Petkim ihalesinin arkasından çok şeyler söylendi ve yazıldı. Biz onca gün sonra ihaleyi alan Kazak grup hakkında bir yorum yapacak değiliz. Zira, tanımayız. Ancak, Petkim ihalesi, bizim bir süreden beri üzerinde durduğumuz, uluslararası 'yabancı sermaye yatırımlarında korumacılık' konusu ile yakından ilişkili olduğu için bu ihaleye atıfta bulunuyoruz.
Petkim ihalesinin arkasından çok şeyler söylendi ve yazıldı. Biz onca gün sonra ihaleyi alan Kazak grup hakkında bir yorum yapacak değiliz. Zira, tanımayız. Ancak, Petkim ihalesi, bizim bir süreden beri üzerinde durduğumuz, uluslararası 'yabancı sermaye yatırımlarında korumacılık' konusu ile yakından ilişkili olduğu için bu ihaleye atıfta bulunuyoruz. Uluslararası düzeyde giderek artan bu korumacılık eğilimi son zamanlarda Çin, Rusya ve Ortadoğu ülklerinde hızla artan 'Hazine Varlık Fonları (HVF)' nedeniyle artıyor. Hatırlatacak olursak, halen 5 trilyon dolar civarında olan küresel toplam rezervler karşısında 2.5 trilyon dolar olan HVF'nın 2015 senesinde 12 trilyon dolara yükselerek küresel rezervleri ikiye katlayacağı öneriliyor. Çin'in 1.2 trilyon dolarlık rezervlerinden 3 milyar doları küresel düzeyde varlık alımı için meşhur özel varlık şirketi Blackstone'a vermesi bu konudaki kuşkuları artık kamuoyu önüne çıkardı. Arkasından, Blackstone'nun 26 milyar dolar vererek Hilton Otellerini satın alması 'Hop, n'oluyor' dedirtti.
AKP'nin milletvekili adayı genç Mehmet Şimşek kardeşimiz geçenlerde verdiği bir beyanatta 'yabancı sermaye karşıtlığı'nı vatan hainliği ile eş tutmuş ise de, dünyanın bin bir ülkesine 'yabancı sermaye serbestisi' öneren 'baba' ülkelerin çok uzun zamandan beri kendi ülkelerine gelen yabancı sermayeyi kabulden önce ince bir taramadan geçirdikleri, bunu sağlayan düzenlemeleri olduğu ve bazı yabancı sermayeyi de bu şekilde geri çevirdikleri bilinir. Örnek olarak, 1980'li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri Hazine Bakanlığı tarafından kurulan U.S. Committee on Foreign Direct Investment'ı verebiliriz. ABD'de dolaysız yatırımınların 'ABD'nin ulusal güvenliği' üzerindeki etkilerini taramak ile görevli olan bu kurum 2005 yılında IBM'in kişisel bilgisayar bölümünü satın almak isteyen Çin'in Lenevo şirketine izin verene kadar bu şirkete tabir caizse 'kan kusturmuştu.' Lenevo şirketi aldı; ama, Kaliforniyalı Unocal'ı satın almak isteyen Çinli petrol şirketi ile ABD'de liman işletmelerini satın almak isteyen Dubaili ortaklık bir güzel geri çevrildiler.
2005'e kadar kuzu kuzu önüne gelen dolaysız yatırım taleplerini hep onaylayan ama o tarihten sonra aniden aslan kesilen ABD'li otorite tek örnek değil elbette. Kanada'da 1985'ten beri 'Investment Canada Act' olarak bilinen bir düzenleme var. Buna göre, Kanada hükümetinin ülkede yapılacak dolaysız yatırımları incelemek ve reddetmek yetkisi var. Bir yabancı yatırımın kabul edilmesi için o yatırımın Kanada'nın 'ulusal sanayi, ekonomik ve kültürel politikaları'na uyumlu olması da dahil olmak üzere Kanada'ya bir 'net fayda' sağlamaları gerekiyor. Bu kriterler içinde 'ulusal güvenlik' yok. Ancak, şu günlerde Kanada'da Başbakan Harper hükümetinin 'ulusal güvenlik' kriterini de yukarıda anılan düzenlemeye ekleme hazırlı içinde olduğunu hatırlatalım.
Gelelim Almanya'ya. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 'serbest ticaret-serbest yatırım' (hatta serbest emek dolaşımı) ilkesi ile yeniden bir süper güç haline gelen Almanya'da da Merkel hükümeti Alman şirketlerine yapılacak her türlü yatırımı incelemek ve gerektiğinde reddetmek için gerekli düzenlemeleri yapmak peşinde koşuyor. Çin'in paralarını yöneten Blackstone'nun gelip Deutche Telekom'un yüzde 4.5'ini, Dubai Fonu'nun gene Deutsche Telekom'un yüzde 2.2'sini satın alması, Kremlin tarafından kontrol edilen VTB'nin Airbus uçaklarını imal eden ana şirket EADS'ın yüzde 6'sını satın alması Almanları korkutmuş durumda. Bu tür satın almaların daha yüksek oranlarda ve stratejik alanlarda olacağını düşünen Alman Maliye Bakanı Peer Steinbruck, "Eğer Çinliler paralarının azıcık bir kısmını harcamaya karar verirler ise ilk sırada bizim şirketlerimiz var" diyerek bu korkuyu dillendiriyor.
Daha başka örnekler de var. İşi gücü dünyanın dört bir köşesinde yatırım yapmak olan Japonya kendi ülkesinde savunma teknolojisi içeren alanlarda yabancı sermaye yatırımını kısıtlama planları içinde. Çin ve Hindistan da geçenlerde ulusal güvenliğe tehdit teşkil eden yatırımlara kısıtlayıcı önlemler alacaklarını açıkladılar.
Yabancı sermaye yatırımlarındaki eski serbestinin kalkacağı ve yavaş yavaş bir korumacılığın geleceği işaretleri var. Türkiye ne yapacak, ne yapmalı? Devam edeceğiz.