• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Öztaşkın'ın 26. Genel Kurul açış konuşması

'İşçi sınıfı ayağa kalkmalı'

Sendikamız Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın'ın 26. Dönem Olağan Merkez Genel Kurulu'nun açılışında yaptığı konuşmanın tam metnini yayımlıyoruz.

17.09.2011

Yurt içinden ve yurt dışından kongremizi onurlandırmak için gelen değerli misafirlerimiz,

Değerli basın mensupları,

Değerli delegeler,

Ülkemizin dört bir yanından kongremizi izlemek için aramızda bulunan Petrol-İş'in değerli üyeleri,

Hepinizi, şahsım ve Merkez Yönetim Kurulu adına saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

 

Değerli misafirler, değerli delegeler

Dört yıl önce bu kürsüden yaptığım konuşmada küresel ekonomik krizin gelmekte olduğuna ve buna bağlı olarak dünyada bölgesel çatışmaların yoğunlaşacağına işaret etmiştim. Geçen dört yılda bu öngörülerimiz ne yazık ki doğrulanmış, küresel krizle birlikte, krizi aşmada yöntem olarak kullanılan emperyalist saldırganlık ve çatışmalar sonucunda, dünya emekçileri ağır bedeller   ödemişlerdir.

Gelişmiş ülkelerde 2008 yılında patlak veren ve bütün dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz, siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel yıkıma yol açmış, 1970'li yıllarda kapitalizmin yapısal krizini aşmak için uygulamaya konulan, neoliberal politikaların çöküşüne de neden olmuştur.

Kriz aynı zamanda, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere dayatılan IMF ve Dünya Bankası politikalarının  iflasının da göstergesi olmuştur. Krizin asıl nedeni ise, kaynakların toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda eşit ve adilce dağıtımını engelleyen ve sadece kârı merkeze alan, kâr için her şeyi mübâh sayan kapitalizmin kendisidir.

Ekonomik çöküşü engellemek ve kapitalizmi ayakta tutmak için, sermayenin zararları kamunun kaynakları kullanılarak karşılanmış, krize karşı önlem veya şirketleri kurtarmak için uygulanmaya konulan paketlerle sermayeye çok ciddi kaynaklar aktarılmış, emekçilere ise “acı reçeteler” kesilmiş, dünya genelinde işsizlik ve yoksulluk artmıştır. Bu politikaların sonucunda da dünyada işsizlerin sayısı 205 milyona, açlık sınırının altında yaşayanların sayısı ise 925 milyona ulaşmış, çalışanların % 40'nın günlük geliri 2 doların altına düşmüş, açlıktan ölenlerin sayısı artmıştır.

İnsanlığa eşitsizlik ve adaletsizlikten başka bir şey getirmeyen, işsizliği ve yoksulluğu sürekli artıran, açlıktan insanların ölmesine neden olan, kâr için doğayı kirletip, tahrip eden genetiği değiştirilmiş ürünlerle  insan sağlığını tehdit eden, dünyayı yaşanmaz hale getiren bu sistem artık değişmelidir.

Bu anlayışla, Petrol-İş Sendikası dört yıl boyunca kapitalizm karşıtı mücadelelerin içinde yer almış, başka bir dünyayı kurma özlemlerinin gerçekleşmesi için  mücadele etmiştir. Sendikamız bundan sonra da kapitalizmin tarihin çöplüğüne atılması için, işçiden yana, emekten yana, barıştan, adaletten, eşitlikten yana bir sistemin kurulması için mücadele edecektir. Petrol-İş, bu amaçlar için mücadele eden herkesle işbirliği ve dayanışma içinde olacak, bu genel kurulda sizlerin kararlarıyla önümüzdeki dört yılın genel mücadele çizgisini bu şekilde belirleyecektir.

Bildiğiniz gibi Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da Arap Baharı diye adlandırılan bir tür halk isyanı diyebileceğimiz  çok önemli olaylar yaşanmaktadır. Bu olaylar sonucunda bazı ülkelerde diktatörlükler yıkılmış, iktidarlar değişmiştir. Bu değişimler Kuzey Afrika ve Ortadoğu'ya özgürlükleri mi getiriyor yoksa, bu ülkeler Büyük Ortadoğu Projesi'nin sonucu olarak, emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn mı ediliyor? Bunları yaşayarak göreceğiz. 

