Ofer'leme dört bir koldan dinamizm kazandı. Yatağına sığmayan seller gibi akıyor. En büyük milli iş adamlarımızdan Rahmi Koç, "Haberim olsaydı, holdingime bile külfet vermeden Galataport'u ben alırdım" diyen ustura gibi bir giriş yaptı.
Ofer'leme dört bir koldan dinamizm kazandı. Yatağına sığmayan seller gibi akıyor. En büyük milli iş adamlarımızdan Rahmi Koç, "Haberim olsaydı, holdingime bile külfet vermeden Galataport'u ben alırdım" diyen ustura gibi bir giriş yaptı. Galata rıhtımını 85 yaşındaki dünyanın en fazla aşk gemisi sahibi iş adamı Sami Ofer'e söz verdiği, 4 ay önce İstanbul'da iş adamları arasında konuşulan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın çok yakın arkadaşı ve hükümetin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ise, Rahmi Koç'a karşı "ihaleden sonra konuşmak oyunbozanlık" olur diyen bıçak gibi bir çıkış yaptı. Bizim limanlardan sorumlu bakan daha ihale sonuçlanmadan Ofer'in avukatlığına soyundu.
Velhasıl..
Ofer gibi teklifler!
Kaymak gibi öneriler.
Ballı ödeme planı!
Ustura gibi girişler!
Bıçak gibi çıkışlar!
Kinayeli eleştiriler!
Hicranlı savunmalar!
Ortalık kan-revan!
Bizim gazetenin en liberal yazarlarından, arkadaşım Metin Münir de; "Sami Ofer için çatal kuyruklu, keçi ayaklı finansal bir iblis havası yaratılıyor. Yapmayın ayıptır..." diye özetleyeceğim bir "sağduyuya çağırı" yazısı yazdı.
Metin Münir...
Heyecan dozunu artırdı.
Doğrudur... "Sami Ofer'i, çatal kuyruklu, keçi ayaklı finansal bir iblis" olarak değil de dünya çapında zengin, global girişimci, tuttuğunu koparan, başarısını kanıtlamış bir iş adamı olarak algılamak, hesaba-kitaba-projeye-Galata limanında yapılmak istenen iş ortaklığına daha uygun düşer.
Tamam da...
Bizim Galata projesi de sünepe, içi kof, ölü, fizibilitesi olmayan, kazancı düşük, geliri kıt, sadakaya muhtaç, Yeni Cami avlusuna bırakılmış kundaklı çocuk değil ki...
Baba gibi proje...
Bu proje, ilk ete-kemiğe büründüğünde haberi olup yazan üç-beş gazeteciden biri de bendim. 2002 yılıydı... O yıllarda Denizcilik İşletmeleri'nin Genel Müdürü, hatırımda kaldığına göre Erkan Arıkan adlı çok genç, enerji dolu bir adamdı.
O günlerde yazdıklarımdan özetleyerek size aktarayım: Galataport projesi, sıradan bir liman yenilemesi ya da sıradan bir kıyı düzenlemesi değildir. 10 asır yani 1000 sene önce Cenevizliler tarafından kurulmuş olan İstanbul Limanı'nı, 5 yıldızlı otellerin olduğu, kültür, sanat merkezlerinin yer bulduğu, İstanbul'un tarihi semti Galata ile bütünleşen ve halkın yaşadığı Kasımpaşa semti ile bağlantı kuran, şu anda limana gelen yaklaşık 110 bin yolcu sayısını 600 bine çıkartan, 53 otobüse ve 950 otomobile park yapabilme imkânı verecek 3 katlı 2 ayrı otoparkın bulunduğu, halka kapalı 1.2 kilometrelik sahil şeridini İstanbullu'ya açacak ve İstanbul'u yılda 50 büyük fuarı taşıyacak Paris, Londra gibi bir kent haline getirecek (İstanbul şu anda ancak 13 fuar taşıyabiliyor) bir pırlanta projedir. Özetle, bu projeyle İstanbul Limanı'ndaki "mezbelelik gidiyor yerine medeniyet geliyor." Japonya'nın Osaka, Malezya'nın Sarawak, İtalya'nın Napoli, İspanya'nın Barcelona cruise limanları model alınarak bu proje hazırlandı.
Ve en önemlisi!
Çok kârlı proje.
ABD'li uzman firma Turner Constraction, 5 elemanını gönderdi, fizibiliteyi inceledi. Bu projenin 6 yıl içinde yatırılan parayı çıkartacağını ve yüzde 23 kârlılıkla çalışacağını onayladı.
Sözün özü şu:
Bu pırlanta proje!
Ofer almazsa, Cafer alır. Krtik soru ise şudur: Ofer'e tıpkı Tüpraş'ın yüzde 14,76 hissesini satarken yapıldığı gibi Galataport'ta ve Kuşadası'ndaki Egeport'ta "özel bir ayrıcalık" yapılmış mıdır?