29. Dönem Genel Temsilciler Kurulu 25-26 Kasım 2021 tarihinde Antalya'da toplanarak ülkemizde yaşanan güncel gelişmeleri ve örgütsel çalışmalarını değerlendirmiştir.
Petrol-İş Sendikası 29. Dönem GENEL TEMSİLCİLER KURULU, 25-26 Kasım 2021 tarihinde Antalya'da 500’i aşkın kişinin katılımıyla toplanmıştır. Her faaliyet döneminde yapılan ve Petrol-İş'in merkez yöneticilerini, merkez denetim ve disiplin kurulu üyelerini; sendikamızın 18 şubesinin örgütlü olduğu işyerlerindeki tüm temsilcileri, şube yöneticilerini, denetim ve disiplin kurulu üyelerini bir araya getiren Genel Temsilciler Kurulu, dünya ve Türkiye'deki gelişmeleri, emeğin ve sendikal hareketin gündemini, sendikamızın örgütsel konularını değerlendirmiştir. Kurul, bu değerlendirmeler ışığında, aşağıda yer alan karar, görüş ve önerileri kamuoyuna iletmeyi uygun bulmuştur:
1- Eşitsizlikler üzerine kurulu olan küresel kapitalizm ve emperyalist sistem, yaklaşık iki yıldır devam eden Covid-19 salgınını işçi sınıfının hak ve kazanımlarını tırpanlamak için yeni bir fırsat olarak değerlendirmektedir. Salgın dönemi, kapitalizmin eşitsizlik ve adaletsizlik üreten özelliğini daha görünür kılmıştır. Bu süreçte işsizlik artmış, yoksulluk derinleşmiş ve bazı yoksul ülkelerde aşıya henüz ulaşılamamış olması sağlık hizmetine erişim noktasındaki adaletsizlikleri keskinleştirmiştir. Yine salgın ile birlikte istihdamda esnekleşme ve üretimde dijitalleşme süreçleri hız kazanmıştır. Kapitalizmin kârlılığı arttırmak için başvurduğu politikalar, salgın sırasında toplumdan onay alır noktaya gelmiş, bu politikaların uygulanması için halkın büyük kesimlerini kaygıya sürükleyen virüs riskinden meşruiyet devşirilmiştir. Salgın bahanesiyle yaygınlık kazanan esnek çalışma biçimleri kalıcı hale getirilmek istenmektedir. İşçilere üretim süreçlerinde yeni denetim mekanizmaları dayatılarak sömürünün arttırılması hedeflenmektedir. Sendikaların emekçiler için farklı tehlikeler barındıran bu yeni “normal”e karşı uyanık olması ve tarihsel kazanımlarını korumak için mücadele stratejileri belirlemesi gerekmektedir.
Sendikamız yıllardır, dünyada emek karşıtı uygulamalara karşı emeğin küresel çapta mücadelesini önemsemekte ve sendikaların küresel ölçekte dayanışmasına güç vermektedir. Petrol-İş, küresel federasyonumuz, örgütlenmesinde ön ayak olduğumuz bölgesel sendikal ağlar ve farklı ülkelerde mücadelesini sürdüren sendikalarla kurduğu dayanışma ilişkileri aracılığıyla emeğin haklarını küresel düzeyde savunmaya devam edecektir. Bu çerçevede Petrol-İş Sendikası olarak, dünyada kapitalizmin yol açtığı ve salgın nedeniyle hız kazanan yıkım karşısında hakları için mücadele eden tüm emekçileri selamlıyoruz.
2- Ülkemizde aslında bir işletme riski olarak değerlendirilmesi gereken pandeminin faturası işçi sınıfına kesilmiş, işçiler pandeminin yaratmış olduğu zararın ve riskin olumsuz sonuçlarına katlanmaya zorlanmıştır. Bu dönemde işçiler, işletmelerin artan kârlarından pay alamadıkları gibi, gelirlerinden, sağlıklarından ve işlerinden yoksun bırakılmışlardır. Ötesinde pandemi krizi, sermayenin emek üzerindeki denetimini arttırmanın fırsatı olarak görülmüştür. Bu kapsamda “esnek çalışma” modeli olarak hayata geçirilen uzaktan çalışma, evden çalışma, dönüşümlü çalışma, kapalı devre çalışma vb. çalışma yöntemleri ile emek sömürüsü ve denetimi arttırılarak pandemi krizi işçi sınıfı açısından katlanılmaz bir süreç olarak yönetilmek istenmiştir. Salgın sırasında, İşsizlik Sigortası Fonu işçiler lehine değil işverenlere teşvik olarak sermayenin hizmetine sunulmuş, işçiler lehine olan bir kısım yetersiz uygulamalar pandemi dönemi ile sınırlı tutulmuştur. Bununla birlikte kriz fırsata çevrilerek işçiler aleyhine olan telafi çalışma sürelerinin arttırılması gibi uygulamalar mevzuatta yapılan değişikliklerle kalıcı hale getirilmiştir.
