Basın-İş Sendikası Genel Başkanı Yakup Akkaya, Sendikal Güç Birliği Platformu'nun faaliyetleri ile ilgili değerlendirmelerini bizimle paylaştı.
Sendikal Güç Birliği Platformu’nun (SGBP) beş ayı bulan “mücadele” sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz. Bir dizi bölgesel toplantı, dayanışma ziyaretleri ve eylem birliktelikleri, ortak etkinlik planları… bu pratikler olumlu, olumsuz nasıl değerlendirilmeli? Eksik kalan ya da “çok iyi yaptık” dediğiniz şeyler var mı?
Sendikal Güç Birliği olarak, beş ay önce yola çıkarken, yüzü sınıfı dönük, mücadeleci, birleşik bir sendikal hareket yaratmayı hedeflemiştik. Sendikal hareketin içinde bulunduğu krizin, Türk-İş’in üyelerinden korkan, üyelerini dışlayan tavrına karşı, tabana dayalı, sınıf mücadelesi perspektifine sahip bir yapıyı hayata geçirmekle çözülebileceğini söylüyorduk. Güç Birliği’nin ilk toplantılarından itibaren bu yönde önemli bir yol aldığımızı düşünüyorum.
Yaptığımız toplantılar üyelerimizden büyük ilgi gördü. Canlı ve katılımı yüksek toplantılar gerçekleştirildi. Bu toplantıların dışında, hepimiz kendi örgütlü olduğumuz fabrikalarda, yani ülkenin dört bir yanında Güç Birliği’ni tartıştık, tartıştırdık, üyelerimizin görüşlerini, önerilerini dikkate aldık. Dolayısıyla, tabana dayalı, sınıfa dayalı bir örgütlenmeyi hayata geçirmeye çalıştık.
Bölgelerde farklı çalışmalar ortaya kondu. Örneğin İstanbul Şubeler Platformu, kıdem tazminatına dokunulmaması, insanca yaşanabilecek asgari ücret, gelir vergisinin yüzde 15 olarak sabitlenmesi ve demokratik bir Anayasa yapılması talepleriyle bir imza kampanyası yaptı ve kısa sürede 75 bin imza toplandı.
Eksik kalan şeyler var mıdır? Elbette vardır. Örneğin daha fazla ilde, daha fazla toplantı yapmamız, sendikalı sendikasız daha fazla işçi arkadaşımızla buluşmamız, tartışmamız mümkün olabilirdi. Bir mücadelenin içindeyiz, gittikçe daha fazla karanlığa gömülen bir ülkede, bir mücadeleyi örmeye çalışıyoruz. Bu koşullarda insanın “evet biz her şeyi tam yaptık” deme hakkı zaten yoktur. Ancak beş aylık bir süreçte, farklı bir sendikal anlayışın mümkün olduğunu göstermek yönünde önemli adımlar attığımızı söylemek abartılı olmayacaktır sanıyorum.
Güç Birliği son toplantısını İstanbul’da yapacak. Bu toplantı hakkında bilgi verebilir misiniz?
26 Kasım günü İstanbul, Figaro Düğün Salonu’nda son bölge toplantımızı yapacağız. Aslında Türk-İş Genel Kurulu’ndan önceki son toplantı olması açısından da ayrı bir önemi olan bir toplantıdan bahsediyoruz. Bildiğiniz gibi bundan önce sekiz toplantı yapıldı. Sonuncu toplantıyı 19 Kasım Cumartesi günü Ankara’da, yaklaşık 700 işçinin katılımı ile gerçekleştirdik. Bu iyi bir katılım, ama bu sayıdan daha önemlisi katılanların coşkusu, toplantıya yaptıkları katkılar ve mücadelenin içinde yer alma kararlılıklarıdır. Yapılmış olan toplantılarda bunun ortaya konduğunu düşünüyorum.
İstanbul toplantısı ise, çalışmalarımızda bir aşamanın son büyük adımı olacak. 26 Kasım Cumartesi günü, saat 12:00’da Figaro Düğün Salonu’nda büyük bir buluşmanın gerçekleşeceğini, buradan da diğer toplantılarda olduğu gibi büyük bir enerji ortaya çıkacağını düşünüyorum.
Türk-İş Genel Kurulu’na az bir zaman kaldı, bu çerçevede Sendikal Güç Birliği Platformu’nun durumuna ilişkin bilgi verebilir misiniz. Kritik bir uğrak olarak genel kuruldan beklentiniz nedir?