Komşumuz Suriye'de ise yaşanmakta olan olaylar nedeniyle, şu ana kadar  Batı medyasının iddiasına göre, binlerce insan yaşamını yitirmiştir. Suriye'nin demokrasiye geçmesi, insan hak ve özgürlüklerine saygılı bir ülke haline gelmesi hepimizin dileğidir. Türkiye komşularıyla, tarihsel, kültürel bağı olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki gelişmeleri, barış ve dostluk temelinde dikkatle takip etmeli, Ortadoğu'daki kaynak savaşlarının tarafı olmamalı, savaş ve işgal politikalarına karşı çıkmalı, Ortadoğu halklarının emperyalizme karşı oluşturacağı bağımsızlık ve özgürlük mücadelelerine destek olmalıdır.

Değerli misafirler, değerli delegeler

Sermayenin kendisi için en uygun koşulların oluştuğu yerlerde ve ülkelerde hiçbir engelle karşılaşmadan, hatta teşvikler alarak üretim yapmasını sağlayan ve ürettikleri ürünlerini dünyanın her yerinde hiçbir engelle karşılaşmadan pazarlayabildikleri ve adına küreselleşme denen uygulamalar sonucunda, bütün dünyada emek düşmanı politikalar giderek yaygınlaşmaktadır. 

Çünkü dünya üretimini elinde tutan  çok uluslu şirketler, dünya genelinde gerçekleştirdikleri üretimlerinde rekabeti ucuz, güvencesiz, örgütsüz ve esnek işgücü üzerinden yapmaktadırlar.

Bu politikaları hayata geçirebilmek için de, kazanılmış haklara el uzatılmakta, sosyal devlet uygulamaları ortadan kaldırılmaktadır. Sermayenin dünya genelindeki emek karşıtı uygulamalarına, sadece işyeri, işkolu ve ülke düzeyinde verilen mücadelelerle karşı koymaya çalışmak, Don Kişot'un yeldeğirmenlerine savaş açmasına benzemektedir.

Bunun için yüzümüzü dünyaya dönmeli, sendikacılıkta günübirlik işlerimizin de küresel ayağını oluşturmalıyız. Küresel sendikal yapıları güçlendirmeliyiz. Küresel federasyonlarımızın planlaması ve organizasyonuyla, çok uluslu şirketlerde dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, eş zamanlı örgütlenme kampanyaları yürütmeliyiz, dünyada işçisi sendikalı olmayan, bir tek çokuluslu şirket bırakmamalıyız. Ayrıca küresel federasyonlarımızın öncülüğünde, çokuluslu şirketlerde; bu şirketlerin üretim yaptıkları yere, bölgeye ve ülkeye bakmaksızın, dünyanın her tarafında uymakla   yükümlü oldukları çalışma şartları, ücretler ve sosyal hakların asgari standartlarının belirlendiği küresel çerçeve sözleşmeleri imzalamalıyız.

Yani ülke düzeyinde imzaladığımız işletme sözleşmelerinin benzerini çokuluslu şirketlerde dünya genelinde yapmalıyız.Üretim süreçlerindeki gelişmeler bize günümüz sendikacılığının gerçek başarısının, işçilerin küresel düzeydeki  işbirliği ve dayanışmasına bağlı olduğunu göstermektedir. İşbirliği ve dayanışmanın koşullarını ise teknoloji bize sunmaktadır. Bugün dünyanın en ücra köşesindeki bir işyerinin, bize olan uzaklığı sadece  bilgisayar tuşu mesafesindedir.

Örgütlü olduğu 28 işyeri çokuluslu kimya şirketlerine bağlı olan Petrol-İş Sendikası, küresel sendikacılığa çok önem vermektedir ve bu doğrultuda, küresel federasyonumuz ICEM ile  yakın işbirliği içindedir.  Avrupa federasyonumuz EMCEF, ICEM'in izlediği politikaları desteklemektedir. Güneydoğu Avrupa örgütümüz RETUNSEE ile ilişkilerimizi de bu çerçevede sürdürmekteyiz.

