Ülkemizi siyasal, sosyal, toplumsal, hukuksal olarak her anlamda tahribata uğratan, sendikal hareketi ezerek, işçi sınıfının kazanılmış haklarını gasp eden darbecilerden hesap sorulmalı ve darbecileri yargılama fırsatı iyi değerlendirilmelidir.
Bugün 12 Eylül askeri darbesinin iki sorumlusunun, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı tarihi bir günü yaşıyoruz. Ancak 12 Eylül darbesinden sorumlu olanlar sadece Evren ve Şahinkaya değildir. Dönemin sıkıyönetim savcıları, valileri, işkencecileri ve diğer sorumlularının, uygulayıcılarının da yargılanması gerekir. Çünkü yanlızca Evren ve Şahinkaya'yı yargılamak 12 Eylül'ü yargılamak demek değildir. İddianamede, 12 Eylül öncesi, sağ-sol çatışması olarak değerlendiriliyor. Oysa 12 Eylül öncesi gelişmeler, yaşanan olaylar, yükselen halk muhalefetine karşı emperyalizmin ve sermayenin çıkarları doğrultusunda bu kesimlere yönelik yapılan saldırılardı. Nitekim askeri darbenin lideri Kenan Evren yaptığı bir konuşmada, “Bir sağdan, bir soldan astık” diyerek kendi adalet anlayışını bu şekilde ortaya koyuyor, kamuoyuna darbenin meşruiyetini göstermeye çalışıyordu.
24 Ocak kararlarını uygulayabilmek için
Darbe öncesinde alınan 24 Ocak 1980 kararları, Türkiye’nin emperyalist - kapitalist sistemle yeniden bütünleşmesini amaçlayan bir içeriğe sahipti. İstikrar programı, yeni zamlar, baskı ve şiddet demekti. Bu süreçten de en çok etkilenecek kesim geniş, yoksul halk kesimleri, işçiler, emekçilerdi. Ancak emekçiler ve toplumsal muhalefet güçleri kendileri için yokluk, işsizlik, baskı demek olan 24 Ocak programına karşı kayıtsız kalmayarak tepkisini ortaya koyuyordu. Örneğin 25 Ocak 1980 tarihinde grevdeki işçi sayısı 6 bin 414 iken Haziran sonunda bu sayı 60 bine çıktı. Yeni grevler, erteleme kararlarıyla engellenmek istendi fakat emekçilerle birlikte diğer toplumsal muhalefet güçleri de bu kararlara tepki gösterdi. Sermayenin ve emperyalizmin “istikrar” programını uygulanabilmesi için, suskun ve tepkisiz bir toplum gerekiyordu. Böyle bir ortamın yaratılması için Türkiye hızla şiddet ve kaosun içine sürüklendi. Bu süreç, bir anlamda askeri darbenin gerçekleştirilmesi süreciydi.
Petrol-İş Genel Kurulu'nda Ecevit'ten emekçilere uyarı...Sahaya inin!
12 Eylül Darbesinin yapılacağı gün gibi ortadaydı. Nitekim CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit 6 Eylül 1980 tarihinde İstanbul’da, sendikamız Petrol-İş'in genel kurulunda yaptığı konuşmada, Türkiye’de demokrasiye ilişkin bazı değerlendirmeler yapıyor ve ardından şu uyarıda bulunuyordu:"Sonunda korkarım ki biri çıkar, düdüğü çalar, ‘oyun bitti, herkes evine’ der ve bir anlamsız oyuna dönüşen demokrasi de böylece sona erer... Tribünlerden sahaya ininiz! İşçi hareketinin ortak politikasını ve stratejisini Anayasa ve yasalar çerçevesinde saptayınız! Yalnız işçileri değil, tüm çalışanları, köylüsü ile, memuru ile, emeklisiyle tüm çalışanları ve çalışarak hayatını kazanmış olanları düşünerek, gözeterek, elbette ülkenin içinde bulunduğu bunalımı da gözeterek bu stratejiyi saptayınız! Birlikte izleyiniz! O zaman siz de kurtulursunuz, toplum da kurtulur, demokrasi de kurtulur, devlet de kurtulur. Demokrasimiz o zaman gerçek demokrasi olur; işleyen ve halka mutluluk getiren bir demokrasi olur ve sahadaki kavga da o zaman biter. ‘Yorgan gider kavga biter’ değil; yorgan büyür, kavga öyle biter. Ekmek büyür, hakça bölüşülür, kavga öyle biter.”
Ve Ordu iktidara el koyuyor, Meclis kapatılıyor
Yaratılan kaos ortamı, askeri darbenin meşruluk zeminini hazırladı. Halk, sanki bu kaosu önleyecek, durduracak bir kurtarıcı arayışına sokuldu. Ve sonunda, ülke genelinde yaratılan kaos ortamında 12 Eylül askeri darbesi yapıldı. Darbe, bir karabasan gibi gelip kentlerimize, caddelerimize, sokaklarımıza kara bayrağını astı. Yüz binlerce insan gözaltına alındı. 2 milyona yakın insan fişlendi. Yüz binlerce insan yargılanıp ceza aldı. 50 kişi idam edildi. Yüz binlerce insana yurtdışına çıkış yasağı konuldu. Binlerce kişi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 20 bine yakın insan yurttaşlıktan çıkarıldı. Binlerce emekçi sakıncalı gerekçesiyle işten atıldı. Yüz binlerce insan işkence gördü ve işkencede canlarını yitirdi. Siyasi partiler, sendikalar, dernekler kapatılarak çalışmalarına son verildi. Grev ve toplusözleşmeler yasaklanarak işverene sonsuz bir sömürü olanağı sağlandı. Emperyalist güçlerin bir dediği iki edilmedi. IMF'nin, Dünya Bankası'nın ve diğer emperyalist kurum ve kuruluşların yaptırımına engelsiz geçit verildi. 24 Ocak Kararları eksiksiz uygulanarak işçi ve emekçilere kan kusturuldu. 5 generalin ağzından çıkan, yasa sayılarak tam bir diktatörlük uygulandı. 1961 Anayasası rafa kaldırılarak yerine hak ve özgürlükleri yok eden 1982 Anayasa'sı kabul ettirildi.
