AKP’siyle MHP’siyle, GP’siyle DP’siyle sermaye partileri, seçim bildirgelerinde ve propagandalarında her konuda atıp tutuyorlar; ama bir şeyden taviz vermiyorlar: Piyasa ekonomisi, aynı anlama gelmek üzere rekabetçi serbest piyasa ekonomisi!
AKP’siyle MHP’siyle, GP’siyle DP’siyle sermaye partileri, seçim bildirgelerinde ve propagandalarında her konuda atıp tutuyorlar; ama bir şeyden taviz vermiyorlar: Piyasa ekonomisi, aynı anlama gelmek üzere rekabetçi serbest piyasa ekonomisi! Aslına bakılırsa; “piyasa ekonomisi”ni bütün ekonomik politikalarının en başına koyduktan sonra, arkasından ister mazotu 0.8 YTL’ye indireceğinden, ister asgari ücreti bin YTL’ye çıkaracağından, ister emekliye 14-15 maaş vermekten, istersen ülkeyi fabrikalarla doldurup işsizliği sıfıra indirmekten söz et; bunların hepsi büyüklere masal olur! Ve bütün bunların masal olduğunu, IMF de TÜSİAD da, sermayenin her renkten sözcüleri de bilmektedir. Sadece sermayenin bu uyanık temsilcileri de değil, aslında partilerin bildirgelerini hazırlayanlar ve o bildirgeleri “yeni bir kurtuluş reçetesi” olarak halkın önüne getiren partilerin lider ve yaltakçılar takımı da bilmektedir. Onun içindir ki patronlar ve temsilcileri, partilerin halkın kafasını karıştırmak için vaat yarışına girişmelerini, atıp tutmalarını; 1950’lerin, “Kayseri’ye de liman getireceğiz” diyen “Zübük” taklidi Kayseri milletvekilini dinler gibi, yüzlerinde alaysı bir tebessümle izliyorlar. Kendilerine mikrofon tutulan vatandaşların çoğu da “Cumhuriyet tehdit altında” mitinglerinin manipülasyonuna karşın; “Partiler bu vaatleri yerine getirmez, yalan söylüyorlar. Ama....” diye söze başlayıp sonunda “çaresizliğe” teslim olmanın burukluğu ile konuşuyorlar. Ancak bu hengame içinde İzmir’in PETKİM işçisi, piyasa ekonomicisi takımına çok somut ve piyasacıların işçiler gözünde ipliğini pazara çıkaracak türden bir soru soruyor. Bu seçimin, özelleştirmeden zarar gören ve özelleştirme tehdidi altındaki tüm işçi ve emekçilerin de sorması gereken, “bu seçimin kritik sorularından birisi”ni soruyor: Hangi parti özelleştirmeye karşıdır? Ve ekliyor işçiler; Petrol-İş Sendikası’nın Aliağa Şubesi: “Hangi parti, hangi aday özelleştirmeye karşıysa, biz oyumuzu ona vereceğiz!” Bunu sadece lafta da bırakmıyorlar; son bir hafta içinde iki kez iş bırakarak, kitlesel basın açıklamaları yaparak, bildirgelerinde özelleştirmeye karşı çıkmayan düzen partilerine faks çekerek, fabrikaya yürüyerek eylem de yapıyorlar. Bu çıkışlarıyla PETKİM işçileri, diğer işçi ve emekçilerin de benzer sorular sorması ve ortak tutum almaları için bir yol göstericilik yapmışlardır. Bu da çok önemlidir. Çünkü; özelleştirmeye karşı olup olmamak, piyasa ekonomisine bağlanıp bağlanmamakla doğrudan bağlantılıdır. Dahası özelleştirme, sadece özelleştirilen işyerlerinin işçilerinin kayıpları için değil işçi kazanımlarının gaspının, mezarda emekliliğin, taşeronlaştırmanın, esnek çalışmanın yaygınlaştırılmasının, sağlık ve eğitimin piyasalaştırılmasının “koçbaşı” olarak kullanılmıştır. Ve bu yüzden PETKİM işçilerinin sorduğu soru ve soruya verilecek yanıt, bütün işçiler için kamu emekçileri için ve neoliberal politikalardan zarar gören tüm halk için “kritik bir soru”dur. PETKİM işçilerinin gerçeği anlamak için kullandığı soru yöntemini genişletebiliriz. Evet; Kürt sorununun çözümü için bu partiler ne düşünmektedir, ne diyorlar seçim bildirgelerinde; Kürt sorununun demokratik bir biçimde çözümünden yana mıdırlar, yoksa bu acıların, asker cenazelerinin, çatışmaların, bölme parçalama korkusunun sürüp gitmesinden yana mıdırlar? Soru bu kadar açıktır. Hangi parti, “Kürt sorununu çözeceğim, çekilen acıları bitireceğim” diye halkın karşısına çıkmaktadır? CHP’ye, DP’ye, GP’ye, SP’ye; birbiriyle iğrenç bir ip ve idam yarışına giren, insan asmayı marifet sayan AKP ve MHP’ye sormalıdırlar. En başta da çocuklarını çatışmalarda yitiren analar, babalar, kardeşler sormalıdır: “Bu sorunun varlığını kabul etmeniz için, barışçıl çözümden söz etmeniz için daha kaç bin genç Kürt ve Türkün ölmesi gerekir; daha kaç bin, kaç on bin ananın ağlaması, ailenin acılara boğulması gerekir?” Alevisiyle Sünnisiyle tüm halk sormalıdır: “Ey, ‘Türban namustur’ ve ‘Şeriat geliyor, cumhuriyet elden gidiyor’ yaygarası yapan partiler ve onların başkanları, adayları; türban sorununu nasıl çözeceksiniz, şeriatı nasıl engelleyeceksiniz, yüz binlik imam ordusu barındıran devletin Diyanet’i dururken laikliği nasıl sağlayacaksınız; bu sorulara bildirgelerinizde bir tek satır yanıt yokken neden ortalığı toza dumana kattınız?” Seçimin temel ve kritik sorunları bunlardır ve PETKİM işçisi, bu kritik soruların nasıl sorulacağının ve yanıtının da nasıl verileceğinin işaretini vermiştir. Her sektörden işçiler, emekçiler de bu yoldan yürürlerse; seçim, Türkiye’nin halkı için gelecek umudunu büyüten bir seçim olacaktır.