Sendikamız Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın'ın Türk-İş Genel Başkanlığına adaylığı ile ilgili BirGün gazetesinde bugün çıkan "Antikapitalist bir Türk-İş doğmak üzere" başlıklı haberi yayımlıyoruz.
Sendikal nedenlerle 18 yaşında işten atılan ve emek mücadelesi içinde geçen uzun yılların ardından Petrol-İş başkanı olan Mustafa Öztaşkın şimdi Türk-İş Başkanlığına aday.
Türk-İş Konfederasyonuna bağlı 10 sendikanın oluşturduğu Sendikal Güç Birliği’nin Başkan adayı Öztaşkın, kurulduğu yıllardan bu yana uzlaşmacı bir sendikacılık anlayışına sahip olan Türk-İş’i mücadeleci bir kimliğe büründürmeyi hedefliyor. Dahası Öztaşkın, dünya emek hareketi içinde olan kapitalizm karşıtı bir Türk-İş yaratmayı planlıyor. Türk-İş'in başkanlığına aday olduğu geçtiğimiz günlerde açıklanan Öztaşkın'la başkanı olduğu Petrol-İş Sendikası'nın Genel Merkezi'nde sendika içi demokrasiden, antikapitalist harekete, birleşik emek hareketini yaratma fikrinden, sendika içi demokrasiye hâttâ Kürt sorununa bakış açılarına uzanan geniş kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik.
Sendikal Güç Birliği Platformu'nun Türk-İş Başkan adayısınız, Türk-İş Başkanı olursanız konfederasyonda nasıl bir değişim yaşanacak?
Türk-İş'in sendikal politikalarını, stratejilerini, mücadelede yöntemlerini araçlarını değiştireceğiz. Biliyorsunuz Türk-İş, Türkiye'nin en büyük örgütü ancak Türk-İş'in büyüklüğüyle orantılı bir şekilde toplumsal ağırlığı kalmadı. Türk-İş toplumsal ve sosyal sorumluluklarını yerine getirememekte. Türk-İş'in toplumsal ve sosyal sorumluluklarını yerine getirmeli. Bizim yönetimimizde, Türkiye'deki demokrasi, barış, yeni anayasa, işçi hakları ve özgürlüklerinin korunması ve kazanılmış hakları koruma stratejisinin ötesine geçilerek yeni taleplerle ortaya çıkılması ile yeni kazanımlar elde edilmesi için bir mücadele stratejisi izlenecek. Böylelikle, Türk-İş'e kaybettiği itibar tekrar kazandırılarak, Türk-İş hem kendi üyelerinin hem toplumun güvendiği bir kurum haline getirilecek.
Türk-İş'in mevcut yönetimi, uzlaşmacı sendikacılık anlayışına sahip. Aslında Türk-İş bildik bileli iktidarlarla iyi geçinmeye çalışan bir anlayışa sahip oldu. Tabii bu yüzden, pek çok tatsız deneyim yaşamış geniş işçi kitlelerinin Türk-İş'e pek güveni kalmadı. Türk-İş’in bilindik uzlaşmacı sendikacılık anlayışı, sizin yönetiminizde değişecek mi?
Değişim dediğiniz şey tabii ki akşamdan sabaha olmuyor. Bir süreç istiyor. Ama biz yönetime gelirsek Türk-İş'te değişim süreci başlayacak. Türk-İş başından beri iktidarlarla iyi geçinen, işverenlerle de uzlaşıya ve diyaloğa dayalı biraz mücadeleden kaçınan bir tavır benimsemiştir. Biz tabii ki Türk-İş'in maceracı da olmasını istemiyoruz ama mücadeleci bir çizgi ortaya konmasını hedefliyoruz. Yeri geldiği zaman tabii ki sendikacılıkta diyalog sonuna kadar işletilecek, uzlaşma da olacak. Ama bu uzlaşı sağlanırken çalışanların hak ve çıkarları korunarak ve geliştirilerek uzlaşma stratejisi benimsenecek. Dolayısıyla biz Türk-İş'e mücadeleci bir kimlik kazandıracağız.
Türkiye'deki sendikalarla işçiler arasındaki bağ, Türk-İş’in de yaptığı hatalardan ve izlediği sendikacılık anlayışından dolayı kopmuş gibi gözüküyor. Sizin başkanlığınızda Sendikal Güç Birliği Platformu Türk-İş'in başına gelirse bu kopan bağı nasıl tekrar kurmayı planlıyor?
