• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Yusuf Gürsucu /Özgür Gündem

Kalkınma ajansları ve insanın geleneği!

01.10.2014

2006’dan bu yana Türkiye’deki tüm bölgeler hatta bu bölgelerde ayak basılmamış yayla ve mezralara kadar, insan yaşamı ve doğal yaşamın her noktası, kapitalist üretim ilişkileri içine çekilmesindeki en önemli araç “Kalkınma Ajansları” olmuştur. Kapitalizm ortaya çıktığından ve birikim sürecini emperyalizmle taçlandırdığından bu yana dillerden düşürülmeyen tek şey kalkınma vurgusudur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana “muassır medeniyetler seviyesi” hedef olarak tutturulmuş ve kalkınma merkezli politikalarla emek ve doğa sömürüsü günümüze kadar artarak süre gelmiştir. Türkiye’de 2006 yılında Avrupa Birliği’ne katılım müzakereleri çerçevesinde kurulmuş olan”Kalkınma Ajansları”, sermaye birikim yolunu hızla açan bir rol üstlenmektedir.

Bölgesel ihtiyaçlar ve bölgelerin özelliklerine göre planlamalar yaptıklarını söylemeleri bir yanıyla doğru bir şeye işaret etmektedir. Sermayenin bölgeler üzerindeki muradı neyse onu alıp bu murada uygun yine insan emeğinden ve doğadan elde etikleri biriklerle teşvikler ve hibeler düzenlemektedirler. Sermayenin insanların ve doğanın kanını son damlasına kadar emebilmesinin zeminini yaratmak kalkınma ajanslarının temel işlevidir.

Buna ilave olarak halkların, emeğin ve doğanın düşmanı politikaları üreten mevcut iktidarın yerel bölgelerde işbirlikçilerinin yaratılması amacıyla rüşvet mekanizmasını kalkınma ajansları eliyle ortaya çıkarıp kendi mutlak iktidarlarının sürdürülmesine de bu yolla ciddi katkı sağlamaktadırlar. Kalkınma ajansları eliyle kalkınan tek şey sermaye sahipleridir.

Bazı örnekler!

Örneğin KUDAKA(Kuzek Anadolu Kalkınma Ajansı), DAKA (Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı), FKA (Fırat Kalkınma Ajansı), DİKA (Dicle Kalkınma Ajansı) gibi ajansların bölgedeki desteklerini görerek devam edelim.

DİKA: 2010, 2011 ve 2012 yıllarında toplam 133 projeye 24.3 milyon TL destek vermiş,

DAKA: 2009 yılından bu yana 176 projeye 47.7 milyon TL destek vermiş,

KUDAKA:  Bu güne kadar 206 projeye 46 milyon TL hibe desteği vermiş,

FKA: Bölgeye 318 proje için 47 milyon TL hibe desteği vermiş,

Peki bölgede yaşayan insanların bu hibelerden haberi olmuş mu? Bunun cevabını Sayın İdris Baluken’in meclise verdiği soru önergesinde görebiliriz. Sayın İdris Baluken, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın yanıtlaması istemiyle Meclis’e verdiği soru önergesiyle Fırat Kalkınma Ajansı’na Bingöl’den kabul edilen projelerden başvuru sahibi firmaların AKP’li siyasetçiler ve yakınları ile ilişkili işadamları olduğuna dikkat çekerek, Fırat Kalkınma Ajansı’na Bingöl’den gönderilen proje sayısını ve kabul edilen projeleri ile projesi kabul edilen firma isimleri ve firmaların yıllara göre aldıkları mali kaynağın ne kadar olduğunu sordu.

Hibe desteği alan firmaların sahipleri ve varsa ortakları kimlerdir? Bu sahip ya da ortaklar arasında AKP’li seçilmiş ya da atanmış siyasetçiler var mıdır? AKP’li seçilmiş ya da atanmışların yakınlarının ortaklıkları ya da şirket sahipliği söz konusu mudur? Fırat Kalkınma Ajansı’nda projelerin kabul edilmesi ile ilgili kriterler nelerdir, Projelerin kabul edilip edilmemesinde siyasi baskı yaptığınız iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz?, Şahsınız ve yakınlarınız hakkında çok sayıda maddi çıkar sağlamakla ilgili konuşmalar ve iddialar varken, bu iddialardan kurtulmak üzere şahsınızın ve yakınlarınızın mal varlıklarını açıklamayı düşünüyor musunuz? Bingöl Belediyesi’nin bütçesinden Fırat Kalkınma Ajansı’na aktarılan toplam mali kaynak miktarının net bugünkü değeri ne kadardır? Bingöl Belediyesi’nin Fırat Kalkınma Ajansı’ndan projeleri için aldığı proje desteklerinin net bugünkü mali değeri ne kadardır?

Kalkınma ajansları Türkiye’nin her bölgesinde uyguladığı teşvik ve hibelerin tamamı Sayın Baluken’in sorularıyla dikkat çektiği gerçekle örtüşmektedir. Bunun dışında bazı bölgelerde ortaya koyulan destek kapsamları ise yok etmek istedikleri ve yerine koymak istedikleri neyse buna uygun teşvik ve hibeleri açıklayarak uygulamaya geçirmektir. Özellikle kırsalda var olanı yani gelenekseli yok etmek kalkınma ajanslarının özel amacıdır. Daha öncede dikkat çektiğimiz Karadeniz bölgesinde üretilen çaya yönelik çıkardıkları teşvik ve hibe yöntemlerine tekrar göz atalım.

