• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

30. Dönem 2. Olağan Başkanlar Kurulu Sonuç Bildirgesi

Petrol-İş Sendikası Başkanlar Kurulu, 12 Haziran 2024 tarihinde İSTANBUL’da toplanarak ülkemizde emeğe ilişkin güncel gelişmeleri ve örgütsel çalışmalarını değerlendirmiştir.

13.06.2024

BAŞKANLAR KURULU, toplantıda yapılan değerlendirmeleri ve bu doğrultuda almış olduğumuz kararları aşağıdaki şekilde kamuoyuna iletmeyi uygun bulmuştur:
Filistin’de 8 ayı aşkın süredir bir insanlık trajedisi yaşanmakta, İsrail tüm dünyanın gözleri önünde Filistin topraklarında mülteci haline getirilmiş Filistinlileri katletmektedir. Gazze’ye ve sivillerin yaşadığı hedeflere yapılan saldırılarda bugüne kadar 37 bini aşkın kişi hayatını kaybetmiştir. Hastaneleri, okulları, çadır kamplarını bombalayan İsrail’in bu saldırılarını lanetliyoruz! Yıllardan beri İsrail’in katliamlarına doğrudan ve dolaylı olarak çanak tutan emperyalist ülkeler de Filistin’de yaşanan acılardan bizzat sorumludur. Saldırıların başlamasından aylar sonra bazı Avrupa ülkelerinin Filistin devletini tanımasını işbirlikçilerin timsah gözyaşları olarak değerlendiriyoruz. Gözü dönmüş İsrail’i durdurmak için bu ülkenin hızla siyasi, diplomatik ve ekonomik olarak izole edilmesi gerekmektedir. Ülkemizin İsrail ile her türlü ticareti durdurma kararı geç ama yerinde bir karardır. Bu kararın istisnasız ve 3. ülkeler yoluyla ticaretin sürdürülmesine izin verilmeksizin uygulanması gerekmektedir. Filistin’e saldırılar derhal durmalı, İsrail işgal ettiği topraklardan çıkmalıdır.

13 Mayıs 2014’te yaşanan ve 301 maden emekçisinin hayatını kaybettiği Soma maden faciasının üzerinden 10 yıl geçmiştir. Kaza sonrası yapılan araştırmalarda, almadıkları önlemlerle kazaya sebep olduğu tespit edilen işletme yöneticileri kısa süre ceza alıp tahliye olmuşlar, denetim yapmalarına rağmen işletmedeki eksiklikleri tespit edemeyen kamu görevlilerinin ilk duruşması ise tam 10 yıl sonra 2 Mayıs 2024 tarihinde görülebilmiştir. Soma’dan, ne yazık ki, ders alınmamış, iş cinayetleri hız kesmeden devam etmiştir. Torunlar asansör kazası, Ermenek, Amasra, Şirvan, İliç maden kazaları, Gayrettepe yangını ve iş kazası niteliği de taşıyabilen trafik kazaları, deprem ve sel felaketleri; çocuk işçiler dahil emekçileri hayattan koparmaya devam etmiştir. Zaten piyasacı bir anlayışla düzenlenmiş olan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 12 yıllık geçmişine rağmen halen ertelemelerle gündeme gelmekte ve tam olarak uygulanamamaktadır. Bu alanda etkili denetim mekanizmaları kurulamamakta, yapılan denetimler neticesinde uygulanan cezalar ise caydırıcı olamamaktadır. Yapılması gereken devlet denetimlerinin sayısının artırılması ve bu denetimlerin nitelikli hale getirilmesidir. Denetimlerde tespit edilen eksiklikler için caydırıcı cezalar uygulanmalıdır. İşyerlerinde sağlık ve güvenliği ikinci plana atan üretim baskısından vazgeçilmeli, işçi sağlığı ve iş güvenliğine yapılan harcamaları maliyet olarak gören anlayış sona erdirilmelidir.  Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalı, sendikaların da işyerlerinde İSİG denetimi yapabilmesi yasayla güvence altına alınmalıdır.