Sendikamız genel merkezinde; uluslararası ilişkiler birimimiz, bu anlayışla yapılandırılmış, uluslararası ilişkilerde politika ve stratejiler bu anlayış üzerine oturtulmuştur. Petrol-İş Sendikası, çokuluslu şirketlerde, dünyanın farklı ülke ve yerlerinde zincirleme şekilde yapılan üretim modelinde işkolu ayrımlarının ortadan kalktığını görmekte, bu görüş doğrultusunda Uluslararası Kimya, Enerji, Maden ve Genel Hizmet İşçileri Federasyonu (ICEM), Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (IMF), Uluslararası Tekstil, Deri İşçileri Federasyonu'nun (ITLGLWF) Dünya Küresel İmalat Federasyonu adı altında birleşmelerini hararetle desteklemektedir.

Küresel düzeyde  uygulanan üretim modeli, birebir ülkemizde de uygulanmaktadır. Bunun için, Türkiye sendikal hareketi, işkolu sendikacılığı anlayışını terk etmeli, ülke içinde, birden fazla işyeri olan ve ulusal düzeyde faaliyet gösteren bir şirketin bütün işyerlerinde örgütlenebilen sendikal model ve yapılar inşa etmelidir. Bu anlamda, küresel düzeydeki birleşmeler Türkiye sendikal hareketine örnek olmalı, gönüllü birleşmelerin, hukuki alt yapısı da oluşturularak, işkolu ve konfederasyonlar düzeyinde birleşik sendikal yapılar acilen yaratılmalıdır.

Değerli misafirler, değerli delegeler,

Ülkemizde, geçtiğimiz 4 yılda, siyasal gerilimlerin had safhaya vardığı, bir siyasal dönüşüm süreci yaşanmıştır. Yargı, bağımsızlığını yitirmiş, bir gecede çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle yasama ve yürütme süreçleri işlevsiz hale getirilmiştir. AKP hükümeti eliyle, Türkiye'nin siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel çehresi, yeniden şekillendirilirken, toplumsal muhalefet sindirilmiş, antidemokratik bir iklim yaratılmıştır. Toplumsal barışın önündeki en büyük engel Kürt sorunu çözülememiş, demokrasi, barış, eşitlik ve özgürlük talepleri görmezden gelinmiş, hak arayanların talebi baskı ve şiddetle bastırılmaya çalışılmıştır.

Hakları ve özgürlükleri güvence altına alacak, Anayasa değişiklikleri iktidar partisinin anlayışı doğrultusunda gerçekleşmiş, sivil Anayasa yapılamamıştır. Ayrıca geçtiğimiz dönemde  krize karşı önlem adı altında sermayeye ciddi kaynaklar aktarılmış, sıcak paraya dayalı, dışa bağımlı  ekonomik politika sürdürülmüş, gelir dağılımı adaletsizliği daha da artmış, gerçek işsizlerin sayısı   6 milyona ulaşmış, işçi ücretleri son 3 yılda reel anlamda % 7 gerileyerek yoksulluk artmış, işçilerin sendikalaşma oranı % 5 lere kadar gerilemiş, iş cinayetleri artmıştır.

Petrol-İş Sendikası, Türkiye'nin temel sorunlarının çözümünde her zaman taraf olmuş, her zaman söyleyecek sözü olmuştur. Düşünceye, inanca, kimliklere, kültürlere saygılı olmuş, bir arada, barış içinde kardeşçe yaşamı savunmuştur. Dört yıllık dönemde, Kürt sorununun ülke bütünlüğü içinde, aynı bayrak altında, demokratik yöntemlerle, demokrasi, barış, eşitlik ve özgürlük temelinde çözümünü savunmuş, her türlü şiddetin son bulmasını, silahların susmasını, Türk olsun Kürt olsun, kimliği ne olursa olsun hiçbir ananın yüreğinin yanmamasını savunmuştur, önümüzdeki dört yılda da  bu anlayışı savunmaya devam edecektir.