1930’lar dan bu yana Doğu Karadeniz halkının en önemli tarımsal üretimi çaydır. Doğu Karadeniz bölgesinden çayı alırsanız bölge hızla insansızlaşır. Peki çayı nasıl alabilirler? Bunun için türlü katakulliler çevirmektedirler. En önemlisi çay üreticisine uyguladıkları taban fiyat dayatmasıdır. Çaykur bir taban fiyat belirler ve bu taban fiyatından bölgede üretilen çayın çok az kısmını alır ve kalan çay özel sektörün insafına bırakılır. Açıklanan taban fiyat bile insanların çay üretiminden uzaklaşmasına neden olurken tüccarın fiyatları ise insanları açlığa mahkum etmektedir.

Durum böyleyken Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı (DOKA) bölgede”organik” çay üretimini, turizm adı altında yaylaların yerel halkın elinden alınıp sermaye ye sunulmasını, biyokütle üretimini (yani enerji tarımını) ve özel ormancılığı, enerji yatırımlarını, Ekoköyleri! destekler, sanayi bölgelerini teşvik eder ve benzer birçok desteğin dışında bölgede kendine bağlı işbirlikçilerini de bu yolla yaratır.

Çay örneğinden baktığımızda iki milyon çay üretimi yerine beş on bin ton “organik çay” üretmek bölge halkının muradı bu olabilir mi? Yukarıda dediğimiz gibi geleneksel olanı bitirip yerine “organik” vb. yanıltıcı söylemlerle bölgeyi yerel insanlardan arındırıp sermayenin ihtiyaçları ve hedefleri doğrultusunda birikim yolları açmak temel hedeftir. Bölgeden sermayenin muradı ise, sular, enerji, maden ve tüm bunlar için yapılması gereken en önemli şey ise kafa karışıklığı yaratıp geleneksel olanın savunulmasını önleyerek en azından dağları insansızlaştırarak amacına ulaşmak.

Geleneksel olan nedir?

Son günlerde emperyalist kapitalizmin Ortadoğu’daki politikalarının sonuçlarını yaşıyoruz. Elleriyle besledikleri katil sürülerini, canla başla savunmamız ve büyütmemiz mutlak gereken bölgeye yani Rojava’ya özellikle Kobanê’ye sürmektedirler. “Muassır medeniyet” seviyesine ulaşma hedefi Kapitalist Modernizmin ortaya çıkışından bu yana tüm dünyaya, ya işgal yoluyla, ya sermaye ihracıyla, ya kültürel yozlaşma ihracıyla ve”kalkınma” masallarıyla dayatıldı.

Önce muassır medeniyet dediler, sonra gelişmiş ülkeler dediler ve bizleri ihraç ettikleri kapitalist yoz kültür ile tanıştırdılar, kafalarımız karıştı. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamaz hale geldik ve savrulduk. Bütün bunları derken savrulmamıza neden olan şeyi öncelikle görmeliyiz, aynen kalkınma ajanslarının yaptığı gibi önce işbirlikçiler yarattılar ve onların eliyle hayatımıza girip geleneklerimizden kopuşumuzu ve kişiliksizleşmemizi sağladılar. Kendi doğallığımızda ilerlememizi imkansız hale getirdiler. Onlar verdi bizler aldık ve doğru sandık.

Bu saldırılara cevap vermeye kalktığımızda ise hızla terk etmemiz gereken şeyi yani geçmiş muktedirlerin yarattığı “insan geleneğine” aykırı olan gelenekleri geleneğimiz sanmamızı sağlayıp bizleri böldüler, darmadağın ettiler. Oysa insanın geleneği doğanın bir parçası olma halidir. Sözünü ettiğimiz gelenek, doğanın kendi ritminde insanda biriken ve doğal yolla gelenekselleşenden söz ediyoruz. Muktedirlerin, kan emicilerin yüzyıllardır insana yaşattığı zulüm gelenekselimiz değildir. Biz insanların geleneği binlerce yılda oluşmuş olan su ve verimli topraklar etrafında yaşanmış ve yaşanması gereken halkların yani insanlığın kardeşliğidir.

Hangi geleneğin bize ait olduğunu ya da olmadığını görebilmeli ve bunu ayırt edebilmeliyiz. İnsan yaşamından gelen gelenekselliği savunmak ve onu korumak varlık nedenimizdir. Doğanın, emeğin, halkların kardeşliğinin yarattığı ve günümüze kadar yaşattığı geleneklere sahip çıkmak zorundayız. Domates bitkisinde ve birçok bitkide yarattıkları gen değişikliklerini biz insanların üzerinde yıllardır denediklerinin farkında olmalıyız. Kapitalist modernizm, insan birikimine aykırı dayatılan yaşam biçimleri ile genlerimizle oynamaktadır. Kapitalizmin ve onun yarattığı faşizmin ve Ortadoğu’da ortaya çıkmış izdüşümü olan IŞİD faşizmi insanın geleneğine aykırı ve onun yaşamının bir düşmanıdır.

Kapitalizmin kalkınma masallarını da IŞİD ve benzeri yapılar eliyle dayattıkları esaret yaşamını da asla kabul edemeyiz.

Kaynak: Özgür Gündem