• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Kadınlardan başbakana protesto

Erdoğan’ın kürtaj karşıtı açıklamalarına kadınlar eylem ve açıklamalarla tepki gösterdi. Feministler Başbakanlık Ofisi önünde “kürtaj haktır tartıştırmıyoruz” eylemi yaparken ÖDP’li kadınlar, Üniversiteli Kadın Kolektifi, Halkevci Kadınlar ve SKM de yaptıkları açıklamayla başbakana cevap verdi.

28.05.2012

Feministler başbakanın kürtaj karşıtı açıklamalarına sokakta yanıt verdi. İstanbul'da başbakanlık önünde protesto eylemi yaptı. ÖDP'li Kadınlar, Sosyalist Kadın Meclisleri ve Üniversiteli Kadın Kolektifi de yazılı açıklamalarla başbakana tepki gösterdi. Halkevci Kadınlar, başbakanın açıklamasının ardından kadınların kazanılmış haklarına dönük saldırı karşısında neler yapabileceklerini konuşmak üzere kadın örgütlerine toplantı çağrısı yaptı. Toplantı 28 Mayıs Pazartesi saat 19.00'da Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nde gerçekleşecek. 

Feministler başbakanlık önünde yol kapattı 
Erdoğan'ın "Kürtaj cinayettir" açıklamalarına tepki gösteren feminist kadınlar, Beşiktaş'ta bulunan Başbakanlık ofisinin girişindeki caddeyi trafiğe kapattı. "Kadınlar, "Başbakan hem Roboski cinayetinden hem de sistematik kadın cinayetlerinden sorumludur, bedenlerimizden değil" dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kürtaj cinayettir. Uludere neyse kürtaj da odur" açıklamalarına tepki gösteren feminist kadınlar, Beşiktaş'ta bulunan Başbakanlık ofisi önünde eylem yaptı. Başbakanlık ofisinin girişi polis ablukasına alındığı için cadde üzerinde bulunan kaldırımda basın açıklaması yapan feminist kadınlar, açıklamanın ardından İstanbul'un en işlek caddelerinden olan Beşiktaş Caddesi'ni trafiğe kapattı. 

Bir süre cadde üzerinde oturma eylemi yapan kadınlar, polisin müdahale tehdidinin ardından eylemlerini bir süre daha devam ettirerek sona erdirdi. 

"Başbakan elini bedenimden çek", "Tayyip sen yat kuluçkaya" sloganlarının atıldığı eylemde feminist kadınlar adına açıklama yapan Güneş Engin, "En az 3 çocuk diye çıktınız yola, hızınızı alamadınız 5 dediniz. Şimdi ise 'sezeryanla doğuma karşıyım, kürtaj cinayettir' diyorsunuz. O da yetmiyor, faillerini bile bile gizlediğiniz bir devlet cinayeti olan Uludere ile kürtajı eşitliyorsunuz" dedi. 
Başbakan'ın kadın bedenini devlet meselesi haline getirip istediği gibi konuşamayacağını vurgulayan Engin, "'Kürtaj cinayettir' diyerek, insanlık tarihi boyunca süregelen kadın doğurganlığını denetleme ve beden sömürüsünü meşrulaştırma amacı taşıyan söylemlerinize biz kadınlar yüzyıllardır direniyoruz ve direnmeye devam edeceğiz" şeklinde konuştu. 

Doğum kontrol yöntemlerinin pahalı olduğunu, ucuz yöntemlerin ise kadınların sağlık hakkını ve yaşama hakkını riske attığını ifade eden Engin, daha yüksek standartlarda doğum kontrol yöntemlerine tüm kadınların ücretsiz ve kolay erişimi sağlanması gerektiğini, sağlık ve nitelikli koşullarda ücretsiz kürtaj hakkının güvence altına alınması gerektiğini vurguladı. 