Yeni Anayasa, Kürt sorununun çözümünde de, ülkemizin gittiği yönün belirlenmesinde de önemli bir gösterge olacaktır. Gerçekten özgür, demokratik bir ülke mi olacağız yoksa, kimilerinin kaygıyla dile getirdiği gibi otoriter, baskıcı yönetim anlayışına mı sahip olacağız? Petrol-İş Sendikası, Anayasa'nın toplumsal mutabakatla hazırlanmasını, herkesin kendisini bu Anayasa ile ifade edebilmesini, siyasetin, ekonominin, toplumsal ve sosyal yaşamın emeğin çıkarları doğrultusunda şekillenmesini savunmakta, insanların düşünce, inanç ve kimliklerinden dolayı dışlanmadığı, her türlü ayrımcılığın ortadan kalktığı, insan olmanın gerektirdiği evrensel hakların ve özgürlüklerin yaşam bulduğu, doğanın metalaştırılmadığı, cinsiyet ayrımcılığının son bulduğu, kadına yönelik şiddetin sona erdiği, gençlerin geleceğinin güvence altına alındığı, çocuk haklarına saygılı, özgür ve demokratik bir Türkiye'yi savunmaktadır.

Sendikamız savunduğu ilkelerin hayata geçmesi için Anayasa tartışmalarında taraf olacaktır. Anayasa değişikliklerine katkı koyacaktır. Yeni Anayasa için referandumda olduğu gibi emek örgütlerinin ortak tutum almasını, ortak mücadele etmesini savunacaktır.

Değerli misafirler, değerli delegeler,

12 Eylül darbesiyle bastırılan, sindirilen; özgürlüklerden uzak, yasakçı, sendikaları ve sendikacıları kalıba sokmayı hedefleyen anlayışla hazırlanan, 2821 ve 2822 sayılı yasalarla yeniden dizayn edilen, Türkiye sendikal hareketi bir türlü toparlanamamış, gücünü ve etkinliğini ortaya koyamamıştır. Bu duruma yasal engellerle birlikte, sermayenin sendika karşıtı tutumu etken olsa da, sendikaların dünyadaki ve üretim süreçlerindeki değişimi zamanında algılayamamaları da, önemli etken olmuştur. Çünkü, üretimin nasıl yapıldığı, nasıl bir sendikacılık yapılması gerektiğini de belirler.

Üretim süreçlerindeki değişime paralel olarak, sendikaların yapılarını, politikalarını, mücadelede kullandıkları yöntem ve araçları değiştirmemeleri, kısaca değişim ve yenilenme stratejilerini önlerine koyamamaları sendikaların gücünün ve etkinliğinin azalmasına neden olmuştur. Türkiye sendikal hareketi,  bizim özelleştirme karşıtı mücadelemizde ve Sendikalı Ol kampanyamızda ortaya koyduğumuz yeni anlayışı, yeni stratejiyi, mücadelede kullandığımız yeni yöntem ve araçları uygulamaya koyamadığı taktirde ne yazık ki güç kaybı devam edecek, kazanımlar korunamayacak, kısa vadede yeni haklar elde edilemeyecektir.

Bu saydıklarıma ilaveten, bir kısmı hiç işçilik bile yapmadan yönetici olmuş, yöneticiliğini korumak için her şeyi mübah sayan anlayışla hareket eden, inancını, heyecanını yitirmiş, sendikacılığı görev ve hizmet yeri olarak değil, meslek olarak görmüş, temsil ettiği kitleye yabancılaşmış, mücadeleyi unutmuş, “hak verilmez alınır” şiarını “hak verilir, koltuk korunur”'a dönüştürmüş, sorun çözmenin  tek yolunun iktidarlara yaslanmak olduğuna inanmış hatta, kendilerine bazı siyasi anlayışların sendikal alandaki temsilcisi misyonunu biçmiş, sendikacılar da eklenince, bugünkü dramatik durum ortaya çıkmaktadır.

Ucuz, güvencesiz, kuralsız ve örgütsüz işgücü cennetine dönüşen ülkemizde bu tip sendikacılar hala sendikacılığa devam ediyorlarsa, Büyük Ozan Nazım'ın dediği gibi “Kabahat senin, demeğe de dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu senin canım kardeşim!”.

Artık Türkiye işçi sınıfı ayağa kalkmalı, örgütlenmeli, sendikalarına sahip çıkmalı, sınıfsal çıkarlar doğrultusunda çalışmayan, sendika yönetimlerini değiştirmeli, dayanışmayı, demokrasiyi ve değişimi önüne koymalı.

