Novamed Grevi Kadın Hareketi ile Sınıf Mücadelesini Birleştiriyor;
Öğretmeye ve Yol Göstermeye devam ediyor.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle 7 Mart 2008 Cuma günü Şubemize bağlı bütün işyerlerimizde yönetici ve temsilcilerimiz tarafından kadın üyelerimizin ve kapsam dışı statüde çalışan kadın mesai arkadaşlarımızın bu anlamlı günü kutlanmış, karanfiller dağıtılmış; Günün anlamı ve önemi üzerine değerlendirmeler ve tartışmalar yapılmıştır.
Şube Yönetim Kurulumuz adına bir kez daha kadın üyelerimiz ve bütün emekçi kadınların“8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü Kutluyor” taleplerinin gerçekleşebilmesi için Petrol-İş Sendikası olarak örgütlü gücümüzle hepimizin elinden gelen her türlü çabayı göstereceğini ifade ediyoruz.
Şube Başkanımız Mustafa ÖZGEN, 8 Mart 2008 Cumartesi günü saat 17.30’da TMMOB Makine Mühendisleri Odası Ankara Şubesinin çağrısı ile Ekin Sanat Tiyatroda gerçekleştirilen panele konuşmacı olarak katıldı.
Şube Başkanımız,
“Novamedli kadınların direnişi ve uluslararası sermayenin Ülkemizdeki konumu” başlıklı bir sunum yaptı.
Özgen, sendikamızın Kadın Dergisi Editörü Sayın Necla AKGÖKÇE’ye katkılarından dolayı teşekkür ederek panelde Novamed grevinden şu örnekleri verdi:
Anlatılan Novamed grevinin, bir kadın grevinin hikayesidir
“Burada çalışırken doğum yaptım. Son sıralı doğumlardan biriydi. Benden sonra zaten sendika girdi ve sıralı doğumu iptal ettiler. İki ay süre veriliyordu, bana ‘çalışmalara başlayabilirsin’ dediler. Yaptın yaptın! Yapmadığın zaman sıra başkasına geçiyordu. Bu süre yüzünden çok tartışan arkadaşlarımız oldu. Çünkü bazıları tedavi görüyorlardı. Bu süreye uymaları imkânsızdı.”
“Bu süreçte hem kendime hem de başkalarına güvenmeyi öğrendim. İşyerinde birbirimizle konuşamıyorduk, sendikalaşma sürecinde birbirimizi tanıma imkanımız oldu. Ben insanların birbirine destek olduğu ortamı yine grev yerinde gördüm. Buradan çıksam ve başka bir iş yerine girsem yine sendikalı olurum. Bizim hakkımızı bizden başkasının korumayacağını biliyorum artık”
“Grev kararı almamıza onlar neden oldular. Kimsenin katılmayacağını sanıyorlardı, ama biz çok sağlam çıktık greve… Başladık sonunu getireceğiz. Yılmak yok…”
Bu satırlar Antalya’da Serbest Bölge’de 448 gün grevi yaşamış Novamed’li kadın işçilere ait. Bu sözleri 2006 yılının ekiminde söylemişler… Fatma, Muazzez, Aysel, Özlem, Derya ve diğerleri yani 80 kadın, yılmak yok sonunu getireceğiz, diyorlardı. Diyaliz filtresi üretiminde Avrupa piyasasının yüzde 40’ını elinde bulunduran çokuluslu bir deve karşı direndiler, biz varız dediler ve kendilerini kabul ettirdiler. Onlar dışarıda yağmurda, çamurda, selde direnirken içerideki arkadaşlarının durumu düzeldi; direnenler sayesinde artık maskeleri var, ücretleri daha iyi, sıralı doğum kalkmış durumda.
Fabrika’da artık bir sendika var… Ama bugüne kadar çok şey yaşadılar, grev süreci hem onlara hem de onları destekleyen, küresel sendikal harekete, sendikalarda kadın çalışması yapanlara, grevci kadınlarla dayanışarak, direnişin dünyada ve ülkede yaygınlaşmasına neden olan Novamed Grevi Dayanışma Kadın Platformu bileşiminde yer alan, kadın örgütlerine ve kadınlara da çok şeyler öğretti… Ama öğrenilenleri başka deneyimlere aktarmak için grev sürecinde yaşanılanların birer birer hatırlanması gerekiyor. Geçmişe, grevin başladığı günlere dönüp hikayeyi hatırlayalım.
