• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

ÇALIŞANLAR NEDEN EYLEMDE?

NTV'de 11 Mart 2008 tarihinde, gazeteci Can Dündar'ın hazırlayıp sunduğu, Çalışanlar Neden Eylemde?” adlı sosyal güvenlik reformunun işlendiği programda kim, ne dedi? Can Dündar'a teşekkür ediyor ve programın tam metnini sunuyoruz:
 

12.03.2008

NTV'de 11 Mart 2008 tarihinde, gazeteci Can Dündar'ın hazırlayıp sunduğu, Çalışanlar Neden Eylemde?” adlı sosyal güvenlik reformunun işlendiği programda kim, ne dedi? Can Dündar'a teşekkür ediyor ve programın tam metnini sunuyoruz:
 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Mustafa Kumlu, HAK-İŞ Genel Başkanı Salim Uslu, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, KAMU-SEN Genel Başkanı Bircan Akyıldız, KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul ve MEMUR-SEN Genel Başkanı Ahmet Aksu

Can Dündar: Merhaba, Neden'e hoşgeldiniz. Sosyal güvenlik reform paketi yaklaşık 2 yıllık bir süreçten sonra yeniden meclis'e döndü ve bu arada çalışanların temsilcileri de bu pakete tepki olarak Cuma günü eyleme geçme kararı aldı ve bir iş bırakma eylemi bekleniyor Cuma günü. Neden bu gece hem yasanın meclisten tartışmasından önce, hem de bu iş bırakma eyleminden önce tarafları, Ankara’da bir araya getirdi. Çalışanlar neden eylemde sorusunu hem sendika temsilcilerine, hem çalışma ve sosyal güvenlik bakanına soracağız. Hazır olun, Neden başlıyor. Sosyal güvenlik reformu bu programda üçüncü kez tartışılıyor, çünkü çok önemli. Aslında teknik bir sorun gibi görünüyor, tartışılıyor ama arkasında hepimizi ilgilendiren, hatta çocuklarımızı, torunlarımızı ilgilendiren önemli bir olay var, o da aslında biz burada sosyal devleti tartışıyoruz, sosyal devleti yeniden ihya mı edeceğiz, sosyal devletten vazgeçiyor muyuz, aslında tartışılan bu. O açıdan, hepimiz açısından son derece önemli sonuçları olan bir reform tasarısı bu. Daha önce biliyorsunuz Çankaya'dan ve Anayasa Mahkemesi'nden dönmüştü, şimdi yeniden meclis'e gelmeden önce çalışan kesimlerin temsilcileriyle bakanlık defalarca bir araya geldi, ancak müzakereler sonuç vermedi ve TÜRK-İŞ Başkanı’nın deyimiyle sözün bittiği yere gelindi. 3 gün sonra çalışanlar iş bırakma eylemi yapacaklar. Benzer bir yasa biliyorsunuz Fransa’da büyük kargaşaya yol açmıştı, büyük eylemlere yol açmıştı. Bugünlerde Yunanistan yine benzer bir yasa nedeniyle genel greve hazırlanıyor. Çalışma ve sosyal güvenlik bakanı, çocuklarımız ve torunlarımız için bu yasanın çıkması gerektiği söylüyor, sendikacılar yine aynı gerekçeyle, çocuklarımız ve torunlarımız için bu yasaya karşı çıktıklarını söylüyorlar. Yasayı, yasayı hazırlayanlarla ve yasaya karşı çıkanlarla ilk kez bu gece bir aradayız, ilk kez onlar da bir televizyon programında karşı karşıya gelecekler. Ankara’da TOBB Üniversitesi Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nin salonundayız. Onlara da bu olanaktan dolayı teşekkür ediyoruz. Yaklaşık 4 milyon işçi ve memuru temsil eden Türkiye'nin en büyük sendikalarının temsilcilerini ağırlıyoruz, onları bu iş bırakma eyleminin arifesinde belki de son kez bakanla bir araya getireceğiz. Yasanın getirdiklerini, götürdüklerini tartışacağız ve bugüne kadar onların kendi aralarında kapalı kapılar ardında yaptığı tartışmayı canlı yayında izleme şansına ulaşacağız. Sizlere hemen konuklarımı tanıştırayım. En başta yasanın mimarı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı sayın Faruk Çelik, hoşgeldiniz sayın bakan.

Faruk Çelik: Hoşbulduk efendim.

Can Dündar: Bu cenahta TÜRK-İŞ Genel Başkanı sayın Mustafa Kumlu, hoşgeldiniz sayın başkan.

Mustafa Kumlu: Teşekkür ederim.

Can Dündar: Hemen yanında HAK-İŞ Genel Başkanı sayın Salim Uslu, hoşgeldiniz sayın Uslu.

Salim Uslu: Teşekkür ederim, hoşbulduk.

Can Dündar: DİSK Genel Başkanı sayın Süleyman Çelebi, hoşgeldiniz.

Süleyman Çelebi: Çok teşekkürler, hoşbulduk.

Can Dündar: KAMU-SEN Genel Başkanı sayın Bircan Akyıldız, hoşgeldiniz sayın başkan.

Bircan Akyıldız: Hoşbulduk, teşekkür ederim.

Can Dündar: KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, hoşgeldiniz sayın başkan.

İsmail Hakkı Tombul: Teşekkürler.

Can Dündar: Ve MEMUR-SEN Genel Başkanı sayın Ahmet Aksu, hoşgeldiniz sayın Aksu.

Ahmet Aksu: Hoşbulduk, sağolun.

Can Dündar: Sizler de programımıza aslında sabahtan beri geliyor mesajlarınız ama o mesajlarla ve sorularla programımıza katılabilirsiniz. Onlara da fırsat olduğu ölçüde yer vermeye çalışacağız. Görüş ve sorularınız için elektronik posta adresimiz; neden@ntv.com.tr

Tartışmamıza geçmeden önce İrfan Bozan'ın hazırladığı bir dosyayla kısaca reform yasası neler getiriyor, onları hatırlayalım.

21 Aralık 2006
Shigeo Katsu (Dünya Bankası Başkan Yardımcısı): Sosyal güvenlik reformunun yapılması gerektiği düşüncesindeyiz. Herkese eşit uzaklıkta bir uygulama gerekli. Mali açıdan sürdürülebilirliği olan bir sosyal güvenlik sisteminin sağlanması da şart.

05 Mayıs 2005
Anna Kruger (IMF Başkan Yardımcısı): Emeklilik yasası tamamlanmalı, sosyal güvenlik reformu tamamlanmalı.

-Biri Dünya Bankası'nın diğeri de IMF'nin tepesindeki iki ismin son iki yıl içinde söyledikleri çok net; Türkiye, sosyal güvenlik reformu yapmalı. 2006 Aralık’ında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in bazı maddelerini veto ettiği yasa bir kez daha meclis genel kuruluna inmek için gün sayıyor. Ancak sendikalar yasadan memnun değil, hatta sokağa çıkmaya hazırlanıyorlar.

Mustafa Kumlu (TÜRK-İŞ Genel Başkanı): 13 Mart Perşembe günü tüm il’lerde kitlesel basın açıklamaları yapılacaktır. 14 Mart Cuma günü saat 10 ila 12 arasında uyarı amaçlı çalışmama hakkını kullanacaktır işçiler. Bu uyarılara rağmen tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda bu haliyle görüşülmeye başlanırsa aynı gün emek platformu bileşenlerinin yöneticileri ve temsilcileri Ankara'da toplanıp tepkilerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ileteceklerdir.

-Hükümetse başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere yasasının yanlış anlatıldığı görüşünde.

03 Ocak 2008
Recep Tayyip Erdoğan (Başbakan): Bazıları yasa taslağının tek bir cümlesini bile okumadan spekülasyon üretiyorlar. Çalışanların, emeklilerin haklarında gerileme olacakmış. Açık söylüyorum, değerli arkadaşlarım asla böyle bir şey söz konusu değildir. Dürüst davranmıyorlar ve yalan söylüyorlar, böyle bir şey yok. Kazanılmış haklar aynen devam etmektedir, devam edecektir. Kim bunu söylüyorsa yalan.

09 Mart 2008
Faruk Çelik (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı): Bir aylık prim ödeyen SSK'lı vatandaşımız, işçimiz sağlıktan istifade edecek. Bu boyutunu neden işçilere anlatmıyorlar. O kadar artılar var ki. Bu artılar gündeme gelmiyor. Ağırlıklı olarak birkaç konu üzerinde, emzirme yardımı. Emzirme yardımını 4 kat artırıyoruz. Aksini söyleyen varsa çıksın. Bunu uygulamasını söylüyorum ben şimdi, bunu sağa sola çekip havayı bulandırmanın bir anlamı yok.

-Peki, bakanın iyi anlatılmadığını, sendikaların çalışanların haklarının gerilettiğini söylediği yasa neler getiriyor?

Mevcut durumda emekli aylıkları BAĞ-KUR’lular ve SSK’lılar için yüzde 2.6, Emekli sandığı için yüzde 3 oranıyla belirleniyor. Yeni yasa tasarısıyla bu oran yüzde 2’ye indiriliyor. Sonuç olaraksa emekli aylıkları azalacak.

Mevcut durumda SSK’lılar 25 yıl sigortalı olmak ve 7 bin gün prim ödemek şartıyla erkekse 60, kadınsa 58 yaşında emekli olabiliyor. Yeni yasa emeklilik yaşını kademeli olarak 65’e, prim gün sayısınınsa 9 bine yükseltilmesini öngörüyor. Sonuç olarak emeklilik yaş ve prim gün sayısı artıyor.

-Yasanın en fazla tartışılan iki başlığı bunlar. Bu iki konu dışında yasanın getirdiği diğer yeniliklerse şunlar;

-18 yaşından küçük olan herkes sosyal güvenlik kapsamına alınacak.
-Ölüm aylığından yararlanmak için daha fazla prim ödemiş olmak gerekecek.
-Sigortalının ölümü halinde ailesine ödenen ödenek düşürülecek.
-İş kazası, hastalık, doğum gibi hallerde ödenen iş görmezlik ödeneği düşürülecek.
-Kadın esnaf doğum yaparsa iş görmezlik aylığı ödenmeyecek.
-Bazı işkollarındaki yıpranma payı kalkacak.
-BAĞ-KUR'lunun emeklilik destek primi artırılacak.
-Evlenen malul emeklisi kızların aylıkları kesilecek.
-Prim borcu olan çiftçilerin hasadından daha fazla kesinti yapılacak.
-Çalışan kadının dul aylığı düşürülecek.
-Protez, iyileştirme araç ve gereçleri için ödeme yapılacak.
-Birden fazla şirket ortaklığı bulunanlar her şirket için ayrı ayrı prim ödeyecek.

-Yakın bir tarihte meclis gündemine gelecek olan yasa işte bu yenilikleri getiriyor. Sendikalar yasa tasarısının birçok noktasına muhalif. Bu muhalefet yarından itibaren sokağa da yansıyacak. Meclisteki muhalefeti sayısal olarak geçen hükümet bakalım sokağın muhalefetine direnebilecek mi? Bu sorunun yanıtı önümüzdeki günlerde saklı.

Can Dündar: İşte tasarının getirdikleri. Şimdi stüdyoda aslında aylardır bu konuyu kendi aralarında müzakere eden konuklarımla meclise gelmesinden önce yasa ve çalışanların eyleminden önce bir kez daha tartışacağız, yasanın getirdiklerini. İlk turda mümkün olduğunca yasanın genel içeriğini, özünü ve gerekçelerini tartışacağız. Daha sonra gerek kalırsa ayrıntılara ineceğiz. Sayın bakandan başlamak istiyorum, sayın Çelik, dediniz ki DİSK Genel Kurulu’nda; ben işçi Yaşar ustanın oğluyum, dolayısıyla sizlerden biriyim. Öyle bir aileden geliyorum, fakat karşınızdaki temsilcilerin hepsi oybirliğiyle neredeyse dediler ki; bu yasa aslında çalışanların haklarını geriye götürüyor. Başbakan da bugün böyle söyleyenleri yalancılıkla itham eden bir konuşma yaptı. Siz bu koşullar altında biraz bize kısaca bu yasaya neden gerek duyuldu? Neden böyle bir yasa ihtiyacı doğdu, bunu anlatır mısınız lütfen?

Faruk Çelik: Çok teşekkür ediyorum. Tüm izleyenlere iyi akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum. Ayrıca stüdyoda bulunan değerli çalışma, mesai arkadaşlarımıza diyorum. Çünkü ortaklarımıza, paydaşlarımıza, sendika genel başkanlarına da çalışmalarında başarılar diliyorum. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum; evet ben bir işçi Yaşar ustanın oğluyum, bir bu yönüm var ama bir diğer yönüm de şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde çalışma hayatıyla ilgili sorunları üstesinden gelmek, çalışma hayatını daha verimli kılmak konusunda bir sorumluluğumuz var. Dolayısıyla bu iki sorumluluk içerisinde konuları ele alma zorunluluğumuz var. Bir taraftan işçi olma kimliğimizin getirmiş olduğu emek yönünden olayı görmek, diğer açıdan da ülkenin karşı karşıya bulunduğu sorunları çözme noktasındaki sorunumuz cephesinden olayları ele almak. Şimdi bu çerçevede tabii bu yasanın konuşmanızın başında ifade ettiğiniz mimarı şekilde takdim edilmeyi çok biraz abartılı buluyorum, şundan dolayı; bu yasanın çok geçmişi var, üzerinde çok tartışmalar yapılmış, çok müzakereler yapıldı. Biz de meclis boyutunda bunları geçmiş dönemde takip ettik. Anayasa Mahkemesi’nden bazı maddeleri iptal edildikten sonra yeni kurulan 60. cumhuriyet hükümetiyle birlikte görevi devralır almak önümüzde bulduğumuz ve bir an önce de yasalaşması konusunda kolları sıvadığımız bir yasal düzenleme. Bu kısa girizgahtan sonra sosyal güvenlikle ilgili bir kaç hususa değinmek istiyorum çok hızlı bir şekilde. Sosyal güvenlik insanla ve toplumla özdeş bir kavram ve insanların gününü, geleceğini de direk olarak ilgilendiren insanın geleceğini güvende hissetmesi gerektiğini ortaya koyan bir kavram. Şimdi bu kavram dünyada ne şekilde uygulanıyor diye baktığımız zaman sosyal güvenlik sistemi dünyada iki şekilde genelde iki şekilde uygulanmaktadır. Bunlardan biri genel vergilerle finanse edilen sosyal güvenlik sistemi, ikincisi ise bizde olduğu gibi ve bir çok gelişmiş ülkede olduğu gibi primlere dayalı sosyal güvenlik sistemi. Şimdi bu çerçeveden geçmişe baktığımız zaman Osmanlı döneminde de sosyal güvenlik sistemi bir şekliyle o günün şartlarında var. Nasıl var diye bakıyoruz; aile içi ve dini fonksiyonlar ve ağırlıklı toplumsal dayanışma merkezleri yoncalar ve ahilik teşkilatlarıyla sosyal güvenlik arayışı içinde olmuş insanlar. Daha sonralar cumhuriyetle birlikte cumhuriyetin ilk yıllarında yine Osmanlı’nın ciddi etkileri ve katkıları var. O toplumsal dayanışma mekanizması kurumsallaşmaya kadar devam ediyor. Daha sonra ise 1945’lerde sandıklardan ve cemiyetlerden sonra 1945’te ilk olarak işçi sigortaları kurumu kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçiyor ve ilk olarak kurumsallaşmış bir yapıya Türkiye sosyal güvenlik sistemi kavuşmaya başlıyor. 1949’da emekli sandığı, 1971’de BAĞ-KUR kanunu, 1983’te de tarım sigortası kanunuyla tüm çalışanların dahil olduğu bir kurumsal yapı oluşmuş oluyor. Şimdi 50 yılı aşkın süredir, yani sosyal sigortalar ve emekli sandığı açısından baktığımız zaman, BAĞ-KUR açısından baktığımız 30-35 yılı aşkın süredir uygulamada olan bu kurumlarımız ve sosyal güvenlik sistemimiz çok zamanlar gerekli, gereksiz ve bekli de siyasi müdahaleler neticesinde maalesef veya gelişen şartlar neticesinde norm ve standart birliğini arar noktaya gelmiş, ciddi anlamda norm ve standart birliğinde zaten temelinde olmayan, çünkü üçü de farklı farklı kurumlar. Fakat zaman içerisindeki müdahaleler tümden yeni yeni sorunları karşımıza çıkarmıştır. Sosyal haklar ve sosyal güvenlik konusu sizlerin de açılışta ifade ettiğiniz gibi son derece önemli konular. İnsanın hayatını, geleceğini, ülkenin yapısın, ülkenin sistemini, ülkenin görüntüsü açısından ve insan onuruna verdiği değer açısından önem arz eden kavramlardır. Uzun yıllar Türkiye’de de sosyal güvenlikle ilgili çok ciddi tartışmalar yapılmıştır, değerlendirmeler yapılmıştır, ağırlıklı olarak 1990’lı yıllardan sonra ve özellikle sosyal güvenlik sistemimiz açık vermeye başladığı zaman bunun önemi çok daha iyi kavranır bir noktaya gelmiştir. Şimdi sorunuz çerçevesinde neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu? Bunları ben maddeler halinde arz etmek istiyorum. Birincisi Türkiye’de nüfus yapısında bir değişim var, bu değişim yaşlanmaya dönük bir değişim. Genç bir nüfusa sahip olan bir Türkiye şu an itibariyle doğru ama çok yakın bir gelecekte bu demografik avantaj nüfus açısından dezavantaja dönüşmek üzere. Yani bununla ilgili çok farklı rakamlar var, rakamlara hiç boğmak istemiyorum. Ana ilkeleri itibariyle söylemek istiyorum, Türkiye bu avantajlı konumunu kullanması gerektiği için bu reforma ihtiyaç var. İkinci olarak, aylık bağlama oranına baktığımız zaman sizler de VTR’de verdiniz. Aylık bağlama oranı açısından Türkiye’de iki husus söz konusudur. Birincisi aylık bağlama oranı yüksektir, OECD ortalamasına baktığınız zaman en yüksek oranda aylık bağlama oranı Türkiye’dedir, birincisi bu. İkincisi aylık bağlama oranının yüksek olması hele hele ilk yıllar itibariyle çok daha yüksek olması sistemden çıkışı hızlandırmaktadır. Oysa sosyal güvenlikte dünyadaki tüm uygulamalarda ve gelişmiş ülkeler açısından baktığınız zaman sistemde kalmayı özendiren, sistem içerisinde çalışmayı özendiren, çalışmamayı değil veya kayıt dışılığı teşvik eden değil, kayıt altında olmayı teşvik eden aylık bağlama oranları vardır. Üçüncü olarak neden bu reforma ihtiyaç var? Gelir-gider dengesinde bir başka ifadeyle aktüelyel hesaplar açısından baktığımız zaman sosyal güvenlik açıkları ve sosyal güvenlik, tabii ki sosyal devletiz, olayı yalnız finans boyutuyla görelim gibi bir düşünce içerisinde değiliz, zaten olmadığımız da yasa içerisinde ve uygulamalarda görülüyor. Fakat efendim bu açıklar sürdürülebilir olmaktan çıkıyorsa varsın çıkıversin gibi bir bakış açısını da doğru bulmadığımız için bu açıklara sürdürülebilir bir yerde frenleme ve o çerçevede sosyal devlet olmanın ilkelerini de yerine getirerek bu reforma ihtiyaç var diye bu düzenlemeyi getiriyoruz. Bir diğer konu sosyal güvenlik hak ve yükümlülükleri arasında norm birliğinin olmaması da böyle bir reform yapmamızı gerekli kılmaktadır. Bakınız şöyle ifade edebiliriz; bugün Türkiye’de iki memuru düşününüz, iki kamu çalışanını düşününüz; aynı şartlarda, aynı okullardan mezun olmuş ve aynı şartlarda işe başlamışlar. Bunların daha sonra bürokraside birilerinin el tutmasıyla elde edecekleri avantajın emekliliğe nasıl yansıdığını defalarca medya huzurunda ifade ettik, burada bir kez daha ifade ediyorum. Yani bir hizmetlinin, kamuda çalışan bir hizmetlinin ödediği prim emekli maaşının yüzde 65’ini oluştururken, bir genel müdürün ödediği prim emekli maaşında yüzde 25’lik bir oran teşkil etmektedir. Yani bunlar ve benzeri bir çok adaletsizlikler, eşitsizlikler barındırdığı için bu reforma ihtiyaç vardır. Bir diğer konu karmaşık bir mevzuat, toparlıyorum.

Can Dündar: Lütfen.

Faruk Çelik: Bir diğer konu, karmaşık bir mevzuat var. Tüm sosyal güvenlik yasaları 1945, 1971, 1949’lara çıktığı zaman 630 maddeden oluşuyordu. Az önce bahsettiğim gerekli gereksiz siyasi popülist müdahale neticesinde 1000’in üzerine çıkan, 1023 maddeden oluşan bir mevzuat kargaşasıyla sistem karşı karşıya kaldığı için bunun derlenip toparlanması adına reforma ihtiyaç var. Bu konuyla ilgili neden reforma ihtiyaç var bölümüyle ilgili bir şey daha söylemek istiyorum o da yoksullukla mücadelede bu sosyal güvenlik sistemi başarılı olamamıştır. Yoksullukla mücadele konusunda oysaki sosyal güvenlik sistemi son derece önemli işlevlerini yerine getirme imkanına sahipken bunu niye söylüyorum; kamu devlet çok ciddi oranlarda transferler ve açıkları kapatmak için kaynak transferi yapmaktadır sosyal güvenliğe. Yani bu yıl itibariyle 2007 itibariyle söylüyorum, 25 katrilyon sosyal güvenliğin açığı var, ki bu 26.5 katrilyon bekleniyordu. 2007 itibariyle 25 katrilyon olarak gerçekleşti. Bunun yanında transferler var, bütçeden yapılan, hazineden yapılan transferler 8 katrilyon, yeşil kartı da koyduğunuz zaman takriben 37 katrilyonluk bir transfer ama sosyal güvenlikte yoksullukla mücadelede istenilen netice elde edilemiyor, bunun ayrıntıları var. Tüm bu çerçevede baktığımız zaman yapmamız gereken bazı şeyler var, neydi bunlar? Sosyal güvenlik sisteminin tümden ele alınmasıydı. Geçtiğimiz 5 yıl içerisinde tek çatıyla ilgili 5502 sayılı yasayı çıkardık. Sosyal güvenlik kurumları SSK, Emekli sandığı ve BAĞ-KUR’u tek çatı altında birleştirdik, şu anda tartıştığımız ve tartışılan sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası bu işin ikinci ayağıydı. Bununla ilgili düzenleme şu anda parlamentoya gelmiş bulunmaktadır. Üçüncüsü ise sosyal yardımlar ve primsiz ödemelerle ilgili yasal düzenlemenin çıkması ve tüm sosyal yardımların bir kritere bağlanması, onun yanında bir veritabanı, ortak bir veritabanının oluşmasını sağlayacak bir yasal düzenleme, ki o düzenleme şu anda kurum bünyesinde, bakanlığımız bünyesinde çalışmalarını sürdürdüğümüz düzenlemelerdir. Genel olarak söyleyecek olursak herkesin bütün kesimlerin arzuladığı reform konusunda kimsenin ihtilafa düşmediği, mutlaka bu sistemin rehabilite edilmesi konusunda fikir birliği olduğu ama içeriği konusunda farklı görüşlerin olduğu bir süreci, uzunca bir süreci yaşadık ve umuyorum ki en sağlıklı şekilde de diyalog ortamını kesmeden bunu neticelendirme çabası içerisinde olacağız. Umarım o şekilde neticelenir.