Engin şöyle konuştu: "Kadınlar AKP Hükümetinin sağlık reformları ve aile hekimleri yüzünden doğum kontrol yöntemlerine ulaşamamakadır. Bunları yapması gereken Başbakan, 'Kürtaj cinayettir, sezeryana karşıyım' diyerek açıkça devletin pozitif yükümlülüklerini tanımamakta, kadına karşı ayrımcılık yapmakta, bedenimiz üzerinde egemenlik kurmaya çalışmaktadır. Başbakanı derhal özür dilemeye, kadınlara, temel haklarına karşı mütecaviz söylemler yerine kadın cinayetlerini bir an evvel durdurmak için harekete geçmeye çağırıyoruz. Başbakan hem Roboski cinayetinden hem de sistematik kadın cinayetlerinden sorumludur, bedenlerimizden değil." 

Halkevci Kadınlar:'Kürtaj hakkını neoliberal muhafazakar AKP'ye tartıştırmayız' 
Halkevci Kadınlar yazılı bir açıklama yaparak kadınların kendi bedeni üzerinde söz söyleme hakkının, kadın mücadelesinin bir kazanımı olduğunu vurguladı. Açıklamada, erkek egemen kapitalist sistemin kadınların bedeni üzerinde erkek ve kapitalist düzen iktidarını kurmak için kürtaj hakkını hedef aldığı, dünyada hangi dinden olursa olsun muhafazakar siyasi akımların da bu nedenle kürtaj karşıtlığını örgütlediği belirtildi. 

Halkevci Kadınların açıklamasının tam metni şöyle: 

Kürtaj hakkını neoliberal muhafazakar AKP'ye tartıştırmayız 
Başbakan Erdoğan’ın 25 ve 26 Mayıs’ta arka arkaya yaptığı kürtaj karşıtı açıklamalar, AKP iktidarının neoliberal muhafazakar toplum ve kadın (onlara göre aile) politikalarının bir yansımasından ibarettir. 

Tayyip Erdoğan Uluslararası Parlamenterler Konferansı kapanış oturumunda yaptığı konuşmayla kadın düşmanı yüzünü bir kez daha açığa çıkarmıştır. “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum” diyen Tayyip Erdoğan, üç çocuk ile başladığı kadın bedenine yönelik saldırılarını devam ettiriyor. Bu açıklamadan bir gün sonra ise AKP Genel Merkez Kadın Kolları 3’üncü Kongresi’nde “Her kürtaj bir Uludere’dir” diyerek Kürt halkına karşı izlediği politikayı kadın düşmanı politikalarıyla iç içe geçiriyor. 

Kürtaj hakkı kendi bedenleri, doğurganlıkları ve yaşamları hakkında söz sahibi olmak isteyen kadınların hak ve eşitlik mücadelesinin temel kazanımlarından birisidir. Öte yandan “yaşam hakkı”, “cinayet” gibi argümanlarla kürtaj karşıtlığının örgütlenmesi tüm dünyada hangi dini inanışı benimserse benimsesin muhafazakâr siyasi hareket ve partilerin temel söylemlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu söylemi erkek egemenliğinin ve kapitalizmin doğal ittifakı olan gerici / muhafazakar siyasi hareketlerin benimsemesi de elbette tesadüfi değildir. 

Kadın bedeni üzerinde mutlak bir erkek tahakkümü kurmak isteyenler, kürtaj hakkı başta olmak üzere doğrum kontrol ve diğer tüm üreme hakları, kadına kendi bedeni üzerinde söz ve karar hakkı tanıdığı için, öncelikle bu hakları hedef almaktadır. Kadının emeğin yeniden üretimi sürecindeki eşsiz işlevi doğurganlığı, onun kontrolüne bırakmak yerine kendi denetimi altına almak isteyenler kadının toplumsal varlığını ancak doğurganlığı ile eşitleyerek, kendi erkek egemen kapitalist sistemlerinin sürekliliğini garanti altına almak isteyenlerdir. 