Salgının ilk döneminde uygulamaya sokulan ücretsiz izin ve fesih yasağı uygulamaları, işverenlerin istismarına uygun bir içerikte düzenlenmiştir. Kod-29 ile işçiler adeta damgalanmış, işverenlerin dayatmaları karşısında emekçi kesimler savunmasız bırakılmıştır. İşyerlerinde pandemi riskleri gerekçe gösterilerek yeni ve sıkı denetim koşulları oluşturulmaya başlanmıştır. Tüm bu gelişmeler, hem yeni çalışma biçimlerinin yaygınlaşacağı hem de bununla birlikte işçi sınıfının haklarında kalıcı gerilemeye yol açabilecek şartları doğurmuştur. Ülkemizde sendikalar ve işçi konfederasyonları, işçileri bekleyen yeni tehditlere karşı birlik ve dayanışma hedefiyle hareket etmeli, ortak tavır geliştirilmesi ve mücadele platformları oluşturulması için inisiyatif geliştirilmelidir.
3- Salgının yeni aşamasında arz-talep dengesizlikleri ve üretimde tedarik sorunları, tüm dünyada enflasyonun yükseldiği bir dönemin kapılarını açmıştır. Söz konusu belirsizliklere, ülkemizde TL’nin değer kaybetmesiyle sonuçlanan ve ekonomide yapısal sorunları derinleştiren gelişmeler eklenmiştir. Üretimde dışa bağımlı olan Türkiye ekonomisinin döviz ihtiyacı büyümüş, ekonomide kur artışı, enflasyon ve yoksullaşma sarmalına girilmiştir. Bu koşullarda sağlanan büyümeden emekçilerin aldığı pay giderek düşmekte, reel ücretler ve alım gücü hızla azalmakta, işsizlik artarken yoksullaşma derinleşmektedir. Temel tüketim mal ve hizmetlerinde görülen enflasyon, açıklanan ortalama enflasyonun oldukça üzerindedir. Bu gelişmeler, tüm ücret düzeyleri üzerinde baskı yaratmakta ve geçmiş yıllarda asgari ücrete enflasyon üzerinde yapılan zamların etkisini ortadan kaldırmaktadır. Ülkemizde bir “asgari ücretlileşme” yaşanmakta ve çalışanların neredeyse yarısı asgari ücret düzeyinde gelir elde etmektedir. Bu durum ücretliler açısından artık sürdürülemez hale gelmiş, geçim sorunu ciddi bir düzeye taşınmıştır. Asgari ücrette zam oranı, bu gerçekler hesaba katılarak belirlenmelidir. Öte yandan, yine toplumun geniş kesimini oluşturan emeklilerin alım gücünü arttıracak uygulamalar devreye sokulmalı, emekli aylığı bağlama oranları yükseltilmeli ve EYT sorunu çözülmelidir.
Ekonomide ve üretimde yaşanan tedarik sorunlarının, ekonomide uygulanan yanlış politikaların ve sermaye yanlısı uygulamaların faturası emekçilere kesilemez. Yeni bir krizin yıkıcı etkilerine karşı işimize ve geleceğimize sahip çıkacağız. Bu dönemde, işçilerin korunması için İşsizlik Sigortası Fonu başta olmak üzere çeşitli kaynaklar kullanılmalı, işçilerin olası kayıplarının engellenmesi için alternatif uygulamalar devreye sokulmalıdır.