Can Dündar: Çok teşekkürler sayın bakanın. Sayın bakanın söylediklerini özetlemek gerekirse; 6 madde saydı. Nüfus yapısı değişiyor Türkiye'nin, o yüzden böyle bir tasarıya ihtiyaç vardı. Aylık bağlama oranı OECD ülkelerine göre yüksektir, gelir gider dengesindeki açık artık sürdürülebilir durumda değil. Bir norm birliğine ihtiyaç vardı, mevzuat derlenip toparlanmalıydı ve yoksullukla mücadele konusunda eski mevzuat yeterli değildi ve 37 katrilyonluk transfer bu yoksulluğu örtmeye yetmedi diye özetledi sayın bakan. Peki sendika temsilcileri, çalışanların temsilcileri ne diyorlar? Yeni getirilen yasal düzenlemeye hangi gerekçeyle neden karşı çıkıyorlar? Kısa bir ara vereceğiz, sonra onları dinleyeceğiz.

Can Dündar: Neden’de sosyal güvenlik reformunu tartışıyoruz, sayın bakanı dinledik biraz önce, genel bir tarihçeyle değerlendirme aldık. Şimdi çalışanların temsilcilerine dönüyoruz ve neden yasaya karşı olduklarını, neden bir eyleme karar aldıklarını soracağız kendilerine. TÜRK-İŞ Genel Başkanı sayın Mustafa Kumlu ile başlamak istiyorum. Yeni başkan, galiba ilk televizyon programınız sayın bakanla birlikte. Onun için teşekkür ederiz programımıza konuk olduğunuz için. Genel gerekçeleri soracağım ama başbakanın bugünkü çıkışına tepkinizi önce öğreneyim. Böyle bir haklarda geri alınma durumu varsa bunu iddia edenler yalancıdır şeklinde bir demeci oldu sayın başbakanın. Buna tepkinizi önce sıcağı sıcağına alayım, ondan sonra yasanın ayrıntılarına girelim.

Mustafa Kumlu: Çok teşekkür ediyorum sayın Dündar. Bende özellikle değerli izleyicilerimize ve değerli katılımcılara iyi akşamlar diliyorum. Ben özellikle sayın başbakanımızın biraz önce buradan da dinledik, dürüst davranmıyorlar, yalan söylüyorlar ifadesi gerçekten beni çok üzdü. Şimdi biz bu yasada tarafız ve ülkede çalışanları temsil eden demokratik kitle örgütlerinin yöneticileriyiz. Elimizden geldiği kadar bu yasanın çalışanlar aleyhine getirilen hükümleri düzelttirmek için çaba sarf ediyoruz. Takdir edersiniz ki ben ekonomi profesörü değilim, sayın bakan saydılar katılıyorum. Özellikle ülkemizde sosyal güvenlik sistemimizin en sonunda sayın bakanın da ifade ettikleri gibi yeniden düzenlemeye ihtiyacı olunduğu her kesim kabul ediyor, biz de kabul ediyoruz. Zaten bir yasa çıkmak da zorunda, çünkü Anayasa Mahkemesi bildiğiniz gibi yasayı iptal etti. Ancak sosyal güvenlik sistemimizin sorunlarının bu tasarının tüm hükümleriyle yeterli olmayacağı düşüncesiyle karşı çıkıyoruz. Şimdi sayın bakanımız 6 madde sıraladı bununla ilgili. Bunların içerisinde aylık bağlama oranının yüksekliğini söylediler. İşte bu çok önemli, buna karşıyız biz. İfade ettiğim gibi ben ekonomi profesörü değilim ama basit bir şekilde yaşananlara baktığımızda ülkemizde uygulanan ekonomik politikaları da değerlendirirsek bu yasanın neden çıktığının bir diğer madde olarak sıralamak istersek, IMF ve Dünya Bankası da bu yasanın bu şekilde çıkmasını istiyor, sayın bakan bunu da bu maddelerden birine dahil etselerdi daha uygun olurdu düşüncesindeyim ben. Sizin de sorduğunuz gibi sayın başbakana nedendir bilemiyorum bu kadar demokratik kitle örgütlerinin özellikle dün yapmış olduğumuz toplantıda emek platformu bileşenlerinin almış olduğu karara karşı bu ifade beni gerçekten üzmüştür. Bunun muhatabı biz olmadığımızı düşünüyorum. Çünkü bu sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri bir değerlendirme yaparsak dışarıda da sordum arkadaşlarıma, aşağı yukarı 4 milyon insanı temsil ediyoruz. Bunu aileleriyle birlikte bir hesap ederseniz 15-20 milyon insan bu hükümetin seçmeni durumundadır. Bu 15-20 milyon insanı temsil edenlere yalan söylüyorlar denir ise bu 15-20 milyon insana yalan söylüyorsunuz demek anlamına gelir diye düşünüyorum. Şimdilik bu kadar diyorum, teşekkür ediyorum.

Can Dündar: Çok çok teşekkür ederiz, sağolunuz. Hemen yanından sayın HAK-İŞ genel başkanıyla devam edelim. Siz yasayı, yasanın getirdiklerini nasıl değerlendiriyorsunuz sayın başkan ve neden bu yasaya karşısınız? Başta şeyi sorayım; TÜRK-İŞ başkanı aslında yasanın değişmesi gerekiyordu, burada katılıyoruz diyor. Siz de aynı görüşte misiniz? Yani bir değişiklik gerekiyordu ama bu değil diye mi düşünüyorsunuz?

Salim Uslu: Tabii tabii. Şimdi mevcut sosyal güvenlik sisteminden devlet memnun değil, açık değil diye, açık çok diye, işçi memnun değil yeterli ve güvenli değil diye. İşveren memnun değil pahalı bulduğu için, emekli memnun değil maaşları yeterli bulmadığı için. Yani ciddi bir değişikliğe ihtiyaç var. Sayın bakanın ifade ettikleri gibi 45’te yürürlüğe girmiş bir yasa sadece sosyal sigortalar kurumu kanunu değil, daha sonra emekli kanunu, BAĞ-KUR kanunu 9 tane farklı kanun bugüne kadar 200 kez değiştirilmiştir ve her birisinin gerekçesi de sayın bakanın az önce ifade ettiği gerekçelerle aşağı yukarı örtüşmektedir. Hafızalarımızda çok yeni 1999-4447 sayılı yasa çıkarken sayın Okuyan döneminde, 2075 yılına kadar sağlık sorunumuzu çözdük deniyordu. Yani sosyal güvenlik sorunumuzu çözdük deniyordu, oysa 4447’nin üzerinden daha uzunca bir süre geçmeden 2006 yılında biz yeniden 5510 sayılı yasayı çıkartmak zorunda kaldık. O da sorunu çözmeye yetmedi, yani ciddi bir reforma ihtiyaç var ama bu reformun getirdikleri gerçekten reform anlayışına uygun mu, bu tartışmalı. Şimdi batıda da benzer reformlar yapılıyor ama batıda yapılan reformlardaki geçişler bizdeki kadar sert olmuyor. O nedenle bizdeki geçişler sert ve bu kadar çok yoğun tepkiye neden oluyor.

Can Dündar: Batıda da oluyor aslında, olmuyor mu?

Salim Uslu: Şüphesiz oluyor, şu anda Almanya 68 yaşı tartışıyor. Yani şüphesiz her yerde var ama bizdeki kadar sert değil. Şimdi ben programın adına da uygun olması için nedenleri sorayım şimdi. Mesela 2006 Mayıs’ında biz 5510 sayılı kanunu çıkardık, yine sayın bakanın hükümeti çıkarttı. Anayasa Mahkemesi 21 maddeyi iptal etti. Peki 5510 sayılı yasayı çıkarttığımızda o yasayla getirdiğimiz hükümlerin bir kısmını mesela aylık bağlama oranlarını 2.5’tan 2’ye düşürüyoruz yeni düzenlemeyle, neden? Şimdi ben bunun cevabını doğrusu bilmek istiyorum. Anayasa Mahkemesi 21 maddeyi bozdu, neden biz yeni değişiklikte 76 maddede yeni düzenleme yapma ihtiyacı duyuyoruz? OECD ülkelerinde aylık bağlama oranına baktığımız zaman bizdeki bir hayli yüksek dendi, bunu doğru kabul edelim. O zaman OECD ülkelerinden niye prim ödeme gün sayımız yüksek oluyor, neden? 9 bin gün prim hangi OECD ülkesinde var? Yani bu da neden, bu da bizim için önemli. Şimdi mevcut yasa norm birliği sağlanıyor, doğru. Ama yeni getirilen reformla mı norm birliği sağlanıyor? İşte kamu çalışanlarına yönelik bir kısım ayrıcalıklar devam ediyor, emekliler içerisindeki yani BAĞ-KUR, sigorta ve emekli sandığı emeklileri arasındaki farklılıklar devam ettiği gibi SSK emeklileri arasındaki 7 aylık kategori de aynen devam ediyor. Şimdi bu yasa yürürlüğe girerse yeni kategoriler de olacak, işte yasa yürürlüğe girdikten sonra. O zaman norm birliğini nasıl sağlamış olacağız, burada bir şey var. Sosyal güvenlik transferleri büyük deniyor açıklar dolayısıyla, doğru. Peki neden sağlık harcamalarının çok büyüdüğünü ve büyük ölçüde transferlerin bu yeni sistemden sonra sağlık harcamalarına yöneldiğini tartışmıyoruz, onu da bu konunun içerisinde tartışıyor olmamız lazım. Yeni yasayla getirilmek istenen düzenlemelerle ne kadar tasarruf yapacağız, açıklara ne kadar katkı sunacak, parasal büyüklükleri neden görmüyoruz, bunları da görüyor olmamız lazım. Bir de burada söylemem gereken bir husus var, yasanın bu neden sorularına yönelik bu tasarıda bazı tatmin edici cevaplar almamız gerekiyor. Bunlarla ilişkin olarak da karşı görüşlerimiz varsa bunları da yine o çok sık yaptığımız diyalog toplantılarında, yani üçlü danışma kurulu toplantılarında, ekonomik, sosyal konsey toplantılarında ya da sosyal güvenlik şura toplantısında ifade ettik. Şimdi sayın bakan da çok iyi hatırlıyorum, en son yaptığımız üçlü danışma kurulunda bu toplantılar formalite değil dediler, o zaman formalite olmayan toplantılarda bizim görüşlerimizin tasarıda mutlaka yer alması gerekiyordu. Yer almış olsaydı bugün sendikalar bu kadar itiraz etmek durumunda kalmayacaklardı ve tabii neden yer almadı, bunlar bizim için önemli .... kurması gereken sorunlar.

Can Dündar: Teşekkür ederiz, çok teşekkürler. Böylece programın ismine uygun sorularla sayın bakana yöneltildi neden diye. DİSK Başkanı sayın Çelebi ile devam edeceğiz. Sizin de başbakana bugünkü çıkışına tepkinizi alayım önce isterseniz. Sonra da yasanın getirilme nedeni, sizde TÜRK-İŞ başkanına katılıyor musunuz, IMF ile Dünya Bankası’nın aslında bir projesi olduğundan bahisle değindi sayın başkan.

Süleyman Çelebi: Çok teşekkür ederim sayın Dündar, bende bizi izleyenleri ve buradaki bütün konukları selamlıyorum. Önemli bir konuyu da tartışıyoruz aslında. 70 milyonu ilgilendiren bir konunu içinde bu olay ve önemli bir yasayı tartışıyoruz, yani anayasadan bile önemli bir konuyu tartışıyoruz. Burada tabii sayın başbakanın bugün yaptığı açıklama bir hezeyanın sonucu olduğunu düşünüyoruz dünkü aldığımız karardan sonra. Bir talihsizlik ....

Salim Uslu: Bir heyecanın sonucu..

Süleyman Çelebi: Heyecan demiyorum, hezeyan diyorum. Yani ben öyle demek zorundayım, çünkü gerçekten sayın başbakan AKP grup toplantısında yaptığı suçlamaların hiçbirisini doğru bulmuyoruz ve bu suçlamaların da muhatabı değiliz. Bizi siyasi bir rakip olarak karşısına alıp sendikaların, meslek örgütlerinin toplumun duyarlılığı konusunda ortaya koyduğu düşüncelere böylesi bir tepki vermek yerine gereğini yapmak durumunda. Ya bize verilen yasalarda bir yanlışlık var, sayın bakandan bu akşam bunu bir kez daha rica ediyorum, ya gizli bir yasa var. Ya sayın başbakanın okumadığı bir yasa var, yani biz bu yasayı çok okuduk, ezberledik. Sayın başbakan galiba bu yasayı tam okumadı, onun için sayın başbakanın bir kez daha okumasını istiyorum ve diliyorum.

Can Dündar: O da sizlere okumadılar diyor, hangi ....

Süleyman Çelebi: Biz çok ezberledik, yasayı ezberledik. Teknik ayrıntısına burada gireriz ve yakışıksız buluyorum, hakaret kabul ediyorum. Bu örgütlerin yöneticilerine yönelik en büyük hakaret sayıyorum ve bir başbakana bu üslubun yakışmadığını ilk önce söylemek istiyorum. Şimdi 5 ana başlıkta bir yasadan bahsediyoruz. Bir tanesi 5510 sayılı bir yasa var ortada, yani her şeyden önce. Bu ikincisi Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararları var bu yasanın iptali konusunda. Sayın çalışma bakanımızın hazırladığı bir taslak var, bakanlığın meclise sunduğu tasarı var, plan ve bütçe alt komisyonunda tasarı taslağı var, ki ona komisyonun başkanı sayın Zekeriya Özcan’ın itirazları var, sonradan bizim haberimiz olmadan bazı ilaveler yapılmış diye yaptığı eleştiriler var. Plan bütçe komisyonunda şu anda yazımı halen süren bir metin var, çünkü o kadar çok taslak dolaşıyor ki sayın başbakan hangisini okudu biz de merak ediyoruz. Biz bu metinlerin üzerinde değerlendirme yapıyoruz. Bizden istenildiği her aşamada katkı veriyoruz ve verdik. Bunu sayın bakan da bilecek, yani bizden istenildiği her aşamada bu örgütler iyi hazırlanarak kendisiyle kısa sürelerde, uzun sürelerde bu yasaya karşı yaklaşımlarımızı ortaya koyduk, hükümetin yürüttüğümüz bütün ilişkilerde bu sağırlar diyalogunu yaşıyoruz biz. Yani biz bunları veriyoruz, bir kaç makyaj değişikliği dışında yasalarla ilgili değişiklik ortaya konulmuyor. Yani esası nedir peki bu yasanın? Şimdi hangi yasadan bahsediyoruz? İlk önce ben şunu özellikle vurgulamak istiyorum; yani muhalefette iken başka, iktidardayken başka yaklaşımı biz de bir gelenek haline dönüştü. Anayasa Mahkemesine Fazilet Parti döneminde yapılan bir başvuru var, o başvuruda ise bugün bizim eleştirilerimizin tamamını sayın bakanımız, sayın cumhurbaşkanı yapmış o tarihlerde. Ben bütün ayrıntılarına girmeyeceğim, bir tek paragrafını okuyacağım. Yani diğerlerine hiç girmeme gerek yok, çünkü çok detaylı, çok kapsamlı. Bugün bizim söylediklerimizin tamamını o zaman muhalefetteyken sayın bakanımız, şu andaki cumhurbaşkanımız ve ilgili AKP’li milletvekillerinin çoğu söylemiş, bir paragrafını okuyacağım. Kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş olması hükmü hukukun temel prensiplerinden olan hakkaniyet kuralına, sosyal güvenlik kavramının amacına, anayasanın ikinci maddesinde ifadesini bulan sosyal hukuk devleti ilkesine yine anayasanın 10’ncu maddesine eşitlik kuralına aykırıdır. Devam edebiliriz. Yani 58, 60 olduğu dönemlerde ve prim gün sayısı konusunda da 7 bine güne çıkartılmasında, aynı yaklaşım içerisinde karşı çıkmışlar.

Can Dündar: Ne zaman?

Süleyman Çelebi: 1999 yılında. Yani o zaman sayın Okuyan 50 yılımızı görüyoruz demişti. Şimdi sayın bakanımız da 100 yılı görüyoruz dedi bu yasayı hazırlarken. Bu yasalar hazırlanırken de böyle söyleniyor zaten. Şimdi neden bahsediyoruz? 7 bin gün basit gibi geliyor, 2 bin ilave de olursa ne olur, yani 9 bin olur ne olacak. Bahsettiğimiz 34 yıl çalışmadır bilfiil. Şimdi 34 yıl çalışmadan bahsediyoruz bilfiil 34 yıl çalışacak insanlar ve emekli olacaklar. Şimdi devletin bütün kurumları özelleştirildi, hangi özel sektörde bilfiil 34 yıl çalışma imkanı bulacak ve insanlar emeklilik hakkını kazanacak? Neden bahsediyoruz, 6 ay, 3 ay gibi kısmi sürelerle çalışacakların 90 ile 100 yılı bulan çalışma sürelerinden sonra ancak emekli hakkını elde edebileceği bir sistemden bahsediyoruz. Neden bahsediyoruz, şu anda emeklilik maaşlarını biraz önce bakanım da söyledi, OECD ülkelerindeki ortalamadan kaynaklı yüksek bağlama var diyor, itirafı da bu aynı zamanda. Sayın başbakanın da itirafı sayılmalı bu. Burada ortaya konulan yaklaşım OECD ülkelerindeki bu yüksek bağlama denilen oranın düşürülmesi, yani maaşların bizim yaptığımız hesaplara göre yüzde 22 ile yüzde 33 oranı arasında aşağı çekilmesi demek. Neden bahsediyoruz, sağlık hizmetlerinin artık paralı hale gelmesinden bahsediyoruz. Çünkü 145 YTL geliri olanın yeniden Deli Dumrul vergisi gibi bir vergi sistemine bağlı kalarak yeniden yüklerin getirildiği bir sağlık sisteminin yeniden alt-üst oluşundan bahsediyoruz. Şimdi sürekli bunlar açık olarak bizim önümüze sunuluyor ve bu açığın kapatılması konusunda da işte emekçilere, çalışanlara, halkı yeni yükler yüklenmesi konusunda vurun abalıya mantığı. Şimdi bu mantıkla gittiğimiz zaman tabii sistem değişmeli ama bu sistem bu kadar kötüleştirilerek, yok edilerek, geleceğimiz karartılarak, bir daha emekli yaşamı ortadan kaldırılarak, sağlık hizmetleri yok edilerek, emekli ilişkisinin olmayacağı bir düzen bundan sonra artık kayıt dışı ekonomiyi daha yaygınlaştırır. Çünkü kimse bu mantıkla emekli olmayacağını hissettiği için işverenlerle pazarlık edecektir. Benim artık sigortalı olmam gerekmiyor, siz bana 100 lira daha fazla verin, ben bu parayı alayım ekmek götüreyim mantığına dayanan tamamen sistemin yok edilmesine yönelik bir yasadan bahsediyoruz. Onun için bu yasa konusunda bu hak kayıplarına, bu hak kayıpları doğuracak, geleceğimizi de karartacak yasaya karşı bugün ses çıkartmazsak geleceğe karşı sorumlu oluruz. İşte bu örgütler bunları yapıyor, bu örgütler toplumu uyarıyor ve bu yasa karşısında toplumun duyarlı hale gelmesi konusunda bir refleks gösteriyor. Aldığımız emek platformu olarak daha önce çeşitli eylemlilikler yaptık biz örgütler olarak, farklı yerlerde, farklı zeminlerde. Şimdi bunları birleştiriyoruz, bir ortak iradeyle daha etkin bir eyleme dönüştürmek istiyoruz, çünkü hükümete bugüne kadar söylediklerimizi, sayın bakanımıza söylediklerimiz suya yazılmış görüyoruz. Daha etkili, daha duyarlı kılınması adına bir uyarı eylemi dediğimiz çalışmama hakkımızı kullanıyoruz. Olmazsa bu örgütlerin temsilcileri olarak on binlerce arkadaşımızla burada olacağız, Ankara’da olacağız. Nöbet tutacağız, mecliste olacağız. Daha olmadı daha etkin eylemlikleri hayata geçireceğiz. Bu sürece ilişkin özellikle bizim bu alanda yapmamız gerekenler belli. Biz sendikalarız ve toplumun çıkarlarını elbette savunacağız, yalnız kendi üyelerimizin değil, işsizlerin, çiftçinin, emeklinin çıkarlarını da savunmak zorundayız. Çünkü sürekli sayın bakanımın talihsiz olarak ortaya koyduğu açık yaklaşımı bizi rencide ediyor. İşte sürekli bütçe açığı, sosyal güvenlik açığı. OECD ülkelerinden hep rakamlar veriliyor. OECD ülkelerinin sosyal devlete katkısı yüzde 20 oranında, bizim devletimiz vermediği katkıyı açık olarak veriyor. Oysa sosyal devletin topladığı vergiyi, topladığı primi, topladığı bütün gelirlerden elde ettiği bu katkıları sosyal devletin olgusuna yönlendirmeli, daha açık ifadeyle şunu söylüyorum; sosyal devlet tasfiye ediliyor, bizim kaygımız budur. Geleceğimiz karartılıyor, kaygımız budur, isyanımız da budur. Bu isyanımızı da demokratik toplumlarda baskı grubu işlevi gören sendikalar, meslek örgütlerinin vermesi kadar doğal bir görev yoktur. Eğer bunu yapmazsak o zaman topluma karşı sorumlu oluruz. Biz diyaloga açığız, yani şöyle anlaşılmasın; işte tek taraflı sayın başbakanın bugün ifade ettiği siyasi rant peşindeler, neyin siyasi rantı peşinde olacağız? Haklarımızın peşinde, ekmeğimizin peşinde olanlar hangi rantı düşünebilirler? Hangi rantla uğraşabiliriz? Bizim bir tek rantımız var, o da ekmeğimiz. İki tane ikiz kulemiz var bizim, birisi sağlıkla ilgili bu sosyal güvenlikle, birisi de emeklilikle ilgili. Bu ikiz kulelere saldırı yapılıyor, biz de bu ikiz kulelerden ve yapılan saldırıya karşı önlem almaya, mücadele etmeye kararlıyız. Olay budur, bundan ibarettir. Bunu başka türlü, başka bir noktaya çekmek yanlıştır. Bu işe ideolojik bakıyorlar diye yapılan yaklaşımlar da doğru değil. Sayın bakanlarımız nasıl IMF’nin, Dünya Bankası’nın ideolojileri doğrultusunda bu işi ele alıyorlarsa biz de o ideolojiye karşı kendi ideolojimizi, kendi çıkarlarımız konusunda eğer ideolojikse bu anlamda ideolojik yaklaşıyoruz ve bu soruna böyle eğilinmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu sorunun çözümü konusunda biz yarın da, öbür gün de Türkiye gerçekleri içerisinde görüşmeye, tartışmaya varız ama bu yasada dondurulmalı, geri çekilmeli. Bu oldu bittiye gelecek bir yasa değil, bu yasa anayasadan da önemlidir, toplumun biraz önce söylediğim her kesimini kadınları, gençleri ilgilendiren bir yasadır.