Türkiye'de sendikalar küçüldü. İşçilerin sendikalılaşma oranı yüzde 5.6'lara kadar indi. Sendikalar güçsüz ve etkisiz kurumlar haline geldi. Elbette bunun pek çok nedeni var. Ama Türk-İş, işçilerle sendikalar arasındaki bağ, koparken yüzü işçiye dönük politika izlemedi. Tabana inmedi, daha ziyade tepede diplomasi ve uzlaşıyla bürokratik bir takım anlayışlarla tavırlarla bu işi götürmeye çalışmıştı. Bu yüzden geniş işçi kitleleriyle bağı koptu.
Biz tabana ineceğiz. Yüzümüzü tabana döneceğiz. Her ne kadar Sendikal Güç Birliği hareketi tavandan kurulup aşağıya doğru örgütlenme modeli gibi gözükse de biz işyerlerine ineceğiz, bölgelere ineceğiz.
Yönetime geldiğimiz zaman taahhütlerimiz var genel kurula geldiğimiz zaman bunları açıklayacağız. Örneğin özellikle sanayinin yoğun olduğu Türkiye’nin her bölgesinde yaklaşık 6 ayda bir kitlesel toplantılar yapacağız. Yılda bir Türk-İş’in bütün merkez yöneticilerini, şube başkanlarını bir araya getiren toplantılar yapacağız. Durum değerlendirmeleri yapacağız ve o toplantılarda önümüzdeki bir yılın mücadele programlarını belirleyeceğiz. Sonuç olarak o programları hayata geçirecek bir politika izleyeceğiz. Dolayısıyla bir taraftan üyeyle kuracağımız doğrudan bağ diğer taraftan toplumsal sorunlara duyarlılığımız üyelerle Türk-İş arasındaki organik bağı ve güveni beraberinde getirecek.
Yeri gelmişken soralım, sizce şuan Türkiye’nin en yakıcı sorunu nedir? Türk-İş kongresi sonrası mücadeleye nereden başlamayı planlıyorsunuz, Bir eylem planınız var mı?
Türkiye’nin en temel sorunu işsizlik ve yoksulluk. İşsizliğin azaltılması için tabii ki önermelerimiz olacak. Bu konuda iktidar politikalarının değiştirilmesi ve daha istihdam odaklı politikaların uygulanmaya konması istenecek. Elbette yoksulluğun giderilmesine yönelik politikalarımız da olacak.
Tabii ki hükümletin programına baktığımızda öncelikli sorunun kıdem tazminatı olacağını düşünüyoruz. Kıdem tazminatının gerek gün sayısının azaltılması, gerekse uygulama biçiminin değiştirilmesi söz konusu. Buna karşı kırmızı çizgimiz olacak. Kıdem tazminatını elimizde kazanılmış son hak olarak, görüyoruz. Dolayısıyla kıdem tazminatı gündeme geldiği zaman Türk-İş Genel Kurulu’na önerge vereceğiz, o önerge kabul edilirse, isim tartışması yapmak istemiyorum, genel grev, genel eylem, genel direniş gibi ama mutlak suretle bütün çalışanlar özellikle sendikalı çalışanların o gün çalışanların bu hakkı sonuna kadar koruyacağı eylem stratejisini ortaya koyacağız.
Özellikle Türk-İş’in içindeki sendikalara yapılan eleştirilerin başında sendika içi demokrasinin olmaması geliyor. Bu konuda bir çalışmanız olacak mı?
Türk-İş’in dönüşememesinin, değişememesinin, Türk-İş’e bağlı sendikaların temel bir değişim geçirememesinin nedenlerinden birisi sendika içi demokrasinin bütün kurallarıyla uygulanmaması, üyelerin seçme ve seçilme haklarını özgürce kullanamamalarıdır. Dolayısıyla biz sendika içi demokrasinin Türk-İş’te yerleşmesi için bir politikamız olacak ve bu noktada yeni bir tüzük hedefliyoruz. Türk-İş’e bağlı bütün sendikaların temel maddelere ve kurallara uymasını sağlayacak tek bir tüzük ortaya koyacağız. O tüzüğün en önemli argümanı sendika içi demokrasinin uygulanması olacak. Dolayısıyla zamanla 4 yıllık süre sonucunda birçok sendika, sendika içi demokrasiyi uygular hale gelecek veya getirilecek. Hatta bu noktada sendikacılıkla ilgili etik kuralları belirlemek istiyoruz. Bu etik kurallara uymayan sendikalarla gerekirse yollarımızı ayırmayı düşünüyoruz.
Tüzük demişken, son Petrol-İş Genel Kurulu’nda Türk-İş’te bir sendika ilk defa kadınlar lehine tüzüğünde düzenlemeler yaptı. Bu Türk-İş Konfederasyonu içindeki tüm sendikalara yansıtılacak mı?