Novamedli kadın işçiler grevde
Genel Merkezi Almanya’da olan, çok uluslu tıbbi cihaz üreticisi Fresenius Medikal Care’a (FMC) bağlı olarak Antalya Serbest bölgede faaliyet gösteren Novamed işyerinde, ikisi erkek, 81’i kadın Petrol-İş üyesi işçiler 2006 yılının 26 Eylül günü çalışan olarak, çağdışı baskılardan kurtulmak ve insan onuruna yaraşır iş koşullarına sahip olmak için greve çıktılar.
Grevin ilk basın duyurusunda çağdışı baskılar hakkında bir açıklama yoktu. Zaman ilerledikçe çağdışı diye nitelendirilen baskıların büyük bir bölümünün kadının, bedenine ve emeğine yönelik baskılar olduğu anlaşıldı. Patron emek gücüne el koymuyordu çalışan kadınların, çalışma süresi içinde bedenlerine de el koyuyordu.
Novamed’e ham madde veren ve orada üretilenleri dünya pazarına sunan Fresenius Medical Care nasıl bir firmaydı. Küresel piyasaya hem diyaliz ürünleri hem de diyaliz hizmetleri sunan FMC, küresel üretim ağı, ürün talebinin özellikle güçlü olduğu avro ve dolar piyasalarında yer alıyor. Küresel piyasalardaki diyaliz filtresi üretiminin yüzde 40’dan fazlası FMC’ye aittir. Şirketin ürün portföyü çeşitlilik gösteriyor. Ürünler Kuzey Amerika, Avrupa, Amerika, Asya ve Avustralya’daki tesislerde üretiliyor. FMC 2004 yılında Avrupa’da genel bir büyüme gösterdi.
Türkiye’de İstanbul’da bulunan Fresenius Medikal Hizmetler A.Ş, FMC’nin Güney Avrupa’daki en önemli piyasalardan biridir ve şirket Türkiye’de genel ortalamasından daha hızlı büyüme olanağı buldu. Türkiye piyasasındaki önde gelen şirket olarak 3750 hastaya diyaliz hizmeti sunuyor. Hemodiyaliz ürünlerinde ise Türkiye piyasasında bir numara.
Diyaliz seti üretimine Novamed GmbH’de 2000 yılında başlandı. Fabrikada Almanya, İtalya’dan gelen hammaddeler bant üretimi sistemi ile işlenerek Arter Ven Set haline getiriliyor.
Doğu ve Güney Doğu Avrupa’da sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesiyle piyasa payını artıran şirket, Türkiye’deki özelleştirmeler ve sayıları giderek artan özel hastaneler yoluyla pazar payını her geçen gün genişletiyor.
Novamed Grevci işçisi ve Petrol-İş Sendikası temsilcilerinin hazırladıkları bir rapordan üretimin ve fabrikanın gelişme seyri hakkında şu bilgileri alıyoruz: “ Fabrika 2000 yılında üretime tek line(üretim hattı tek vardiya olarak başladı. İlerleyen dönemlerde line ve vardiya sayısı artırıldı. 2006 yılının sonunda yeni açılan line ile birlikte üç line, üç vardiya ve sekiz grup olarak üretim yapılan fabrikada 325 kişi çalışmaktadır.”
Sendikanın yetki alma tarihinden önce fabrikada iki üretim hattı vardı ve her hatta 20 kadın üç vardiya olarak çalışıyorlardı. Geleneksel cinsiyet rolleri fabrikada da sürüyordu. Kadınlar üretimin emek yoğun aşamalarında, hızlı ve dikkatle çalışırken, erkekler makinelerin bakımı ve kurulumunu gerçekleştiriyorlardı.
Beden ve emek sömürüsü yan yana
Örgütlenme çalışmaları greve çıkıldığı tarih olan 26 Eylül 2006 tarihinden iki yıl önce başlamıştı. İtirazlar düşük ücrete olduğu kadar insanlık dışı çalışma koşullarına karşıydı.
Üretimde çalışan kadınların greve çıktıkları sırada çalışma koşulları şöyleydi:
* Ücretleri serbest bölgedeki diğer işyerlerine göre çok düşüktü.
*Çalışma saatlerinde 15 dakika ara dinlenmesi, 25 dakika da yemek molası veriliyordu.
*Çalışma saatlerinde yan yana olan iki kadının birbirleriyle konuşmaları, hatta servis araçlarında işe gidip gelirken, konuşmaları yasaktı.
*Tehlikeli kimyasallarla çalıştıkları halde maske altından konuşup örgütlenmesinler diye onlara maske verilmiyordu.
*Akort çalışma nedeniyle pek çok kadında karper tünel sendromu, solunum yolu hastalıkları(zehirli solüsyonlar soludukları için) gibi meslek hastalıkları oluşmuştu.
