Eğitim Sen, 2011-2012 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı ile ilgili hazırladığı raporu açıkladı. Raporda eğitim sisteminin önceki dönemlerden çok daha kötü olduğu ve eğitimi dinselleştiren uygulamaların arttığı belirtiliyor.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), 2011-2012 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı ile ilgili hazırladığı raporu açıkladı. Raporda, önceki dönemlerde biriken sorunlar ile birlikte eğitimde yeni sorun ve olumsuzluklarla karşı karşıya kalındığının altı çizildi. Eğitimde ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme uygulamalarının son yılarda ki en yüksek seviyeye çıktığının kaydedildiği raporda, 2011-2012 eğitim-öğretim yılının ilk yarısının sonu itibariyle Türkiye'de eğitim sisteminde artık kronikleşen sorunların bütün ağırlığıyla varlığını sürdürmekte olduğu vurgulanırken, AKP Hükümeti döneminde, eğitim hakkının aynı zamanda bir kamu hizmeti olmaktan çıkarıldığı ve piyasa ilişkileri içine çekilip ticarileştirildiği kaydedildi.
'AKP İLE EĞİTİM PİYASACI VE ÖZELLEŞTİRMECİ BİR YAPIYA DÖNÜŞTÜ'
9 yıllık AKP iktidarının, piyasacı ve özelleştirmeyi temel alan eğitim politikaları ile eğitimi ve eğitim sistemini içinden çıkılması güç bir duruma sürüklediğinin belirtildiği raporda, "AKP bu süreci, bir taraftan yoğun siyasi kadrolaşma çabalarıyla yürütürken, diğer yandan demokratik, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim talepleri görmezden gelinmiş, bu yöndeki talepleri savunanlar adli ve fiili baskılarla sindirilmeye çalışılmıştır" denildi. Raporda, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in, ataması yapılmayan 300 bin öğretmene "atanamıyorlarsa başka iş yapsınlar" diyerek eğitime "şaşı" baktığını ortaya koyduğu belirtildi. Raporda, "Öğretmenlerin 3 ay tatil yapmadığını çok iyi bilen Milli Eğitim Bakanı, eğitim alanında hayata geçirilecek projelerine kamuoyu desteği sağlamak için eğitim emekçilerini kullanmış ve esas amacının eğitimde angarya çalışma uygulamalarını hayata geçirmek olduğu kısa sürede anlaşılmıştır" ifadesi kullanıldı.
'EĞİTİMİ DİNSELLEŞTİREN UYGULAMALAR SORUNLARI ARTTIRDI'
AKP iktidarı döneminde eğitimin ticarileştirilmesi uygulamaları ile eğitim sisteminin dinselleştirilmesi uygulamalarının birbirine paralel olarak hayata geçirildiği belirtildiği raporda eğitim müfredatının değiştirilmesi sürecinde önerilen "100 Temel Eser" içinde yer alan pek çok hikaye de kısaltma ve düzeltmeler yapılarak bu kitapların İslami söylemler eşliğinde yeniden düzenlendiği kaydedildi. Raporda ayrıca, zorunlu eğitimin kendi içinde kademelendirilerek 4+4+4 şeklinde 12 yıla çıkarılması için çalışmalar yapılmasının İlköğretimin bir bütün olarak değerlendirilmesi yerine 4+4 şeklinde belirlenmiş olması, ister istemez imam hatip okullarının orta bölümlerinin yeniden canlandırılması tartışmalarını gündeme getirdiğinin altı çizildi.
'İSTANBUL'DA DERSLİK BAŞINA DÜŞEN ÖĞRENCİ SAYISI 45'
Raporda, okulların fiziki yapı ve donanım açısından yaşadığı eksikliklerin sağlıklı bir eğitim hizmetinin verilmesini güçleştirdiği belirtilirken, okulların büyük bölümünde araç-gereç, kütüphane, altyapı donatım yetersizlikleri sürdüğü vurgulandı. Öğrencilerin büyük kentlerde 40-50 kişiye varan kalabalık sınıflarda, kırsal kesimde ise birleştirilmiş sınıflarda öğretim görmeye çalıştığının vurgulandığı raporda, "Sadece ilköğretimde öğrencilerin OECD ortalaması olan 22 kişilik sınıflarda sağlıklı bir biçimde tekli eğitim görebilmeleri için gerekli olan derslik sayısı 163 bin 309'dur. Resmi rakamlara göre Türkiye'de ilköğretimde derslik başına ortalama öğrenci sayısı 31, orta öğretimde 34, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Mersin, Antep, Urfa, Diyarbakır, Batman, Van ve Ağrı'da derslik başına ortalama öğrenci sayısı Türkiye ortalamasının üzerindedir. Sadece İstanbul'da derslik başına ortalama öğrenci sayısı ilköğretimde 45, orta öğretimde ise 41'dir" ifadesi kullanıldı.
