Ülkemiz Demokrasisini kesintiye uğratan ve en büyük darbeyi işçi sınıfının haklarına vuran 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinde 38 yıl geçti.
Türkiye’de Hükümet, 1980 yılına gelindiğinde sermaye birikiminde yaşanan tıkanmayı aşmak adına bir ekonomik dönüşüm programını gündemine almıştı. Ancak 24 Ocak 1980 tarihli, yeni zamlar, baskı ve şiddet anlamına gelen istikrar (!) programının önünde güçlü bir toplumsal muhalefet meydana gelmişti. İşçi kesimi kendisi için yoksulluk ve mağduriyet demek olan bu istikrar programına karşı direniyordu. Bu toplumsal muhalefetin kırılması gerekiyordu ve bunun için başlayan çalışmalar 12 Eylül 1980 tarihinde askeri darbeyle sonuçlandı.
12 Eylül darbesi, toplumsal muhalefetin en güçlü temsilcileri olan sendikaları ve onların üyesi olan işçi kesimini vurdu. Öncelikle 12 Eylül sabahı işçi konfederasyonları DİSK ve MİSK tümüyle kapatıldı, Türk-İş’e bağlı bazı sendikaların faaliyetleri askıya alındı. Bu süreçte Sendikamızın o dönemki Genel Başkanı Cevdet Selvi, 16 Ekim günü gözaltına alındı ve iki gün gözaltında kaldı. Aynı gün Petrol-İş Genel Merkezi kapısına da mühür vuruldu ve Sendikamız 3 ay boyunca kapalı kaldı.
12 Eylül’le başlayan baskı ve zulüm döneminde sayıları bini bulan şube yöneticisi, işyeri sendika temsilcisi ve üyemiz gözaltına alınıp tutuklandı ve sonra da işten atıldı. Gemlik,
İzmir, Yarımca, İstanbul ve İstanbul/Anadolu şubelerimiz kapatıldı. Gemlik, Mersin, Adana, Batman İzmir Şube Başkanlarımız tutuklandı, bazıları 4 yıl tutuklu kaldı. Bunların dışında yüzlerce yönetici, temsilci ve üyemiz gözaltına alındı ve tutuklandılar.
Darbeden bir ay sonra yapılan yasal düzenlemeyle kıdem tazminatına tavan uygulaması getirildi. 1980-1987 arasında reel ücretler %40 geriledi. Nisan 1981’den Eylül 1983’e kadar 148 toplu iş sözleşmesi, Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlandı.
Görüldüğü üzere tüm askeri darbeler gibi 12 Eylül darbesi de öncelikle toplumun en geniş kesimini oluşturan emekçileri ve onların temsilcileri olan sendikaları vurmuştur. Bu durum bundan sonra da değişmeyecek, darbelerin en büyük mağduru yine işçi kesimi olacaktır. İşçi sınıfı olarak bu bilinci daima muhafaza etmek ve tıpkı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde olduğu gibi, bu tür kalkışmaların karşısında olmak zorundayız.
Petrol-İş Sendikası
Genel Başkanı
Ali Ufuk Yaşar