Emekçilerin yaşamı cehennem oldu
Sermayenin astığı astık, kestiği kestik bir düzen egemen kılındı. Özelleştirmeler, vurgun, talan, yağma ve hırsızlık gündelik yaşamın bir parçası haline getirildi. Çalışanların yaşamı cehenneme çevrildi.
Bu dönemde çalışma yaşamına damgasını vuran Halit Narin’in sözleriydi. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Yönetim Kurulu 22 Şubat 1983 günü toplanarak çalışma yaşamına ilişkin yasa tasarılarını görüştü. TİSK Başkanı Halit Narin, tasarıda grev hakkının kısıtlanmasına ilişkin bir soru üzerine şunları söylüyordu: “20 yıldır biz ağladık, onlar güldü. Dengenin bozulduğu bir ortamda 12 Eylül’e gelen olaylar yaşandı. Grev hakkı ekonomik ve milli sınırları aştığı takdirde sınırlandırılmalıdır. Sendikalar, yalnızca sendikal faaliyet içinde kalmalıdır.”
Darbe, Türkiye’nin dikensiz bir gül bahçesi olması ve toplumsal muhalefetin bütünüyle bastırılması ve yok edilmesini hedefliyordu. Türkiye koca bir hapishaneye çevrilerek, tüm muhalif güçler şiddet ve baskıyla ezildi. İşçi sınıfının kazanılmış ekonomik ve demokratik hakları gasp edildi. DİSK’in sendikal faaliyetleri yasaklandı. Yönetimde ve sendikal organlarda görev alan 2000’e yakın sendikacı gözaltına alındı; birçoğu tutuklandı, ağır işkencelerden geçti. Sıkıyönetim Mahkemelerinde yargılanan 1477 kişi 1986 yılında 2000 yılın üzerinde cezaya çarptırıldı. DİSK ve bağlı 28 sendikanın kapatılması kararı verildi. Hak-İş ve MİSK’in faaliyetleri durduruldu. 12 Eylül, Türk-İş ve bağlı sendikaların çalışmalarını da sıkı bir kontrol altına alarak faaliyetlerini izne bağladı. Bazı üye sendikaların ise faaliyetleri belirli süre engellendi. Petrol-İş'in bazı şubeleri kapatıldı. Darbe hukuku olan 1982 Anayasası, sendikal haklara önemli sınırlamalar getirdi. Anayasanın 51. ve 52. maddeleri bu sınırlamaları düzenleyen bir içeriğe sahipti. 52. madde 1995’te yürürlükten kaldırıldı. Bugün sendikalar, 1983 yılında çıkarılan ve hal yürürlükte olan 12 Eylül yasaları ile, 2821 sayılı Sendikalar Yasası ve 2821 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası'na göre faaliyet yürütüyor.
Gerçek bir hesaplaşma mutlaka yapılacak
Yani 12 Eylül askeri darbesi, uluslararası güçlerin ve sermayenin deseteği ile ekonomik krizin yükünün emekçi halkın üzerine yıkılması için yapıldı, sömürü düzeni yeniden onarıldı. 12 Eylül askeri faşist yönetimi özgür düşünceyi yok etti. Cunta, otoriteye bağımlı bir toplumsal yapı oluşturdu. 12 Eylül Darbesi ile Türkiye‘de ABD emperyalizmine bağımlılık içerisinde yeni bir sömürü düzeni kuruldu. 12 Eylül 1980 darbesinden 1984’e kadar anti-sendikal politikalar en sert biçimde uygulandı. Toplu sözleşme ve grev hakkı askıya alındı. Yüksek Hakem Kurulu (YHK) devreye sokularak, dayatmacı politikalara yasal kılıflar bulundu. 1983’ten sonra sözde sivilleşme sürecine girildi, yasalar çıkartıldı. Ancak bu dönemdeki siyasi iktidarlar da 12 Eylül rejiminin sivil uzantısı oldular ve 12 Eylül darbe düzenini sürdürdüler. Darbe yasaları, Cunta döneminde getirilen düzenlemer aynen devam etti. Sendikalara, sendikal haklara saldırılar devam etti. Ancak Türkiye emekçileri, eşit, özgür, kardeşçe ve bağımsız bir Türkiye kurma mücadelesinde sömürü düzeni ile hesaplaşarak darbelerle ve darbecilerle de gerçek bir hesaplaşmayı mutlaka yapacaktır. 1980 darbesi sonrası mücadeleleriyle, 1989 Bahar eylemleriyle, 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlama mücadelesi ve bunun gibi daha nice mücadeleyle gasp edilen demokratik ve ekonomik haklarını birer birer geri alan işçiler, emekçiler darbelere bir daha geçit vermeyecektir. 12 Eylül generallerinin yargılanması da Türkiye'de bir daha darbe yapılmaması için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
PETROL- İŞ SENDİKASI
MERKEZ YÖNETİM KURULU
NOT:
"12 Eylül Rejimi ve Petrol-İş" "12 Eylül Nedeniyle Mağdur Edilen ve İşe Döndürülmeyen Petrol-İş Üyeleri" dökümanlarını okuyabilir bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
(50. Yılında Petrol-İş Kitabından alınmıştır- Basın Servisi)