Elbette yansıtılacak. Her ne kadar Sendikal Güç Birliği’ne bağlı sendikalar arasında tek biz bu değişiklikleri yaptıysak da önümüzdeki yıllardaki kongrelerde Sendikal Güç Birliği’ne bağlı sendikalar, bu konuda düzenlemeler yapacak. Biz meseleye toplumsal cinsiyet temelinde bakıp tüzük maddelerinin bu şekilde Türk-İş’te de düzenlemesi, kadınlarla ilgili çeşitli çalışmaların ortaya konması yine kadına yönelik şiddette kadının beyanını esas alan, dolayısıyla pozitif ayrımcılığı hayata geçiren bir anlayışı Türk-İş’e de taşıyacağız.
AKP iktidarı işçiye düşman bir politika izliyor. Buna karşı işçilerin başkaldırıları , örneğin TEKEL işçilerininki gibi direnişler toplumda siyasal algının değişmeye başladığını düşündürerek bize umut veriyor. Ancak ardından yine AKP sandıktan oylarını arttırarak çıkıyor. Siz Sendikal Güç Birliği’nin son toplantısında “İşçilerin siyasi düşüncelerini de etkileyeceğiz, emekten yana partilere açıkça destek veren bir anlayışı hayata geçireceğiz” demiştiniz. Bunu nasıl yapacaksınız?
Tabii sendika üyelerinin, profilini değiştirmek, düşüncelerini, siyasete bakış açılarını algılarını ve siyasetteki tercihlerini değiştirmekle ilgili bir şey. Bunun için de bir strateji geliştirilecek. Ankara’da büyük bir sendikal merkez oluşturarak, orada yoğun bir eğitim programı hayata geçirilecek. Hatta şu anda her sendikanın kendisinin bağımsız ve farklı şekillerde uyguladığı eğitim programını Türk-İş olarak ortaklaştırmayı tek şekilde bir eğitim programına dönüştürmeyi düşünüyoruz.
İşçilerin siyasi tercihlerinin değişmesi, siyasete müdahil olunması konusunda, siyasetin emeğin çıkarları konusunda şekillendirilmesi konusunda tavırlarımız olacak. Platform olarak yönetime geldiğimiz takdirde yeni anayasa çalışmalarında emeğin çıkarları gözetilmezse hayır yönünde tavrımızı koyacağız. Genel siyasette diğer konularda müdahil olan anlayışımız olacak, hatta uzlaşı sağlanırsa emeği temsil eden partilerin iktidara taşınması konusunda da politikalarımız olacak.
Bir yere ne zaman sosyalistlerin arasından güçlü bir aday çıksa, ona komünist, bölücü gibi yaftalamalarda bulunulur. Muhtemeldir ki mevcut Türk-İş yönetimini destekleyen Türk Metal çevresinden de size karşı böyle bir propagandada bulunulacak. Buna cevabınız ne olacak?
Türk-İş her tür farklılığı kendi içinde barındırabilen çoğulcu bir yapıya sahip… Biz Türk-İş içersindeki farklı fikirlerin temsil edilmesini savunan bir yapıya sahibiz. Ayrıca sendika siyaset ilişkilerinin yeniden tanımlanması gerektiğine inanıyoruz… Ama biz kendi siyasal anlayışını örgütün önüne koymayan anlayışa da sahibiz.
Bizim Sendikal Güç Birliği Platformu’na siyasal bir oluşum damgasını vurmaya çalıştıklarının farkındayız. Biz bundan rahatsız değiliz.
Biz de onlara bunlar sağ bir oluşum desek doğru mu olur?
Ya da tartışmayı siyasal bir eksene çekmek doğru mudur?
Hayır! Tartışmayı tam olarak sendikal eksene çekmemiz lazım ve her türlü siyasi anlayışa karşı sendikaların örgütsel bağımsızlığımızı korumamız gerekir. Bizim bütün siyasi partilere eşit mesafede olmamız gerekir, kime uzak kime yakın olacağımızı ise biz değil o siyasi anlayışın ya da partinin genel anlamda emeğe yaklaşımı belirler.
Kürt sorununu konusunda Türk-İş’in hiçbir zaman net bir tavrı olmadı. Sendikal Güç Birliği’ni oluşturan sendikalar arasında da bu konuya farklı bakış açıları olduğunu biliyoruz. Siz başkan olursanız bu soruna karşı Türk-İş’in nasıl bir tavrı olacak?
Elbette bu konuda net tavrımız olacak. Müdahil bir konumda olacağız. Biz bu sorunun ülke bütünlüğü içinde kalınarak, demokrasi, barış ve özgürlükler temelinde çözülebileceğini düşünüyoruz. Zaten işyerlerinde, fabrikalarda, farklı düşünce, inanç, kültür ve ırktan insanların bir arada çalıştığını biliyoruz. Emeğin bu anlamdaki birleştirici gücünün Kürt sorunun çözümünde bir anahtar olabileceğini düşünüyoruz. Bu sorunun halkların kardeşliği temelinden çözümü temel politikamız olacak.