İşte biz, adına Sendikal Güç Birliği Platformu dediğimiz birlikteliği bunun için oluşturduk. Biz,  işçi sınıfı mücadelesine emek vermiş, katkı koymuş ve rahmete ermişlerin kemiklerini sızlatmamak, Seyfi Demirsoy'ların, Kemal Türkler'lerin mezarlarında rahat uyumalarını sağlamak için bir araya geldik.

Biz, işçi sınıfının mücadele ruhunu ve dayanışma ruhunu yeniden yaratmaya talibiz. Ömürlerini sendikacılığa adamış Ziya Hepbir'lerin,  İsmail Topkar'ların, Fuat Alan'ların, Avni Erakalın'ların, Kenan Durukan'ların yüreklerine su serpmek için gözlerinin arkada kalmaması için  bir araya geldik, yola çıktık, ayağımıza çelme takılmaya çalışılsa da yolumuza devam ediyoruz ve edeceğiz.

İşyeri işyeri, bölge bölge dolaşacağız. Türkiye işçi sınıfının umudu olacağız. Türkiye birleşik emek hareketini yaratacağız.

Türk-İş Genel Kurulu'nda da aynı kaygıları paylaşan, aynı anlayışları taşıyan ve bizimle beraber olmak isteyen sendikalarla, emek dostlarıyla listemizi çıkaracağız, alternatif olduğumuzu tüm Türkiye'ye göstereceğiz, seçimi kazanamasak bile birlikteliğimizi devam ettireceğiz. İlkelerimizi, prensiplerimizi ve programımızı uygulamaya devam edeceğiz.

Değerli Delegeler,

Sendikacılıkta, sadece eleştirerek değişim sağlanamaz. Eleştirdiğiniz her konunun alternatifini ve yeni modellerini de ortaya koymak durumundasınız. Bizim eleştirdiğimiz her konuda, önerilerimiz var. Örneğin günümüz sendikacılığının ihtiyaçlarını karşılayabilecek, donanım ve kapasiteye sahip, sendika yönetici ve temsilci adaylarını yetiştirmeliyiz. Bunu yapabilmek için öncelikle sendika yönetici ve temsilcilerinin sahip olması gereken kriterleri belirlemeli, kriterlere sahip kişileri akademik işbirliği ile açacağımız, sendikacılık okullarında yetiştirmeliyiz. Sadece bu okullardan mezun olanların aday olabildikleri, seçim sistemlerini uygulamaya koymalı böylece, sendika yönetici ve temsilcilerinin niteliksel değişimini sağlamalıyız.

Elbette ki sendikalar üyelerinin seçme ve seçilme  haklarını güvence altına almalı, keyfiliğe izin vermemelidir. Bu ihtiyacı karşılamak için de eğitimci kadrolarını sayıca artırmalı, eğitimi sürekli kılmalıdırlar. Sendika olarak, 12 yıldır uyguladığımız Aktif Üye Eğitimi ve iki dönemdir uyguladığımız Temsilci/Yönetici Eğitimleri ile, bizler bu hedefi kısmen başardıysak da, elbette ki eğitimimiz model, içerik ve sonrasındaki uygulamalarla doğrudan bu amaca hizmet etmemektedir.

Değerli delegeler,

Gelin, bir çok konuda olduğu gibi, bu konuda da Türkiye sendikal hareketine, örnek ve model oluşturalım. Örneğimizi ve modelimizi, hukuki alt yapısı olmadığı için, delege seçimlerinde uygulayamasak bile, temsilci seçimlerinde uygulayalım. “Temsilci Adayı Yetiştirme Eğitimi” adı altında yeni bir eğitim programını uygulamaya koyarak, bu eğitimden başarı ile çıkan üyelerimizin, aday olduğu temsilci seçim sistemini oluşturalım. Genel kurulun, bu yöndeki iradesi, gelecek 4 yılın çalışma programına ışık tutacak, 5-6 yıl içinde sendikamızdaki niteliksel değişimin gerçekleşmesini sağlayacaktır.

