• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel:

En önemli görev, emeğin yükselişini örmek

Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel, Sendikal Güç Birliği Platformu'nun faaliyetleri ile ilgili değerlendirmelerini bizimle paylaştı.

Petrol-İş WEB
26.10.2011

Temmuz ayı sonlarında bir ortak deklarasyonla çıkış yapan Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) İstanbul, Lüleburgaz, İzmir, Bursa ve son olarak Adana'da toplantılarını gerçekleştirdi. Bir dizi eylemde de ortak hareket ediliyor. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Eksik kalan bir şeyler olduğunu düşünüyor musunuz, yoksa iyi mi gidiyor?

Sendikal Güç Birliği'nin kamuoyu önünde ortak bir deklarasyonla çıktığından bu yana çok az bir zaman geçti ki, bu zaman 3-4 aylık bir zaman.

Bu kısa zamana rağmen yoğun bir tempo ve doğrusu beklenen de bir ilgi gördü. Zaten Sendikal Güç Birliği uzun yılların ihtiyacından, bir eksiklikten doğdu. Ayrı ayrı konfederasyonlara bölünmüş bir yapı, emek mücadelesinde ortak duruşun zorunlu olduğu hallerde bile bir araya gelemeyen, mücadeleyi öremeyen bir yapı bu birlikteliği yani “Emek’ten ve sınıf’tan yana ideolojik duruşu önüne koyabilen” bir sendikal dayanışmayı zorunlu, kaçınılmaz kılıyor idi.

Biz bunun 2008 1 Mayısında, 2009 1 Mayısında ve son olarak 2010 1 Mayıslarında ne tür sonuçlar doğurabileceğini, ortak bir duruş sergilendiğinde yasakları ve iktidarı nasıl aştığını yaşadık ve gördük.

Aslında var olan dayanışma kültürümüzü ortaklaştırma ve yoğunlaştırmanın adı SGBP. Kısa sürede önemli adımlar atıldı. Yıllar sürecek mücadele hattının kilometre taşları döşeniyor. Bu anlamda işçi sınıfı mücadelesinde önemli bir misyon üstlendiğine inandığım bu platformun yapacağı çok iş, katedeceği çok mesafe var.

Bu çıkış nasıl bir toplumsal karşılık buldu, sendikal alanda istediğiniz etkiyi yarattı mı? Nasıl tepkiler aldınız?

Elbette olumlu tepkiler aldı, olumlu anlamda yansımaları oldu. Tüm dünya sömürüye baş kaldırıyor, kapitalist sistem ABD gibi kapitalizmin merkezinde bile insanları sokağa döküyor. Gelişmiş, sanayileşmiş ülkelerin halkları emek – sınıf mücadelesini yeniden örüyor. Türkiye’de ses yok.

Bu ses bir yerlerden çıkmalıydı. Bu beklenen ses, “Sendikal Güç Birliği Platformu” umuyorum daha da güçlenecek, katılımlarla daha da gür çıkacak.

Türk-İş içinde daha önce de "muhalif" oluşumlar farklı birliktelikleri, alternatif yönetim listelerini ortaya çıkarttı. Bu deneyimlere ilişkin söyleyecekleriniz neler olabilir?
Sizin bir de Türk-İş yönetiminde geçirdiğiniz bir dönem var, bu tecrübenizle de birleştirerek yaklaşımınızı aktarabilir misiniz...

Bu platform öncekilerden farklı. Farkı; yalnız Türk-İş Genel Kurulu ve Yönetim Yapısına endeksli, sadece Genel Kurula ve Türk-İş’e odaklı hedef koymuyor önüne. Biraz daha iddialı, daha ötesi bir hareket.

Genel kurullar olur, yönetimler değişir-değişmez bunların ötesi, Türkiye işçi sınıfı, emek hareketi kapitalizmin-emperyalizmin ve onun adına politikalar oluşturanların, siyasi iktidarların karşısında nasıl bir duruş sergileyecek; nasıl bir mücadele hattı örecek onun adını koymaya çalışıyoruz. "Kısa dönem kârı" anlayışı ötesindeyiz. O nedenle bu hareket öncekilerden farklı olmalı.

İşçiler ve örgütleri bu anlayışı önce kendi yönetim yapılarında uygulayabilmeli yani;

Şeffaflaşmalı,
Demokratikleşmeli,
Kazanılmış hakları koruma anlayışını terk ederek, yeni haklar elde etme mücadelesine uygun bir mücadele hattı oluşturmalı,
Siyasi bir güç oluşturmalı v.s. gibi onlarca temel sorunları öncelikle sendikalar olarak biz kendi içimizde, sonra konfederasyonlarda uygulanabilir kılmalıyız.

Sonrası... Sonrası başta Türk-İş Yönetimi olmak üzere sendikal hareketi siyasi vesayetten kurtararak özgürleştirmek, varolan güven bunalımını ortadan kaldırır. Ve yeniden işçi sınıfının gücünü, birliğini kurabiliriz.