Az önce “İstanbul toplantısı bir aşamanın son büyük adımı olacak” demiştim. En baştan beri vurguladığımız bir şey var: Sendikal Güç Birliği Türk-İş Genel Kurulu için oluşturulmadı, Türk-İş Genel Kurulu ile sınırlı bir birliktelik olarak ortaya çıkmadı. Tam aksine ilkeli, programlı ve çalışmasını sonrasında da yoğun biçimde sürdürecek olan bir birliktelikten bahsediyoruz. Ancak elbette ki, Türk-İş Genel Kurulu kritik bir yere oturuyor ve çok büyük bir önem taşıyor.
Türk-İş Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu. En fazla işçiyi alana dökebilecek, “isterse” Hükümet politikalarını etkileyebilecek, değiştirebilecek bir güce sahip.
Aralık ayında yapılacak Genel Kurul’da oylanacak olan irade, o koltuklarda kimin oturacağı değil. Oylanacak olan, Türk-İş’in önümüzdeki dönemki mücadele hattı. Oylanacak olan, kıdem tazminatının tasfiyesine karşı, kiralık işçiliğe karşı, bölgesel asgari ücrete karşı, yeni esnekleştirme uygulamalarına karşı, kısacası AKP’nin işçi sınıfına yönelik gündemde olan tüm saldırılarına karşı bir mücadele ortaya konulup, konulmayacağı.
Oylama, sınıfa dayalı bir sendikal anlayışla, iktidara yaslanan bir sendikal anlayış arasında gerçekleşecek.
Dolayısıyla Türk-İş Genel Kurulu, Sendikal Güç Birliği’nin birlikteliğini sürdürüp sürdürmemesi açısından değil, ama hepimizin geleceği açısından, Türkiye işçi sınıfının geleceği açısından büyük bir önem taşıyor.
Sendikanız Basın-İş, SGBP içinde nereye oturuyor? Basın-İş’in böyle bir birlikteliğe katkısı nasıl olabilir, kendisi neler bekliyor ve önüne ne hedefler koyuyor?
Ben burada sendikaları ayrı ayrı ele almanın çok doğru olmadığını düşünüyorum. Oluşturmaya çalıştığımız işçi sınıfının ortak mücadelesidir. Dolayısıyla hepimiz bu mücadeleyi büyütmek için elimizden geleni yapıyoruz. Sonuçta ortak hedefler doğrultusunda benzer çalışmaları ortaya koymamız gerekiyor. Üyelerimizin yalnızca sendika üyesi değil, örgütlü birer işçi olmaları yönünde daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiği açık. Basın-İş de bu yönde elinden gelen çabayı gösteriyor, göstermeyi sürdürecek.
Üyeleriniz bu birlikteliği nasıl değerlendiriyor? Sendikanın yakın çevresinde nasıl tepki ve değerlendirmeler gözlediniz?
Uzun süredir Türk-İş’in iktidar yanlısı tavrından, mevcut saldırılar karşısındaki sessizliğinden kaynaklı sıkıntılar vardı. “Toplu sözleşme sendikacılığı” kavramı hep bir eleştiri konusu olmuştur. Bugün gelinen noktada, Türk-İş’in içinde bulunduğu durum da gösteriyor ki, mücadeleci bir sendikal anlayış olmaksızın “toplu sözleşme sendikacılığı”nın dahi yapılması mümkün değildir. Türk-İş adım adım bu noktaya gelmiştir, getirilmiştir. Bu tablo ortadayken, çevremizden ya da üyelerimizden ters bir tepki almak mümkün değildi. Zaten Sendikal Güç Birliği de yıllardır süregelen bu sıkıntıların üzerine bu yapılanmayı başlattı.
Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?Türkiye gerçekten karanlık bir dönemden geçiyor. Güne yeni operasyonlarla, yeni tutuklama haberleriyle başlamak “normal” bir hale geldi. Ülkemiz hızla bir dönüşüme tabi tutuldu. Bu kapsamlı dönüşümün çalışma yaşamına yansımaması mümkün değildi. Bugün AKP, çalışma yaşamını sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırmaya çalışıyor. Bunun karşısında güçlü duramayan işçi sınıfını ise kelimenin tam anlamıyla “geleceksizlik” bekliyor. Sendikal Güç Birliği, işçi sınıfını “geleceksizliğe” mahkum etmeye çalışanlara karşı, yüzü sınıfa dönük, güçlü, birleşik bir sendikal odak yaratmayı hedefliyor. İşçilerin Türk-İş’i için, gündemdeki saldırıların karşısında durabilmek için, işçi sınıfının ve sendikal hareketin yeniden bir güç olarak yerini alabilmesi için yola çıktık. Türk-İş Genel Kurulu’nu Ankara’nın 30 km dışında, Büyük Anadolu Otel’de yapacakları söylentisi dolaşıyor. Biz bu yola üyelerimizle birlikte çıktık. Genel Kurulu üyelerden kaçırmaya çalışanlara karşı da, yine üyelerimizle birlikte mücadele edeceğiz.