* Kadınların iş saatleri dışında birbirleriyle görüşmemeleri, evlerine misafir almamaları hatta eşleriyle bile oturup konuşmamaları söylenmekte, “ertesi gün işe geleceksiniz, yemeğinizi yiyip yatın” deniyordu. İş dışındaki yaşamları da patronlar tarafından organize ediliyordu.
* Evlenmek için işyerinden izin alması gerekiyordu.
*Hamile kalma bir takvime bağlanarak sıraya konmuştu. Aynı üretim hattında çalışan kadınlara hamilelik sırası iki ayda bir geliyordu.
*Tuvalete gitmek önce yasaktı sonra dakikalara bağlandı. Kadınların regl dönemlerinde bu önemli sorun oluyordu.
2004 yılının son çeyreğinde, kötü çalışma koşulları, çalışanların arayış içine girmelerine yol açtı, fabrikada teknik kadrolarda çalışan sendika deneyimi olan iki erkek işçinin girişimi ile işkolunda örgütlü olan Petrol- İş Sendikasıyla görüşmeye karar verildi. Bu doğrultuda Petrol-İş Sendikası Mersin Şubesiyle temasa geçildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile yazışmalar yapılarak, 21 Mart 2005’te ilk üye kayıtları yapılmaya başlandı. Bu tarihten itibaren işyerinde çalışanların tümüyle görüşmeler yapıldı, üye olmak isteyenlerin üyelikleri, noter aracılığıyla tastiklenerek kabul edildi.
Sendikalaşma süreci ile birlikte kadınlar üzerindeki baskının şekli değişmeye başladı. İşveren vekilleri, üretim vardiya şefi ve “line” şefleri; üye olduğunu düşündükleri kişilerle tek tek görüşerek sendikadan vazgeçmeleri konusunda baskı yapmaya başladılar. Bu süreçte ortaya çıkan baskı biçimlerinden biri de zehirli solüsyon kullandıkları için maske takmak zorunda olan kadınların maske takmasını engellemek oldu. Maske altından kadınlar birbirleriyle konuşuyorlardı bu sendikal örgütlenme sürecini hızlandırabilirdi.
Haftada bir paketleme işine çıkması gereken kadınlar sendika üyesi oldukları için altı işgünü de paketleme işine çıkarıldılar. Trafik kazası geçiren ve ayağında dikiş olan bir kadın işçi şefler bu durumu bildiği halde sendika üyesi olduğu için paketleme servisinde çalıştırıldı. Serviste hep ayakta durması gerekiyordu.
Tüm bunlara rağmen kadınlar sendikaya üye olmaya devam ettiler. Petrol-İş Sendikası Novamed çalışanları adına 13.05.2005 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına başvuruda bulunarak işyerinde Petrol İş’in yasanın aradığı çoğunluğa haiz olup olmadığına dair yetki tespiti istedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Petrol-İş’in işyerinde yeterli çoğunluğa sahip olduğuna dair yetki yazısını 8 Haziran 2006 tarihinde taraflara gönderdi. Yetki yazısı Novamed GMBH adlı işyerine 1 Temmuz 2006 tarihinde tebliğ edildi.
Sendika yetki almıştı almasına ama patron da boş durmuyordu yetkiye itiraz edildi… Yetkiye itiraz süreci esnasında grev olasılığını düşünen işveren hazırlıklarını yaparak bir üretim hattı daha açtı ve buraya 60 işçi alarak onları eğitmeye başladı. Grevci kadınlardan biri hattın kuruluşunun ilk aşamalarını şöyle anlatıyordu:
“Beyaz hat açıldı. Orada çalışanların hiçbir uzmanlığı yok. Sendikaya üye olmayacaklarına dair imza atarak girmişler. Çok deneyimsiz oldukları için ürettikleri setler geri gelmiş duyduğumuza göre. Bizim yaptığımız iş kolay bir iş değil. En azından altı ay öğrenme süreci gerekiyor”
Bu süreçte sendika üyelerinin bir kısmını da yanına çekmeyi başaran patron için bütün hazırlıklar tamamdı.
Petrol-İş Sendikası Yüksek Hakem Kurulunda anlaşmanın çözüleceğini düşünüyordu. Sendika üyesi işçilerin grev oylamasında “hayır” oyu kullanmasını istedi. Fakat işveren sendika üyesi işçilerin bir kısmını da yanına alarak çalışanlara “evet” oyu kullandırdı.
Bunun üzerine oylamaya “evet” diyenler çalışmaya devam ederken greve “hayır” sendika üyesi 83 işçi greve çıktılar. Bunların 81’i kadındı. İtirazların temel eksenini de kadın bedenine yönelik denetim ve baskı oluşturuyordu.