Tüm dünyada bu anlayışla kürtaj karşıtlığını örgütleyenler cephesinde Türkiye’den AKP hükümetinin yer alması da tesadüf değildir. Çünkü AKP hükümeti, gerici, cinsiyetçi, piyasacı politikalarıyla iktidarda olduğu 9 yıl boyunca sistematik bir biçimde kadınların kazanılmış haklarını gasp etmiş, bir yandan emeğini değersizleştirirken bir yandan da sömürüyü derinleştiren bir kadın politikası izlemiştir. Kadın düşmanı olarak nitelenebilecek bu sistematik saldırı AKP hükümetinin gerici-piyasacı toplumsal tahayyülünde kadına biçilen rolü ev ile iş yeri arasında sınırlayan, kadını aile ile eşitleyerek kimliksizleştiren temellerle dayanmaktadır. Kadından sorumlu devlet bakanlığını Sosyal Politikalar ve Aile Bakanlığı’na çevirerek bu anlayışı resmi devlet politikası haline getiren AKP hükümetinin şimdi de kadınların kendi beden ve yaşamları üzerindeki söz ve karar hakkına saldırması sıradan bir gericiliğin, sıradan bir cinsiyetçiliğin ürünü değil, kadın düşmanı gerici- erkek egemen- neoliberal politikalarının bir gereğidir. 

Fakat bu politikaların karşısında susmayan, patriyarkal kapitalizmin kendisine biçtiği gömleğe yırtıp atacak kadar cesur kadınlar her zaman vardı, şimdi de var. Halkevci Kadınlar geçmişten bugüne tüm dünyada kürtaj hakkı için eylem yapan tüm kız kardeşlerinin, kürtaj yasağını delmek için yaşamı, mesleği pahasına bu mücadeleyi yürüten kız kardeşlerinin bedel ödeyerek kazandığı bu hakkı dinciliğin, ayrımcılığın, piyasacılığın ucuz politika ve söylemine teslim etmeyecektir. 
Yaşasın Kadın Mücadelesi 
Bedenimiz, Emeğimiz Bizimdir 

Üniversiteli Kadın Kolektifi: 'Saldırılara cevabı sokakta verelim' 
Üniversiteli Kadın Kolektifi bir açıklama yayımlayarak başbakanın açıklamalarını, kadınların temel haklarına dönük saldırıların hızlanacağına işaret olarak yorumlamak gerektiğini söyledi. Kadınların saldırılara karşı sokakta direneceğini belirtti. 

ÜKK'nın açıklamasının tam metni şöyle: 

AKP’ye karşı mücadeleyi yükseltmek için sokaklarda olacağız 
Kürtaj ve doğum kontrolün yasallaşması için yıllarca mücadele eden kadınlar, bugün de kadının bedeni ve söz hakkı üzerindeki baskılara son vermek için bir arada olmalı; erkek egemen sitemin ve neoliberalizmin sureti olan AKP'ye karşı mücadeleyi yükseltmelidir 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz gün katıldığı uluslararası bir konferansta yaptığı konuşmada, bu sefer de kadınların kazanılmış en temel haklarından biri olan kürtaj hakkına saldırdı 

Başbakan Tayyip Erdoğan, Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı'nın uygulanmasına ilişkin 5.Uluslararası Parlamenterler Konferansı kapanış oturumunda yaptığı konuşmada, kürtaj hakkını hedef aldı. Yaptığı açıklamada kürtajı cinayet olarak tanımlayan Erdoğan, sezaryenle doğuma da karşı olduğunu ifadelerine ekledi. AKP'nin kadın düşmanı politikalarını gözler önüne serercesine sarf ettiği sözlerle, kadını aile içinde tanımlamayı sürdürürken “3 çocuk” isteğini de yineledi. Çocuklar konusunda yaşadığı “hassasiyetin” yaptığı açıklamada etkili olduğunu ifade ederken, Uludere'de katledilen çocuklar için ise, acılara duyarlı olmaktan uzak bir yaklaşımla: “Her kürtaj bir Uludere'dir” şeklinde buyurdu. 