Perspektifiniz sadece genel kurul ile sınırlı değil ama yine de Türk-İş Genel Kurulu nasıl bir dönemeci ifade ediyor? 

Yaklaşan Türk-İş Genel Kurulu elbette önemli. Yaşanan geriye doğru bir dört yıl var. Bu dört yılda çalışma hayatı açısından yaşanan çok önemli olaylar da var.

Siyasi iktidarın, yani AKP’nin başta Türk-İş ve bağlı sendikalar olmak üzere yönelttiği saldırıları var. Ve hâlâ süren baskılar var. Orman-İş, Belediye-İş, Tekgıda-İş (Çaykur-Yörsan-Tekel), Hava-İş olmak üzere kendisine bağlı sendikalara yapılan baskı ve zulümleri görmezden gelen, işçileri sokağa atan, adeta imha planı uygulayan AKP’ye karşı susmuş-pısmış bir Türk-İş yönetimi, adeta Çalışma Bakanlığı Şube Müdürlüğü durumuna düşürülmüş bir Türk-İş Başkanı ve yöneticileri.

Bu süreç tüm Türkiye’de ve dünyada işçiler, emekçiler ve emekten yana olanlarca yakından takip ediliyor ve ibretle izleniyor.

Bu Genel Kurul bu nedenle Türkiye işçi sınıfı ve sendikal hareketi için çok ama çok önemli sonuçları olacak bir Genel Kurul olacaktır.

Sendikal hareketin geride bıraktığımız birkaç on yıla yayılan gerileme sürecinde farklı dönemler için farklı temel sorunlar tespit edilebilir.
İçinden geçmekte olduğumuz dönemin kritik vurgusu sizce nedir, sendikaların bugünkü acil sorununu nasıl tarif ediyorsunuz? SGBP bu çerçevede nasıl bir rol üstlenecek?

Bence sendikal hareket yeni bir döneme geçişin sancılarını yaşıyor. Bugüne kadar Türkiye’de sendikalar kamu ağırlıklı, o nedenle de “siyasi iktidarlarla iyi geçinme” politikalarının etkin uygulandığı, siyasi iktidarlarla bildik ilişkileri iyi sendikacılık olarak algılayan ve yansıtan bir anlayışın etkin olduğu bir çalışma modeli geliştirmişlerdi. Doğal olarak bu ilişkiler Ankara’da “bürokratik” sendikacılık diye ifade ettiğimiz sendikacı profili oluşmasına neden oldu. İşte bugün değişime ve dönüşüme direnen bu tip yönetim profili veya profilleri ile değişime öncülük edenlerin tartıştığı bir geçiş dönemi yaşanıyor. Ve bunun getirdiği sancılar...

Türkiye işçi sınıfı, SGBP öncülüğünde bu sancılı süreci aşacak ve tüm dünya ile birlikte yeniden ayağa kalkabilecek mi? Soru bu...

Yaşayacağız ve göreceğiz.
 

Sendikanız Tekgıda-İş'in bu oluşum içindeki yerini nasıl tarif ediyorsunuz? Tekgıda-İş'in yakın dönem bir "Tekel direnişi" tecrübesi var, bunun dersleri neler olabilir, SGBP'ye ne katabilir?

Tekgıda-İş Sendikası olarak bu dönemin, yani; özgür-bağımsız-demokratik-şeffaf sendikal yapının kurularak işçi sınıfının-emek mücadelesinin, emek bileşenleri ile yeniden ayağa kalkması gerektiği dönemin içinde yer almak bizim asıl ve asli görevimizdir diye düşünüyorum.

Bu anlayıştan hareketle 60 yıllık birikimi gelenekleri ve kurumsal kimliğiyle Tekgıda-İş, işçi sınıfı mücadelesinde önemli bir dönemeç olarak gördüğüm bu yapıyı (SGBP), öncelikle Türk-İş içerisindeki sendikalarımızla, sonrası diğer emek örgütleriyle güçlü ve etkin dayanışma sağlayacak şekilde destekliyor.

Kaldı ki, bu platform birlikteliğini başta da söylediğim gibi;

1 Mayıslarda, özelleştirme karşıtı politikalarda ve mücadelelerde,

Belediyelerde Belediye-iş’e karşı AKP’ce yapılan saldırılarda,

Yasa ve kural tanımayan işverenlere karşı eylemlerde,

Çaykur’da Tekel’de... kısaca hayatın her alanında ortaya koyan etkinlikler ve eylemliliklerde ortaya koymuştur zaten.

Bundan sonra da; yaşanan tecrübelerin ışığında, eksikleri de tamamlayarak işçilerin- emekçilerin, yoksulların, kısaca tüm ezilenlerin insan hak ve özgürlüklerini savunur çizgide olmaya devam devam edeceğiz.

Yeniden emeğin yükselişini örmek bizim en önemli görevimiz olacaktır.