'YİBO'LAR EN KISA SÜREDE KALDIRILMALIDIR'
Yatılı İlköğretim Bölge Okulları'nda (YİBO) eğitim gören öğrenci sayısında ciddi bir artış olduğuna dikkat çekilen raporda "2002-2003 eğitim öğretim yılında 546 YİBO'da okuyan öğrenci sayısı 166 bin 543 iken, 2011 yılında YİBO sayısı 539'a düşmüş, ancak YİBO'da okuyan öğrenci sayısı 247 bin 563'e yükselmiştir. Süreç içerisinde okullaşma sorununa temel çözümün bu kurumlar eliyle gerçekleştirileceği beklentisi oluşturulmuştur. Oysa temel olarak yapılması gereken, her çocuğun kendi ikamet ettiği yerde okul, derslik ve öğretmen açığı sorununun giderilmesi ve bu yolla çocukların kendilerinin ve ailelerinin ikamet ettikleri yerlerde eğitim görmelerinin sağlanmasıdır. Bu sürecin bir an önce gerçekleştirilmesi için acil düzenlemeler yapılmalı ve YİBO'lar en kısa sürede kaldırılmalıdır" denildi.
'ANA DİLDE EĞİTİM ÇOCUKLARIN GELİŞİMİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİDİR'
Anadilinde eğitimin, çocukların zihinsel gelişimlerinin, öğrenme yeteneklerinin ve sağlıklı bir kimlik edinmelerinin olmazsa olmaz koşullarından olduğunun vurgulandığı raporda, ilköğretim çağına kadar kendi anadili ile dünyayı ve çevresini tanıyan çocuğun, herhangi bir geçiş süreci yaşamaksızın yabancısı olduğu bir dil ile eğitime başlamasının, pedagojik açıdan kabul edilmez bir durum olduğu tespiti yapıldı. Raporda, Türkiye'de milyonlarca çocuğun kendi anadillerinde eğitim hakkından yoksun bırakılmasının, çocukluktan itibaren zihinsel gelişim ve kimlik edinme sürecini olumsuz etkilediğinin altı çizildi. Eğitim hakkının gerçekleşebilmesinin ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasının koşullarından birisi çocuğun anadilini öğrenmesi ve anadiliyle eğitime başlaması olduğunun vurgulandığı raporda, "Eğitimin yukarıda dile getirilen amaçlarına yönelik olarak başarıya ulaşması da aynı şekilde anadiliyle yakından ilgilidir. Anadilinde eğitim hakkı, BM sözleşmeleri dâhil birçok uluslararası düzenleme ile güvence altına alınmış temel bir insan hakkıdır. Birleşmiş Milletlerin sözleşmelerinin anadilinde eğitim ile ilgili maddelerine konulan bütün çekinceler kaldırılmalı, eğitim biliminin temel ilkelerinden birisi olan anadilinde eğitim hakkı tanınmalıdır" denildi.
'ÜCRETLİ ÖĞRETMENLİK YOKSUL BÖLGELERDE GERÇEKLEŞİYOR'
Raporda, ücretli öğretmen görevlendirmelerinin, yoğunluklu olarak yoksul olan ve Bakanlığın beklediği kadar "katkı payı" verilmeyen bölgelerde olmasının dikkat çekici olduğu belirtilirken, "Gelir düzeyi yüksek olan semtlerde kadrolu öğretmenler görevlendirilirken, yoksul semtlerdeki okullarda ücretli öğretmenler görevlendirilmekte, bu anlamda bizzat MEB tarafından yurttaşlar arasında 'resmi ayrımcılık' yapılmaktadır" tespiti yapıldı. Raporda, Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre 81 ilde 4 bin 93 dershanenin bulunduğunu dershanelerin yıllar içinde, aksi yöndeki tüm iddialara rağmen kamu okullarına alternatif haline getirildiği kaydedildi.
'ÖĞRETMEN AÇIKLARI SORUNU DEVAM EDİYOR'
Raporda, Milli Eğitim Bakanlığı'nın Kasım 2011 verilerine göre, Türkiye genelinde 661 bin 571 öğretmenin görev yaptığını, bunlardan 661 bin 411'inin kadrolu, 160'ının sözleşmeli olduğunu kaydetti. Raporda, Bakanlık verilerine göre 2011-2012 eğitim öğretim yılının ilk yarısında ek ders karşılığı çalıştırılan ücretli öğretmen sayısının 60 bin 94 olduğu ifade edilirken, "Bir yanda norm kadro esasına göre 126.137 öğretmen açığı varken, diğer yanda 300 bini aşkın ataması yapılmayan öğretmen bulunmaktadır" denildi. Raporda, 2011'de KPSS'ye giren ve resmi olarak atama bekleyen öğretmenlerin sayısının 264.277 olduğunun altı çizilirken her yıl eğitim fakültelerinden mezun olanların sayısının 33.783, diğer üniversitelerden mezun olup pedagojik formasyon eğitimi alanların sayısının ise 39.359 olduğu kaydedildi. Ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısının her yıl en az 73.142 kişi artığının vurgulandığı raporda, her yıl mezun sayısının yarısı kadar bile öğretmen ataması yapılmamasının, ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısını birkaç yıl içinde 500 binlere çıkacağı endişesine neden olduğu belirtildi.
Raporda, eğitimin temel bir insan hakkı olması devletin herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, eşit ve nitelikli eğitimi parasız olarak sunmasını gerektirdiği vurgulanarak, yaşanan sorunların yeni yarıyılda yeniden tekrarlanmaması için hükümet göreve çağrıldı.