Can Dündar: Çok teşekkürler sayın Çelebi.

Süleyman Çelebi: Ben teşekkür ediyorum.

Faruk Çelik: Can bey müsaade ederseniz.

Can Dündar: Peki hepsini biriktirmeden o zaman şey yapalım, doğru söylüyorsunuz.

Faruk Çelik: Bayağı bir şey olacak.

Can Dündar: Peki daha da iyi olabilir belki. Sıcağı sıcağına cevapları alalım, çünkü bir hayli birikti. Şöyle diyelim o zaman emek platformu bileşenlerinin üçünü dinledik, üç başkanı. Onlara cevaplarınızı alalım, sonra diğer üç başkana söz verelim.

Faruk Çelik: Şimdi efendim öncelikle tabii sayın Çelebi ben de sayın Uslu’nun ikazına katılıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti başbakanının siz bugün aldığınız bir cümle, yani bir konuşma bütünlüğü içerisinde ne ifade ettiğini dikkate almadan kullandığınız o kelimeyi bende çok yakışıksız buluyorum. Buna hakkınızın olmadığı düşüncesindeyim.

Süleyman Çelebi: Tabii kullanabilirsiniz.

Faruk Çelik: Bakın sayın başbakan, müsaade edin ben çok sakin bir şekilde dinledim.

Süleyman Çelebi: Teşekkür ederim, biz de.

Faruk Çelik: Bakınız sayın başbakan bir olaylardan bahsetti. Hafta sonu İzmir’de olduğunu söyledi ve emekli vatandaşların gelip kendisine emekli aylıklarımızı kesiyor musunuz diye başlayan bir konuşma bölümü oldu ve arkasından bir çok değerlendirme de yaptı. Bu konunun mevcut hakları ortadan kaldıran bir düzenleme olmadığını bu yasanın ve o vatandaşlara neler söylediğiyle ilgili ve bu kampanyayı kimin başlattığıyla ilgili bir değerlendirme yaptı ve dedi ki; bu konuda bir kelime okumayan, eğer siz bu yasayla ilgili hiçbir şey okumadıysanız o kapsama giriyorsunuz. Yani bu yasayla ilgili bir emeğiniz, bir gayretiniz olmadı diyorsanız, ki az önceki ifadeden onu anladım, o zaman sayın başbakanın ithamları konusunda haklısınız ama o kapsama girmiyorsanız bu derece bir ifade kullanmanızı da ben hiç şık bulmadığımı ifade edeyim.

Can Dündar: Üstünüze almayın demek istiyorsunuz sayın bakan?

Süleyman Çelebi: Kime söylediğini bilelim efendim, biz hepimiz yanlış mı algıladık sayın bakanım, toplum yanlış mı algıladı? Bugün bakın sayın başbakanın söylediği şu; yalan söylüyorlar.

Faruk Çelik: Bakın ben gruptaydım, siz yalan söylüyorsunuz tabii.

Süleyman Çelebi: Ben de izledim efendim.

Faruk Çelik: Mevcut emeklilerin hakkını gasp ediyor siz diyorsanız yalan söylüyorsunuz, ben de söylüyorum.

Süleyman Çelebi: Hayır biz öyle bir şey demedik.

Faruk Çelik: Mevcut hakları, kazanılmış hakları, müsaade edin. Kazanılmış haklar alınıyor insanların elinden deniyorsa yalancısınız.

Süleyman Çelebi: Hayır sayın bakan.

Faruk Çelik: Yani bu anlamda söylediği diyorum.

Süleyman Çelebi: Hayır kazanılmış haklara yönelik şu anda tabii ki bir saldırı var, sevgili bakanım bunu söylemem gerekiyor.

Faruk Çelik: Şimdi bakınız ....

Süleyman Çelebi: Yani emeklilerin hakları, emekli maaşı almayacağız diye bizden bir beyan çıkmadı ama bundan sonra emekli olacaklarla ilgili biraz önce de söyledim ....

Faruk Çelik: Ben sizleri bireysel olarak almıyorum, sayın başbakanın hitabı diyorum geneli itibariyle başlandığı nokta bu. Vatandaşlar ve manşetlere taşınan bazı konuların bu şekilde yanlış bir şekilde bu tasarıya izafi edildiği anlamında yaptığı bir geniş konuşma. Konuşma yaptı sayın başbakan ....

Süleyman Çelebi: Şunu söylüyor sayın başbakan efendim;

Faruk Çelik: Yani aynı konu.

Süleyman Çelebi: Yalan söylüyorlar, sorumsuz davranıyorlar. Sendikalar siyasi rant peşindeler, çekov sistemiyle aidat alıyorlar diyen sayın başbakan. Bizi hedef almıyorsa ....

Faruk Çelik: Sayın Çelebi bakın sendikalar siyasi rant peşinde koşuyorlar demesi niye rahatsız ediyor sizi?

Salim Uslu: Yani yalan değil siyasi rant, 10 Aralık hareketi siyasi hareket değil mi yani?

Faruk Çelik: Ben size bakın sayın Çelebi ....

Süleyman Çelebi: Sizin AKP’yi desteklemeniz ne kadar siyasi rantsa benim siyasi görüşüm o kadar siyasi ranttır. Elbette bizim siyasal görüşümüz vardır.

Faruk Çelik: .... haricinde yaşanan olayları ben biliyorum.

Salim Uslu: Var alınmaya gerek yok yani, böyle bir şey var.

Süleyman Çelebi: Hayır hayır siyasi rantı kötü anlamda, sendikal amaçla ....

Can Dündar: Şunu açıklığa kavuşturalım sayın bakan.

Faruk Çelik: Kavuşturacağım efendim.

Can Dündar: Hayır zannediyorum asıl mesele verilmiş hakların geri alınması konusunda bir şey varsa bu yalandır diyorsunuz.

Faruk Çelik: Efendim ben bunları müsaade ederseniz.

Can Dündar: Evet buyurun.

Faruk Çelik: Bakınız Tuzla tersanesinde yaşanan olaylarda aslında size bağlı olan sendika benim de yetkili olmamasına rağmen muhatap aldığım, bakanlığa davet ettiğim, gittiğim ve görüştüğüm, hiçbir ayrım yapmadan ilişkilerimi sürdürdüğüm tüm sendika ve tüm emekçi kesimleri, hiçbir ayrım yapmadım. Orada örgütlü olmamanıza rağmen olmadık şeyler yapıldı bakın Tuzla’da. Yetkili olmamasına rağmen, yetkili sendikaymış gibi davrandınız bu nedir, siyasi ranttır.

Süleyman Çelebi: Bir dakika o zaman.

Faruk Çelik: Bakın siz ...

Süleyman Çelebi: Hayır hayır yanıt vermek zorundayım.

Faruk Çelik: Sayın Dündar yani bakınız ....

Can Dündar: Oraya girmeyelim, siyasi rant meselesine girmeyelim.

Faruk Çelik: Girmeyelim.

Süleyman Çelebi: Girelim, bu çok önemli bir suçlama.

Can Dündar: Ama yasayı tartışalım dilerseniz.

Süleyman Çelebi: Hayır hayır şimdi bakın ...

Faruk Çelik: Bir sendikanın bir yerde örgütlenmesi için bir mücadele vermesi, kazanım elde etmesi, mesafe almaya çalışması onun tabii hakkıdır, onun siyasi rantıdır, siyasi mücadelesidir.

Can Dündar: Bence bunu tartışmayalım ama kazanımlardan geri gitme var mı sayın bakan onu tartışalım. Yani iki tipte görüş var.

Faruk Çelik: Şimdi efendim ben tek tek ifade edeceğim. Sayın Çelebi diyor ki ...

Süleyman Çelebi: Sayın bakan sendikacıları muhatap almadık deniyorsa, yani hükümetin sayın bakanı biz bunu doğru kabul etmek durumundayız. Çünkü biz konuşmayı televizyondan dinledik, ancak televizyonlar baştan sona vermediler, bölük pörçük dinledik. Başlangıcı, sonucu, bağlantısı, bağlamı kopmuş olabilir.

Süleyman Çelebi: Ben tamamını dinledim TRT 3’te.

Can Dündar: Tamamını verdik ama. Burada önemli olan tek cümleyle sizden şunu rica edeyim; kadınlarda geri adım var diyor sayın Çelebi, siz yok diyorsunuz.

Faruk Çelik: Şu anda kadınlarda kazanılacaklar ayrı bir olaydır. Kazanacaklar ve kazanılacaklar ayrı bir olay.

Can Dündar: Siz herhangi bir kayıp olmayacağını düşünüyorsunuz.

Faruk Çelik: Kazanılmış haklarda bir geri gidiş yok.

Süleyman Çelebi: Şu anda çalışanlar için yok mu efendim?

Faruk Çelik: Bakınız taslakla ilgili sayın Çelebi bir çok şeyi söyledi. Bakınız bir tane taslak hazırlandı, o taslak sizlere bütün kuruluşlara dağıtıldı. Onun üzerinde enine boyuna değerlendirmeler yaptık, daha sonra da bu taslağı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderdik, tasarı olarak gönderdik, o tasarı oradadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki tasarı üzeride komisyonların, milletvekillerinin, parti gruplarının çalışmasını kaç tane taslak var demek yani komisyona, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne nasıl bir atıfta, nasıl bir ithamda bulunduğunuz açısından da önemli. Orada bir tane tasarı vardır, bu tasarı üzerinde hepinizin görüşlerine müracaat edilmiştir, değerlendirmeleriniz alınmıştır, yazılı sözlü ve onun üzerinde çalışmalar sürdürülmüştür ve katkılarınız da önemli ölçüde yansıtılmıştır. Bu bir diğer konu. Efendim 1999 yılında bizim konuşmalarımızı veriyorsunuz, tabii o gün siyasi bir farklı bir partide görüşlerimizi ifade ederken. 1999 yılını hatırlıyor musunuz sayın Çelebi?

Süleyman Çelebi: Çok iyi hatırlıyorum.

Faruk Çelik: 99 yılında önünü göremeyen Türkiye, sabah iktidar var mı, yok mu, yarın ne olacak endişesi yaşayan bir Türkiye, hemen akabinde bir çok krizlerle karşı karşıya kalan cumhuriyet tarihinin en önemli krizlerini yaşayan bir Türkiye’de siz sosyal güvenlikle ilgili bölük pörçük bir hükümet anlayışıyla bu düzenlemeyi yapma hakkınız var mı?

Süleyman Çelebi: Şimdi Türkiye ....

Faruk Çelik: Bırakınız ben söylüyorum.

Süleyman Çelebi: Hayır efendim şimdi Türkiye büyüdü, milli gelir büyüdü diyorsunuz haklar geri geliyor.

Faruk Çelik: Karşılıklı ....

Süleyman Çelebi: Siz bana soruyorsunuz sevgili bakanım.

Faruk Çelik: Yani bu ayrı bir olay. Bir diğer konu, sağlık hizmeti paralı hale geliyor diyorsunuz, işte yasanın okunmadığı orada, mesela diyorsunuz ki biz yasada asgari ücretin üçte biri, brüt asgari ücretin üçte birinden az geliri olanların primleri devlet tarafından karşılanacak ve devlet bu primleri yatırıp bu vatandaşlarımız sağlıktan istifade edecekler, sosyal güvenlik kapsamına alınmış oluyorlar bu vatandaşlarımız diyoruz. Bu 141 değil, 203 YTL’nin altında geliri olan diyoruz ama siz nereden aldınız bilemiyorum, nereden okudun onu da bilemiyorum.

Süleyman Çelebi: Asgari ücretin üçte biri.

İsmail Hakkı Tombul: Şimdi sayın bakanım bu sonra değişti, onun için ....

Faruk Çelik: Sonra değişti efendim, yani yasa sizin milletin yasası.

İsmail Hakkı Tombul: Güncellenmemiş olabilir, başlangıç açısından derken öyleydi.

Faruk Çelik: Mecliste bu değerlendirme yapılırken ve çeşitli değerlendirmeler, geçende sendikalarla bir araya geldik yine, yatan hastalarla ilgili yüzde 1’lik katılım payının kalkmasını önerdiler, sayın başbakanın talimatıyla bunu kaldırdık. Şimdi sizin bunu bilme zorunluluğunuz var. Bilmiyorum demek çok doğru değil.

Süleyman Çelebi: Sizin kendi aranızdaki özel görüşmeleri biz nasıl biliriz sevgili bakanım, benim haberim yok.

Faruk Çelik: Hayır efendim sayın başbakandan randevu talebi var, sizde talep etseniz sayın başbakan sizinle de görüşür.

Süleyman Çelebi: Hayır böyle bir talebimiz yok.

Faruk Çelik: Sizden böyle bir talep olmadığına göre ....

Süleyman Çelebi: Hayır kendi aralarında ....

Can Dündar: Kısaca toparlarsanız.

Faruk Çelik: Şunu söyleyeyim; geri gidişlerden bahsediyoruz. Tarımla ilgili sayın Çelebi bakınız, tarımdaki hak kayıplarından bahsettiniz. Yine yasa okunmuş olsaydı tarım kesimine çok önemli avantajlar sağlayan bir düzenleme getiriliyor. 15 günlük prim karşılığı 1 aylık sigortalı olacak tarım kesimindeki vatandaşlarımız veya köy muhtarımız takriben 101 liralı prim ödeyerek sigorta kapsamına alınmış oluyor, şu andaki düzenlemeyle ve bütün tarım kesimi tarafından bir memnuniyetle karşılanırken sizin bir sendika başkanı olarak bu süreci takip etmenizde ben yarar görüyorum, önemli diye düşünüyorum. Diğer konulara gelince ...

Can Dündar: Tekrar geleceğiz sayın bakan.

Faruk Çelik: Bu bir anayasadır, ben şu cümlemle cevap vereyim. Bu bir anayasadır katılıyorum, Türkiye’de artık az önce sayın başkanların ifade ettiği gibi sosyal güvenlik sistemi yaz-boz tahtasına dönmemeli. Ana parametreleri doğrultusunda sosyal güvenlik sistemi bir anayasa mesafesinde artık oturmalı ve o çerçevede herkes gardını almalı, herkes o çerçevede sosyal devlet şemsiyesi altında sağlıklı bir şekilde geleceğe güvenle insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamını sürdürmeli. Sayın Uslu bazı konulara değindiler, şimdi reforma geçiş sayın başkan sert değil. Bakın ben bunu özellikle ifade ediyorum. Belki de ana tartışması yapılması gereken konu budur. Reforma sert geçiş, neresinde reforma sert geçiş var? Prim gün sayısı olarak ele alırsanız sert geçiş yok, yaş olarak alırsanız şu anda 60 yaş zaten uygulamada. Yani 2000 yılından sonra işe başlayan vatandaşlarımız 60 yaşında emekli olacaklar, prim gün sayısını doldursalar bile 60 yaşında emekli olacaklar. Mevcut yürürlükteki sistemden bahsediyorum. Yeni sistem ise 2036’dan sonra işte o Türkiye'nin o bahsettiğimiz 2075’leri görebilmesi adına Türkiye'deki ortalama ölüm çerçevesinde yapılan projeksiyonlar doğrultusunda yapılan bir düzenlemedir. Yoksa bunun tekrar ediyorum şu bölümde bunu ifade ederek bitirmek istiyorum. Bunun siyaseten yapılmış bir düzenleme olduğunu hiç kimse inanmayacağını düşünüyorum. Çünkü siyaseten olmuş olsa gelecek seçimde, gelecek ay AK Parti’ye bu ne kazandıracak? Bu hükümete ne kazandıracak, konularını içerir? Biz Türkiye'nin 2036’sından, 2028’den, 2075’den bahsediyoruz. Bırakın efendim bunları birileri bize. Diyorlar ki; bırakın da Türkiye'nin 2030’unu düşünmeyin, 2050’sini düşünmeyin. Bunları geçmişteki siyasetçiler yaptılar zaten, yaptığı için torunlar, bizler, babalarımız ve dedelerimiz buna müsaade ettiği için bizler sizin şu anda şikayet ettiğiniz ortamlarla karşı karşıya bırakıldık. Şimdi biz torunlarımızı ve çocuklarımızı böyle bir geleceğe terk etmek istemiyoruz, onlara gelecekten mutlu kılacak bir gelecek hazırlamaya çalışıyoruz.

Can Dündar: Teşekkür ederim sayın bakan.

Süleyman Çelebi: Kimse emekli olmayacağı için 2075’i de göremeyecek sayın bakanım.

Can Dündar: Kısa bir ara vereceğiz, daha sonra eylem platformu bileşenlerinin diğer 3 başkanını, KAMU-SEN, KESK ve MEMUR-SEN genel başkanlarını dinleyeceğiz, bizden ayrılmayın lütfen.

Can Dündar: Evet sosyal güvenlik reformunu tartışmaya devam ediyoruz ve stüdyoda hava giderek ısınıyor fark etmişsinizdir. Şimdi daha işçilerin temsilcilerini dinledik, sayın bakanın cevaplarını aldık ve bakalım kamu cenahında neler oluyor, orada yasa nasıl değerlendiriliyor? KAMU-SEN Genel Başkanı sayın Bircan Akyıldız’la devam edeceğiz, buyurun sayın başkan.

Bircan Akyıldız: Öncelikle teşekkür ediyorum. Bu yayın sanıyorum zamanlama açısından oldukça tam yerine isabet etti cinsinden bir zamanlama yapıldı. Bütün izleyicilere teşekkür ediyorum, sayın bakana böyle bir fırsat tanıdıkları için bir kez daha teşekkür ediyorum. Değerli konfederasyon genel başkanlarımıza burada hep birlikte olarak bunu değerlendirme imkanı bulduğumuz için bir kez daha teşekkür ediyorum. Ben konuyla farklı bir yaklaşımla girmek istiyorum, yani sosyal güvenlik konusu bütün toplumlardan, toplum kesimleri açısından önemli bir takım gelecek ölçüleri değerlendirilen bir farklı yaklaşımla değerlendirilmesi gereken bir olgu. Sosyal güvenlik kişilere göre değişen, zamana göre değişen bir olgu değildir, sosyal güvenlik bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın giderilmesi için her ülkede değişik uygulamalar yapılmaktadır. Sayın bakan da az önce söylediler, kimisi sosyal güvenliği vergilere dayandırılarak uygulamakta, kimisi prim sistemini öne çıkartarak uygulamaktadır. Vergilere dayandırılarak yapılan uygulamalarda hiçbir devlette, hiçbir ülkede, hiçbir toplamda efendim sosyal güvenlik vergilere dayandırıldığı için şu kadar açığı vardır denmemektedir. Bir açık ifadesi kullanılmamaktadır. Sosyal güvenlikle ilgili harcamalar açık olarak ifade edilmez. Sosyal güvenlik, sosyal devlet zorunluluğun ortaya koyduğu harcamalarıdır. O harcamaları yapmak zorunluluğu vardır. Bunu açık olarak, kara delik olarak ifade etmek o toplumun insanlarına karşı bize göre bir saygı eksikliğinin ortaya çıkmasına sebebiyet verir, birinci önemli konu bize göre budur. Bir devletin sorumluluğu içerisinde sosyal devlet olarak baktığımızda kendi halkını, kendi toplumunu koruma ve kollama sorumluluğu vardır. Bu ölçüler içerisinde baktığımızda ise sosyal güvenlik sistemini bir temele dayandırarak uygulamaya koyacaktır. Bütün dünyada uygulanan bir gerçek vardır, bir sosyal güvenlik oranı vardır, bugün sayın başbakan onu anlatmaya çalıştı. 1945 yılında sigortalarla ilgili gelişme başladığında 24 kişinin bir emekliye baktığını ifade etti, bugün ise 2 emeklinin bir kişiye baktığını ifade etmektedir. Bu yaklaşım doğrudur, Türkiye'de 50 milyonun üzerinde çalışan vardır. Yaklaşık 30 milyon insan çalışmaktadır ama ancak 13-13.5 milyon insan sosyal güvenlik sisteminin içerisinde bulunmaktadır, 6.5 milyona yakın da emekli bulunmaktadır. Şimdi bu sistemin içerisinde siz eğer 13 milyon insan çalınır görünüyor da 29-30 milyon insan çalışıyor, sistemin içerisine dahil edemiyorsanız o sistemin içerisinde olmayan insanları kayıt içi olarak ifade ettiğimiz bu insanları sistemin içerisine almadığınız sürece değil 2028, 2035, 2075, hangi yıla gelirseniz gelin sosyal güvenlik sisteminin finans eksikliğini gideremezsiniz. O yüzden ¼ oranının mutlak surette yakalanması gerekmektedir. Ben ¼ oranının yakalanabileceği bir ortam mevcutken, o ¼ oranını yakalamak için tedbirler alınması gerekirken, yani kayıt dışının kayıt altına alınması için bir gayret sarf edilmesi gerekirken, çaba sarf edilmesi gerekirken bununla ilgili bir çalışma yapılmadan sistemin içerisindeki insanlara bütün faturayı keserek yükü yükleyerek sistemi geliştirmeyi ve uygulama kabiliyeti sağlamaya çalışmak bize göre çalışanlara yapılan, sistemin içindeki insanlara yapılan en büyük haksızlıktır diye düşünüyorum. Bu yüzden önce kayıt dışının kayıt altına alınması konusunda tedbirler alınmalıdır ama ben bu konuda, sayın bakanımızın hazırladığı ve bakanlar kuruluna sunduğu bir istihdam söz konusudur. O paketle ilgili değerlendirmeleri de öne çıkartmak istiyorum. Mesela özellikle işçi çalıştırılması konusunda bazı tedbirler alınıyor.