Ülkemizde enflasyondaki artışla birlikte alım gücü hızla düşmekte buna karşılık hayata geçirilen program ile talebin kısılması ve ücretlerin baskılanması hedeflenmektedir. Açlık sınırı altında kalan asgari ücrete, enflasyon bahanesiyle Temmuz’da zam yapılmayacağı açıklanmaktadır. Yüksek enflasyon, kıt kanaat geçinen emekçinin hayatta kalmak için yaptığı harcamaya ve ücretindeki olası artışa bağlanmaktadır. Bu yaklaşım, emek düşmanlığının bir başka biçimidir ve ekonomide sorunların asıl nedeni olan sermaye sınıfını korumaktadır. Enflasyonun nedeni aranacaksa, önce şirketlerin fahiş kâr artışlarına ve dışa bağımlı üretimin yapısal sorunlarını katmerlendiren yanlış politikalara bakılmalıdır. “Kemer sıkma” programı ile ücretlerin daha da baskılanmasına ve çalışanlardan fedakârlık beklenmesine karşı çıkıyoruz. Geniş tanımlı işsizliğin %27’nin üzerine çıktığı koşullarda artık bıçak kemiğe dayanmıştır… Emekçiler işiyle ve ekmeğiyle terbiye edilemez. İşyerlerinde üretimde yaşanan yavaşlamanın faturası işçiye çıkartılamaz. Sermayeye akan musluklar kapatılmalı, emekçilerin alım gücünü ve refahını yükseltecek tedbirler acilen gündeme alınmalıdır.

Vergi sistemindeki adaletsizlikler, her geçen yıl biraz daha derinleşmektedir. Ücret gelirlerinden asgari ücret kadarının vergi dışı bırakılması sorunu çözmemiştir. Çalışanlar yılda iki ay, gelir vergisi için çalışmaktadır. Ayrıca ülkemizde vergi gelirlerinin %65’i ise tüketimden alınan dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Emekçiler hem çalışırken hem tüketirken vergi ödemekte, ağır vergi yükü altında ezilmektedir. Gelir vergisinin ilk diliminin sınırı 1999 yılında asgari ücretin 25 katı iken bugün bu oran 5,5 kata inmiş, yıllar içerisinde çalışanlar daha fazla gelir vergisi öder hale gelmiştir. İşçinin ödediği vergi kaynaktan kesilirken, şirketlere vergi indirimleri, aflar, ertelemeler ve çeşitli kolaylıklar yapılmaya devam edilmektedir. İşçi konfederasyonları ve sendikalar açısından vergi adaletsizlikleri artık “kırmızı çizgi” olarak kabul edilmeli, bu sorunun giderilmesi için kapsamlı bir mücadele programı oluşturulmalıdır.

“Kemer sıkma” programı çerçevesinde kamuda bir tasarruf genelgesi yayımlanmış, genelgede yer alan önlemlerle devlette israfın önüne geçileceği ve verimliliğin arttırılacağı iddia edilmiştir. Ancak tasarruf tedbirlerinde asıl olarak istihdamın azaltılması ve esnekleştirilmesi, kamu çalışanlarının bazı ekonomik ve sosyal haklarının kısıtlanması hedeflenmektedir. Ülkemizde işverenlerin bir kalemde büyük vergi borçları silinirken ve birçok sermaye yatırımına cazip teşvikler verilirken, bu tür bir tasarruf yaklaşımının ne çalışanlardan ne de toplumdan onay görmesi beklenmemelidir. Üstelik halihazırda şirketleşme ve özelleştirme gündemi bulunan birçok kamu işletmesinde “tasarruf önlemleri” genelge yayımlanmadan çok önce devreye alınmıştır. Ücretlerin düşük kaldığı milli petrol şirketimiz TPAO’da üyelerimizin fazla çalışma ücretleri ödenmemekte, toplu iş sözleşme maddelerinde düzenlenen haklarımız verilmemektedir. Her fırsatta enerji sektöründe rezerv keşifleri ve üretim artışları ile övünülürken TPAO işçisinin çalışma koşullarının bozulması büyük çelişkidir. TPAO işçisinin sorunları bir an önce çözülmelidir.