Kürtaj, en basit şekliyle hamilelik veya istenmeyen hamileliğe son verilmesi şeklinde tanımlanabilse de, kadın mücadelesi açısından kuşkusuz daha derin anlamları var. Feministlerin yıllarca mücadele ederek kazandığı kürtaj ve doğum kontrolü hakkı kadının kendi bedeni üzerinde söz sahibi olabilmesinin somut göstergelerinden birini oluştururken, üreme hakkının da temel koşullarından birisi olma özelliğini saklı tutuyor. 

Sezeryan ise, yüzyıllardan beri uygulanan bir doğum yöntemi. “Sezeryan'a karşıyım” lafı ise, çok geçmeden uygulamadaki yankısını bulmuşa benziyor. Nitekim Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın: "Gereksiz yere sezaryen oranlarını çok yükseltmiş olan özel hastanelerle ilgili yaptırımlarımız olacak” şeklindeki ifadeleri Başbakan Erdoğan'ın dünkü açıklamalarının temelsiz olmadığını kanıtlayacak nitelikte. 

Kuşkusuz AKP, bu popülist açıklamaları ile kendi muhafazakar tabanına dönük oynasa da başbakanın her defasında dile getirdiği “En az 3 çocuk” sözleri ve son olarak da kürtajın cinayet olduğunu açıklamaları kadının bedeni üzerindeki baskı mekanizmalarını güçlendirirken aynı zamanda ucuz işgücü yaratmanın temelini ailede; kaynağını ise kadında görüyor. 
Yapılan açıklamanın bir başka okuması da, tecavüze uğrayıp hamile kalan kadınlar üzerinden yapılabilir. Her gün onlarca kadının tecavüze uğradığı Türkiye'de, kürtajı bir cinayet olarak tanımlamak başka bir noktada tecavüzcüsüyle evlendirilmeyi de meşrulaştırıyor. 

Hükümet programında yer alan ve her defasında tekrarlanan “güçlü birey, güçlü aile, güçlü devlet” projesi ile kadının aile içinde tanımlanması; erkek egemen sistemin ve neoliberal politikaların devamlılığı için vazgeçilmez bir proje. 
Kadın mücadelesinin en somut kazanımlarından biri olan kürtaj ve doğum kontrolü hakkı AKP’nin son kadın politikalarının yeni saldırı hedeflerinden biri olacak ki Tayyip Erdoğan bu açıklamayı yapma gereksinimi duyuyor. 
Kürtaj ve doğum kontrolün yasallaşması için yıllarca mücadele eden kadınlar, bugün de kadının bedeni ve söz hakkı üzerindeki baskılara son vermek için bir arada olmalı; erkek egemen sistemin ve neoliberalizmin sureti olan AKP’ye karşı mücadeleyi yükseltmelidir. 

AKP tarafından kadın bedenine yönelik saldırıların giderek arttığı ve artacağı bu süreçte kadınların önlerine koyması gereken politik ve ideolojik mücadele programı ve bu programı hayata geçirecek ciddi pratik adımlara ihtiyacı vardır. Elbette ki kadınların bu adımları hayata geçireceği tek alan sokaktır. 

ÖDP’li Kadınlar: ‘Başbakan elini dilini bedenimizden çek’ 
ÖDP’li Kadınlar tarafından yapılan yazılı açıklamada şiddete, tacize, tecavüze maruz kalan kadınları hatırlattı, “Erkek egemen kapitalist düzenin bütün kurumlarıyla birlikte kadın emeğine, bedenine ve kimliğine yönelik saldırıları devam ettikçe kadınların direnişi de sürecektir” dedi. 

ÖDP’li kadınların açıklamasının tam metni şöyle: 
BAŞBAKAN ELİNİ DİLİNİ BEDENİMİZDEN ÇEK! 