Can Dündar: İkisini bir arada değerlendirmek mi gerekiyor?

Bircan Akyıldız: Ve o yeni işe girenler için ilk 5 yıl sosyal güvenlik primi ödenmesi sorumluluğunu devletin üstlenebileceğine dair hükümler vardır. Bize göre çok yanlış bir uygulamadır. 5 yıldan sonra özel sektörde hiçbir firmada kesinlikle işçi çalıştırılmayacaktır. 5 yılı dolmak üzere olan işçi işten atılacak, yeni işe girenler için de bir 5 yıl daha prim ödemeden işçi çalıştırma imkanı doğacaktır. Halbuki biz aksini savunuyoruz, ilk 5 yıl için yüzde 20’lik bir prim indirimi getirin, ikinci 5 yıllık için bir yüzde 20’lik daha getirin, sonunda 25 yılını doldurmuş işçi emekliliği hak ettiğinde patron yüzde 40 prim indirimden istifade etmiş olacak ve uzun süre çalışmayı teşvik etmiş olacaktır ama böyle bir yöntem geliştirilmemektedir. Ben başka bir konuya daha değineceğim, bu önemli unsurlardan bir tanesi. İstihdam paketiyle sosyal güvenlik paketini yan yana koyup uygulamaya koymadığınız sürece, ekonomik paketi içerisinde kayıt dışını kayıt altına almak için tedbirler almadığınız sürece bu açık devam edecektir. Kamu çalışanları açısından konuya baktığımızda kamu çalışanlarıyla ilgili olarak söyleyeceğimiz şey şudur; dünyanın hiçbir tarafında kamu çalışanları diğer çalışanlarla aynı sosyal güvenlik sistemi içerisinde mütalaa edilmemektedir. Bir tane örnek göstersinler kabul edeceğim, bir tane örneği yoktur. Norm ve standart birliği çalışma hayatı süresi içerisinde sağlayamadığınız yerde emeklilik ve genel sağlık sigortası uygulamasında norm ve standart birliği sağlamaya kalkarsanız eşitsizler arasında eşit uygulamayla ayrı bir eşitsizliğin müsebbibi olursunuz ve bu çok ciddi bir konu, bunun için işe girişlerinden görev yetki ve sorumluluklarına, atama, terfi, tayin yükselmeleri çok farklı hukuk sistemi, hukuk hükümlerine tabi olanları aynı norm standart birliği içerisine koymaya kalkarsanız bize göre haksızlığın büyüğüne yol açmış olursunuz. Bu önemli bir konu ve Anayasa Mahkemesinin 5510 sayılı kanununun 22 maddesinin iptal gerekçesinin altında yatan gerçek budur ve açıkça diyor ki; kamu çalışanlarının statülerinin farklılığı nedeniyle 5510 sayılı kanun kapsamında mütalaa edilmesi mümkün değildir. O zaman 5510 sayılı kanun kapsamından kamu çalışanları çıkartılması gerekmektedir ama şimdi bir bakıyoruz mevcut memurlar 5510 sayılı kanun dışında 5434 sayılı kanuna tabi olarak hayatlarını sürdürecekler, emeklilik haklarını elde edecekler ama genel sağlık sigortası açısından yine 2 YTL’lik müracaat bedeli ödeyecekler, yatan hastalarda yüzde 10’dan yüzde 20’ye kadar araç, gereç, ilaç parası ödeyecekler, fiili hizmetlerle ilgili tespitlerde kazanılmış haklarından mahrum edilecekler ve bundan sonra da biz bu kanunla ilgili gelişmeyi kabul edeceğiz. Onun için kabul edemiyoruz ve açıkça ifade ediyoruz; kamu çalışanlarının bu kanun kapsamından çıkartılması lazım. Aksi taktirde anayasanın iptal gerekçeleri ortadan kalkmamış olacak ve yeni bir Anayasa Mahkemesi yolu gözükecektir ve bir başka önemli konu daha, yeni memur, eski memur uygulamasına geçilecektir, anayasaya göre ayrı bir eşitsizliğin de uygulaması başlaması olacaktır. Bize göre bunlar yanlıştır, bu yanlışlıkların mutlak surette giderilmesi lazımdır.

Can Dündar: Çok teşekkürler.

Bircan Akyıldız: Son olarak bir konuya değinmek istiyorum, sayın başbakanımız bugün belki kendisine intikal ettirilen bilgilerden kaynaklanmaktadır, altını çizerek ifade etmek istiyorum. O bilgilerin ne kadar doğru olup olmadığı konusunda kontrollerin tam yapıldığı kanaatinde değilim ama bir örnekle bir konuyu, hakların kaybedildiği noktasında kesinlikle kaybedilmiyordur diye hakların kaybedildiği noktasında bir örnek vermek istiyorum. Emekli olan insanların haklarında bir sorun yok, o haklar devam edecek onlar emekli olmuşlar ama emekli olacak olan insanların haklarında geriye gidiş söz konusu. Benim yanımda çalışan bir elemanım bana aynen şu soruyu sordu; sayın başkanım ben 10 senelik işçiyim, yüzde 2.6’dan yüzde 26’lık emekli aylığını hak etmiş vaziyetteyim. Ben 15 sene daha çalıştığım taktirde benim emekli aylığım her yıl için yüzde 2 ile çarpılarak hesaplanacağından yüzde 30 olacak. Yüzde 26’da sahibim, yüzde 56 ile emekli olacağım ben, yeni kanun çıkarsa 5510’a göre. Ben halbuki mevcut durumla yüzde 65’ten emekli olacaktım, ben yüzde 9’luk hak kaybına uğramış olmuyor muyum, ben hakkım gasp edilmiş olmuyor mu diye bana sordu. Eğer bu bir hak kaybı değilse sayın bakanımız herhalde bunu cevaplandıracaktır diye düşünüyorum.

Can Dündar: Çok teşekkür ederim.

Bircan Akyıldız: Son bir şeyle bitirmek istiyorum. Sosyal güvenlik hakikaten diyorum, üzücü bir konudur ama sosyal güvenlikle ilgili alınan kararlar toplum kesimlerini rahatsız etmemelidir. Toplum kesimlerini rahatsız ettirdiğiniz taktirde bunu gerçekten söylüyorum, her ne kadar sayın başbakan bizi siyasi rant elde etmekle, bir takım ithamlarda bulundu ama ben şunu ifade edeyim; sosyal güvenlikle ilgili toplum kesimlerinin rahatsız olması siyaseten bedeli ağır olan bir uygulama sonucunu doğurmaktadır, teşekkür ediyorum.

Can Dündar: Ben teşekkür ederim sayın başkan. Evet bu konu aslında baştan beri bugün sabahtan beri bize gelen mesajlar da bu konuda yoğunlaşıyordu. Yani hak kaybı olacak mı, bütün izleyicilerimizin, bütün çalışanların merakla cevabını bekledikleri soru bu ve tartışmamıza da damgasını vuran soru bu, hak kaybı olacak mı? Sayın bakan hiçbir hak kaybı olmayacak diyor ve olacağını kanıtlarsanız yalancı, yani onları yalancılıkla itham edeceğini söylüyor sayın başbakana katılarak. Halbuki konuştuğumuz başkanların bir çoğu da belli hak kayıpları olacağını iddia ediyorlar. Bakalım KESK Başkanı sayın İsmail Hakkı Tombul ne diyor, buyurun sayın başkan.

İsmail Hakkı Tombul: Evet teşekkürler sayın Dündar. Bizi izleyenlere iyi akşamlar diliyorum. Aslında tartıştığımız konunun adı sosyal güvenlik, yani sosyal bir boyutu var. Sadece gelir-gider dengesi üzerinden tartışılan bir sigorta sistemini konuşmuyoruz. Eğer öyle olsaydı kasko gibi başka bir deprem sigortası gibi sadece aktüeryal denge üzerinden bir tartışma sürdürürdük ama adı üzeride sosyal güvenlik. Yani zayıf olanın, güçsüz olanın desteklenmesi, ona katkı verilmesi üzerine kurulan sistemdir. Şimdi bu reform diye gündeme getirilen tasarıların bir kısmını sayın bakan ifade etti. Bu yasa tasarısının içinde iki önemli ayak var, birisi emeklilikle ilgili, birisi de sağlıkla ilgili. Emeklilikle ilgili düzenlemeler az çok tartışıldı, sağlıkla ilgili de 2002 yılından beri AKP hükümeti sağlıkta dönüşüm programı diye bir program ortaya koydu. Bu programın birinci ayağını, en önemli ayağını sigorta hastanelerinin sağlık bakanlığına devredilme süreciyle başlandı. Sonra aile hekimliği uygulaması geldi, şimdi genel sağlık sigortasına geçilecek ve hemen bunun peşi sıra da meclis gündeminde bekliyor, kamu hastaneleri birlikleri yasası gündeme gelecek ve kamu hastaneleri şirketleştirilecek. Yani sağlık hizmetlerinin piyasalaşması, metalaşması ya da parayla alınıp satılır hale gelme süreci tamamlanacak. Şimdi sayın bu tasarının gerekçelerini ifade etti, örneğin ben şuradan 1-2 rakam söyleyeyim. IMF’ye verilen niyet mektubu, 2005 yılı 26 Nisan. Sosyal güvenlik kurumlarına gayri safi milli hasılanın yüzde 4.5’u kadar kaynak aktarılıyor, biz bunu yüzde 1’e indireceğiz diyor, IMF’ye verilen niyet mektubu. Yine Dünya Bankası’nın direktörlerinin benzer biçimde açıklamaları var Türkiye’deki sağlık sistemiyle ilgili ama ben mesela bu rakamla ilgili başka bir örnek vereyim. OECD ülkeleri örnek gösteriliyor, örneğin Belçika’da sosyal güvenlik kuruluşlarına devlet katkısı o kurumun giderinin yüzde 20’si kadar, Danimarka’da yüzde 75’i kadar, Almanya’da yüzde 27’si kadar, Türkiye'de resmi olarak yüzde 0, aktarılan para açık olarak değerlendiriliyor. Bir kere sizin yüzünüzü döndüğünüz başka ülkelerde bile açık olarak tartışılmıyor bu. Bir de açık olarak söylediğiniz, ifade ettiğiniz rakam bizim vergilerimizle topladığınız bütçeden bizim geleceğimize aktaracağınız paradır. Bizden aldığınız parayı bize verirken nasıl açık diyebilirsiniz? Böyle bir mantık yanlışlığı olamaz, bir kere bunu düzeltmek gerekiyor. İkincisi, sosyal güvenlik sisteminde emeklilikle ilgili aktüeryal denge tutturulacak, efendim 1.9 çalışana, aktif çalışana bir pasif çalışan var deniliyor. Peki bununla ilgili Avrupa ülkelerinde örnekler nedir, elimde yine bununla ilgili rakamlar var. Örneğin şu anda örnek gösterilen Almanya’da 1.9 bu oran, yine İspanya’da 1.8. Bir de Türkiye için bakalım, Türkiye’de de 2 ama Türkiye'de 20 yaşla 60 yaş arasında çalışabilir nüfusun tamamı kayıt altına alınırsa ve işsizlik sorunu çözülürse bu oran 7.1’e çıkıyor. Siz yakaladığınız sigortalıdan, hani yakaladığınız kazdan daha fazla tüy yolmak hesabına gitmek yerine, kayıt dışı istihdamı kayıt altına alırsanız ve işsizlik sorununu çözerseniz aktüeryal denge denilen sorunu da çözmüş olursunuz, demek ki bu gerekçe de doğru değil. Bir başka gerekçe, efendim Türkiye'nin demografik yapısı değişiyor, bunun için de yaş uzayacak, ihtiyarlayacağız bundan dolayı yaş artırılıyor. Elimde yine 1960 yılı ile 2005 yılları arasında Avrupa ülkeleri örneklerinde doğumdan sonra beklenen yaş öngörüleri var. Bakın Japonya’da 82, 2005 yılında. Yani doğan insanın 82 yıl yaşaması öngörülüyor. Örneğin Avusturya’da bu rakam 79.5, Türkiye'de ise 71. Yani siz 65 yaşında emekli edebilirseniz, ki emekli olabilirse en fazla 6 yıl yaşayabilir bugünkü koşullarda ama Avrupa ülkelerinde ....

Faruk Çelik: Bakın tartışma konusu bu oluyor. Şimdi siz bakınız bir, hayır şimdi bakın şöyle.

İsmail Hakkı Tombul: Ama sayın bakan ben sizi dinledim, onu da söyleyeceğim.

Faruk Çelik: Bu yanıltmalar bu ifadeleri hak ettiriyor.

İsmail Hakkı Tombul: Ama sayın bakan ...

Faruk Çelik: Diyorsunuz ki; bugün beklenen ömür 71 diyorsunuz, 65 yaşı da bugüne getirdiniz ve bunları birleştirdiniz ve kamuoyuna takdim ediyorsunuz, bu doğru değil.

İsmail Hakkı Tombul: O zaman isterseniz şöyle düzeltelim sayın bakan.

Faruk Çelik: Doğru değil.

İsmail Hakkı Tombul: Hani demokratik bir teamül gereği bende sizin söylediklerinizi biraz önce dinledim, söylediklerinizin bir çoğuna katılmıyorum, biraz sonra da buna yanıt vereceksiniz, onu da düzeltiriz.

Faruk Çelik: Bu çok farklı bir bilgilendirme.

İsmail Hakkı Tombul: O zaman onu da düzeltelim sayın bakan, Avrupa’yı örnek veriyorsunuz ben Avrupa’nın rakamlarını veriyorum. Siz Avrupa’yla karşılaştırırken sizin yaptığınız yanlış bilgilendirmeyi de ben kamuoyuna düzeltiyorum. Şimdi böyle bir şey yok sayın bakan, birbirimizi düzgün dinleyeceğiz.

Faruk Çelik: Can alıcı nokta bu, yanlış bilgilendirme.

İsmail Hakkı Tombul: Sonra devam ediyorum, genel sağlık sigortası denilen olay, pardon emekli aylıkları.

Can Dündar: Şuna bir açıklık getirelim mi yalnız, sayın bakanın yaptığı müdahale şimdi açıkta kalmasın.

İsmail Hakkı Tombul: Tabii.

Can Dündar: Yani bu daha ileriki bir tarihte herhalde bu ortalama ömrün uzayacağı varsayılıyor.

Faruk Çelik: Evet ama şimdi az önce sayın başkanın bahsettiği hesaplanarak Türkiye'de yaş tahdidi ve yaş konusu tasarıya konuyor. Yani 2028’den sonra başlayacak ve 2036’ya kadar 60 yaş emekliliği var bakınız. Şu anda mevcut sistem devam ediyor 2036’ya kadar.

Can Dündar: Sayın Tombul buyurun.

İsmail Hakkı Tombul: Sayın bakanın söylediği kademeli geçişle ilgili şu anda 58-60 yaş gündemde, daha sonra bu kademeli olarak 65 yaşa çıkarılacak, hatta bazıları için bildiğim kadarıyla 68 yaş öngörülecek. Yani eksik aylıkla emekli olabilme hakkı için de 65 yaş yetmeyecek, eğer alt komisyonda sonradan bir düzenleme olmadıysa, son günlerde bir değişiklik olmadıysa. Şimdi deniliyor ki; efendim burada hak kayıpları yok. Hak kayıplarının bir kısmının örneği biraz önce verildi. Şimdi soruyorum şu kazanılmış hak mıdır; çalışan işçiler şu anda iş göremezlik aylığını ya da ücretini sigorta kapsamında kurumundan alıyorlar, yani şu anlama geliyor; siz hastaneye gidiyorsunuz, tedavi olduğunuz günlerin yevmiyesini işvereninizden değil, sigorta kurumundan alıyorsunuz. Şu anda bu günlük yevmiyenin üçte ikisi kadar. Peki acaba bu yasa yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bu beşte üçe düşecek mi, düşmeyecek mi? Bu bir hak kaybı mıdır, değil midir?

Faruk Çelik: Yasada üçte iki.

İsmail Hakkı Tombul: Yatan hastalar beşte üçü öngörüyorsunuz sayın bakan, ayaktan tedaviler için üçte iki’yi öngörüyorsunuz.

Faruk Çelik: Yasada üçte iki diyorum, bakın işte okumadığınız için tartışma konusu bu.

İsmail Hakkı Tombul: Sayın bakan bu emek platformunun 17 örgütün birlikte uzmanlarının hazırladığı şey.

Faruk Çelik: Siz başka taslak okumuşsunuz, işte onu anlatmaya çalışıyorum.

İsmail Hakkı Tombul: Siz son günde taslakta, herhalde sizinle bizim elimizde ayrı ayrı taslaklar var.

Faruk Çelik: Bakınız bizim sizinle son yaptığımız değerlendirmede ....

İsmail Hakkı Tombul: Sonra devam edelim isterseniz.

Faruk Çelik: Bakın bu konudaki talebiniz yasaya yansıtılmıştır, üçte iki oranında.

İsmail Hakkı Tombul: Peki devam edelim sayın bakan. Devam edelim genel sağlık sigortasıyla ilgili. Şimdi genel sağlık sigortası dediğiniz olay sağlıkta dönüşüm programı diye uygulanan paketin devamıdır. Bunun esası sigorta primleriyle yani ödediğiniz prim kadar sağlık hizmetinden yararlanmanız esasına dayanır. Bütün Avrupa ülkeleri örnek gösteriliyor ama tüm Avrupa ülkelerinde de böyle işlemiyor. Komşumuz Yunanistan daha geçen yıllarda bu genel sağlık sigortası uygulamasının sağlık hizmetlerini pahalılandırdığını ve aslında toplumun sağlık göstergelerini de iyileştirmediğini öngördüğü için bundan vazgeçmiştir, bütçeden finanse etmeye başlamıştır. Bunu örnek gösterirken Avrupa ülkelerinde örneklerini de doğru verelim. Genel sağlık sigortasının esası siz ne kadar para öderseniz o kadar sağlık yardımından yararlanırsınız diyor. Peki sayın bakan bu tasarıda alt komisyon raporu henüz gelmedi ama yani elimize ulaşmadı, yazılmadığı için değişen haliyle. Peki bu tasarıda siz belirlenmiş standartların üzerinde otelcilik hizmetlerinden yararlanmak için belirlenen fiyatların üç katı kadar cebinizden para ödemeniz gerekir diye bir şey var mıdır? Yani hastaneye gideceksiniz, genel sağlık sigortasında şöyle anlatayım; sigorta borcunuz varsa sağlık hizmetinden yararlanamayacaksınız. Sonra sigorta borcunuz yok diyelim, girdiniz katılım payı vereceksiniz. Katılım payı verdikten sonra başlayacaksınız tedaviye, onun dışında hastaneye yatıyorsunuz. Deniliyor ki; efendim sizin temel teminat paketi kapsamında yardım alacağınız sağlık hizmetleri şunlar, şunlardır, şu standartlı odada kalacaksınız. Bunun üstünde başka özellikleri olan odada kalmak istiyorsanız cebinizden para ödeyeceksiniz. Devam ediyorum, özel sağlık kuruluşlarına gittiğinizde özel sağlık kuruluşları harcanan paranın yüzde 20’si kadarını sizden isteyebilecek mi, istemeyecek mi? Peki yine alt komisyonda sayın bakan bu tasarının esasını ifade etmek için, bu tasarıya bir ek koyarak destekleyici ya da katkı verici özel sağlık sigortalarının standartlarını hazine belirler diye bir ek yaptınız mı, yapmadınız mı? Bunu yaptıysanız bunun anlamı zaten bizim söylediğimiz şeydir. Genel sağlık sigortasının dünya ölçeğinde örneklerine bakın, Amerika Birleşik Devletleri’nde kişi başına sağlık harcaması yılda 4.500-5.000 dolardır ama Amerika’nın nüfusunun yüzde 15’i hastanelere ulaşamadan sokaklarda başka yerlerde bu sorunla karşı karşıyadır. İkinci yüzde 15’i de özel sağlık sigortasıyla desteklenerek hizmet almak durumunda kalmaktadır. Bu sağlığın paralı hale gelmesi, her seferinde cebinizden ya katkı payının ödenmesi ya da özel sağlık sigortalarının özendirilmesi değil midir sayın bakan? Bunu siz şeye koymadınız mı? Şimdi bunları yok sayarak bir tasarıyı sanki hiçbir sorun yokmuş gibi ifade etmek doğru değildir. Şöyle tamamlamak istiyorum; bu genel sağlık sigortası uygulaması 2004 yılıydı sanıyorum, TÜSİAD’ın hazırladığı sürdürülebilir sağlık reformu kitapçığından iki cümle vardı, Türkiye'de sağlık hizmetlerine harcanan para azdır, artırılmalıdır ama kamu buradan elini çekmelidir, yani özel sektöre sağlıkta para aktarılmalıdır. Aynı dönemde Dünya Bankası’nın beyaz kitabında da benzer bir cümle vardı, sağlık bakanlığının sağlıkta dönüşüm programını da üst üste koyduğunuzda üçü de birbirinin benzeridir. Yani bu bütün bu süreçlerin daha fazla para harcanarak belli ilaç tekellerine sağlık teknoloji tekellerine kaynak aktarılmasının başka bir anlamıdır. Evet komisyonda son gün değişmiştir biraz önce sayın Çelebi’nin söylediği rakamlar, asgari ücretin üçte biri yani 203 YTL’ye kadar olan kısmını yoksulluk sınırı olarak belirleyip devlet karşılayacaktır primini. 203 ile asgari ücret arasındakini yaklaşık 24 lira ödenecek. Yani kademelendirilmiştir prim ama bu kademelendirdiğiniz prim kadar alacağınız sağlık hizmeti temel teminat paketi diye belirlenmiştir. Temel teminat paketinin daraltılıp genişletilmesine kurum karar verir denilmektedir. Bu sadece Türkiye'ye özgü bir gelişme de değildir, bu bütün Avrupa ülkelerinde gündeme getirilmek istenen uluslararası sermayenin, Dünya Bankası’nın, IMF’nin bütün ülkelere önerdiği bir projenin Türkiye'ye şablon edilmesidir.

Can Dündar: Teşekkür ederiz.

İsmail Hakkı Tombul: Sayın bakanın söylediği gibi sosyal güvenlik sisteminin sorunlarını çözme meselesi değildir bu, bu sorunu da çözmeyecektir çünkü, sorun daha da derinleşecektir. Bunu ikinci kısmında tartışabiliriz sanırım.

Can Dündar: Çok teşekkür ederim, MEMUR-SEN Genel Başkanı sayın Ahmet Aksu’yu dinleyeceğiz. Sonra sayın bakanın cevaplarını alacağız, ondan sonra da ikinci turda bu eylem ne sonuç verir, yasanın durumu ne olur ve alternatif öneriler neler olabilir konuklarımızla onu değerlendireceğiz kısa bir aradan sonra. Bizden ayrılmayın lütfen.

Can Dündar: Sosyal güvenlik yasa tasarısını, reformunu tartışmaya devam ediyoruz. Her ne kadar konuklarımız ayrı tasarılardan söz ediyor gibi olsalar da hangi tasarının tartışıldığını şu ana kadar tam çözebilmiş değiliz. Çünkü aynı tasarıdan başka sonuçlar çıkarıyor konuklarımız. Bakalım MEMUR-SEN Genel Başkanı Ahmet Aksu nasıl bakıyor meseleye? Buyurun sayın Aksu.

Ahmet Aksu: Teşekkür ederim, herkese iyi akşamlar diliyorum. Tabii 5 tane sayın genel başkan konuştu, bize de ne kaldı söyleyecek.

Faruk Çelik: Olumluluklarını söyleyin.

Ahmet Aksu: Söyleyelim.

Can Dündar: Evet isterseniz öyle de yapabiliriz. Yani hep eleştiriler dinledik, yasanın olumlu ...

Ahmet Aksu: Tabii biz de zaten bardağın dolu tarafına, boş tarafına bakalım diyoruz. Yani bir şey tam kara mı, ak mı? Bence sayın bakan dedi ki; siyaseten biz bunu yapmadık dedi, ben katılıyorum kendilerine. Eğer yasa tasarısı bu şekilde çıkarsa zaten belediye seçimleri öncesinde sanıyorum sıkıntı çıkacağına da inanıyorum. Yani bu konuda doğru söylüyor sayın bakan. Tabii ki yıllardan beri popülist politikalarla sosyal güvenlik sisteminde açıklar oluştu. Aktif-pasif dengesi, bir diğer tabiriyle aktüeryal denge bozuldu, olumsuz bir tablo oluştu. Tabii bu sistem rehabilite edilmelidir, öyleyse bir reforma ihtiyacı vardır. Benden önceki 5 tane arkadaşımız da hiçbir tanesi de bu yasa tasarısı gereksizdir, böyle bir şey gereksizdir de demedi. Gereklidir, yani ben öyle anlıyorum veya ben öyle söylüyorum ama içimde itiraz ettiğimiz konular var. Belki mevcut yapıda geriye gidiş var veya bizden sonraki yeni nesiller bu konuda sayın bakanın veya siyasetçilerimizin torunları da bu işlerin içinde olacaklar. Bunlarla ilgili belki bizim sıkıntılarımız var, gelecekle ilgili kaygılarımız var. Tabii ki bardağın dolu tarafı var, tamamıyla olumsuz tabloyu biraz sonra belki söyleyeceğim ama burada belirtildiği gibi mevzuatta, kurumlarda, emeklilerde norm ve standart birliği var, tek çatı var, ki biz yıllardan beri bunu savunmuşuz. Genel sağlık sigortası geliyor, MEMUR-SEN olarak kurulduğumuz günden beri bunu da savunmuşuz, bu konuda KESK’le farklı düşünüyoruz genel sağlık sigortası konusunda.

İsmail Hakkı Tombul: ece KESK’le mi farklı düşünüyorsunuz?

Ahmet Aksu: Yok, bilmiyorum diğer arkadaşlar ne düşünüyor ama bence bir sağlıkçı olarak bence Türkiye'de bu yasayla bir reform geliyor. Yıllardan beri belki hayalimiz olan Türkiye’yi gelişmiş ülkeler arasında geride bırakan bazı normlar var. Biliyorsunuz gelişmişlik sadece dolar zenginliği ile ilgili değildir, telefonların adetiyle ilgili, televizyonların adetiyle ilgili değil. Gelişmişlik çocuk ölümleri, bebek ölümleriyle ilgili, gelişmişlik anne ölümleriyle ilgilidir, ortalama yaşın yükseltilmesiyle de ilgilidir. Gelişmişlik içerisinde bunlar da var bu değerler içerisinde. 18 yaş altı tüm vatandaşlara ücretsiz sağlık hizmetinin verilmesi ve aynı zamanda resmi istatistiklere göre 750 bin civarında ama gayri resmi olarak 2 milyona yakın Türkiye'de yaşayan yabancıların da sağlık hizmetlerinden primlerle birlikte faydalanmasına yönelik getirileri var. BAĞ-KUR’lularla ilgili, beyan sistemiyle ilgili diğer olumlu tarafları da sayabiliriz. Yani bu konuda özellikle sağlık alanında 18 yaş altı için nüfus cüzdanlarıyla hastanelerde muayene olabilme, tedavi olabilme imkanlarının getirilmesi bir sağlıkçı olarak önemsiyorum. Bununla birlikte burada prim sayısı, yaş konusunu gündeme getirmeyeceğim ama bazı sağlık yardımları paralı olacak, işte ortez, protez, diş gibi, diş tedavileri gibi. Onlar bir geriye gidiş anlamında görülebilir. Bu bizden sonraki sisteme dahil olacaklar değil bizler için de geçerli olacak bildiğimiz kadarıyla. Tabii ki yine gelecekle ilgili ölüm yardımı, doğum hastalık yardımı düşecek. Bizim burada Anayasa Mahkemesinden döneceğine inandığımız özellikle PTT çalışanları, makinistlere veya bazı zirai mücadele veteriner teşkilatında çalışanlara fiili hizmet zammının geri alınması, bunun içinde siz meslektaşlarınız da var ve kültür sanat hizmet kolunda çalışanlar da var. Bunlarla ilgili olarak belki bir farklılık olacağı için bunlarla ilgili anayasadan geri döneceğini ve bunların bilakis fiili hizmet zammının devam etmesinin gerektiği gibi ayrıca bunlara ek olarak da belki güvenlik kuvvetleriyle aynı ve hatta daha sıkıntı içerisinde çalışan zabıtalara veya devlet hava meydanlarında çalışan, apron çalışanlarına da ve aynı zamanda da sağlık çalışanlarının bazı birimlerinde çalışanlara da, bazı mesleklerde çalışanlara da bu imkan getirilmesi gerektiğine inanıyorum. Konfederasyon olarak bizler sorunun değil, çözümün tarafı olmak istiyoruz. Burada bir şey ilave etmek istiyorum. Tabii ki önerilerde bunu gündeme getireceğim ama ....

Can Dündar: İsterseniz bunu önerilere bırakalım, eğer önerilerle ilgili ise tam o tura başlayacağız, buyurun.

Ahmet Aksu: O zaman müsaadenizle şununla bitireyim. Tabii ki bu yasa Dünya Bankası, IMF’nin talepleri var bu yasanın çıkarılmasında, artık bunu hiç kimse inkar etmiyor, yadsımıyor, bu bir gerçek. Ancak Dünya Bankası ve IMF uzmanları öğretmenlerin maaşlarının, emeklilerin maaşlarının çok düşük olduğunu ifade ediyorlar değişik şekillerde yüksek diyorlar ama kendileri Türkiye'ye geldiklerinde bunların harcırahı, bir günlük harcırahı 1.500 olarak görüyorlar ama aynı kesim bir Pakistan’a gittiklerinde harcırahları 300 dolar oluyor, Türkiye'ye geldiklerinde 1.500 dolar oluyor ama Türkiye'deki maaşları da yüksek görüyorlar, onun için onların da kendi işlerine bakmalarını buradan müsaadenizle ifade ediyorum.

Can Dündar: Çok teşekkürler sayın Aksu sağolun. Sayın bakana döneceğim. Sayın Akyıldız bir poster açtı ama bilmiyorum.

Bircan Akyıldız: Sadece geleceğimizi karartmayın sayın milletvekillerine seslenmek istiyoruz.

Can Dündar: Peki teşekkür ederiz.

Can Dündar: Sayın bakan bir kaç noktayı öncelikle sorayım, bir defa bu yani şey hani herkesle diyalog içinde olduk dediniz ama dinlediğimiz zaman sayın başkanları sağırlar diyalogu lafı geçti, taleplerimiz göz önüne alınmadı bir onu sorayım. O zaman bir de tabii ki hak kayıpları olduğu, geri gidişler olduğu dile getirildi. O konuda ne diyeceksiniz? Dünya Bankası ve IMF konusunda artık herkes kabulleniyor dedi, sizde kabulleniyor musunuz yani böyle bir talebe dayalı olduğunu bunun? Ve tabii seçimlerde bunun faturası iktidarının önüne gelir görüşüne ne diyorsunuz? Burada hükümet bunu nasıl göze alabildi?

Ahmet Aksu: Tabii IMF, Dünya Bankası taleple birlikte ihtiyaç da olduğuna ....

Faruk Çelik: Çok teşekkür ediyorum. Gerçekten tabii böyle 6 konuğunuzun karşısında tek kişi olarak bu cevapların tümünü vermek de istiyorum ama zaman inşallah problemi olmaz. Önce şuradan başlayalım.

Can Dündar: Üçünü aldık zaten.

Faruk Çelik: Evet. Bakınız şimdi önce vatandaş popülist yaklaşımlardan yana değil artık. Düşün peşime siyaset anlayışı çok geride kaldı, vatandaş prim vermiyor. Şimdi dikkat edin 5 yıldır yaptığımız icraatları bazı sosyal çevreler, bazı sendikalar aşırı şekilde tenkit ettiniz. Bunu karşılığı sandıkta yüzde 47 olarak gerçekleşti. Şimdi bakın AK Parti ne yapıyor, iktidar ne yapıyor? 1.000’in üzerinde belediyeyi kapatıyoruz, 1.000’in üzerinde belediyeyi Türkiye'de geçmiş iktidarlar gözüyle bakarsanız hiçbir iktidar kapatamaz ama AK Parti kapatıyor, neden? Bu ülkenin yararına olduğu için kapatıyor, kaynak israfına karşı olduğu için kapatıyor. Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün. Vatandaş artık arkama gelin, mazota bedava vereceğim diyen anlayışlara kapıları kapatmıştır. Doğru şeyler yapın diyor, biz reyimiz verdik, desteğimizi verdik Ankara’da doğru şeyleri yapın anlayışı ve güvenini aldığımız için biz vatandaşla konuşarak, vatandaşla dertleşerek yolumuza devam ediyoruz. Şimdi burada bir çok şeyler söylendi, öncelikle Bircan bey’in bir sorusu oldu hak kayıplarıyla ilgili. Şimdi dediler ki; 10 yıldır benim yanımda çalışan bir vatandaş var, işçi olarak çalışıyor, ben diyor işte 10 yıl çalıştım yüzde 3.5 aylık bağlama oranı var, bundan sonra diyor bu sistem içerisinde 15 yıl çalışacağım ne olacak diyor. Şimdi bakın hesap açık, 10 yıl çalıştığı için 3.5’la çarparsanız yüzde 35, şimdi de 35, bu yasaya göre de 35, geçen yasaya göre de 35, 15 yıl daha çalışacağı için bizim getirdiğimiz düzenlemede yüzde 2, mevcut düzenlemede yüzde 2, aylık bağlama oranı yüzde 65, değişmiyor. Hak kaybı yok derken kendi örnekleri verdiler, kendileri bu cevabı veriyor, açık ve net söylüyorum. Şimdi bunları benim yanımda çalışan çaycı kardeşim bana bunu söyledi, eyvah yandık diye bir başkanın veya yetkili konumdaki insanların söyleme hakkı yok. Araştıracak, bulacak bakın bu olmaz.

Bircan Akyıldız: Sayın bakan o hesap doğru değil.

Faruk Çelik: Hesapları yapacaksınız.

Bircan Akyıldız: O hesap doğru değil sayın bakan.

Faruk Çelik: Yüzde 65 aylık bağlama oranı efendim.

Bircan Akyıldız: Yüzde 3.5’u nereden buldunuz sayın bakan?

Faruk Çelik: İlk 10 yıl için SSK’lı vatandaşların aylık bağlamı oranı yüzde 3.5’tur.

İsmail Hakkı Tombul: Yüzde 2.5 sayın bakan.

Faruk Çelik: 3.5, şu anda 3.5

Bircan Akyıldız: Hayır bunu bir yetkiliye soralım, ben bunu bilmiyorum ben yüzde 2.6 olarak, sizin verdiğiniz rakamlar bunlar biz vermedik ki.

Faruk Çelik: Bakın Bircan bey Türkiye'deki aylık bağlama oranı var ya şu anda kamu çalışanlarında yüzde 3.

Bircan Akyıldız: Evet.

Faruk Çelik: SSK’lılarda ilk 10 yıl için yüzde 3.5, daha sonra yüzde 2, daha sonra 25 yıl sonrasında 1.5 var ya, bu oranın ortalaması 2.6’ya geliyor Türkiye'de. Yoksa SSK’lı çalışan bir vatandaşımızın aylık bağlama oranı ilk 10 yıl için 3.5’tur. Bunu kazanılmış hak olarak koyuyoruz, 15 yıl çalışınca da yüzde 2, onu da 32 ile çarptığınız zaman 30 oluyor, yüzde 65. Bir hak kaybı söz konusu değil.

Bircan Akyıldız: Bir hak var da sayın bakanım, söz hakkı sizin şimdi bir şey söylemiyorum.

Faruk Çelik: Efendim şimdi ben çok sabırla dinledim, sağolun. Şimdi bir diğer konu da anlamakta zorlandığımız bu sağlık sisteminden yani KESK başkanı niye rahatsızlık duyar anlamıyorum. Türkiye'de ya sizi Türkiye'de yaşamadınız, yaşamıyorsunuz, Türkiye'de emekçilerin sağlık konusunda ne çektiğini bilmiyorsunuz veya Türkiye'de son 5 yılda sağlık konusundaki atılımlar, gelişmeler ve vatandaşın bu konudaki gerçekten ciddi rahatlamaya kavuşmasını algılamada bir sıkıntı var. Türkiye'de sosyal sigortalar mensubu vatandaşlarımızın il’lerdeki belli hastanelerin önünde tedavi olma kuyruklarını, ilaç kuyruklarını, sabahın 4’ünde kalkıp hastaneye kuyruğa girme çabalarını Türkiye unutmadı ki. Bu konularda çok ciddi mesafeler kat edildi, şimdi burada öyle ithamlarda bulunuyorsunuz ki çok şeyi de söylemek istiyorum ama bir çok konu olduğu için oraya giremiyorum, gerçekten anlamakta zorlandığımızı ifade etmek istiyorum.

Can Dündar: İsterseniz sayın Dündar, bir cümle izin verir misiniz sayın bakan?

Faruk Çelik: Hayır efendim, ben hiçbir konuda müdahil olmadık bakın.

İsmail Hakkı Tombul: Sayın Dündar bununla da ilgili bir program yaparsa bir de bunu tartışalım.

Can Dündar: Sağlık konusunu ayrıca tartışmamız lazım.

Faruk Çelik: Sağlığı tartışabiliriz açık söyleyeyim.

İsmail Hakkı Tombul: Tartışalım bunu da sayın bakan.

Faruk Çelik: Efendim biz kamuda da, özel hastanelerde otelcilik farkı getiriyoruz. Şimdi vatandaş diyor ki; biz bakınız başbakanımızın talimatı var diyor ki; artık hastanelerde tek kişilik odalar olacak. Modern, yeni yapılan ve yeni yapılacak olan hastaneler gerçekten çok çağdaş, bütün ihtiyaçlarını odada görebileceği bir dizayn, bir proje çerçevesinde hastaneler yapılıyor artık bundan sonra. Türkiye böyle bir yürüyüşü gerçekleştirirken bir vatandaşımız çok daha ekstra şartlar altında hizmet görmek istiyorsa ve bunun farkını ödemek istiyorsa buna niye karşı oluyorsunuz yani? Biz çalışana, imkanı olmayan vatandaşa sağlıkta mahrumiyet getirmiyoruz ki, ona her türlü sağlık hizmeti sunduktan sonra bu konuda talebi olan vatandaşa da ekstra hizmet talebi olan vatandaşa da hizmet verilebilir. Mesela bu tedavilerde de böyle, bazı ameliyatlarda da böyle, düzenlememizde getiriyoruz. Adam estetik ameliyat olacak hiç ihtiyacı yokken, zorunlu değilken. Bununla ilgili 3 kat verecekse veriversin yani. Orada zorunluluğu ifade etme, zorunluluğu içermeyen bazı konularda birilerinin fark verme, daha iyi hizmet alma iki çay değil, beş çay alma arzusuna siz niye karışıyorsunuz, niye engel oluyorsunuz onu gerçekten anlamakta zorlandığımızı ifade etmek istiyorum.

Bircan Akyıldız: Tabii onu piyasa belirler sayın bakan.

Faruk Çelik: Şimdi diğer bir konu ise bu hak kayıplarıyla ilgili çok farklı hesaplar yapılır ama veya katkı paylarıyla ilgili. Efendim siz ikinci kademe hastaneye, yani devlet hastanesine direk olarak geldiniz, aslında sıradan bir rahatsızlığınız var, sağlık ocağında bunu tedavi etme imkanınız var ama geldiniz birinci derecedeki sağlık merkezine değil, ikinci dereceye geldiniz. 2 lira bir katkı payı var, bunu 1 liraya indirmeye kurum yetkilidir. Bu kadar katkı payıyla ilgili diyorsunuz ki; bunu yeşil kartlı versin, bunu işçi kardeşimiz versin, bunu bir esnaf kardeşimiz versin ama kamu çalışanı bunu vermesin demeyi ben kamuoyuna havale ediyorum. Bu katkı dediğimiz şey, bir de sizleri hep beraber şuna davet ediyorum.

Bircan Akyıldız: O katkı dediğiniz ....... sayın bakan.

Faruk Çelik: Bununla ilgili biz raporları hazırlatalım, sizde hazırlatın. Dünyada Amerika’da, gelişmiş ülkelerde artık sağlık sorununun nelerle karşı karşıya, ne gibi sorunlar açtığını sağlık olayının, sağlık harcamalarının ne gibi sorunlar açtığını ve bununla ilgili uygulamaların ne kadar ağır olduğunu göreceksiniz. Türkiye'de bu konudaki açılım özellikle hükümetimiz dönemimizde yapılan açılımlar ve yapılacak olan açılımlar sosyal devlet olmanın gereğidir ve biz sosyal devlet olma konusundaki kararlılığımız ve oradan taviz vermek anlayışımızı sürdürmeye devam edeceğiz.

Can Dündar: Bu Dünya Bankası ile IMF.

Faruk Çelik: Geliyorum efendim. Hastaneler deniyor ki; işte kamu hizmet alanından çıkacak, özele gidecek. Yüzde 20 katkı payına bakarsanız yani şu anda özel hastanelere yüzde 20 kadar fark alabilir’e bakarsanız ne yapmak istediğimizi çok daha iyi görmeniz gerekiyor. Özel hastanelerin bu konudaki taleplerini de görüşüyoruz şu anda, görüşmeye de devam edeceğiz ama olaya bir bütün olarak baktığınız zaman size net olarak burada ifade ediyorum, biz kamu ağırlıklı sağlık sunumuna devam edeceğiz ama rekabet şartlarında serbest piyasa içerisinde sağlık sunumunun, sağlıktan hizmet alacak olan, sağlık hizmeti alacak olan vatandaşlarımızın çok daha nitelikli hizmet alma konusunda düzenlemelere ve piyasa şartlarına olarak düzenlemek de bizim görevimizdir. Siz eğer yani kamu hastaneleri de eskiden olduğu gibi çok olumsuz şartlarda vatandaşı dikkate almayan, hasta vatandaşın hassasiyetini dikkate almayan bir hizmet sunumunu gerçekleştirir derseniz biz onları çok geride bıraktık, onları siz orada kalmaya devam edebilir birileri, onu bilemiyorum.

İsmail Hakkı Tombul: Kritik cümle zaten sağlıktaki piyasalaşmadır sayın bakan.

Faruk Çelik: Bakınız IMF ve Dünya Bankası’yla ilgili olarak da şunu ifade edeyim; IMF ile Dünya Bankası bugün filan icat olmadı. Yani Türkiye'nin sosyal güvenlik sistemi 1991 yılından beri bugüne kadar tartışılıyor, bu tartışılan sosyal güvenlik sisteminin sorunları ortada, madde madde ortada, bunların rehabilite edilmesi gerekiyor, bunu Türkiye 50 yıldır, 60 yıldır IMF ile ilişkiye devam ediyor. IMF de bunu söyleyivermiş, Dünya Bankası bunu söyleyivermiş o halde iktidar buna göre bu düzenlemeyi yapıyor gibi bir yaklaşımı çok yüzeysel, Türkiye gerçekleriyle orantılı bulmuyorum. Türkiye herhalde 2002’de IMF gelmedi biz programı yazarken, AK Parti 2001 yılında hükümet programlarını yazarken veya geleceğe dönük perspektifini kamuoyuyla paylaşırken herhalde orada IMF ile filan da görüşüyor değildi, Dünya Bankası filan yoktu. Sağlığı şöyle yapın da, yüzde 10’u böyle koyun, yüzde 2’yi böyle koyun diye, bunlar gerçekten bir dünya devleti olmaya çalışan Türkiye'de, dünyayla entegre olmaya çalışan Türkiye'de, dünya pastası alma mücadelesi veren Türkiye'de dünyadan izole edilmiş bir Türkiye anlayışları olarak görüyorum. Yine geri kalmış anlayış olarak değerlendiriyorum.

Can Dündar: Son bir şey.

Faruk Çelik: Şimdi 1-2 konu var, şu mesela yine kamu çalışanlarıyla ilgili söylendiği için, yani bir örnek vermek istiyorum hak kayıplarıyla ilgili. Şimdi 5534 sayılı yasa gereği 35 yıl çalışan bir kamu görevlisi veya 40 yıl çalışan bir kamu görevlisi ne ücret alacak, ne emekli maaşı alacak mevcut yasa çerçevesinde? Diyelim bir polis arkadaşımız, kardeşimiz 35 yıl çalışırsa 1.114 milyon emekli maaşı alacak. eğer 40 yıl çalışırsa 1.137 milyon emekli maaşı alacak. peki mevcut bu getirdiğimiz düzenlemeyle bu polis arkadaşımız ne alacak? 35 yıl çalışırsa 1.444, eğer 40 yıl sistem içerisinde kalırsa 1.137 değil, 1.573 milyon alacak kamu çalışanı. Şimdi bunlarla ilgili yapılacak hesaplar çok karmaşık, çok ağır olduğu için yani bir örnek veriyorum.

Bircan Akyıldız: Yeni şeyleri, son şeyi.

Faruk Çelik: Bakın bu sistem çalışanlar açısından, SSK’lı bir vatandaşımız eğer şu anda 2008 yılı itibariyle 7.200 gün çalışarak emekli olursa bu primi esas kazanç artışı reel olarak 2.5 hesaplanmış, yani çünkü çok farklı hesap yöntemleri var. 556 milyon emekli maaşı alacakken, diyelim ki sisteme yeni giren vatandaşımız yasa yürürlüğe girdikten sonra 9 bin gün prim günü çalıştığını varsayarsak 562 milyon alacak, reel olarak bugünkü fiyatlarla diyorum. Şimdi fakat bunları şimdi siz alırsınız çok farklı olanları da, varsayımlarla bunlar Türkiye'nin geleceğe dönük ekonomik vizyonu, ekonomik yapısıyla orantılı şeyler. O çerçevede bu hesaplar farklı şekilde yapılabilir, onu ifade ediyorum. Ayrıca söylendi işte sosyal devlet bu açıkları açık olarak göstermez. Doğrudur, bu açıkları açık olarak göstermemek için bu yasada o da gözünüzden kaçıyor. Bu yasada toplanan primlerin dörtte bir oranında sosyal güvenliğe devlet kaynak aktaracak. Yani siz 60 milyar topladınız bu yıl, primlerin dörtte biri nedir, 15 katrilyon lira. 60 katrilyon topladınız, 15 katrilyonu kamu direk olarak şeye aktaracak, açığı varmış yokmuş bakılmaksızın. Şimdi sayın başbakanımız bugün derken ya bu yasanın bir olumlu tarafı yok mu? Bu yasanın ben size, bakın önümde duruyor, SSK’lılarla ilgili, BAĞ-KUR’lularla ilgili o kadar olumlu şeyleri var ki, bunları biz dikkate almazsak, bunları anlatmazsak sosyal kimliğimiz gereği bence görevimizi yapmamış oluruz. Bakın bir örnek vererek toparlıyorum.

Can Dündar: Lütfen.

Faruk Çelik: Şimdi sosyal sigortalarda şu anda bizi dinleyen vatandaşlara sesleniyorum, bir kere şunu bilsinler mevcut emekli olanların hiçbir kayıpları yok, sistemin içerisinde olanların bir kayıpları yok. Sisteme girecekler ise 5510 yasa gözlüğüyle bakmaları gerekiyor. Şimdi biz hem bir yeni reform yapıyoruz ama bu reforma bakarken 506 sigorta esasından bakarsak BAĞ-KUR yasasından bakarsak, 5434 sayılı emekli sandığı yasasından bakarsak bu işin içinden çıkamazsınız, bu doğru bakış da değildir. 5510 sayılı yasa yeni bir bakış açısı getiriyor. Yeni ana parametrelerini koyuyor, o çerçevede yeni işe gireceklerin değerlendirilmesi doğru olur. Yani sapla saman derler ya, karıştırmayalım. Elmayla armutları birbirine karıştırmamak gerekiyor. Bir mevcut üçlü bir yasa düzenimiz var, bir de bunları derleyip toparlayan bir yasal düzenlememiz var. Şimdi çok kısaca SSK’lı bir vatandaşımız şu anda sağlıktan istifade edebilmesi için tam 90 gün prim ödemesi gerekiyor, 90 gün prim ödemediği zaman kapıdan dönersiniz, cebinizden parasını ödemeniz gerekiyor veya 120 gün prim ödemesi gerekiyor ki SSK’lı vatandaşımız hanımını doktora götürebilsin veya hanımsa bey’ini doktora götürebilsin, 120 gün prim ödemesi gerekiyor. Ne getirdik şimdi biz? Bunu kaldırdık çöpe attık, 30 gün prim ödeyen, yani ilk ay işe giren bir vatandaşımız bu sağlık hizmetinden istifade etmeye başlayacak. Bunun neresi yanlış? Bunu gerçekten anlamakta zorlanıyoruz. Şimdi bazı konularla ilgili emzirme ödeneği yok, şimdi emzirme ödeneğini getiriyoruz, cenaze yardımlarını iki katına çıkarıyoruz. Yani geçici iş göremezlik ödeneği esnaf kardeşlerimiz için yoktu, bunu onlar için getiriyoruz. Sağlıktan yararlanmaya bakıyorsunuz 240 gün prim ödemesi gerekiyor bir esnaf vatandaşımızın. 240 gün bugün prim öderse 241’nci günü sağlıktan istifade edebiliyor ama şimdi bunu kaldırdık attık. 1 ay prim ödemesi yeterli hale geliyor. Yani bu kadar önemli düzenlemeleri göz ardı etmeyi doğrusu ben yani insafla bağdaştıramıyorum. Şimdi BAĞ-KUR’lu vatandaşlara ayrıca yüzde 40 prim öderlerken şu anda bu prim oranlarını yüzde 33.5’a çekiyoruz, bu yanlış bir şey midir yani.

Can Dündar: Evet teşekkür ederiz.

Faruk Çelik: Bir çok konular var, acaba sorulardan bir şey kaldı mı diyorum. ... eski bilgiler var.

Can Dündar: Sadece şuna tek cümleyi alalım, yani önerilerimiz dikkate alınmadı, bir sağırlar diyalogu oldu.

Faruk Çelik: Son bölümde evet.

Can Dündar: İsterseniz bir cümleyle onu alalım.

Faruk Çelik: Şimdi efendim ben şunu ifade edeyim; sorumluluğunu üstlendiğim bakanlık çok önemli bir bakanlık ve gerçekten önünde sorunlar yumağı var. Bu sorunlar yumağını ben çözerim anlayışıyla ben bu koltuğa oturmadım, bunu çok değerli başkanlarımla da sürekli paylaşıyorum. Bakınız şu anda sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası yasası elimizde, bunu tartışıyoruz ama çok yakın zamanda sayın başkanların ifade ettiği gibi istihdam paketi ve kayıt dışılığa temas edemedim, kayıt dışılığı da önleyecek gerek bu yasada, gerekse istihdam paketinde önemli düzenlemeler var. Onları da oturup birlikte tartışacağız, onların da katkılarını alacağız. Sosyal güvenlik reformundan ....

Can Dündar: Ama o katkıları değerlendirmediğinizi söylüyorlar.

Faruk Çelik: Hayır efendi$m sosyal güvenlik, bakınız en basitinden yatan hastalardan katkı payını yüzde 1 oranında kaldırdık, ayrıca güncelleme katsayısında gelişmişlik hızını yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkardık, sayın başkanların talebi yüzde 50, bunu da söylüyorum ama yüzde 30’a çıkardık. Bu emekli aylıklarına 5 puan yansıyor, yani yüzde 25 gelişme hızından pay alsa vatandaşımız 5 puanlık daha emekli maaşında düşüş olacaktı, bunu 5 puan artırdık, bu talep üzerine artırdık. Bu son iki gün içerisindeki katkılarından bahsediyorum. Yani daha önce yaptığımız değerlendirmelerde ben bunları kalem kalem veririm, 71 sosyal tarafların talebini sosyal güvenlik yasasına yansıtmışızdır, sayın Tombul’un az önce söylediği geçici iş göremezlilikle ilgili beşte üçlük oran değil, üçte iki oranı bütün sosyal taraflardan geldiği için biz üçte iki oranı olarak aynen muhafaza etmişizdir.

Can Dündar: Peki teşekkür ederim.

Faruk Çelik: Yani bu diyalog çok güzel başlamıştır bizim aramızda, yani bilemiyorum izleyenler belki diyorlar ki; ya bakanla sosyal taraflar kavga mı yapıyorlar filan diye, böyle bir anlayışımız hiç olmamıştır. Bu anlayışı ve bu diyalogu yasa meclisten geçinceye kadar noktasal olarak bize gelecek olan talepler doğrultusunda değerlendirmeye devam edeceğiz, ayrıca yasanın yürürlüğü var bizde, yürürlük tarihi var. Yani yasa meclisten geçse bile yürürlük tarihine kadar da yapılması gereken toplum menfaatiyle düzenlemeye de açık olduğumuzu ifade ediyorum.

Can Dündar: Çok teşekkürler sayın bakan. Evet sayın bakanla sosyal tarafları bir araya getirdik. 4 milyona yakın çalışanın temsilcileri buradalar ve aileleriyle belki 20 milyonu aşan bir nüfusu aslında ilgilendiren bir konuyu tartışıyoruz. İlk turu bitirdik böylece, kısa bir aradan sonra bütün konuklarımızdan başbakanın çağrısına kulaklarını ve siz olsaydınız ne yapardınız sorusuna cevap vermelerini rica edeceğim, ondan sonra da sizlerden gelen mesajlardan ve taleplerden örnekler okuyacağız. Bizden ayrılmayın lütfen.

Can Dündar: Evet sosyal güvenlik reformunu tartışmaya devam ediyoruz. Emekçilerin temsilcileri buradalar, sayın bakan buradalar ve sizler ekran başında yolladığınız sorularla programımıza katılıyorsunuz. Yorum ve sorulardan bir kaç örnek okumak istiyorum. Turgut Yıldız bir örnekle durumu izah etmiş, diyor ki; evime hırsız girmiş ve yılların emeği birikimimi çalıyor. Yakaladım hırsızı, elinde bıçak var ama üzerime gelmiyor pazarlık yapıyor. Yaklaşma bugünlerini kurtaracak kadar parayı bırakayım, sana zarar vermeden gideyim diyor ama giderken benim ve çocuklarımın geleceğini çalıyor. Sizce ne yapmalıyım diye sormuş. Ümit Polat, Kahramanmaraş’tan. Sayın bakana soruyorum; yasanın adı sosyal güvenlik yasası ama nedense biz kendimizi pek güvende görmüyoruz. Bu yasa halktan çok devleti güvenlik çemberi içine alıyor demiş. Bir başka soru gönderen Hakan Dor, bir polis memuru. Mevcut yasaya göre 20 yıl sonunda emeklilik hakkını kazanacakken yeni çıkacak yasaya göre 29-30 yıl sonunda belki emekli olabilirmişim. Bu ne kadar adaletli bir sistem? 55 yaşına gelmiş bir polis 18’lik bir delikanlının peşinden nasıl koşacak da verimli görev yapması beklenecek diyor.

Faruk Çelik: Şimdi çalışan bir arkadaşımız mı?

Can Dündar: Evet.

Faruk Çelik: Yani şu anda bakın işte bilgilendirmeler, hemen söylemek durumundayım.

Can Dündar: Evet, bir kaç daha var isterseniz, yani bunu ben okuyayım. En çok gelen, bugün gün boyu çok mesaj aldığımız tekel sigara fabrikası işçilerinden çok sayıda mesaj geldi. Fabrikamız satıldı bizim durumumuz ne olacak? Benim gibi 3 bin işçi arkadaşım var, onların durumu ne olacak? Son bir aydır huzur denen bir şey kalmadı, şu anda 700 kişilik fabrikamızda 607 kişi psikolojik sorun yaşıyor, çocuklarımızı nasıl okutacağız diye gün boyu gelen mesajlardan bir örnek. Kenan Küçükvar diyor ki; ben Zonguldak’ta maden işçisi olarak 24 yıldır çalışıyorum. Sayın bakanıma sormak istiyorum, ben şimdi emekli olursam tahminen alacağım emekli maaşı 1.300 YTL, yeni yasa çıktıktan hemen bir sene sonra emekli olursam maaşların yüzde 25 daha az bağlanacağı söyleniyor, doğru mu diye sormuş. İstanbul’dan memur Çağatay, sayın başbakanımız ve çalışma bakanımız sosyal güvenlik yasa tasarısında şu anda mevcut çalışanların kaybı olmayacağını söylüyorlar, fakat tasarı yasalaşırsa bizler hastanelerde ve muayenehanelerde maddi katılım sağlayacağız. Bu da geri gitmemiz anlamına gelmeyecek mi? Kazanılmış haklarımızdan kayıp olmayacak mı ve Efe Akpınar İzmir’den; ben SSK’ya 1990 yılında girerken aylık bağlama oranı en az yüzde 60’tı, ben yıllardır prim ödedikten sonra şimdi bu aylık bağlama oranı düşürülüyor. Oyun oynanırken oyunun kuralı değiştirilir mi diye sormuş. Şimdi hemen sayın konfederasyon başkanlarına döneceğim.

Faruk Çelik: İsterseniz şu vatandaşlarımız şeyi aklında kalmasın.

Can Dündar: Peki kısaca onları alalım, size tekrar döneceğim ama.

Faruk Çelik: Bu saate kadar bizleri beklediler.

Can Dündar: Buyurun.

Faruk Çelik: Şimdi bakın devlet güvenlik bireyin güvenliği, bunlar birbirinden ayrılmaz gerçekler ama demokratik ülkelerde bireyin güvenliğini önceleyen bir devlet vardır, biz olaya bakışımız hükümet olarak budur ama devletin güvenliğini hiçe sayan bir anlayışı da tabii kendilerinin takdirine bırakıyorum. Devletin güvenliği de son derece önemlidir.

Can Dündar: Çok kısaca cevap alayım sayın bakan, başkanlarımız ....

Faruk Çelik: İkincisi, şu anda kamu görevlisi olarak çalışan polis arkadaşımıza söylüyorum, onlar 5434’e tabidir, onların hiçbir hak kaybı filan hiç yoktur, Anayasa Mahkemesinin kararı da zaten onu doğruluyor. Zonguldak’taki vatandaşımız diyor ki; 23 yıldır ben çalışıyorum, ben bir yıl sonra emekli olursam ne olacağım, hiçbir şey olmaz. Size yüzde 25’i diyenler başbakanın tabiriyle yalancılardır. Bunu da açıkça söylüyorum. TEKEL’le ilgili özelleştirme yüzünden mağduriyet yaşayan vatandaşlar, tabii direk benim konum değil ama hükümetin bir kabine üyesi olarak da söylüyorum; bu vatandaşlarımızın yeni bir işe yerleştirilmeleri çıkardığımız yasayla, yaptığımız düzenlemeyle mümkün. Özelleştirme içerisinde mağduriyet yaşanmıyor, orada 4c kapsamlarının sorunları var, onların gündemimizde olduğunu ifade edeyim. Muayenehanelerde biz para ve katkı vereceğiz diyor vatandaş. Şunu söyleyelim; meclisin gündeminde artık muayene veya hastane tercihini yapmak zorunda olan bir yasa tasarısı geliyor, artık bundan sonra muayenehanelere ve bıçak parası sorununu da vatandaşlarımıza yaşatmayacağız. Sağlık bakanlığımız o konuda çalışmalarını sürdürüyor. Aylık bağlamaya gelince de son olarak da, aylık bağlama oranı başladığınız günden çalıştığınız 40 yıla kadar, 30 yıla kadar neyse yüzde 2 olacaktır. Bugüne kadar ise 25 yıldan sonra çalışan bir kamu görevlisi aylık bağlama oranı 1’di, şimdi bu düzenlemeyle 2’dir o avantajlarını elde edecek. SSK’lı 1.5’tu o da 2 olacak, 25 yıl sonra avantajlı bir durum ama ilk 10 yıl için dezavantajlı bir durum denebilir. Fakat az önce Bircan bey’in verdiği örnekte olduğu gibi orada da bir hak kaybı yok, 10 yıllık bir çalışması var ise.

Can Dündar: Teşekkürler sayın bakan. TÜRK-İŞ başkanından başlıyorum, sayın başkan önce bu Cuma günkü eylemi kısaca sorayım. Yani nasıl bir eylem olacak? Ne gibi sonuç bekliyorsunuz? Sonuç almazsa arkası gelecek mi? Ve asıl beklentiniz nedir yani bu yasada?

Mustafa Kumlu: Teşekkür ediyorum, yalnız biraz önce sayın bakanımız bir şey ifade etti, onu söyleyeyim ondan sonra eylemle ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Bu yasanın olumlu tarafları hiç mi yok dediler, doğru. Bu yasanın olumlu tarafları var ama ben şunu merak ediyorum; şimdi burada bir emeklilerin temsilcisi yok, işçi ve memur temsilcileri burada. Emekliler dışarıda, şimdi ben bağırıyorum işçi tarafı olarak, memurlar bağırıyor, emekliler bağırıyor burada bir yanlış var bana göre. Şimdi sayın bakan, sayın başbakan ifade ettiler bugün ekonomik sosyal konseyde bununla ilgili, bu yasayla ilgili tarafların görüşleri düşünceleri alındı. Alt komisyonda, bütçe planda sayın bakanın şu aşağı yukarı 10 günlük bizimle yapmış olduğu görüşmeler daha önce yapılsaydı, demokratik kitle örgütleri zannediyorum bu kadar bağırmazlardı. Yani bir eksikliğimiz var, bir yanlışlığımız var bunu taraflar olarak sayın bakan ister kabul etsinler ister etmesinler. Bir de sayın bakan biraz önce yine IMF ile ilgili benim söylediğime cevap olarak söyledi, arkadaşlarımın hepsi katıldılar buna. Zamanın birinde başlangıçta söyledim, ben ekonomi profesörü de değilim, çok iyi de anlamıyorum ama şu bir gerçek; yaşananlara baktığımızda ülke ekonomisiyle ilgili kimlerin müdahale ettiği, nasıl yapıldığı çok açık. Rahmetle anıyorum, sayın Ecevit başbakanken bir ziyarete gittiğimizde dedi ki, çok ısrar ettik biz, efendim IMF mi böyle istiyor dediğimizde, maalesef dedi, elinizi verdiğinizde kolunuzu kurtaramıyorsunuz dedi. Bu bugünkü iktidarın, sayın bakan da söylediler, bugünkü iktidarın meselesi değil bu yıllardır gelen mesele. Tabii bundan dolayı da dünyayı paraya hükmedenler yönetiyorlar. Şimdi yıllardır bu sosyal güvenlik yasası her iktidar döneminde ele alınmış ama hep çalışanlar aleyhine gelişmeler olmuş. Ben basit bir örneğini vereceğim şimdi.

Can Dündar: Çözümlerine gelsek sayın başkan.

Mustafa Kumlu: Oraya geleceğim.

Can Dündar: Buyurun.

Mustafa Kumlu: Şimdi ilk kurulduğunda sosyal sigortalar yasasıyla ilgili 25 yıl, 5 bin gün ve 60 yaş. 2000 öncesi 20 yıl kadınlar, 25 yıl erkekler 5 bin gün prim ödeme. 2000 sonrası, şimdi bize diyorlar ki; arkadaş biz 7 bin günü çıkardığımızda meydanlara düştünüz, bar bar bağırıyordunuz, şimdi 9 bin gün çıkıyor, 65 yaş çıkıyor ne diyorsunuz? 25 yıl 7 bin prim ödeme, kadınlarda 58, erkeklerde 60. Şimdi teknik konulara girmek istemiyorum, hak kaybı vardır, yoktur oraya bakmıyorum. Şimdi ne oluyor? 9 bin gün, 65 yaş. Yalan söylemiyoruz, yanıltmıyoruz da kimseyi ancak yasa yürürlüğe girdikten sonra ilk defa işe girenler diyelim 1.1.2009’da yasa yürürlüğe girdi, şu andaki prim gün sayısı 7 bin, her gün 100 gün, 100 gün artarak 2028’de 9 bin gün olacak ve 65 yaş. Şimdi önerilere gelince, önerim ben olsam sayın başbakan söyledi ya ne yaparsınız diye. Sosyal diyaloga biraz daha önem verirdim, yani taraflarla bu işi işte memurları, işçileri ve emeklileri bağırtmadan taraflarla oturup konuşarak, tartışarak bu meseleyi çözmeye çalışırdım. Şimdi sayın Çelebi örneğini verdi bu 58-60 yaş ve 7 bin gün çıkarken de muhalefet partisindeydi sayın bakan ve arkadaşları, bizimle beraber o yasayı protesto ettiler. Artı kayıt dışının kayıt içine alınmasını özellikle hallederdim, örgütlenme kayıt dışının bildiğiniz gibi önemli panzehiridir, bunlara öncelik verirdim. Sosyal güvenlik sistemiyle ilgili sorunları çözmeye çalışırdım, finansman, norm ve standart birliği ve kurumsal yapıya özen gösterirdim ve şuna inanıyorsak; sendikalar demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarıdır diye söylemde değil, eylemde de bunların katkılarını sağlayarak bu yasayı en iyi şekilde tasarı hazırlarken ortaya getirirdim diye düşünüyorum.

Can Dündar: Peki çok kısaca Cuma gününde ne olacak, onu da çok kısaca rica edeyim.

Mustafa Kumlu: Pardon ona gelecektim, özür dilerim.

Can Dündar: Ne olacak Cuma günü?

Mustafa Kumlu: Şimdi biz dün emek platformu bileşenleriyle oturduk, değerlendirdik. Uyarı eylemi, yani bunun bu görüşmelerin daha sık yapılarak taleplerimizi hiç olmazsa bütçe plandan çıktı, sayın bakan da söyledi teşekkür ediyorum, herhalde kapıyı açtılar. Yani sözün bittiği yeri tekrar açıyorlar, genel kurul aşamasında da bu meseleleri tartışacağımızı halledebileceklerini söylüyorlar. Onun için bu kapıyı açmak için biz Perşembe günü kitlesel basın açıklamaları bugün hazırladı uzman arkadaşlarımız, Cuma günü de saat 10 ila 12 arasında işçiler çalışmama hakkını kullanacaklar.

Can Dündar: Her sektörde mi?

Mustafa Kumlu: Her sektörde. Şayet yine dikkate alınmazsak Pazartesi’nden itibaren tüm sendika temsilci ve yöneticilerini Ankara’ya çağıracağız tekrar emek platformu bileşenleriyle değerlendireceğiz konuyu, eylemliklerimizi devam ettireceğiz.

Can Dündar: Yani vatandaşın daha iyi anlaması açısından soruyorum, yani siz enerji sektöründen geliyorsunuz yani enerjide bir şey olacak mı; ulaşımda, bankacılıkta yani o 2 saat boyunca ne yaşanacak?

Mustafa Kumlu: Daha oraya gelmedik. Enerjide şarteli indirip hayatı durdurma gibi bir düşüncemiz yok, şu anda orada değiliz ama eylemliklerimiz emek platformu bileşenleriyle değerlendirilip hayata geçirilecektir.

Can Dündar: Çok teşekkürler.

Mustafa Kumlu: Bende teşekkür ediyorum.

Can Dündar: Buyurun.

Salim Uslu: Evet şimdi hakikaten yasanın az önce sayın Aksu saydı, sayın bakan ifade etti olumlu tarafları da var. Benim hemen sayabileceğim bir 11 nokta tespit ettim. Bunların bir kısmı ilk defa sistemde yer alıyor olması bakımından önemli. Şimdi ayrıntıya girmeyeyim zaman dar olduğu için ama yasanın olumlu tarafları da var diye yasada rahatsızlık yaratan, şikayetçi olduğumuz konuları görmezden gelmemizin gerekçesi değil bu olumlu tarafı. Tabii ki bir reformu yapıyorsak bu reformun sosyal güvenlik anlamına uygun, demin size gelen izleyici mailinden de anlaşıldığı üzere gerçekten huzur veren, açık veren değil huzur veren bir yasa olması lazım, bir düzenleme olması lazım. İtirazlarımız bizim fevkalade önemli olduğunu düşünüyorum. Mesela sayın bakan az önce tartışmada ifade ettiler işçiler bakımından ilk 10 yıl için aylık bağlama oranı yüzde 3.5, sonrası için yüzde 2, sonrası için yüzde 1.5. Bu ortalama yüzde 6’dır. Şimdi 5510 sayılı yasa yeni sisteme de geçecek, her yıl için yüzde 2.5 ve 2016 sonrası da yüzde 2 öngörmektedir. Oysa şimdi getirilen düzenleme yeni getirilen düzenleme yeni sistemde geçecek her yıl için yüzde 2 aylık bağlama oranını öngörmektedir. Yani yüzde 2.6’lık bir ortalama orandan yüzde 2’ye düşmüş oluyoruz. Bunu bir hak kaybı olarak görmek mümkün. Eğer hak kaybı yok diyorsak niye değiştiriyoruz o zaman? Bu sorunun makul ve mantıklı bir cevabının olması lazım. Bir başka husus da yine hak kaybı yok diyoruz ama mesela 5 yıldan beri sigortalı olup en az 900 gün prim ödeyenlere ölüm aylığı bağlıyorduk ve bunu da sayın bakanın yani 99’a gitmeye gerek yok, sayın bakanın hükümeti 2006 Aralık ay’ında bir kanun hazırlamıştır ve 2006 Aralık’ında yasalaştırmıştır bunu. 2006 Aralık’ından 2008’e geldiğimizde işte 1.5 yıl sonra yeniden bunu 1.800 güne çıkartma ihtiyacı duyuyoruz. Dolayısıyla bu da bir SSK’lılar bakımından hak kaybı olarak görülebilir. Şimdi bir diğer husus bir çok konuda Avrupa’yı örnek veriyoruz, İtalya’da 20 yıl prim ödeme gün sayısı, bizde 20 yıl 7.200 gün prim gün sayısı, bizde 7.300 gündü. Lüksemburg’a baktığınız zaman 3.600 gün 120 ay, Portekiz’e baktığınız zaman 5.400 gün, İspanyada 5.400 gün, Avusturya’da 5.400, Almanya’da 1.800 gün. Yani niye biz bu kadar yükseltiyoruz, geçişler sert diye ifade ettim. Çünkü biz 10 yıl önce 7.200’e çıkarttık 5.400’ten, aradan bir 10 yıl geçti şimdi tekrar 9 bin güne çıkartıyoruz. Bu anlamda bunu biraz sert buluyorum. Başka şeyler de var ama bu ....

Can Dündar: Ne yapılmasını savunuyorsunuz sayın Uslu?

Salim Uslu: Şimdi tek tek ayrıntıya girmeden şunu söyleyeyim; bir defa bir yasaya ilişkin hepimizin paylaştığı bir ortak konsept oluşturmak lazım. Bu sosyal devlet ruhuna uygun bir konsept oluşturmak lazım. Sadece parasal dengeleri ve değerleri gözeten bir anlayış yerine gerçekten sosyal güvenlik anlayışına, felsefesine uygun bir konsept olması lazım ve buradan bugün ortaya koyduğumuz sorunlar mevcut durumun sürdürülemezliği üzerine bina ediliyor, oysa getirilmek istenen düzenleme 70 yıl, 80 yıl sonrası çocuklarımıza yönelik bir düzenlemedir deniyor. Oysa biz sorunu bugün yaşıyoruz ve yapılacak düzenlemelerin bugün yaşanan soruna bir çaresi yok. Hani o meşhur hikayedir; hoca it’ini arıyor bir yerde sokakta kaybettiği bir yerde. Görenler diyorlar ki; hoca ne yapıyorsun, it’imi arıyorum. Burada mı yitirdin? Yok diyor o sokağın o köşesinde yitirdim. Niye burada arıyorsun diyorlar, iyi de burası aydınlık diyor, burada arıyorum. Yani şimdi burada görülen şey mevcut çalışan üzerinden ne kadar tasarruf yaparız olmaması lazım. Yani ona dikkat etmek lazım.

Can Dündar: Teşekkür ederim.

Salim Uslu: Mesela ben olsaydım ne yapardım’ı 1-2 cümleyle şey yapayım.

Can Dündar: Çok kısa.

Salim Uslu: Bir defa kamu personel reformunu bununla birlikte eş zamanlı yapardım, işçi memur tanımını yeni baştan yapardım. İkincisi, kayıt dışı istihdamda 11 milyon 400 bin kişi çalışıyor, toplam sivil işgücü içerisinde yani sistemin dışında kalanlara baktığınız zaman. Bunu sistemin içerisine alırdım. 5510 sayılı yasa bu getirilen düzenlemeden daha ehvendir ve bir kabul vardır toplumda. Bunu varsa gerekli düzeltmeleri yapar orada kalırdım ve bu yasayla eş zamanlı olarak sayın bakanım ILO normlarına da uygun olarak iş güvencesi yasasını mutlaka değiştirmemiz lazım. Yani iş güvencesinde işe iade sistemini getirmemiz lazım. Aksi halde sistemde uzun süre kalmayı o yaptığınız hesapta belli artışlar getiriyorsunuz, yani işçi de zannediyorum bir 6 milyon liralık filan bir artış getiriyor. İş güvencesi yasası olmazsa 6 milyon lira sistemde kalmak için cazip değil, tam tersinde sistemden emeklilikten umudunu kesen kaçmaya başlayacaklardır. O nedenle iş güvencesi yasası ve işe iadeyi getirin ki hiç olmazsa mutlak anlamda bir iş güvencesi sağlamış olalım. 2821, 22 eş zamanlı bununla beraber mutlaka değiştirelim. Bir de bu eylemle ilgili bir küçük şey söyleyeyim. Demokrasilerde, demokratik sistemlerde sendikalar bir anlamda erken uyarı sistemidir. Sendikalar bir yerde bağırmaya başladığında, itiraz etmeye başladığında demokrasilerde o sese kulak vermek gerekir, oradaki mesajı almak ve oturup düzeltmek gerekir. Şimdi sayın başbakan 3 Ocak toplantısında ekonomik sosyal konsey toplantısında bu görüş ve önerilerden sürecin her aşamasında istifade edilecektir diyor, devamlı her türlü katkıya hazırız diyor, sizde aynı şeyleri söylüyorsunuz. Bence yarından geci yok hemen oturup bir şekilde teknik çalışmalara başlamak lazım. Farklı görüşler olabilir, farklı sistem önerileri olabilir ama bu sistemin ıslahı ya da sürdürülebilirliği bakımından çalışmaların devam etmesinde fayda var. Bir de bu açıklar konusunda, o da hükümetinizi yakından ilgilendiriyor, hepimizi ilgilendiriyor. Şu anda kayıt dışı istihdamın vergi ve sigorta kayıt miktarı 26 milyar YTL’dir. Bunu biz şayet sisteme katabilecek mekanizmaları harekete geçirebilirsek sosyal sigortalar sisteminin açığından bahsetmemiz mümkün değil.

Can Dündar: Teşekkür ederim. sayın Çelebi buyurun.

Süleyman Çelebi: Şimdi sayın bakanımız bu yasanın anayasa kadar önemli olduğunu kendisi de söyledi ve bu yasayla ilgili daha önce çıkartılan yasaya rağmen yüzde 47 oranında da bir arkasında destek olduğunu ve bunu yapan hükümete destek olduğunu söyledi. Sayın başbakan da sürekli önemli konularda halka gideceğini söyledi. Ben şimdi buradan öneriyorum, bu çok önemli bir konu, 70 milyon ilgilendiriyor. Yine böyle bir zeminde eşit koşullarda, çünkü sayın bakan her ne kadar 6 kişi oturdu diyorlarsa da epeyce zaman kullandı. Biz bir referandum öneriyoruz, bu referandumun sonucunda eğer dedikleri gibiyse halkımız da onaylıyorsa o zaman söyleyeceğimiz bir şey kalmayacak. Bu yasayı eşit koşullarda anlatalım. Bu yasa sayın bakanımızın ifade ettiği gibi değil, ne yazık ki değil ve yine yanlış bilgilendirmeler var, çünkü o konunun .....

Faruk Çelik: Neresi değil efendim?

Süleyman Çelebi: Biraz önce söylediğiniz, yani memurlarla ilgili bir orantıdır çünkü o. Biz bunu çok sıkça hesapladık ve yine emeklilik maaşında emekli olanlar için söylemiyoruz, bu anlamda ciddi bir düşüşün olduğunu söyleyeceğiz. Şimdi hükümetin özellikle bir kaç ana başlığı sayın Uslu ifade etti ama bende söylemek istiyorum. Şimdi aynı hükümetten bahsediyoruz, 59’ncu hükümet bir 5510 sayılı yasa çıkarttı. Şimdi iktidar gücünü aldım diye yeniden hak kayıpları doğuracak bir şeye gidilir mi? Şimdi bir taraftan sağlık bakanlığı kampanya açıyor, işte çocuklara emzirme yardımı ve süt noktasından söylüyor. Şimdi 5510’dan 2-3 tane böyle örnek vermek istiyorum, bu çok önemli. Emzirme yardımı adı altında 6 ay süreyle iki asgari ücret tutarı yerine şimdi bir defada asgari ücretin üçte biri kadar miktar ödenecek. Yani daha önceki 5510’a göre yapılan değişikliklerden bahsediyorum. Hastalanan, doğum yapan, kaza geçiren sigortalılara verilen geçici iş göremezlik ödeneği yataklı tedavilerde azalacak. Bu 5510’da vardı, cenaze yardımı üçte bir oranında azalacak, yine 5510’a göre söylüyorum. Biraz önce ölüm yardımını sayın Uslu ifade etti. Şimdi yine biraz önce MEMUR-SEN başkanımız da ifade etti, basın emekçilerini kapsayan bir grup emekçi için kazanılmış hak niteliğindeki fiili hizmet süresi zammı kaldırılacak. Basındaki arkadaşlar bunu hesaplayarak bizim önümüze koyuyorlar, kendileri hesaplatıyorlar, bu yasayı yorumlayarak. Havayolları uçuş personeline, lokomotif makinistlerine, infaz koruma memurlarına, posta dağıtıcılara, deniz üstünde çalışan gemi çalışanlarına yıpranma payı verilmeyecek. Şimdi o yasada bile yani bu 5510’a göre ve Anayasa Mahkemesinin iptalinden sonra bir ileri gidiş olması gerekirken tam tersine bir geri gidiş var. Bir reforma ihtiyacımız var mı, herkes bu konuda mutabık mı mutabık ama bu bizim açımızdan bir deli gömleği. Şu yasa ve geleceğimiz açısından bir deli gömleğinin tekrar bize giydirilmesi olarak görüyoruz ve bu yasaya karşı bizim ortaya koyduğumuz irade çok net iradedir. Yoksa bu yasalar bu kadar sayın bakanın anlattığı kadar güzel olsa ve gerçekten o konularda da çok başarılılar, kabul ediyorum bende. Günlerce kamuoyu böyle anlatıldı, bazı yanlış kirlilikler var, bilgi kirliliği var bende kabul ediyorum, bunu hariç tutarak söylüyorum. Bu kadar güzel olsa biz niye isyan edelim bu kadar? Niye kendimizi bazı risklere atalım? Niye bu kadar sokaklarda aylarca, yıllarca dolaşarak yürüyelim? Bu yasa bu anlamda tehlikeli bir yasa, bu yasa hiçbir çağdaş batılı ülkede örneği olmayan, değişim getiren bir yasa. Bakın daha önce Macaristan’da bu sağlık hizmetleri şu anda bizim bu tasarıda olan ve sağlık hizmetlerinin faziletleri Macaristan sağlık bakanlığı tarafından bu Türkiye'de bir kampanya olarak aktarılan yasa konusunda 300 bin imza toplandı. Dediler ki; biz bu yasaya karşıyız. Muhalefet bunu meclise verdi ve geçen referandum yapıldı bu yasaya karşı ve yüzde 80’i ile reddedildi Macaristan’da. Hani Macaristan çok övünerek buraya Türkiye'ye geldiler ya, bu yasanın faziletlerini anlattılar. Bende iddia ediyorum bu yasa bu ülkede yüzde 80 ile reddedilecek, biz daha önce daha fazlası oranda bir referandum yaptık 4 örgüt olarak ama en az diyorum, en az yüzde 80 oranında bu yasa bu anlamda reddedilecek. Sevgili bakanın kurduğu hayaller gibi değil. Şimdi tersaneden bahsetti, onun için iki cümle burayı mutlaka söylemeyelim uyuyamam çünkü. Tersaneler olayında bir muhatap sendika ilişkisi söylenip duruyor. Tabii ki orada bir muhatap sendika, örgütlü sendika vardır ve saygı duyarız ama 4 yıldır bu sendikamız, bizim sendikamız bunun bilimsel araştırmalarını ve analizlerini yapmış tabipler birliği, mimar mühendisler odası bu tehlikeye işaret etmiş. Sayın bakan bu olaylardan sonra denetletmiş, 143 işyerinde 141’inde işçi sağlığı iş güvenliği tüzüğüne aykırı çalışmalar var. Bana bir işçi geldi, bunu özellikle anlatmak istiyorum.

Can Dündar: İsterseniz o konuyu, çok ayrıntıya girmeyelim evet.

Süleyman Çelebi: Bir cümle, bir cümle anlatmak istiyorum. Hayır sayın bakanın bilmesi açısından.

Can Dündar: Bir cümleyse alalım sayın Çelebi.

Süleyman Çelebi: Rica edeceğim. 9 yıldır çalışıyorum dedi, biz gece nöbet tuttuk orada. 9 yıldır çalışıyorum sayın başkan dedi, ben 1.240 gün prim ödedim ve 9 yılda ben bir gün izin kullanmadım ama her ay izin kullanıyorum gibi bana imza attırdılar. Niye imza atıyorsun dedim, ekmek parası dedi. Şimdi böyle bir Türkiye'den bahsediyoruz. O nedenle orada örgütlenme özgürlüğünün olmadığı koşullarda, sendikal hakların olmadığı koşullarda yarın başka ölümlerin bu koşulların onaylanıyor noktasındaki bir bakışıyla orada başka sorunlar yaşadığımız zaman bu sorumluluğun altından kimse kalkamaz. O nedenle düzelmesi gereken çok şeyler var. Düzelmesi gerekenden başlamıyorlar, biraz önce ifade ettiğimiz kayıt dışı ekonomiden, yani sayın başbakan siz olsanız ne yaparsınız sorusunun cevabını sayın başbakanla bu açıklıkta konuşmak istiyoruz. Bu yasa durdurulmalı. dondurulmalı, geniş kapsamlı konuşmalıyız. Bizim uzmanlarımızla beraber konuşmalıyız hem de, yani yalnız tek taraflı uzmanlarla değil. Yanılıyorsak bu topluma da yanlış bilgi veriyorsak özür dileme erdemliğini gösteririz ama aynı erdemliği de sayın başbakanın da, sayın bakanın da yapmasını dileriz.

Can Dündar: Çok teşekkürler.

Süleyman Çelebi: Ben teşekkür ederim.

Can Dündar: Bircan bey buyurun. Tekrar etmeyelim isterseniz, bir çok şey tekrar dile getiriliyor.

Bircan Akyıldız: Yok hayır ben zaten tekrardan kaçıyorum özellikle ama sayın bakanın yaptığı bir hesabı burada ifade etmeden geçersem çok doğru olmaz kanaatindeyim. Şimdi hesaplamaları yaparız, ben bir takım varsayımlar üzerine burada bir takım hesaplar da yaptırtırız. Sayın bakanın uzmanları da burada, o hesapları yaparlar, sonuçları itibariyle de bana hak verecek noktaya gelirler. Bir tek örnek vererek söyleyeceğim, ben kamu çalışanıyım 32 senelik devlet memuruyum. Ben emekliliğimi hak etmişim, bugün emekli olursam kanun çıkmadan evvel bağlanacak olan maaş oranı yüzde 81. Bu kanun yayınlandığı tarihte işe girecek olan bir devlet memuru sıfatına haiz olacak olan arkadaşımın ise 32 sene karşılığında alacağı para yüzde 64. Yanlış mı sayın bakan?

Faruk Çelik: Yanlış yani.

Bircan Akyıldız: Yüzde 17 eksik uygulama yapmak, bunu geriye götürmek, bu hakkı geriye götürmek midir, değil midir? İşte onun için burada bir takım ......

Faruk Çelik: Hesaplar yanlış diyorsam ....

Bircan Akyıldız: Sayın bakanım bir takım varsayımlar üzerine hesaplar yaptığımız zaman o hesapların bizi nereye götüreceğini çok iyi hesaplamamız lazım.

Faruk Çelik: Sevgili başkanım ....

Bircan Akyıldız: Az önce sizde bir hesap yaptınız. İşine geldiği yılı yüzde 3.5’la çarptınız, işine geldi 2.5’la çarpıtınız. Müsaade buyurun.

Faruk Çelik: Hayır efendim siz az önce bana sordunuz.

Bircan Akyıldız: Sayın bakanım bende şimdi cevap veriyorum sizin söylediğinize.

Faruk Çelik: Hayır cevap değil.

Bircan Akyıldız: Doğru değil yapılan hesap.

Faruk Çelik: Az önce bana sorduğunuz soruya yanlış cevap derseniz olmaz.

Bircan Akyıldız: Hayır bakın ben bir şey söyledim, benim söylediğimi o zaman yanlış anladınız siz ya da sizin uzmanlarınız yanlış anladı.

Faruk Çelik: Hayır.

Bircan Akyıldız: Sayın başbakana da mı böyle bilgi intikal ettiriyorsunuz, çok doğru değil. Şimdi gelelim efendim buraya, bir kere düzeltelim işi. Ciddi şekilde bir farklılık var ortada, farklı anlayış var ortada. Bir mevcut kanuna göre emeklilik hakkına sahip olacak olan kamu çalışanları var, bir de 5510 sayılı kanun uygulamaya girdikten sonra emeklilik hakkı farklı olarak uygulamaya koyulacak çalışanlar olacak. Yani bir çifte standart olacak, eşitlik sağlanacağı yerde anayasaya göre bir eşitsizlik uygulaması söz konusu olacak. Biz adalet sağlıyoruz iddiasıyla işlem uygulama yapmak isteyen siyasi iradenin bu konuda ciddi bir adaletsizliğin müsebbibi olduğunu da bilmesi gerekir diye düşünüyoruz. O yüzden cidden şu; 1-5510 sayılı kanun Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi çerçevesinde kamu çalışanlarının bütünüyle, genel sağlık sigortası uygulaması da dahil kapsamdan çıkartılması gerekmektedir. Aksi taktirde bu uygulama ciddi anlamda gerçekten toplumda gerginliklere sebebiyet verecek bir takım gelişmelere mahkum olacaktır. Açık bir şeyi daha ifade edeyim, biz münferiden bazı eylemler yaptık, siyasi iradenin dikkatini çekmeye çalmıştık. Bazı kuruluşlarımız yürüdüler, bazı kuruluşlarımız basın açıklamaları yaptılar, biz bir saat işe geç gelmeme eyleme yaptık, kamuoyunun dikkatini çektik, kamuoyunda yer bulduk ama şimdi eylemler bütünleşmeye başladı. Cuma günü bütünleştirilmiş bir eylem gerçekleştirilecektir. Eğer biz bu toplumda gerginlikler yaratmak istemiyorsak, bu toplumda sosyal barışı sağlamak istiyorsak sosyal tarafları dinlemek ve onların taleplerini gerçekçi ölçüler içerisinde karşılamak zorundayız. Aksi taktirde sorumluluk bize ait değil, sorumluluk siyasi iradeye ait olur diyor, teşekkür ediyorum.

Can Dündar: Çok, ben teşekkür ederim. Buyurun sayın Tombul.

İsmail Hakkı Tombul: Önce, önceki turda aklıma gelen ama eksik kalan kısmını ilk tartışmaya dönerek söyleyeyim. Burada bir gerilim oldu, ben bir hekimim hezeyan’ın tıbbi karşılığı; olmayan bir şeyi oluyormuş gibi göstermektir. Bende bu yasayı çok inceledim, okudum, uzmanlarımız da okudu yani böyle bir şeyden sonra bize dair ....

Süleyman Çelebi: ... hezeyan.

İsmail Hakkı Tombul: Evet tıbbi bir terimdir hezeyan.

Can Dündar: Sayın Çelebi’ye katılıyorsunuz hezeyan konusunda?

İsmail Hakkı Tombul: Yani atfedilen konu biz isek bunun başka bir anlamı yok. Yine devam edeyim.

Süleyman Çelebi: Tıbbi olarak tabii ...

Can Dündar: Tıbbi bir açıklama, evet.

İsmail Hakkı Tombul: Evet tıbbi bir açıklama olarak söylemiş olayım. Yine bir hekim olarak ve bundan önce de bir sağlık ve sosyal hizmet emekçileri sendikası başkanı olarak da Türkiye'deki sağlık sistemini şu anda sayın bakanın verdiği bilgilerden en azından daha iyi bildiğimi ve daha iyi kavradığımı düşünüyorum. Sayın bakanın verdiği ya da ağzından çıkan iki cümle çok kritiktir, zaten bizim bu yasanın esasına dair itirazımızdır. Sayın bakan dedi ki; sağlık hizmetlerini de zaten piyasa koşullarına göre belirlenir, verilir. Kim ne kadar parası varsa o kadar lüks hizmet alabilir. Bizim zaten itiraz noktamız burasıdır. Sağlık parayla alınıp satılabilir bir mal değildir, sağlık ihtiyaç hissedildiğinde mutlaka en yakın sağlık kurumundan elde edilmesi gereken bir haktır. Bu açıdan da ....

Faruk Çelik: Farklı uygulama .... şu anda dediğinizin?

İsmail Hakkı Tombul: Onu da söyleyeceğim sayın bakan.

Faruk Çelik: En yakın yerden hizmet alabiliyor musunuz?

İsmail Hakkı Tombul: Sayın bakan onu da söyleyeceğim, önerimi de söyleyeceğim. Şu anki sağlık sisteminde ciddi sorunlar vardır, bir belki değişime ihtiyaç var ama değişim asla piyasa koşullarına uygun bir değişim değil, herkesin sağlık hakkını teminat altına alacak kendi nüfus cüzdanıyla en yakın sağlık kuruluşundan ihtiyacı olan sağlık hizmetini alacak, finansmanını da genel bütçeden yapacak bir değişime ihtiyaç vardır. Bu da en ucuz sağlık sistemidir. İkinci cümleyi söyleyeyim, evet doğrudur sayın bakanın söylediği gibi Amerika Birleşik Devletleri’nde artan sağlık harcamalarının ne kadar sorun yarattığı doğru. Biz de diyoruz ki; zaten oraya dönmeyelim diye genel sağlık sigortasını getirmeyin, buradan da gideceği bu sistemi getirirseniz aynen orada yaşanan sorunlara dönersiniz. Onun için de bundan vazgeçin diyoruz. Şimdi devam edeyim, yani diyalog vb. Biz bu tasarıya ruhunu veren anlayışa karşıyız, tabii tek tek maddelere dair itirazlar olur mu, olmaz mı bunlar ayrı bir şeydir. Önerilerime geleyim, yani neden, ne yapılmalıdır? Önce hükümetin sadece bu tasarıyla ilgili değil, bu tasarıyı da kapsayan bütün ekonomik uygulamalarındaki temel tercihini değiştirmelidir. Temel tercih de değişmediği sürece bu tasarının ruhu da değişmez. Ne yapılmalıdır? Herkesin gelirine göre vergilendirilmesi sağlanmalıdır, kayıt dışı istihdam kayıt altına alınmalıdır. Şu anda Türkiye'de vergi sistemine baktığınızda dolaylı vergiler yani işsizin de, trilyonluk geliri olanın da cebinden aynı oranda çıkan vergilerin oranı yüzde 73’tür, bu değişmelidir. Herkes gelirine göre vergilendirilmelidir, kayıt dışı istihdam kayıt altına alınmalıdır. Sonra bu istihdamın kayıt altına alınmasının en temel unsuru da örgütlenme özgürlüğüdür. Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırırsanız orada sendikalı oranı artarsa o da kayıt altına girer. Sonra sağlık sistemindeki temel tercih değişmelidir. Sağlık sisteminde ben iddia ediyorum, biz iddia ediyoruz her geçen gün sağlık sistemine, şu anki sağlığa harcanan para artacak ama Türkiye'nin sağlık parametreleri olumsuza dönecektir. Bu çok ciddi bir sorundur.

Can Dündar: Sayın Tombul o konuda evet, bu sağlık konusunda bizim ayrıca bir programda tabip odalarını da çağırıp .....

İsmail Hakkı Tombul: Evet bu oldukça önemli bir sorundur, buna dair de itirazlarımızı söylüyoruz. Biz diyoruz ki son hani toparlamak açısından söyleyeyim; bu yasada yasanın esasında ciddi hak kayıpları içereceğini zaten biraz önce anlaşamadık sayın bakanla ama bu konuda örnekler de var. Bu kadar örgüt itiraz ediyor, herhalde durup dururken sadece siyasi rant elde edelim diye itiraz etmiyoruz. Bir ideolojik tartışma mıdır bu, evet hükümetin ekonomik tercihi nasıl bir ideolojik tercih ise biz de toplumun bütün geniş kesimlerinin yararına bir sosyal sigorta ya da sosyal güvence sistemi, herkesin sağlık hakkını savunmak da bir ideolojik tercihse biz de buna dair bir ideolojik yaklaşım içerisindeyiz.

Can Dündar: Teşekkür ederiz.

İsmail Hakkı Tombul: Yani bunu çok net söylemek lazım.

Can Dündar: Teşekkür ederiz.

İsmail Hakkı Tombul: Hükümetle de buradan ayrışıyoruz.

Can Dündar: Sayın Aksu kısaca sizden de alayım lütfen, buyurun.

Ahmet Aksu: Teşekkür ederim, herhalde son kaldım, kısaca gözümün içine bakıyorsunuz.

Can Dündar: Evet son sizin sözünüzü alacağız, sayın bakanla bitireceğiz buyurun.

Ahmet Aksu: Teşekkür ederim. Tabii ki sayın başbakanın bugün sarf etmiş sözü biz kendimize almıyoruz. Yani onu kim alıyor bilmiyorum ve hezeyan kelimesinin de aslında bu gibi ortamlarda veya buna benzer şeylerin aslında sayın bakanın tabiriyle diyalog ortamını kesmeyelim, destekleyelim tabirine bence ket vuracak, engelleyecek yapıdır. Onun için bence aramızdaki birlikteliği ne yapalım, daha fazla sayın bakan kapılarını açsın, bizlerle diyalog içerisinde olsun, burada bunların bürokratlarıyla sürekli diyalog içerisinde olalım. Bence buna yönelik bir düşünce içerisinde olmalıyız ama tabii saygı duyuyoruz. Öncelikle sorunun temelinde iki konu var, çok kısa söylüyorum. Bir emeklilerin aylığı aktüeryel hesap, ikincisi sağlık harcamaları. Bir defa kayıt dışı çalışan 15 milyonu kayıt altına alacaksınız, bunun için de vergi adaleti getireceksiniz. Tabii işverenler sayın işverenler bakın kurumlar vergisini düşürdük, öyleyse sigortalı yapın demek yerine ve sayın bakanın açıklamaları yerine onları da anlayarak bence vergi oranları başta asgari ücretten olmak üzere düşürmeli, hatta çok aşağılara çekilmeli. İkincisi, sağlıkta gerçekten bizim araştırmalarımıza göre bugün kamu hizmetlerinden en fazla sağlıktan memnun ama sağlıkta son 2 yılda 7 milyar YTL bir artış var. Evet artışın olması görünüşte iyi ama gereksiz harcamalar da var, bence sağlıkla ilgili ayrı bir program yapmak lazım. Aile hekimliğinde sorunlar var ve sağlıkla ilgili bu harcamalarını engelleyecek bir mekanizmaları da getirmek lazım. Yukarıdan siz sıkacaksınız, çuvalın ağzını açacaksınız ama aşağıda delik, eğer toplayamazsanız, dikmezseniz o deliği attığınız olduğu gibi gider. Bence burada önemli. Sonuç olarak söz konusu bu yasayla birlikte kamu personeli rejimi, kamu yönetim reformunu, kayıt dışı mücadele yasasını, vergi reformunu ve sağlık harcamalarıyla ilgili teşkilat yasasını bence gündeme getirerek bir bütün olarak ele almalıyız. Ayrıca da istihdam paketi, kayıt dışıyla ilgili olarak yolsuzlukla mücadele programları da ele alınmalı. Sonuç olarak şunu söylüyorum; kaynak denildiği zaman, yani bugün itibariyle mevcut çalışanların üzerine veya gelecekte çalışanlar üzerindeki bu açık kapatılmak isteniyor. Bence yıllardan beri savunduğumuz bir düşünce var, rantiyeden ve servetten vergi alınmalı ki bence emekçilerden, çalışanlardan alınmamalı ve sağlık da mutlaka parasız olmalıdır, teşekkür ederim.

Can Dündar: Çok teşekkürler. Sayın bakan aslında süremiz doldu, size bir toparlama süresi vereyim çok kısa lütfen. Yeni polemik yaratmayacak bir biçimde rica edelim.

Faruk Çelik: Evet çok teşekkür ediyorum, sayın başkanlara da çok teşekkür ediyorum.

Can Dündar: Buyurun.

Faruk Çelik: Tabii önemli şeyler söyleniyor, işte sağlıktan başlayalım. Sağlıkta uzatmama adına kısaca söyleyeceğim.

Can Dündar: Lütfen.

Faruk Çelik: Sağlıkta en yakın yerden hizmeti alacaksınız, nüfus cüzdanınızı çıkarıp, verip hizmet alacaksınız. Çok güzel bir öneri, aynen katılıyorum fakat bunun başladığını baştan hatırlatmak istiyorum. Şu anda 4.5 milyon SSK’lı sağlık karnelerini bırakmıştır. Nüfus cüzdanıyla gidiyor hastaneye ve sağlık hizmeti alıyor, hem de isteği en yakın hastaneye gidiyor. Şimdi istenen bu ise bu şu anda gerçekleşti. Önümüzdeki günlerde, aylarda BAĞ-KUR’lular da sağlık karnesini bırakacaklar, onlar da kimliğiyle gidecekler.

İsmail Hakkı Tombul: Herhalde farklı şeyleri anlıyoruz sayın bakan.

Faruk Çelik: Yani bütün çalışanlar kimlikleriyle, nüfus cüzdanlarıyla gidecekler sağlık hizmeti almaya başlayacaklar. Bunları görelim diyorum, yoksa fazla bir şey söylemiyorum.

İsmail Hakkı Tombul: Tabii bilgisayara gidip prim borcu varsa alamayacak o hizmeti.

Faruk Çelik: Eğer birileri yürüyecekse, birileri bir şey yapacaksa, bir eylem yapacaksa biz açık söylüyorum son gün, son saniyeye kadar biz görüşmeye hazırız, konuşmaya hazırız, katkıya hazırız, ne katkılar aldığımızı da birazdan söyleyeceğim. Fakat kamu çalışanlarının hiç kımıldamamaları gerekiyor, bakın şimdi söylüyorum. Yeni yasa ile çalışmaya başlayacak olan kamu görevlisi yasa yürürlüğe girdi ve kamu görevlisi çalışmaya başladı, öğretmen örnek vereyim isterseniz, isterseniz uzman bir arkadaşı, isterseniz polisi, hemşire, isterseniz hizmetli, isterseniz avukat, hangisini isterseniz veriyorum bakınız. Öğretmeni verelim, şimdi öğretmen arkadaşımız 35 yıl çalışırsa 5510 sayılı yani şu yasayla işe yeni başlar ve çalışırsa 1 milyar 106 milyon alacak emekli maaşı olarak 35 yıl çalışırsa. Eğer öğretmen arkadaş 5434 yani mevcut şu anda çalışan arkadaş 30 yıl çalışır emekli olursa 1 milyar 013 milyon maaş alacak. Hemşire örneğini verelim.

Can Dündar: İsterseniz bir örnekte kalalım sayın bakan, daha genel .....

Bircan Akyıldız: Sayın bakanım yılbaşına yüzde kaç vereceksiniz?

Faruk Çelik: Kamu çalışanlarının bakınız liste tek tek çıkmıştır?

Bircan Akyıldız: Sayın bakanım yüzde kaç vereceksiniz?

Faruk Çelik: Hiçbir hak kaybı yoktur, bunu açık söylüyorum.

Bircan Akyıldız: Yüzde kaç vereceksiniz, yılbaşına yüzde 2 vereceksiniz.

Faruk Çelik: O ayrı bir konu, onu görüşürüz efendim.

Bircan Akyıldız: Olur mu, ayrı bir konu olur mu sayın bakanım.

Faruk Çelik: İkinci konu sayın Dündar bakınız kayıt dışıyla mücadele. Sayın başkanların dediğine aynen katılıyorum, bakan olduğum günden beri de söylüyorum örgütlenme kayıt dışılığı önleme konusunda son derece önemli bir hadisedir. Örgütlenmeyi mutlaka gerçekleştirmeliyiz, örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmamız gerekiyor.

Bircan Akyıldız: Biz 2004 yılından beri bekliyoruz sayın bakan.

Faruk Çelik: Bu konuyla ilgili bakınız sosyal taraflara biz 2821, 22 ile ilgili yasal düzenleme konusunda taleplerini istedik, dedik ki; Ocak ayına kadar bize ulaştırınız, bu sendikalarla ilgili sendikalı yasayı düzenleyelim dedik. Ne yazık ki henüz bize ulaşmadı, bakın bunu da açık ifade ediyorum burada. Bu konuyla ilgili birlikte çalışmaya, çözümde yanayız.

Bircan Akyıldız: Kamu çalışanların grev hakkı gitti yine.

Faruk Çelik: Kamu çalışanlarının anayasal süreci olduğu için onu da görüşmeye hazırız. Sayın başbakanımla ben onu da görüştüm ve sayın başbakanımız o konulara da çalışanlar bütünlüğü içerisinde bakılmasının doğru olacağı düşüncesindeyiz. O konularda görüşmeye hazırız. Şimdi kayıt dışı istihdamla ilgili bu sosyal güvenlik reformu önemli düzenlemeler getiriyor. Başkanlara katılıyorum, istihdam paketi de hemen akabinde geliyor. O da önemli düzenlemeler getiriyor, örgütlenmenin yanında denetim, ihbar mekanizmaları geliyor. Arkasından tüm çalışan vatandaşlarımız tüm kazançlarını emekli aylığına yansıyacak. Bu da çok ciddi bir şekilde kayıt dışılığı önleyecek. İki türlü kayıt dışı var, birincisi direk olarak kayıt altında olmayan vatandaşlar, ikincisi çalıştığı halde hak ettiği ücreti göstermeyerek asgari ücretten gösterilen bir burada kayıt dışılık söz konusu. Bunun çözümüyle ilgili bu yasada ücretler banka kanalıyla ödenmesiyle ilgili bir yetki alınıyor ve o imkan da sağlanınca artık ikinci derecedeki kayıplık ortadan kalkacak. Bununla ilgili banka işlemlerinde SGK’ya bildirim zorunluluğu geliyor yasada. Dolayısıyla herhangi bir vatandaşımız bir işiyle ilgili bankayla yapacağı bir düzenlemede, bir çalışmada banka kayıt dışılığı direk Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirme imkanı doğacak.

Can Dündar: Bu eylemi nasıl değerlendiriyorsunuz sayın bakan?

Faruk Çelik: Efendim?

Can Dündar: Cuma günkü eylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faruk Çelik: Şimdi ona geleceğim, yalnız bu sorulara bir cevap vereyim.

Can Dündar: Lütfen, süremiz doldu.

Faruk Çelik: Sayın başkan iş güvenliğiyle ilgili yasal düzenlemeyi ve 2821, 22’yi yapalım dediler aynen katılıyorum, gündemimizde olan konulardır. Kamu personel rejimi yine hükümetin gündemindedir, o konu bizim için de aciliyeti olan bir konu. Şimdi burada iki önemli konu var bakınız.

Can Dündar: Toparlarsak sayın bakan.

Faruk Çelik: Şimdi denildi ki, bunu söylemek durumundayım yanlış anlaşılmalar var. Süleyman bey’in dediği gibi olumsuzlukları ortadan kaldırma konusunda hepimize düşen görevler var. Olumsuzlukları ortaya, olmayan olumsuzlukları ortaya çıkararak hiçbirimiz bir şey kazanmayız, ülkemize bir şey kazandırmayız. Yani 23 yıl Zonguldak’ta madende çalışan bir vatandaşımızın bu işte paniklemesi, bu işte sıkıntıya düşmesi, düşürülmeye hiç kimsenin hakkı yok ve buradan ne yapabiliriz, hak kayıpları var dedi sayın Uslu. Dediniz ki ölüm aylığı olarak 900 gün varken SSK’lılarda bunu 1.800’e çıkardınız dediniz ama burada bir şeyi söylemek istiyorum; 10 yıl çalışıp 3.600 günü olan emekli sandığı mensubu vatandaşımızın ölmesi halinde bunun da prim gün sayısını 1.800 güne indirdik, kamu çalışanları açısından son derece avantajlı bir durum oldu. Şimdi bu 4a kapsamındaki SSK’lılar için bir dezavantaj oluşturuyor, bunu bakınız görüşmeler yaptık borçlanmayı getirmemek kaydıyla yani bir uzlaşma açısından, diyalogun devamı açısından söylüyorum. Şimdi vatandaş askerliği borçlanıyor, askerliği borçlandıktan sonra da 180-200 gün çalışıyor, gösteriliyor. 200 gün çalışan bir vatandaşımız vefat ettiğinde biz bunu emekli maaşı bağlıyoruz varislerine. Burada böyle olacağına diyoruz borçlanmayı kaldırmak kaydıyla böyle bir düzenlemeyi, böyle bir iyileştirmeyi yapabileceğimizi söylüyoruz, bunlar bu diyaloglarla ortaya çıkan konular. Bunun yanında son olarak .....

Can Dündar: Toparlar mıyız sayın bakan.

Faruk Çelik: Cenaze yardımı, emzirme yardımı bakınız ne dersek diyelim şunu açıkça söylüyorum; emzirme yardımı şu anda 50 YTL’dir, 203 YTL’ye çıkarıyoruz.

Süleyman Çelebi: Hayır ama 5510’da bu değil sayın bakan.

Faruk Çelik: Cenaze yardımı 242 YTL’dir, şu anda 608 YTL’ye çıkarıyoruz.

Süleyman Çelebi: Sayın bakanım 5510’da bu yok.

Faruk Çelik: Bununla ilgili, fiili hizmet zammıyla ilgili de şunu söyleyeyim.

Bircan Akyıldız: Yetim kız çocuklarına ödenen parayı ....

Faruk Çelik: Fiili hizmet zammıyla ilgili evrensel kriter şu; ömrü kısaltan, çalışma süresini kısaltan işler, riskli ama riskten kasıt çalışma ömrünü kısaltan ve insan ömrünü kısaltan işler kriter olarak alınıyor artık. Biz bu genişlikteki bir fiili hizmet zammını sürdürme lüksüne sahip değiliz, bakınız açık söylüyorum. Bu konuda başından beri açık oynadık. Yani bir cam fabrikasında 70 derece sıcaklığın karşısında çalışanla cam fabrikasının diğer birimlerinde çalışan vatandaşı biz aynı kefeye koyamayız. Geçmişte tümdencilik vardı, bunu kaldırdık. Bizzat riskli ve yaşamından her gün bir pay alıp götüren, madende 560 metre Zonguldak’ın altına inen vatandaşımızın her an ölümle burun buruna olduğu gibi bu süreci bizzat yaşayanlarla ilgili fiili hizmet zammı düzenlemesi getiriyoruz. Netice ...

Can Dündar: Sayın bakan, neticeyi alalım buyurun.

Salim Uslu: Eskiden süre olarak ilave ediyordunuz, şimdi prim ödenmiş gün olarak sayılıyor.

Faruk Çelik: Şimdi bakınız ....

Can Dündar: Eyleme ilişkin görüşünüzü alalım, geleceğe dönük bir cümleyle bitirelim sayın bakanım.

Faruk Çelik: Yani bakınız çok önemli bir konu. Güncelleme katsayısı bu yasanın ana parametresidir, aylık bağlama oranı ana parametresidir, emeklilik yaşı tekrar ediyorum bugün sistemde olanları ilgilendiren ve sisteme girmiş olanları, bir gün dahi çalışmış olanları ilgilendiren bir olay değildir, 2036 yılından sonraki bir düzenlemedir. Prim gün sayısı tekrar ediyorum, kademelidir. Bugün yürürlüğe giren bir hadise değildir, bu konuda vatandaşlarımızı kimse, sizleri kastetmiyorum birileri yanıltmaya kalkmasın. Bu uygulamalar çok esnek ve uzun süreli geçişli düzenlemelerdir ve netice olarak şunu ifade ediyorum; ben bu ülke bizim diyorum, hepimizin. Bu ülkede eğer iktidar 50 yıllık, 70 yıllık, 100 yıllık bir düzenleme riskini göz önüne alıyorsa sosyal tarafların da bunu dikkate alarak Türkiye'nin geçmişte geleceğini mahveden anlayışlardan yana değil, Türkiye'nin geleceğini aydınlık kılacak anlayışlarda bir birliktelik sağlamamız gerekiyor. Yoksa sürekli olumsuzlukları arayıp, olumsuzlukları bulup, buluyorsanız olumsuzları gelin arkadaşlar tartışalım diyorum, gelin konuşalım diyorum.

Can Dündar: Böylece konuşmuş olduk konuyu.

Faruk Çelik: Eylem bence bu kadar diyaloga açık bir iktidar için, bu kadar diyaloga açık, kapıları sonuna kadar açmış bir bakan olarak söylüyorum bence uygun bulmadığımı ifade ediyorum.

Süleyman Çelebi: Suya yazılmadan ama değil mi sevgili bakanım.

Faruk Çelik: Sosyal tarafların da bunu dikkate alacağı düşüncesiyle kendilerine teşekkür ediyorum, bizi izleyen vatandaşlarımıza, sizlere de teşekkürlerimi, şükranlarımı arz ediyorum.

Can Dündar: Çok teşekkür ediyoruz, bende sayın bakana ve sayın konuklarımıza çok teşekkür ediyorum. Aslında 3 saati aşan bir yayın oldu, uzun bir yayın yaptık. Böylece basın çalışanlarının yıpranma payı ve iş güçlüğü de burada bir kez daha ortaya çıkmış oldu herhalde.

Süleyman Çelebi: Hava yollarında çalışanların da.

Can Dündar: Bunu da dile getirmiş olalım bu vesileyle. Evet görülen o ki belli konularda özellikle kamu çalışanlarının temsilcileri ve işçi temsilcileri gayet ortak paydalara vardılar. Birincisi başbakanın bugünkü demeci ortak bir tepkiye neden oldu. Böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu konusunda da bir konsensüs var, yasanın iyi ve kötü yanları olduğu konusunda da aynı şeyler söylendi, fakat temeldeki anlayışa ilişkin konfederasyon başkanlarının itirazı var ve burada başbakanın söylediğinin aksine ciddi kayıplar olduğunu dile getiriyorlar. Buna karşın sayın bakan hiçbir kayıp olmayacağı konusunda güvence veriyor. Zannediyorum bu toplantının önemli bir sonucu; evet yasa meclise geliyor ve yasada mecliste değişim konusunda, değişebileceği konusunda sayın bakanın burada vaadi oldu, dolayısıyla her şey bitmiş değil. Belki bu eylem, belki de arkasından gelecek diyalog çabaları yasada ıslaha yol açabilir sonucu çıktı. Eğer çıkmazsa bu eylem arkasından yeni eylemleri getirebilir, TÜRK-İŞ başkanı söyledi. Son dakikaya kadar demek ki bu diyalog süreci veya bu gerginlik bir şekilde sürebilir ve biz bu konuyu tekrar ele alabiliriz. Türkiye'nin 2036’lı, daha sonralarını tartıştık bugün. Oldukça da yoğun izleyici mesajı, belki bugüne kadar aldığımız en yoğun izleyici mesajına ulaştık, sizlerin ilgisini oraya koyan bir durum. Konunun takipçisi olacağız, Neden’de konuyu belki tekrar gündeme getireceğiz, belki sağlık boyutuyla yeniden tartışacağız. Yeniden bütün konuklarıma teşekkür ediyorum, bu gece programın tekrarı var, Cumartesi sabah yeniden yayınlanıyor, ayrıca programın burada konuşulan bütün metinlerini yarından itibaren internet sitemizde bulabilirsiniz. Hepinize iyi geceler diliyorum, haftaya yeniden Neden’de görüşmek üzere, hoşçakalın.