Dünya emek hareketi birleşiyor, Türkiye'de de biz birleşmeliyiz
Son dönemdeki konuşmalarınızda birleşik emek hareketinin yaratılması düşüncesinden bahsediyorsunuz. Diğer yandan KESK’ten ve çeşitli siyasi partilerden de bu yönde söylemler duyuyoruz. Siz birleşik emek hareketini nasıl yaratmayı planlıyorsunuz?
Bununla ilgili ciddi bir hareketlenmenin olduğunu özellikle kamu emekçileri boyutunda görüyoruz. Şu anda Türkiye’deki sendikal yapı iki ayrı eksene ayrılmış durumda, işçi sendikaları ve kamu emekçileri sendikaları şeklinde. Bu iki ana eksen kendi içinde de ayrılmış durumda. Bildiğiniz gibi işçi tarafında 3 konfederasyon 96 sendika var. Diğer tarafta ise 5 konfederasyon onlarca sendika var. Şimdi bir kere herkes kendi tarafında acilen hiçbir ön şart ileri sürmeden birleşmeyi gündemine almalı. Biz yönetime geldiğimiz takdirde bu anlamda öncelikle DİSK olmak üzere, (Hak-İş’le ilgili bazı rezervler var umarız onlar da kendine çeki düzen verir) Hak-İş de dahil olmak üzere, ön koşulsuz birleşme için masaya oturulmasını teklif edeceğiz. Eğer aynı çalışmalar kamu emekçileri boyutunda da gelişir onlar da biz de tek bir çatı altında toplanmayı becerebilirsek hemen bunun bir sonraki adımı atılacak. İşçi-memur ayrımı gibi suni tanımlamalardan vazgeçerek çalışan ve emek kavramı altında emeği temsil eden örgütlerin tek çatı altında birleşmesi sağlayacak. Böylelikle milyonlara hitap eden en az 2-3 milyonluk kitleye hitap eden gücünü birleştirmiş etkili ve güçlü bir sendikacılığı yaratacağız.
Dünyadaki gelişmeler de buna çok uygundur. Özellikle demokrasisi gelişkin sendikal kültürü zengin ülkelerde bunlar yaşanmaktadır. Çok büyük birleşmeler vardır. Hem ülkeler düzeyinde hem küresel düzeyde. Örneğin Uluslararası Kimya Enerji Maden İşçileri Sendikası ICEM, Uluslararası Tekstil İşçileri Sendikası ve Uluslararası Metal İşçileri Sendikası sanayi işçileri adı altında dünya genelinde 2012’de birleşiyor. Dolayısıyla dünyadaki bu gelişmelerin bize olumlu yansıyacağını düşünüyoruz. Dağınık parçalı, küçülmüş ve etkisizleşmiş sendikal hareketi birleştirerek, etkili ve güçlü bir harekete dönüştürmeyi hedefliyoruz.
En önemli konu kapitalizm karşıtı emek hareketi
Dünyada kapitalizm karşıtı bir dalgalanma var. Arap ülkelerinden Yunanistan’a ABD’ye kadar uzanıyor. Bu hareketle ilişkiler geliştirmeyi düşünüyor musunuz?
Tabii ki düşünüyoruz. Bu belki de en önemli konu. Çünkü üretimin nasıl yapıldığı sizin nasıl bir sendikacılık yapmanız gerektiğini de belirler. Kuralsızlık, güvencesizlik, sosyal devletin tasfiyesi, kazanılmış haklarımızın elimizden alınması gibi tüm bu olumsuzluklar bize uzun yıllardır küreselleşme, yeni dünya düzeni diye adlandırılan ama kapitalizmin yeni üretim biçimi olan neoliberal politikalarla uygulamaya konuluyor. Dolayısıyla bu noktada siz siyasal ideolojik bir tavır ortaya koymadan bu yaşadığınız sisteme, karşı tavır koymadan, bu düzene karşı başka bir dünyanın mümkün olduğunu dile getirmeden, yani antikapitalist, antiemperyalist küreselleşme karşıtı hareketler içinde bulunmadan ve işçi sınıfının küresel anlamda birliğini, dayanışmasını ve işbirliğini sağlamanız, sorunları aşmanız mümkün değil. Dolayısıyla biz Tür-İş yönetime geldiğimiz takdirde antikapitalist, antiemperyalist ve küreselleşme karşıtı hareketlerin konferederasyon olarak daha fazla içinde olacağız.
Özellikle küresel düzeydeki eylemlerin ve örgütlenmelerin içinde olacağız. Küresel eylem günlerinde bir bildiriyle bunu geçiştiren değil bizzat o gün eylem yapan ve küresel düzeyde dayanışma içersinde olan bir anlayışla hareket edeceğiz.