İktidara geldikleri günden bugüne Başbakan ve AKP’li bürokratlar tarafından kadınlar üzerine sarfedilen namus ve ahlak içerikli ifadelerden sonra kadınlar bir de katillikle suçlanıyor. Başbakan Erdoğan BM Nüfus Fonu ve Avrupa Parlamenterler Forumu tarafından düzenlenen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı'nda sezeryan doğumu ve kürtajı cinayet olarak tanımladı 
Biz kadınlar soruyoruz ki; 
Samsun’da daha geçen yıl işsiz bir ailenin 2,5 aylık bebeği Kübra bebek açlıktan ölürken, 
Antalya’da bir baba 12 yaşındaki kızını borcuna karşılık 5 bin TL ye 54 yaşındaki bir adama satarken, 
Siirt’te 4 kız çocuğu, aralarında yerel politikacıların ve devlet görevlilerinin de olduğu 35 kişinin tecavüzüne uğrarken, 
Erzurum’un Tortum ilçesinde yapılmak istenen HES’lere karşı mücadele ettiği için hakkında 8 ayrı dava açılan 18 yaşındaki Leyla Yalçınkaya yargılanırken, 
Öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümünü protesto ettiği için Dilşat Aktaş“kız mıdır kadın mıdır”diye hitap edilip, polisler tarafından kalçası kırılırken, 
13 yaşındaki bir kız çocuğu N.Ç. aralarında devlet görevlilerinin de bulunduğu 26 kişinin tecavüzüne uğrayıp mahkeme tarafından hakkında rıza ile yaptığı kararı verilirken, 
Münevver Karabulut cinayetinin hemen arkasından katilleri yakalamak yerine “kızını serbest bırakırsan ya davulcuya, ya zurnacıya” diye açıklama yapılırken, 
Polise ve savcılığa başvuru yaptığı halde hiçbir tedbir alınmadığı için öldürülen Ayşe Paşalı gibi her gün 5 kadın babası, kocası,erkek kardeşi veya sevgilisi tarafından öldürülürken, 
Ülkemizde zaten 5,5 milyon çocuk gelin varken ve 4+4+4 yasasıyla çocuk gelin olma durumunun önü açılırken, 
Sadece evli kadınlar şiddete karşı koruma altına alınırken, sadece eşi ölmüş kadınlara sembolik maaşlar bağlanırken, 
100 bin kadına eğitim, bakım, istihdam ve güvence sağlamak yerine devlet tarafından vesika verilirken, 
Kim namuslu? Kim ahlaklı? Kim katil? 
Erkek egemen kapitalist düzenin bütün kurumlarıyla birlikte kadın emeğine, bedenine ve kimliğine yönelik saldırıları devam ettikçe kadınların direnişi de sürecektir. 
Başbakan elini,dilini bedenimizden çek! 
Emeğimiz,bedenimiz,kimliğimiz bizimdir! 

SKM: ‘Bedenimiz bizimdir’ 
Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) tarafından yapılan açıklamada AKP’nin kadın düşmanı politikalarını hatırlattı ve kazanılmış haklarının gasp edilmemesi için mücadele edeceklerini söyledi. 

SKM tarafından yapılan yazılı açıklamanın tam metni şöyle: 

Bedenimiz bizimdir 
Başbakan Erdoğan kürtaj ve sezaryenle ilgili "Sezaryene karşıyım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı." şeklinde açıklama yaparak, kadınların bedenlerine yönelik yeni bir saldırı gündeme getirdi. 
Bu açıklama, kadın cinayetleri karşısında duyarsız kalan, görmezden gelen, davalarda 'tahrik indirimi' adı altında erkek katilleri aklayan, tecavüz davalarında, 'rızası vardır' diyerek tecavüzcüleri koruyan yasaların değişimi konusunda tek bir adım atmayan AKP Hükümetinin kadınlara saldırı politikalarının Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ağzından dile getirilmesidir. 
Erdoğan ve AKP Hükümeti'nin diğer erkek bakan ve vekilleri de her fırsatta zaten kadınların kaç çocuk yapacaklarından başlayarak, kadının toplumsal hayatta nasıl konum alacağına varana kadar her alanda karışmaya kendilerine hak olarak görüyor. Başbakan Erdoğan'ın son açıklaması ve daha önceki tüm açıklamalar, erkek egemen kapitalist devletin, kadının bedeni, emeği, kimliğine yönelen saldırısıdır. 
Kadınların kaç çocuk doğuracağına kararı veren Başbakan Tayyip Erdoğan, kadınların kürtaj hakkına yönelik de söz söylemeye kendisine hak olarak görüyor. 
AKP Hükümeti, kadın düşmanı politikasını "Aileyi korumakla yükümlü" olmak üzerine kuruyor. Kadın Bakanlığı'nın adının 'Aile ve Sosyal politikalar Bakanlığı' olarak değiştirilmesi, üç çocuk yapılsın açıklamaları, kadına eve kapatma girişimleri, 4+4+4 eğitim sistemiyle çocuk yaşta evliliğin önünün açılması vb. uygulamaların hepsinin temelinde "ailenin güçlendirilmesi" yatıyor. Bu saldırı politikalarının her bir aşamasında kadın yok sayılıyor, hiçleştiriliyor. 
AKP ve Başbakan Erdoğan, kadının bedenine saldırıyor. 
AKP ve Başbakan Erdoğan, kadının emeğini gaspediyor. 
AKP ve Başbakan Erdoğan, kadının kimliğini yok sayıyor. 
Biz kadınlar, bedenimiz, kimliğimiz ve emeğimiz üzerinden hayata geçirilmeye çalışılan 'erk-ek' politikalara karşı isyanımızı büyütmeye devam edeceğiz. Haklarımızın gaspedilmesine izin vermeyeceğiz. Mücadelemizi büyüteceğiz. Bir kez daha haykırıyoruz ki, vardık, varız var olacağız. Erkek egemenliği ve onun devleti bu gerçeği değiştiremeyecek.

Hekimlerden başbakana kürtaj haktır

Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Sezaryen ile doğuma karşıyım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum” şeklinde ifadelerine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

“AKP’nin kadın düşmanlığı politikalarının son göstergesi, kürtaj hakkının budanması girişimi olarak somutlandı” denilen açıklamada, şöyle denildi:

“Kadınların kaç çocuk doğuracaklarını, nasıl doğuracaklarını belirlemeye kadar varmış olan baskılar, kadın mücadelesinin tüm kazanımlarına uzanacak gibi görünmektedir. Bu açıklama; ‘en az üç çocuk doğurun, o da yetmez beş çocuk’ çağrısıyla kadınları eve kapatmaya yönelik dayatmanın, gerekirse kürtaj yasağı ile ve zor yoluyla uygulanmak istediğinin de göstergesidir.

Failleri hala bulunmamış olan Uludere ile kürtaj arasında benzerlik kurulması, hem Uludere’de yakınlarını kaybetmiş olanların üzüntüsüne aldırmamak, hem de hedef saptırmak anlamını taşımaktadır. Bu iki durum arasında fark görememek mümkün değildir.”

‘KÜRTAJ HAKKI KADININ BEDENİ ÜZERİNDE SÖZ HAKKDIR’

Tüm dünyada nüfus politikalarının ataerkil sistemin ihtiyaçlarına uygun biçimde kadın bedenleri üzerinden, kadın cinselliği ve doğurganlığı denetlenerek sürdürüldüğüne dikkat çeken TTB açıklamasına şu ifadeler yer aldı:

Uluslararası hukukta tanınmış tüm haklar, kişinin tam ve sağlıklı olarak dünyaya gelmesi ile başlar. Kadınların kendi varlıklarını koruma ve özgürce sürdürme hakkı, potansiyel (henüz oluşmamış) haklara göre daha üstündür. Kürtaj hakkı; kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde söz sahibi olmasının ayrılmaz bir parçasıdır.

