• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Gazeteci/Yazar Atilla Özsever:

Bu sendikal mücadelenin 'siyasal' ayağı olmalıdır

Atilla Özsever ile geçmişteki deneyimlerin ışığında Türk-İş içindeki muhalif sendikaların neler yapabileceğini değerlendirdik. Özsever, Petrol-İş'in de içinde bulunduğu yeni "alternatif" hareketin geleceğine ilişkin kestirimlerini paylaştı.

Petrol-İş WEB
16.08.2011

Türk-İş’in tarihsel süreci içerisinde benzer muhalefet hareketleri var oldu mu ve hangi dinamiklere dayandılar?

Türk-İş’teki ilk ciddi muhalefet hareketi, DİSK deneyimidir. DİSK’in oluşumunda rol alan TİP’li sendikacıların Türk-İş Yönetim Kurulu’ndan dışlanmaları ve Türk-İş’in “partilerüstü politikası”na karşı tepki göstermeleri, ilk muhalefet hareketi olarak değerlendirilebilir.

DİSK’i oluşturan sendikaların ayrılmasından sonra Türk-İş içinde “partilerüstü politika”ya karşı aynı nitelikte olmasa da belli bir muhalif hareket söz konusu olmuştur. Önce “Dörtler” adı verilen “sosyal demokrat hareket”, daha sonra “12’ler” düzeyine yükselmiştir.

Genel-İş, Yol-İş, Deniz Ulaş-İş ve Petrol-İş sendikalarının genel başkanlarının hazırladığı rapor, 14 Ocak 1971 tarihinde Türk-İş Yönetim Kurulu’na sunulmuştur. Raporda, “Türk-İş’in görevini yapmadığı, idare-i maslahatçı yolu seçtiği, işçiye yabancılaştığı” belirtilmiştir.

9 Temmuz 1971’de bu kez 12 sendika tarafından hazırlanan yeni bir rapor, yine Türk-İş Yönetim Kurulu’na sunulmuştur. Raporda, “Sosyal demokrasinin tam bir ifadesi olarak tanımlanan Türk-İş’in 24 ilkesinin uygulanmadığı, partilerüstü politikanın terk edilmesi gerektiği” vurgulanmıştır. Yine raporda, kamunun öncülüğünde karma ekonomik düzen benimsenmekte, Marksizm ise eleştirilmekteydi. Raporu hazırlayan 12 sendika şöyleydi: Basın-İş, DYF-İş, Genel-İş, Ges-İş, Kristal-İş, Petrol-İş, Sağlık-İş, Tez Büro-İş, Deniz Ulaş-İş, Harb-İş, Oleyis ve Yol-İş.

Türk-İş içindeki sosyal demokrat hareket, o dönemde DİSK’in yükselmesine karşı bir anlamda “sübap” görevini de üstlenmiş şeklinde değerlendirilebilir. “Sosyal demokrat” sendikacılar, Türk-İş’in daha fazla üye kaybına uğramaması ve sosyalist düşüncenin işçi sınıfı içinde kök salmaması açısından da etkili olmaya çalışmışlardır, denebilir.

12’ler hareketi, Türk-İş’in toplam üye sayısının yüzde 40 dolayını kapsayacak şekilde tahmin ediliyordu. Ancak 28 Mayıs 1973’te yapılan genel kurulda, sosyal demokrat hareket önemli bir yenilgiye uğradı. 24 kişilik Türk-İş Yönetim Kurulu’na bu gruptan sadece bir kişi seçilebildi. Genel Başkanlık seçimlerinde de Seyfi Demirsoy 186 oy alırken sosyal demokratların adayı Halit Mısırlıoğlu 70 oyda kaldı. Genel Sekreterlik için Halil Tunç 187, 12’lerin adayı Özkal Yici ise 64 oy alabildi. Türk-İş üst yönetiminde Adalet Partisi’nin (AP) ve sağ eğilimli sendikacıların egemenliği arttı. Ayrıca tüzükte yapılan değişiklikle “partilerüstü politika”nın değiştirilmesi veya terk edilmesi imkanı da iyice kısıtlandı.

 “Sosyal demokrat” sendikacılar, sonuçlar ne olursa olsun Türk-İş’ten ayrılma niyetinde olmadıklarını, mücadelelerini Türk-İş içinde kalarak sürdüreceklerini 1973’teki genel kurulda sözcüleri aracılığıyla tekrarlamışlardır. Fakat daha sonra, 1975’ten itibaren Genel-İş ve Oleyis, Türk-İş’ten ayrılmıştır.