Grevin örgütlenme süreci de diğer sendikal örgütlenme deneyimlerine benzemiyordu. Fatma Özüm şöyle anlatıyor ilk zamanları:“Bazı arkadaşlarımızın eşleri, “greve katılma” diyordu. İçlerinden bazıları “katılırsan senden boşanırım” bile demişler. Eşleri tarafından bu şekilde zorlanan arkadaşlarla konuştuk. Önce onlara bilgi verdik, özgüven kazandırmaya çalıştık. Özgüvenleri geldiğinde kadınlar eşlerine anlatmaya başladılar ve ikna edebildiler. Biz de eşleri ikna etmek için ev ziyaretleri yaptık. Yalnızca eşler değildi ikna etmek zorunda olduklarımız, babalar, nişanlılar, sevgililer bile engelleyebiliyordu kadınları. Kadınların sendikaya üye olmaları için herkesten izin alması gerekiyor, koca, baba, ağabey.”
İşçi kadınları hak mücadelesinde yalnız patronlara karşı savaşmıyorlar bir de evin patronları var. Onların ikna edilmesi daha zordu... Patriyarka ve kapitalizm birbirlerinin değirmenine su taşıyan iki sömürü sistemi.
Ama kızlar yılmadılar, ev ziyaretleri dışında ortak plaja gitmeler, günler toplantılar. Dünya sendikal hareketinde savunulan “Benzer benzerini örgütler” prensibi Novamed örgütlenmesinde karşılığını buldu. Kadınlar kadınları örgütledi. 26 Eylül 2006’da grev bildirisini astılar kapıya…
Ve
448 gün sürecek direniş başladı…..
SERBEST BÖLGE: YASAK BÖLGE *
Etrafı tel ya da duvarlarla çevrili, işverenlere vergi muafiyeti olan, işçi haklarının kısıldığı yerler serbest bölgeler. Çalışanların büyük bir bölümünü kadınların oluşturduğu bu bölgelerde vahşi kapitalizm koşulları hüküm sürüyor.
Feryal Saygılıgil Serbest Bölge, Serbest bölge bir ülkenin siyasi sınırları içerisinde olmakla beraber, diğer kısımlarından fiziki olarak ayrılmış; ticari, endüstriyel ve hizmet faaliyetlerinin yapıldığı bir mekân. İhracata yönelik yatırımları genişletmek ve sanayi malları ihracatını arttırmak amacıyla kurulan bu bölge, dış ticaret, vergi, gümrük mevzuatı uygulamaları bakımından gümrük hattı dışında bulunur; ülkede geçerli ticari, mali, iktisadi alanlara ilişkin yasal düzenlemeler burada uygulanmaz. Burada yapılan sınai ve ticari faaliyetler için daha geniş muafiyet ve teşvikler tanınır. Üretim ve istihdam olanaklarını arttırmak, uluslararası ticarete hız ve yeni boyutlar kazandırmak, dış ticaret ve yatırımlarla ilgili bürokrasiyi azaltmak kuruluşundaki amaçlar arasında sayılabilir. Tel veya duvarlarla çevrilmiş olduğundan çalışma kampı görünümünde olan Serbest İhracat Bölgeleri ya da Serbest Bölgeler (SB), 1970 sonrası ihracata yönelik olarak çokuluslu şirketlerin, azgelişmiş ülkelerdeki ucuz işgücünden ya da doğal kaynaklarından yararlanmayı amaçladığı, ağırlıklı olarak da tüketim malları ve elektronik aletlerin montajı gibi emek yoğun alanlarda yaygın bir uygulama. Siyasi istikrar taahhüdü, güvenli bir ortam, vergi muafiyetleri, esneklik, mobilite, ucuz işgücünün varlığı, ulaşım hizmeti için özel tarife, arsa, bina ve tesislerde elverişli fiyatlar, elektrik, su, haberleşme fiyatlarında indirimli tarife, işçi haklarını kısıtlayan ve ortadan kaldıran düzenlemeler çokuluslu firmanın serbest bölgede bulunduğu ülkeden başlıca beklentileri olarak ifade edilebilir.