Geçtiğimiz 4 yılda, yeni bir fikri ve modeli uygulamaya koyduk. Adına “Sendikalı Ol” dediğimiz, toplumdaki sendikal örgütlenme algısını, pozitife dönüştürmeyi amaçlayan, sadece işyerini ve işçileri değil, bir yörenin, bir bölgenin topyekün örgütlenmesini hedefleyen örgütlenme  kampanyasını gerçekleştirdik. Yerel ve bölgesel gerçekleştirdiğimiz ve çok olumlu sonuçlarını aldığımız kampanyamızı, önümüzdeki 4 yılda da, yeni içerik ve versiyonlarla sürdürmeye devam edeceğiz. Bu kampanyayı sahiplenmenizi, Türkiye'nin dört bir yanına taşımanızı rica ediyorum.

Unutmayın ki,  örgütsüzlerin örgütlenmesine esas örgütlü olanların ihtiyacı vardır. Örgütlü olanlar işini, örgütünü ve kazanımlarını, ancak örgütsüz olanların örgütlenmesiyle koruyabilir. Yaşamınızı örgütlü sürdürebilmeniz için ve örgütsüz işçilerin örgütlenerek yeni kazanımlar elde etmesi için hepinizi gece demeden, gündüz demeden çevrenizdeki, bölgenizdeki örgütsüz işyerlerini örgütlemeye davet ediyorum.

Geçtiğimiz 4 yıl boyunca, bir taraftan toplumsal mücadelenin her alanında, gücümüz yettiğince yer almaya çalıştık. Gençlere, kadınlara, emekten yana sanat ve akademik çalışma yapanlara destek verdik.

Diğer taraftan 448 gün süren Novamed grevini sonuçlandırdık.

Petkim'in özelleştirilmesine karşı direndik.

Toros Gübre'de, Neşe Plastik'te, Saybolt' da grev yaptık.

246 gün süren Polyplex,

209 gün süren Bericap,

20 gün süren Sa-Ba işyerlerindeki direnişleri, başarıyla gerçekleştirdik,

TPAO'da iş bıraktık.

Bir çok işyerimizde Toplu İş Sözleşmesi süreçlerinde eylemler yaptık.

Emeklilik yaşının yükseltilmesine ve sağlıktaki ticarileşmeye karşı bütün işyerlerimizde eylemler gerçekleştirdik. Bu eylemleri, direnişleri, grevleri yaşatan ve tümünü başarıyla sonuçlandıran üyelerimizi şahsınızda tek tek kutluyorum.

Değerli Delegeler,

Biz Petrol-İş Sendikası'yız.  Biz Petrol-İş'liyiz.

Biz Petrol işçisiyiz, ilaç işçisiyiz, kimya işçisiyiz, lastik işçisiyiz.

Biz Türkiye işçi sınıfının bir parçasıyız.

Türkiye sendikal hareketi içinde yerimizi, misyonumuzu ve sorumluluklarımızı biliyoruz. 61 yıllık geleneğin mirasının bugünkü taşıyıcılarıyız.

Alnımız ak, başımız dik.

Bu sendika sendikal ilkeleri, prensipleri, mücadelesi ve politikalarından dolayı hiçbir üyesinin başını eğdirmemiş, bundan sonra da eğdirmeyecektir.

Ben Genel Başkan olduğum sürece,  sizin gibi örgütüne sahip çıkan üyeler olduğu sürece, başınız dik, alnınız açık olacak. Kim ki bu sendikanın geleneklerine, ilkelerine, prensiplerine, mücadeleci ruhuna karşı çıkarsa bunları kişisel, siyasal veya başka çıkarları için değiştirmeye kalkarsa karşısında ilk önce beni, sonra sizleri bulacaktır.

Bu kişi kim olursa olsun yakasına yapışır, birlikte hesap sorarız. Yanlış yaparsam da hesabı önce size, yani 25.000 Petrol-İş üyesine ve onlar adına burada bulunan 250 delegemize veririm.

Bu duygu ve düşüncelerle ,

26.Olağan Merkez Genel Kurulumuzun sendikamızın demokratik ilkelerine uygun bir şekilde geçmesini diler,

Genel Kurulumuzun, üyelerimize ve Türkiye işçi sınıfına hayırlı olmasını dilerim.

Merkez Yönetim Kurulu adına hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Aday olanlara şimdiden başarılar diliyorum.