İlişkilendirilmiş gazetecilik, tek sesli, tekel çıkarlarının emrindeki medya yapılanması pekiştikçe, haber değeri olan haberler haberleştirilmedikçe, yaşamımızı etkileyen gelişmelere ilişkin bilgi sahibi olabilme şansımız azalıyor, gözümüzden kaçan önemli şeyler oluyor...
İlişkilendirilmiş gazetecilik, tek sesli, tekel çıkarlarının emrindeki medya yapılanması pekiştikçe, haber değeri olan haberler haberleştirilmedikçe, yaşamımızı etkileyen gelişmelere ilişkin bilgi sahibi olabilme şansımız azalıyor, gözümüzden kaçan önemli şeyler oluyor...
Ancak işverenlerin en büyüklerinin örgütü TÜSİAD'ın gündemine girince, piyasacıların bayram yaptıkları ekonomideki pembe tablo gidişinin kimi olumsuz sonuçları üzerinde biraz düşünmek, tartışmak olanağı ortaya çıktı. Üretime, yatırıma değil, sadece paradan para kazanmaya gelen sıcak paranın yarattığı yapay pembe tablonun, dünya piyasa dengelerinin oynaması ile bozulması... İş dünyasının ithalat-ihracatta bozulan dengeden, gelir dağılımından, işsizlikten kaygıyla söz etme noktasına gelmiş olmaları...
Dövizin ucuz olmasının etkisinde, ithal ürünün dayanılmaz cazibesinde, katma değerin, ülke yatırımının ekonomik anlamının göz ardı edilmesinin birdenbire düzeltilmesi çok pahalıya mal olacak sorunlar olarak karşımıza çıkmaları. Güngör Uras' ın kulakları çınlasın, ithal edileni daha ucuz diye, aynı sektör zincirinde üretim yapan kardeşlerin önce pamuk üretiminin, sonra iplik yapanın, sonra kumaşçısının bir tek hazır ürünü satan kardeş ayakta kalmış olarak birbiri tarafından zincirleme iflas ettirilmiş olmaları örneği.
Ya da Hyundai'nin Avrupa'ya ürün satacak tümü ile dış kaynaklı yatırımı üzerinden yapılan kısır tartışmalar... Otomobil sektöründe Türkiye'de odaklanan büyük yatırımların, aslında giderek daha yüksek oranlarda ithalata dayanmasının sorgulanmaması. Örneğin araba kapı tokmaklarının bile hazır ithal edilmesi bağlantılı otomobil sektörü ithalat paylarının giderek büyümesi ile katma değerinin, Türkiye ekonomisine katkılarının küçülmesi. Aslında ne verip ne aldığımızın gerçek ekonomik değerlerinden habersiz kalışımız...
Petrol-İş Sendikası, bir ara çok sansasyonel boyutları nedeniyle siyasetin gündemine giren, sonra hemen gündemden düşen TÜPRAŞ özelleştirme vurgunu üzerine, yargılamaya dayalı olarak yeniden dikkatimizi çekmeye çalıştı. Şaibeli satışın durdurulmasına yönelik çıkış ve eylemleri bu kez haber bile olamadı. Üstüne üstlük yargının yürütmeyi durdurma kararı vermemiş olmasının haberi, anlamı değiştirilerek, satışa onay verilmiş gibi duyuruldu. Oysa esas hakkındaki yargılama devam ediyor, satış hukuken henüz onaylanmış değil. İlerde onaylansa bile hükümetin iki arada bir derede yaptığı operasyonla, yüzde 14'lük hissenin bilinen şirketlere, değerinin çok altında satılmasının aklanması siyaseten olabilemez bir durum.
Dikkatlerden çok fazla kaçan dünyadan taze bir gelişme Bolivya seçimleriydi. Seçimleri ABD politikalarının en şiddetli karşıtlarından sol parti ve eylemlerde ünlenen lideri Evo Morales kazandı. Tek başına Bolivya seçimleri olarak bakarsanız belki çok önemli bir gelişme gibi görünmeyebilir. Ancak ABD'nin arka bahçesi Güney Amerika'da arka arkaya ABD karşıtı sol iktidarların seçim kazanma sürecinin ciddi bir anlamı olmalı. Bolivya seçimleri öncesi bile dengeler öylesine ABD karşıtlığına dönüşmüştü ki... Başkan Bush' un siyasetten büyük bir ağırlıkla yaptığı Güney Amerika ülkeleri gezisi ve ortak ekonomik örgütü toplantısı ABD siyaseti için tam bir fiyasko olmuştu. Sadece gittiği her ülkedeki büyük protesto gösterileri ile değil, ABD'nin alınmasını istediği yeni ekonomik kararların reddedilmesiyle.
Bush yönetimi bugünlerde sadece Güney Amerika politikalarındaki üst üste yenilgileriyle değil, Asya politikaları ile de çok fazla eleştiri alıyor. Çünkü bir ayın içinde, Güney Amerika toplantılarının yenilgisinin üzerine Asya ekonomik işbirliği toplantıları geldi. ABD'nin ekonomik müttefikleri sayılan Japonya, Güney Kore'nin yanında, yeni dünya devi Çin, Rusya'nın bütün bölge ülkelerinin katılımıyla gerçekleştirdikleri Güney Asya Ülkeleri Birliği'nin (ASEAN) bir dizi olarak gerçekleştirilen toplantılarına ABD'nin davet edilmemiş olması büyük yankı yaptı.
Bush yönetimi, Irak bataklığında, Ortadoğu politikaları çıkmazında, sıcak savaşın sorunlarıyla boğuşurken ABD emperyal çıkarlarının bütününü göremez bir noktaya geldiği yolunda ağır eleştiriler aldı.
AB içinde, AB bütçesinin oluşması bağlantılı tartışmalar ister istemez ülkemizin medya gündemine girmiş olsa da gerçek anlamı, içeriği üzerinde durulamadı. İngiltere, Fransa, Almanya merkez ülkelerinin çatışan çıkarları üzerinden, dengede bir noktada uzlaşıldı. Kaybedenler başta Türkiye, AB'ye adaylar ve diğerleri. Kaçınılmaz aralarındaki zenginlik, yoksulluk uçurumu derinleşecek.