Sendika hakkı Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış temel bir sosyal haktır. Ancak sendika hakkının Anayasa ve Uluslararası sözleşmelerle güvece altına alınmış olması bu hakkın kullanılabildiği anlamına gelmemektedir. Sendika hakkı gerekli olan güvenceyle yeterli ölçüde desteklenmemişse her şeyden önce işçinin bedel almayı göze alarak kullanabileceği bir hak haline gelmektedir. Sendikal nedenlerle gerçekleştirilen ayrımcılığın/feshin vb. en az bir yıllık ücretle yaptırıma bağlanmış olması ne yazık ki işverenler açısından caydırıcı nitelik taşımamaktadır. Bu durum sendikal örgütlenme önündeki en büyük engellerden biridir. Ülkemizde sendikasızlaştırma ne yazık ki bir işletme politikası haline gelmiştir. İşverenlerin sendikal haklara saldırısı, mümkünse sendikal örgütlenmeye engel olunması, yapılamıyorsa işçilerin sendika seçme özgürlüklerine müdahale edilerek işçinin üye olacağı sendikanın kendileri tarafından belirlenmesi ve bu da olamıyorsa örgütlenen sendikanın ödün pazarlığına zorlanması yoluyla gerçekleştirilmektedir. Toplu İş Sözleşmeleri yetki itirazları da temelde bu üç yaklaşım üzerinden işverenler tarafından sendikasızlaştırmanın etkili bir aracı olarak kullanılmaktadır. Mevcut Toplu İş Sözleşmesi yetki belirleme sistemi tamamen işveren beyanının esas alındığı veri kayıt sistemi üzerinden yürütülmektedir. Bu sistemde sendikalar, işverenlerin kurumlara yapmış olduğu bildirimleri esas alarak örgütlenme çalışması yürütmekte, Bakanlık işveren beyanını esas alarak oluşturmuş olduğu veri kayıt sistemine göre yetki başvurularını sonuçlandırmaktadır. Ancak işverenin olumlu yetki tespitine karşı yapmış olduğu itiraz yetki sürecini durdurmakta ve işveren bu süre içerisinde işyerini sendikasızlaştırmaktadır. Bu kapsamda öncelikle işverenlerin sendikasızlaştırma eylemlerine karşı işçiler etkili bir korumanın içerisine alınmalı, yetki tespit sürecinin başladığı işyerlerinde işverenin işçiyi işten çıkarması izne ve teminata bağlanmalıdır. Sendika hakkına karşı işverenlerce gerçekleştirilen saldırılar, etkili, caydırıcı idari, cezai ve hukuki yaptırımlara bağlanmalı, yetki tespitine itiraz yetki sürecini durdurmamalıdır.

Sendikamızın Şubat ayındaki Genişletilmiş Başkanlar Kurulu’ndan sonra, 23 işyeri/işletmede sözleşme bağıtlanmıştır. Üyelerimizin kayıplarını telafi etmeyi değil kazanımlarını genişletmeyi hedefleyen bir stratejiyle sürdürdüğümüz sözleşme süreçleri halen biri grevde olmak üzere 16 işyeri/işletmede devam etmektedir. Son dönemde işverenlerin bir kısmı, ekonomik sıkıntılar ve rekabet koşullarını bahane ederek toplu iş sözleşmesi hakkını kısıtlamaya dönük bir tutum almaktadır. İşverenler, grev yasakları ve grev erteleme kararlarını da arkalarına alarak bazı işyerlerinde sendikal örgütlülüğü test etmeye ve zayıflatmaya çalışmaktadırlar. Petrol-İş Sendikası, müzakereyle mücadeleyi birleştiren sözleşme politikasıyla üyelerinin hak ve menfaatlerini yükseltmeyi hedeflemektedir. Bu doğrultuda Çankırı’da yaklaşık 2400 kişinin çalıştığı Sumitomo işyerinde 29 Mayıs 2024 tarihinde çıktığımız grev büyük coşkuyla sürmektedir. Başkanlar Kurulu olarak grevdeki üyelerimizi selamlıyor, grevimizin başarıya ulaşması için mücadelelerinde sonuna kadar yanlarında olduğumuzu belirtiyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

PETROL-İŞ SENDİKASI
BAŞKANLAR KURULU ADINA


GENEL BAŞKAN
SÜLEYMAN AKYÜZ