İkiz fabrikalar
1970’lerde ortaya çıkan neoliberal politikalarla serbest bölgelerde yeniden yapılanma evresine girilir. Bu evrede sermayenin amacı, serbest piyasa ekonomisi ve özelleştirme uygulamalarıyla işgücü maliyetinin düşürülmesidir. Üretim sürecinde ve işgücü piyasasında esnekleşme önem kazanır. Yarı zamanlı, sözleşmeli, geçici, fason çalışma geçerli duruma gelir. Esnek ve ucuz işçi çalıştırmak için çok uluslu şirketler Fordist kitle üretim sistemlerini ülke dışına çıkarır. Esnek ve ucuz işgücü de “kadın işçiler”, “işgücünün kadınlaştırılması” (yani kadın işçi sayısının artması ve ortalama ücretin düşmesi) anlamını taşır. Kadınlara verilen ücretin erkeklere göre düşük olması, kadın işçilerin emek yoğun işlemlerin gerektirdiği el becerisinde erkek işçilerden daha verimli çalışması, kadınların montaj işlemlerinin tekdüzeliğine erkeklerden daha kolay uyum sağlaması gibi nedenlerle SB’lerde kadın işçi çalıştırılması tercih edilir. İhracata yönelik imalat sanayiinde kadın emeği kullanımının arttığı görülür. Dünyada SB’lerde çalışanların ortalama yüzde 70’ini kadınlar oluşturmaktadır. İkiz fabrikalar (Maquiladora), 1965’li yıllardan itibaren ABD-Meksika sınırında kurulan fabrikalardır. Buralarda ABD’de yapılmış malların parçaları gümrüksüz olarak Meksika’ya ithal edilir, Meksika’daki ucuz işgücünden faydalanılarak mallar monte edilip ABD’ye ihraç edilir. Buranın özelliği yapılan üretimin emek yoğun teknoloji ile gerçekleştirilmesidir. Saul Landou 2000 yılında çektiği Maquila isimli belgeselde Juares kentinde serbest bölgede çalışan işçilerin tanıklıklarına yer vermiştir:
İşe girmeden hamilelik testi
“ Hava, çevre ve su kirliliği başlıca sorunlarımız(...)Köylüler topraklarından koparılıp sınırdaki fabrikaya çalışmaya getiriliyorlar(...) Montaj hattında çalışmak demek kişiliksizleştirmek demek(...)Kadınlar makinenin parçası gibi görülüyorlar(...) Fiziksel ve zihinsel yorgunluk sonucu eve ancak uyumaya gidebiliyoruz. Aile ve arkadaşlarla iletişimsizlik söz konusu (...)Fabrikaya girmeden önce hamilelik testi ve adet bağlarını göstermeye zorluyorlar (...) Son dört yılda 260 kadın tecavüz sonucu cinayete kurban gitmiş (...) 12 saat aç kalmamak için çalışılıyor (...)Şef ve amirler kadınlara tokat atabiliyor (...)Grevlerden biri başarısızlıkla sonuçlandı (...)”
Meksika’daki Maquila fabrikalarında kadınlar, çalışabilmek için önkoşul olan gebelik testine, cinsel hayatlarının, gebelikten nasıl korunduklarının ya da aybaşı dönemlerinin sorgulanmasına karşı gelmeye cesaret edemezler. Hastalanan kadın işçilerin doktora çıkma isteği reddedilebilir. Fabrikada kadınların geleneksel cinsiyet rolleri değişmemiştir. Kadınlar üretimin emek-yoğun aşamalarında çabuk, dikkatle çalışırken, erkekler denetim ve makinelerin bakımını yapmaktadırlar. Sadece Maquila’lar için değil; Bangladeş, Çin, Haiti, Madagaskar, Sri Lanka, Dominik Cumhuriyeti’nde serbest bölgelerde çalışan işçiler de benzer ifadeleri aktarmaktadırlar: “Kendilerine insanca davranılmaması, düşük ücret, çalışırken konuşma izninin olmaması, sağlıksız ve güvensiz çalışma koşulları, sendika ve örgütlenme yasağı...”
Türkiye’de ilk kuruluş denemeleri cumhuriyet öncesi dönemde başlamış olmasına rağmen olumlu sonuç alınamayan, bugün itibariyle sayıları yirmi biri bulan serbest bölge uygulamasına esas olarak ihracatı artırmanın teşvik edilmesi, ekonomik yatırımları maksimum hale getirmek gibi söylemlerle 1980’li yıllarda geçilir. Türkiye’deki bir serbest bölgede yaşanan patriyarkal kapitalizm sömürüsünün boyutlarının her yerde aynı olduğunu, bu duruma ancak örgütlenerek direnilebileceğini, kadın dayanışmasının önemini bize ve tabii ki bütün dünyaya bir kez daha gösteren Novamedli kadın işçiler oldu. Onların bu bir senelik tarihsel direnişlerinin, deneyimlerinin, kararlılıklarının dünyanın tüm kadın işçilerine güç vermesi, yollarını aydınlatması dileğiyle...
* Novamed İşçisi