimin üzerine bina edilmediği, emek kutsal kavramlardan biri olarak kabul edilmediği sürece toplumlar bunun bedelini acı sonuçları yaşayarak öderler. Daha emek sömürüsüne bile varamamış olan toplumlar, kendi kaynaklarını tüketerek kendi zenginliklerini geiiştirmek yerine yağmalayarak, yok ederek, bir kaosun içine yuvarlanırlar. O toplumlar için, sağlıklı bir demokrasinin temelini oluşturan sürdürülebilir bir kalkınma imkânsızdır. Sürdürülebilir kalkınmanın olmadığı yerde sürdürülebilir bir demokrasi de hayaldir.

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi