ÖYLE anlaşılıyor ki, ne pahasına olursa olsun kamu varlıklarını elden çıkarma sapkınlığı toplumun her kesimini, hatta saygın yargı organlarını bile etkilemeye başlamıştır. Bu varlıkların ekonomik önemine, stratejik değerine, kârlı olup olmadıklarına bile bakılmaksızın. Sırf özelleştirme aşkına.
Beceriksiz politika ve soygunlarla doğan kamu açıklarını kapatmak için.
ÖYLE anlaşılıyor ki, ne pahasına olursa olsun kamu varlıklarını elden çıkarma sapkınlığı toplumun her kesimini, hatta saygın yargı organlarını bile etkilemeye başlamıştır. Bu varlıkların ekonomik önemine, stratejik değerine, kârlı olup olmadıklarına bile bakılmaksızın. Sırf özelleştirme aşkına.
Beceriksiz politika ve soygunlarla doğan kamu açıklarını kapatmak için.
Hiç olmazsa yargı organlarının bu yanıltıcı atmosferden etkilenmemesi gerekirdi. Ne yazık ki, öyle değil. Son örnek, TÜPRAŞ ihalesini durduran Ankara İdare Mahkemesi kararının Bölge İdare Mahkemesi'nce kaldırılmasıdır.
Durdurmayı durdurma kararı kesinleştiğine ve süreç kaldığı yerden devam edeceğine göre, hiç olmazsa bu aşamada Bölge Mahkemesi'nin kararını eleştirme olanağı doğmuş sayılır. Artık her şeyi açıkça söyleme zamanıdır.
Ankara İdare Mahkemesi kararının gerekçesinde en önemli nokta, sadece iki teklif sahibi bulunduğu için zaten rekabet koşulları açısından tartışmalı olan ihalenin pazarlık görüşmelerinde açık arttırmaya da gidilmemesi ve bu bakımdan ''kamu yararı'' nın tam olarak korunmamış olmasıydı. Şimdi, Bölge Mahkemesi kararındaki şu sözlere bakın: ''Özelleştirme uygulamalarının amacının, ekonomide verimlilik ve kamu giderlerinde azalmayı sağlamak olması nedeniyle, bu amaçla yapılan ihalelerde en yüksek bedelin her zaman kamu yararına olmayacağı, bazı ahvalde özelleştirmenin gerçekleştirilmiş olmasının kamu yararına uygun olacağı hususları gözetilerek açık arttırma usulü uygulanmaksızın ihalenin sonuçlandırılmasında takdir yetkisinin hukuka uygun olarak kullanıldığı sonucuna varılmıştır.''
Ne demek ''bazı ahvalde'' ?
Türkiye'nin gurur kaynağı olan ve her yıl kâr ederek kamuya milyarlarca dolar kazandıran dört rafineriyi birden gerçek değerlerinin yarısına ''babalar gibi'' satmaya yönelik özelleştirmelerin ''gerçekleştirildiği'' hallerde mi?
Sonra, aynı karardaki şu sözler: ''...İhale bedelinin peşin ya da vadeli ödeneceğinin belirtilmemesi hususu da komisyon kararının iptalini gerektirecek nitelik ve ağırlıkta bir sakatlık olarak değerlendirilemeyeceğinden...''
Bunca büyük bir ihaledeki bu belirsizlik de ''sakatlık'' değilse, başka ne sakatlık olabilir? Sanki daha önceki özelleştirmelerde vadesinde ödenmemiş taksitler yüzünden kamunun milyarlarca doları deve yapılmamış gibi...
Kısacası, Rekabet Kurulu'ndaki tartışmalarla başlayarak mahkemeler arası çelişkilerle sürüp giden, ulusal savunma ve çalışma barışı açısından son derece kritik bir özelleştirme rezaleti söz konusu. Oysa, Özelleştirme İdaresi'nin ''üst düzey'' bir yetkilisi çıkmış, dünkü Hürriyet'e yaptığı ''değerlendirme'' de, sanki her şey normalmiş gibi, ''davanın esastan görüşülmesini beklemeyeceklerini, TÜPRAŞ'ı en uygun zamanda devredeceklerini'' söylüyor.
''Üst düzey'' ini sevsinler.