Gebelikte ve doğumda bedensel riskleri üstlenenler, doğumla birlikte hayatları sonsuza dek değişecek olan kadınlardır. Hamileliğin bedenlerinde sürmesi bir yana, çocuk bakımı da cinsiyetçi iş bölümü gereği karşılıksız bir görev olarak kadınlara verilmiş durumdadır.

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlığın bir hak olmaktan çıkarılıp ücret karşılığı elde edildiği, bireysel bir sorumluluğa dönüştürüldüğü ülkemizde, kadınların sağlık, iş, barınma güvencelerinin yetersizliğini görmezden gelerek kürtaj hakkına kısıtlama getirilmesi hem kadınların, hem bebeğin sağlığını ve geleceğini ataerkil kapitalizmin çıkarları için feda etmek demektir.”

AKP KÜRTAJ HAKKINDAN YARARLANILMASINI GÜÇLEŞTİRDİ

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile yapılan düzenlemelerle kadınların gebeliği önleme hizmetlerine ulaşması ve kürtaj hakkından yararlanmasının güçleştirildiğine işaret edilen açıklamada, “Birçok devlet hastanesi ve hatta özel hastanede ‘isteğe bağlı kürtaj’ yasal olduğu halde yapılmamaktadır. Kürtajın yasal süresi, pek çok ülkede 12 hafta iken Türkiye’de 10 haftadır.  Ne var ki, sağlık kuruluşları fiili olarak kürtajı sekiz haftaya kadar yapmakta ve yasal hak açıkça devletin sağlık hizmetleri kanalı ile ihlal edilmektedir. Uzun süredir fiilen yürürlükte olan kürtaj hakkı gaspının, önümüzdeki süreçte bir yasaklamaya dönüşmesinden endişe duymaktayız.”

‘SEZERYANA DEVLET MÜDAHALESİ ABESLE İŞTİGALDİR’

Sezaryenın ise bir doğum yöntemi olduğunu belirten TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, bu konuda şunlar kaydetti:“Doğumun ne yolla yapılacağı annenin ve çocuğun sağlığı göz önünde tutularak planlanır. Bu konuda devletin müdahalesi abesle iştigaldir.  Başbakanın değerlendirmesi ise bilimsel olmaktan uzaktır. Bugün dünyada her yıl yaklaşık 46 milyon kürtaj yapıldığı, bunun yarısının yasal olamayan kürtajlar olduğunu, bunların üçte ikisinin ise uygun olmayan koşullarda yapıldığını biliyoruz.  Gebeliğe bağlı ölüm oranlarında güvensiz koşullarda yapılan kürtajın etkisi ilk sıradadır.”

SUÇ OLAN KÜRTAJ DEĞİL

“Suç olan kürtaj değil, kadınların hayatlarını riske atacak tehlikelere zorlamaktır” denilen açıklamaya şöyle devem edildi: “Kürtaja sınırlama getirmek, erkek egemenliğinin, AKP’nin muhafazakar politikaları yoluyla ev içinde kadın emeği üzerindeki baskıları arttıracağını, kadınların emeklerine el konmasının yanında, bedenlerine de el konarak kadın düşmanlığını katmerlendireceğini göstermektedir.

Kürtaj hakkı erkeğin/devletin kadın bedeni üzerindeki vesayetinin kaldırılması hakkıdır. Doğum kontrol yöntemleri pahalıdır, ucuz yöntemler ise, kadınların sağlık hakkını ve yaşama hakkını riske atmaktadır. Bu nedenle, daha yüksek standartlarda doğum kontrol yöntemlerine tüm kadınların ücretsiz ve kolay erişimi sağlanmalıdır.

Kürtajın yasal bir hak, bir seçim özgürlüğü olarak savunulması kadar, sosyal bir hak olarak savunulması da yaşamsaldır. Çünkü kadınlar için özgür, ücretsiz, ulaşılabilir, yasal bir kürtaj hakkı aynı zamanda yaşam hakkıdır. Kadınlar devlete değil, kendilerine aittir.”

Kaynak: www.sendika.org/emekdunyasi.net