Türk-İş içerisindeki on muhalif sendikanın Temmuz ayında kamuoyu ile paylaştığı çağrı metninde, “Türk-İş’in politikalarına yön veren, siyasetten uzak ‘partiler üstü’ anlayış” eleştiriliyor. Siyasi partilerin ve hükümetlerin güdümünde olmayan ama siyasete geniş anlamda emekçilerin çıkarları ekseninde müdahaleyi savunan yeni yaklaşımı sendika-siyaset ilişkisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sendika-siyaset ilişkisi açısından emek örgütlerinin çalışanların çıkarlarını savunmaları, bu anlamda siyasete müdahil olmaları, hem ücret, çalışma koşulları, hem de bu hakların yasal kazanımlarla pekiştirilmesi yönünden mücadele etmeleri, asıl ve temel görevleri arasındadır.

Sendikalar, sadece emek kesiminin değil sermaye dışında toplumun diğer kesimlerinin hak ve çıkarlarını savunmak, toplumsal muhalefetin öncü gücü olmak açısından da siyaset işlevini geniş anlamda kullanmalıdırlar. Ancak buradaki önemli nokta, bir siyasi parti misyonu üstlenmeden kitle ve sınıf sendikacılığı ilkesi çerçevesinde hareket edebilmeleri, siyasal iktidardan, sermayeden bağımsız bir tavır takınmalarıdır. Kuşkusuz bu sendikal mücadelenin siyasal bir “ayağı” da olmalıdır.

Türk-İş Genel Kurulu’na doğru ortaya konulan yeni sendikal hareket yaratma iradesini nasıl yorumluyorsunuz, bu bir çıkış olur mu ya da sönümlenme olasılığı var mıdır?

Türk-İş’e bağlı 10 sendikanın sınıfsal mücadeleyi esas alan birleşik bir sendikal hareket yaratmak için bir platform oluşturmaları, toplumsal muhalefet açısından da olumlu ve umut verici bir gelişmedir. Bu platformun 1 Temmuz 2011 tarihinde açıkladığı 11 ilkesine süreç boyunca sadık kalması önem kazanmaktadır. Bu süreçte, geçmişte Türk-İş’te var olan muhalefet hareketlerinden de dersler çıkarmak ve önümüzdeki dönemde somut sorunlara somut çözüm önerilerini ve mücadele yöntemlerini ortaya koymak gerekli gözükmektedir.

AKP’nin Ulusal İstihdam Stratejisi’nde yer alan kıdem tazminatı, bölgesel asgari ücret, esneklik, özelleştirme gibi alanlardaki saldırılarına karşı ne yapılacağını açık ve net bir biçimde ortaya koymak, kendi yönünde bir kamuoyu oluşturmak, diğer emek ve meslek örgütleriyle somut işbirliği içinde olmak acil görevleri arasında gelmektedir.

Ayrıca Türk-İş içerisinde diğer sendikaları da kendi platformuna çekebilmek ve mücadeleci bir Türk-İş’i yaratabilmek için 8-10’dan fazla olmayan somut talebi ortaya koyabilmesi de önem arz ediyor.

Kuşkusuz bu süreçte çok önemli sayılacak bir mesele de, katılımcı anlayışı en geniş biçimde hayata geçirebilmektir. Böyle bir hareketin geçmiş deneyimlere göre daha kalıcı olması, işyerlerinden başlayarak tabanın bu yeni sendikal oluşumu benimsemesi ve katkısını ortaya koyabilmesiyle mümkündür. Tabanın aktif katılımı ve desteği olmadan böyle bir hareketin kalıcılığı ve etkinliği çok zor gözükmektedir. Başta işyeri temsilcilerinin atama ile değil seçimle işbaşına gelmesi olmak üzere sendika içi demokrasinin tüm kuralları hayata geçirilmelidir. Yeni bir demokratik tüzük hem bu 10 sendika bünyesinde oluşturulmalı, hem de Türk-İş Genel Kurulu’nda ortaya konmalıdır.

Bu platformun öncelikle Türk-İş Genel Kurulu’ndaki tavrı ortaya konduktan sonra başarılı olunmaması halinde bir B planı olarak ne yapılacağı da düşünülmelidir. Türk-İş’in mevcut yapısı ile bu sendikal güç birliğinin ilkelerini benimseyecek mücadeleci bir dönüşümü gerçekleştirmesi zor gözükmektedir. Bu olasılık da dikkate alınarak ve önümüzdeki dönemde sermayenin saldırılarının daha da artacağı hesaba katılarak gerçekten sınıf mücadelesini esas alan bir emek cephesinin örülmesi amaçlanıyorsa ona göre bir yol çizilmelidir. Aksi halde bir umut olarak görünen bu hareket de sönümlenmeye doğru gidebilir.