4- Ülkemizde birer bordro mahkumu haline gelen işçiler, gelir vergisini peşin ödemekte ve vergi dilimlerine göre yükselen vergi kesintileri nedeniyle büyük bir kayba uğramaktadır. Ekonomideki kriz koşullarından kaynaklı olarak alım gücü zaten düşmekte olan işçiler, bir de vergi sistemindeki adaletsizliklerin olumsuz sonuçları ile karşılaşmaktadır. Yılın ikinci yarısı işçinin eline geçen net tutar azalmakta, ikinci altı ay için ücretlere alınan zam oranları gelir vergisi artışını karşılamaya yetmemektedir. Vergi diliminin yükseldiği dönemlerde geçim sıkıntısına yol açan bu durum işçilerin belini bükmektedir. Zengin-fakir ayrımı yapmadan tüketimden alınan dolaylı vergilerin yüksek olması, adaletsizliğin bir diğer boyutunu oluşturmaktadır.
İşçilerin vergi yükümlülükleri azaltılmalı, ücretlerden asgari ücret kadar kısım vergi dışı bırakılmalı ve işçilerin ücret gelirleri vergi oranı indirilmelidir. Daha da önemlisi, gerçek “vergi rekortmeni” olan ücretliler yerine vergi teşvikleri, vergi af ve sıfırlamaları ile kazançlarını daha da büyüten sermayeden vergi alınmalıdır. Vergi sistemindeki adaletsizlikler giderilmeli, sermaye kazançları üzerindeki vergilere dayanan ve odaklanan bir vergi sistemi kurulmalıdır.
5- Salgın döneminde bazı yaş gruplarında belirli süreli sözleşmelerin yaygınlaşmasına yol açacak bir düzenleme gündeme getirilmiştir. Bu yolla bir salgın fırsatçılığı yapılmak istenmiş ve çalışanların kıdem tazminatı hakkı tırpanlanmak istenmiştir. Söz konusu girişime karşı sendikaların ve işçi konfederasyonlarının ortak tavır geliştirmesi ve seslerini yükseltmeleri düzenlemenin geri çekilmesini sağlamıştır. Sendikalar, kıdem tazminatı hakkının kırmızı çizgileri olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır.
Tarihsel gelişimi de göz önüne alındığında Kıdem Tazminatının işçinin ödemesi ileriye ertelenmiş ücreti olduğu açıktır. Bu nedenle Kıdem Tazminatının fesih ile bağlantısı ortadan kaldırılmalı, hak kazanma koşulları işçiler lehine iyileştirilmeli ve kıdem tazminatı tavanı uygulamasına son verilmelidir. Mevcut haliyle, işçi sınıfının bu kazanımının fon tartışmaları ile tırpanlanmasının olanaklı olmadığını, sendikalar açısından genel grev nedeni olduğu gerçeğinin altını çiziyoruz.
6- Petrol-İş, ülkemizde özelleştirme karşıtı mücadelenin öncüsüdür ve ülkemizin stratejik kamu kuruluşları söz konusu olduğunda üç kırmızı çizgisinin altını bir kez daha çizmektedir. KİT’ler hiçbir koşulda özelleştirilmemeli, bu kuruluşların yapısı zayıflatılmamalı, çalışanların haklarını ve güvencelerini tehdit edecek her türlü girişimden uzak durulmalıdır. Sendikamızın örgütlü olduğu TPAO, BOTAŞ, Eti Maden ve MKEK, bu çerçevede değerlendirilmesi gereken, sanayimizin belkemiği niteliğindeki işletmelerdir. Söz konusu işletmelerin bir bölümü geçtiğimiz yıllarda Varlık Fonu’na devredilmiş, bazılarında ise yeniden yapılandırma çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda 2021 Mart ayında açıklanan Ekonomik Reform Paketinde “KİT Reformu” adı altında birçok kamu işletmesinin KİT statüsünden çıkarılması ve faaliyetlerinin KİT’lerin tabi olduğu düzenlemelerden muaf tutularak özel şirket mantığıyla yürütülmesi öngörülmektedir. Son olarak, BOTAŞ’ın faaliyetlerinin ayrı şirketlere bölünmesi ve hisselerinin bir kısmının halka arz yoluyla özelleştirilmesi gündeme gelmiştir. BOTAŞ’ın özelleştirilmesi ve kamusal niteliğinin zayıflatılmasıyla sonuçlanacak herhangi bir girişimin bir “milli güvenlik” sorunu oluşturacağını vurguluyor, örgütlü olduğumuz kamu işletmelerine sonuna kadar sahip çıkacağımızı belirtiyoruz. TPAO, BOTAŞ ve Eti Maden Varlık Fonu’ndan çıkarılmalı, bu işletmelerin ipotek altına alınmasına izin verilmemelidir.
7- Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliğine dair sorunlar devam etmektedir. Her gün 4-5 emekçi iş kazalarında ölmekte, işe bağlı hastalıklar sebebiyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise tespit dahi edilememektedir. İstatistikler, taşeron çalışma sisteminin ve sendikasız çalışmanın; iş kazalarını artıran etkenler olduğunu göstermektedir. Örgütlü olduğumuz çok tehlikeli sınıftaki yüksek riskler barındıran işyerlerinde, ağır çalışma koşulları bulunmaktadır. Bu işyerlerinde; gece vardiyası tutulmakta, tehlikeli kimyasallar kullanılmakta ve yangın/patlama risklerini de içeren yıpratıcı faaliyetler yapılmaktadır. Emeklilik yaşı altmış beşe doğru yükselirken; fiili hizmet süresi zammı uygulamasının kapsamı genişletilmeli, ağır çalışma koşulları sebebiyle yıpranan işçilerin daha erken emekli olabilmelerine yönelik düzenleme yapılmalıdır.
8- Sendikal faaliyet alanı işkolu ile sınırlandırılmasına karşın toplu pazarlık birimi olarak işyeri/işletme esas alınmış, işkolu toplu iş sözleşmesine yer verilmemiştir. Sendikaların yatay bir şekilde örgütlenmeleri engellenerek, üyesinden, işçiden kopuk bir sendikal anlayış hakim kılınmak istenmektedir. İşkolu sendikacılığının yarattığı sorunların yanı sıra ülkemizde sendikal örgütlenmenin önünde bir çok engel bulunmaktadır. Belgeye dayalı yetki belirleme prosedürü sendikal örgütlenmenin önündeki önemli engellerden biridir. Nitekim binbir güçlükle örgütlenme çalışması yürüten sendikanın yetkisine işverence itiraz edilmesi halinde yetki prosedürü durdurulmakta ve itiraz süreci sendikasızlaştırmanın veya ödün pazarlığının bir aracı olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla belgeye dayalı yetki belirleme prosedürü terk edilmeli, yetkili sendika işyerinde yapılacak seçimle kesin olarak belirlenmelidir. Sendikal örgütlenme sürecinde işverenlerin hukuka aykırı müdahaleleri ile sendika hakkını engellemeye çalıştıkları bilinen bir gerçektir. Bu nedenle örgütlenme çalışmasının yürütüldüğü işyerlerinde yetki uyuşmazlığının sonuçlanacağı tarihe kadar, yetki uyuşmazlığının sendika lehine sonuçlanması halinde ise Toplu İş Sözleşmesi imzalanıncaya kadar işçi çıkarma yasaklanarak izne bağlanmalıdır.
Yasada “grev ertelemesi” olarak nitelendirilen durum gerçekte “grev yasağıdır.” Ne yazık ki, “genel sağlık veya millî güvenlik” kavramları amacına aykırı bir şekilde kullanılarak istinasız neredeyse her grev, “erteleme” adı altında yasaklanmaktadır. Söz konusu durum sendikal hakların kullanılmasını engelleyen sendikaları grev gibi etkili ve tek silahlarından mahrum eden bir uygulamadır. Grev sendikalar için olmazsa olmazdır. Daha açık ifade ile, grev hakkından yoksun bir sendikaya sendika denmesinin olanağı bulunmamaktadır. Ne yazık ki ülkemizde grev hakkının kullanımı prosedürel bir uygulamaya tabi tutulmuş, etkili bir şekilde kullanılması engellendiği gibi, “grev ertelemeleri” adı altında yasaklanarak, sendikalar Yüksek Hakem Kurulu nezdinde ölümü gösterip sıtmaya razı edilmektedir. Petrol-İş Sendikası, sendikaların faaliyet alanın işkolu ile sınırlandırılmasını, işkolu barajını, grev yasakları ve ertelemelerini, belgeye dayalı yetki belirleme prosedürünü, işverenlerin sendikasızlaştırma hareketlerinin cezasız bırakılmasını sendikal örgütlenme önündeki engeller olarak görmekte ve sendika, grev ve toplu pazarlık hakkının etkili bir şekilde kullanılacağı özgür toplu pazarlık sistemini savunmaktadır.
