Şöyle bir düşünelim. Bir yatırımcı niçin yabancı bir ülkeye gider? Yanıt çok nettir: Kâr elde etmek için. Kısacası, bir yatırımcı yatırdığı paradan daha fazlasını geri alamayacaksa, niçin yatırım yapsın ki! Şu halde, Türkiye’ye gelen yabancı yatırımcılara da bu gözle bakmak gerekir; yatırımcı, zaman içinde getirdiğinden daha büyük miktarı dışarı çıkaracaktır. Bunun anlamı, ilk anda ödemeler dengesine olumlu katkı yapılırken, kâr transferleri yapılırken ödemeler dengesi olumsuz etkilenecektir. Bu durum nasıl öngörülmedi, anlamış değilim.
Diğer taraftan yabancı yatırımcının nasıl bir anlayışla ülkeye teknoloji getireceği düşünüldü, anlaşılır gibi değil. Küreselleşme çağında uluslararası firmalar birbirleri ile boğaz boğaza rekabet etmektedir. Bu rekabette firmaların birbirlerine karşı kullandıkları en etkili silah teknolojidir. Hal böyle olunca, teknoloji ucuza temin edilen bir meta olmadığı gibi, kimsenin kimseye bağışlayacağı bir şey de değildir.
Bir dönemde de iş çevreleri yabancı yatırımcıların ülkeyi adeta işgal ederek kendi üretim ve pazar alanlarını ellerinden aldıklarından yakınıyorlardı. Bu anlayış da inanılır gibi değildir. Küreselleşme böyle bir şeydir, sermayenin dünyanın her yerine hiçbir kayda tabi olmadan gidebilme politikasıdır.
Özelleştirme politikalarında da halkımız aynı hatayı yapmaktadır. Verimli ve kârlı kamu kuruluşlarının özelleştirilmesine karşı çıkılarak, zarar edenlerin satılması gibi bir mantık ileri sürülmektedir. Oysa, bir yatırımcı zarar eden bir kuruluşu alır mı? Tabi ki, kâr eden kuruluşlara alıcı çıkar. Hatta alıcı kâr eden kuruluşu, içindeki envanterini dahi yarı fiyatına almaya çalışır. Bunda da hiçbir yanlış yoktur.
Şu soru akıllara gelir. Durum böyle ise niçin işin başında halklara farklı bilgi verilmekte, sonra da farklı uygulama yapılmaktadır. Bunda da bir yanlış yoktur.
Siyaset çoğu zaman farklı konuşma sanatı olarak görülür. Çünkü, toplumun bir avuç avantacısına hizmet sunan siyasetçi bunu halka nasıl anlatır? Anlatamayınca halka yansıtılan durum ile uygulama arasında uçurum oluşur. Kapitalist sistemlerde siyasetçi bir avuç avantacıya hizmet sunarken, büyük halk yığınlarına da ufak teselliler verir. Halkın, sistemi ve böyle bir sistemde siyasetçiyi anlaması fevkalade önemlidir.