1 Temmuz’da Türk-İş’e bağlı 10 sendikanın ortak bir çağrı metni ile Türkiye’de sendikal harekete yönelik tespitleri ve bu tespitler üzerinden Türk-İş'e yönelen eleştiriler ve yeni bir sayfanın açılması talepleri, yakın tarihe bakıldığında önemlidir, cesaret vericidir ve haklı bir arayışın işaretidir.
Prof. Dr. Ahmet Selamoğlu
Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF)
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü
1 Temmuz’da Türk-İş’e bağlı 10 sendikanın ortak bir çağrı metni ile Türkiye’de sendikal harekete yönelik tespitleri ve bu tespitler üzerinden Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (Türk-İş) yönelen eleştiriler ve yeni bir sayfanın açılması talepleri, yakın tarihe bakıldığında önemlidir, cesaret vericidir ve haklı bir arayışın işaretidir.
Günümüzde toplumsal taraf halinin artık açıktan açığa tartışılır olduğu, toplumsal güvenin zedelendiği, temsil ettiği emek cephesinin gerçek temsilcisi olup olmadığının sürekli sorgulandığı sendikal hareketin özellikle yakın zamanda azalan üye sayıları ve toplu iş sözleşmesi yetkisini koruma telaşı ile sıkışması ve şüphesiz siyasal aktörler tarafından sıkıştırılması, 10 işçi sendikasının bu çağrı metnini ve arayışını kıymetli kılmaktadır. Türkiye’de artık sendikal cephenin kendi özeleştirisini cesaretle yapma ve yeniden yapılanma arayışına yönelmesi kaçınılmazdır. Siyasal, ekonomik ve sosyal sorunların çeşitlendiği ve derinleştiği, toplumsal demokratikleşme taleplerinin göz ardı edildiği Türkiye’de emek cephesinin içinde bulunduğu sıkışıklığı aşması kritiktir.
Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu sıfatını taşıyan Türk-İş her geçen gün her yönüyle geçmişini daha fazla arar olmuştur. Son 30 yıl değerlendirildiğinde demokratikleşme sürecindeki yetersizlik, toplumun ve emek cephesinin sesi ve gerçek temsilcisi olamama durumu, tepe örgütü olarak Türk-İş’in ve şüphesiz üye sendikaların düşünmesi ve özeleştiri yapması gereken gerçeklerdir. Türk-iş kolay yolu seçmiş ve demokratik alanda ve çalışma yaşamında örgüt olarak sürekli küçülürken, konfederal yönetimler olarak kendi yönetsel güçlerini korumayı tercih etmişlerdir. Bir meslektaşımın ifadesiyle “Türk-İş dün Ankara’daydı, bugün nerede?” tespiti, tüm sendikal alanın düşünmesi gereken çıplak bir gerçektir. Bugün Türk-İş adeta kendi dünyasına kapılarını kapatmış bir haldedir.
Günümüzün dünyası çağrı metninde vurgulandığı gibi adeta kendi kabuğunda kalarak yaşamanın mümkün olmadığı bir yaşam alanıdır. Toplumun tüm kesimlerini örgütlenme hedefi içerisine almayan, kamu kesimi sendikacılığından kopuk kalmayı tercih eden, işsizler ve güvencesiz çalışanları unutan sendikal hareket ve konfederal yapı, çöldeki kum tepeleri gibi içine düşülen güçsüzlükle her sabah bir başka yere savrulmaktadır. Oysa sendikal hareketin deneyimleri, az ama etkin uzman kadroları ve işyerinden başlayan örgütlü insan gücü önemli bir birikimdir. Çağrı metninde yer alan emek cephesinin birliği ve dayanışması, ülke düzeyinde ve örgüt yapılanmalarında demokratikleşme, çalışma yaşamının sorunlarının çözümünde güçlü bir temsil, uluslararası hukuku arkasına alan çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi gibi talepler önemlidir.
Bu çağrı metni, sosyal hakları temel insan hakları olarak gören ve emeğin haklarını koruma ve geliştirme mücadelesine değer veren tüm insanlara ve örgütlere seslenmektedir. Bu çağrı metnini, sendikal alanın yeniden yapılanma mücadelesinin bir işareti olarak görmek gerekir. Bu çağrı metninin artık alıştığımız örgütler arası mücadele içerisinde kaybolmasına izin verilmemelidir.