9- Petrol-İş, kadın istihdamının artırılması adına yapılan girişimleri, insana yakışır iş koşullarının sağlanması kapsamında her zaman desteklemiştir. İstihdamı arttırmak adına yapılan bu girişimlerde kadın emeğinin vasıfsız işlerde yoğunlaştırılması, değersizleştirilmesi, güvencesizleştirilmesi tehlikesine karşı sendikamız gerekli uyarıları yapmıştır. İşyerlerimizde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması bu bakımdan daha büyük önem kazanmaktadır. Petrol-İş olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin yaygınlaştırılması için alınan tüm önlemlerin arkasındayız, bu önlemleri daha da geliştirmek için çalışmalarımız devam edecektir. Ayrıca, sendikamızda kadın temsilinin arttırılması; kadın üyelerimizin sendikal çalışmalara ve eğitimlere aktif katılımının teşvik edilmesi için gerekli önlemler alınmaya devam edilecektir.
Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda pek çok ilke imza atan Petrol-İş, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün Haziran 2019'da kabul ettiği 190 sayılı “Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizin Önlenmesi” sözleşmesini toplumsal cinsiyet eğitimlerine dahil ederek şiddetle mücadele konusundaki kararlılığını bir kez daha göstermiştir. Ülkemizde henüz sendikaların gündeminde değilken ILO'nun 190 sayılı sözleşmesini gündemine alan Sendikamız, önümüzdeki dönemde de sözleşmenin ülkemizde imzalanması ve yürürlüğe girmesi için gerek sendika içinde, gerekse ulusal ve uluslararası çalışmalar içerisinde yer almaya devam edecektir. Petrol-İş, toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarını ve kadına karşı şiddetle mücadelesini tüm hızıyla sürdürecektir.
10- Dünyada iklim krizi her geçen gün derinleşmektedir. Bu krizin ana nedeni ise çevreyi yok sayarak izlenen üretim politikaları ve tüketim alışkanlıklarıdır. Bu bağlamda toplumsal bir zenginlik olan yeşil alanlara sahip çıkılması, tarihi-doğal alanların korunması, şehirlerin doğa ile uyumlu bir şekilde kurulması, santral ve fabrikaların çevreyi de gözeterek üretim faaliyetlerini sürdürmesi vb. konularda toplumsal bilincin arttırılması gerekmekte ayrıca toplumun da çevre konusunda daha duyarlı olması için politikalar üretilmelidir.
Paris İklim Antlaşması çerçevesinde taraf ülkeler geleceğe dönük, özellikle karbon salınımını azaltmak üzere taahhütler vermektedir. Özellikle gelişmiş kapitalist ülkeler, kendi faaliyetleri sonucu ortaya çıkan büyük ekolojik krizi dahi bir fırsata çevirmenin peşine düşmüşlerdir. İklim krizi gelecek yıllarda özellikle gelişmiş kapitalist ülkelerin büyüme stratejisinin yeni bir aracına dönüşebilecektir. İklim krizinin dayattığı yeni üretim modeli, bir dönüşüme yol açacaktır. Sendikaların, bu dönüşümün bedelinin, sosyal ve ekonomik yükünün emekçilere ve yoksullara yıkılmak istenmesine karşı çıkması gerekmektedir. Bu çerçevede Petrol-İş, iklim krizinin derinleşmemesi için, çevre hakkının temel bir insan hakkı olmasını kaçınılmaz görmektedir. Toplumu ilgilendiren her konuda atılacak adım bir de çevresel açıdan değerlendirilmeli ve çevrenin korunması daha kapsamlı düzenlemelerle güvence altına alınmalıdır.
11- Petrol-İş, tarihinden, sınıf bilincine sahip yüzlerce temsilcisi ve on binlerce üyesinden aldığı güçle emeğin birliğini sağlamak, örgütlenmeye çalışan tüm işçi kesimleriyle dayanışmak, örgütlü-örgütsüz tüm işçilerin temsilcisi olarak sendikal hareketin ayağa kalkması ve emeğin haklarının korunup genişletilmesi amacıyla verilen mücadelenin yükseltilmesi için faaliyetlerini sürdürecektir.
Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur.
Genel Temsilciler Kurulu adına
Genel Başkan
Süleyman Akyüz