Genel Başkanımız Mustafa Öztaşkın'ın RETUNSEE’nin 2. Çalışma Toplantısı açış konuşması.
Genel Kurulumuz dünya piyasalarının arka arkaya çökmekte olduğu bir dönemde toplanmaktadır. Dünya ekonomisi 1929 Ekonomik Buhranı’ndan sonra yaşadığı en büyük krizin içerisinde bulunmaktadır. Bu krizin yalnızca ekonomik değil, siyasal etkileri ve sonuçları da olacak ve uluslararası siyasette yeni dengeler oluşacaktır. 1980’lerden bu yana tanık olunan hızlı ekonomik genişleme döneminde, dünya siyaseti ve ekonomisinde temel dinamikleri belirlemiş olan enerji sektörü de bu krizden derin bir şekilde etkilenecektir. Ekonominin yavaşladığı ve korumacı ticaret politikalarının ağırlık kazandığı bu dönemde enerjide arz güvenliği daha büyük bir önem kazanacak, enerji tasarrufları üzerinde nüfuz savaşlarının şiddeti artacaktır. Irak’taki işgal, Afganistan’a yapılan müdahale, Kafkasya’daki çatışmalar ve Ortadoğu’daki huzursuzluklar; başta ABD olmak üzere bazı ülkelerin enerji kaynaklarını kontrol etme mücadelesinin sonuçlarıdır. Dünya ekonomisinin derin bir durgunluğa girdiği bu dönemde, ülkeler açısından enerji kaynaklarına ucuz, güvenli ve hızlı ulaşabilmek, önemi giderek artan stratejik bir konu haline gelecektir. Son yirmi yılda, enerji alanında arz güvenliğinin sağlanmasına dönük politikalar ve bununla bağlantılı olarak entegrasyon temel iki eğilim olmuştur. Enerji piyasalarında entegrasyonun sağlanması için ise sektörün bütünüyle serbestleştirilmesi benimsenmiştir. Buna göre, enerji piyasalarında entegrasyonun birinci koşulu piyasaların serbestleştirilmesi olarak görülmektedir. Enerji sektöründe serbestleştirme ise tüm dünyada, yasal düzenlemeler ve özelleştirme uygulamaları ile hız kazanmıştır. Dünyanın ABD’den sonra ikinci büyük ekonomik gücü olan Avrupa Birliği (AB) açısından arz güvenliğinin sağlanması hedefi, enerji alanındaki yol haritasının temel bileşenidir. AB artan enerji talebini karşılamak ve enerji kaynaklarına erişimini, güvence altına alabilmek için alternatif projeleri gündemine almıştır. Bunlar; * Trans-Hazar ve Trans-Kafkasya petrol ve doğalgaz boru hatlarının yapılmasını hedefleyen DOĞU-BATI ENERJİ KORİDORU PROJESİ, * Hazar Havzası, Ortadoğu ve Güney Akdeniz ülkelerinden sağlanacak doğal gazın Avrupa’ya nakledilmesini amaçlayan INOGAT, * Hazar Havzası, Orta Asya ve Orta Doğu’dan Avrupa’ya Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya güzergahları aracılığıyla doğalgaz tedarikini amaçlayan NABUCCO, * AB merkez ülkeleri için güvenilir ve güvenli elektrik iletiminin sağlanması amacıyla, iletim sistemi operatörlerince oluşturulmuş bir birlik olan UCTE, * AB ile birliğin üyesi olmayan Balkan ülkelerinin de taraf olduğu Enerji Topluluğu Anlaşması. Türkiye ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri, AB’nin gündeminde olan tüm bu projeler ve enerji anlaşmalarının merkezinde yer almaktadır. AB’nin enerjide büyük ölçüde bağımlı olduğu Rusya ise nüfuzunu muhafaza etmek ve Avrupa’nın enerji arzında söz sahibi konumunu sürdürebilmek için yeni enerji projeleri planlamaktadır. ABD de ise, Orta Asya petrol ve doğal gaz kaynaklarının dünya pazarlarına bölgede rakibi olarak gördüğü Rusya üzerinden iletilmesini engellemeye çalışmaktadır. Görüldüğü gibi, RETUNSEE’nin kapsadığı coğrafya enerji alanında bir nüfuz savaşının konusu olmaktadır. Bölgede, enerjide entegrasyona yönelik projelerin bu nüfuz savaşı ile değil, projelerin gerçekleştirileceği ülke halkının çıkarları doğrultusunda oluşturulması gerekmektedir. Serbestleştirme/özelleştirme politikaları ile belirlenen ve sermayeye geniş imtiyazlar tanıyan enerji alanındaki entegrasyon projelerinin, kamu yararının ve çalışanların söz sahibi olduğu ilişkilerin gözetildiği bir zemine çekilmesi hedeflenmelidir. Enerji alanında örgütlü bulunan sendikalara büyük sorumluluklar düşmektedir. Sendikaların özellikle Türkiye’nin de içinde bulunduğu Güneydoğu Avrupa’da yaşadığı sorunlar büyük ölçüde ortaklaşmaktadır. Hayata geçen ve gerçekleştirilmesi planlanan boru hattı projeleri, bu hatların geçtiği ülkelerdeki sendikalara ortak hareket etme ve dayanışma içerisinde olma sorumluluğu yüklemektedir. Çokuluslu enerji ve kimya şirketlerinin bölgede yoğunlaşan yatırımları ve faaliyetleri, yeni örgütlenme olanaklarının değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Örgütlü olunan ve enerji projeleri gereği farklı ülkelerde faaliyet yürüten şirketlerde ise eşgüdüm içinde ve ortak bir sendikal mücadele pratiği yaratılmalıdır. Küresel çerçeve sözleşmelerin imzalanması gündeme alınmalı ve bu sözleşmelerin yaratacağı avantajlar değerlendirilmelidir. Bu gelişmeler ışığında bazı önerilerde bulunmak istiyorum: - AB’nin serbestleştirme ve sermayeye imtiyaz içeren enerji politikaları sorgulanmak durumundadır. Enerji politikalarının belirlenmesi, devletin dolayısıyla halkın söz sahibi olmadığı, tümüyle özel sektöre devredilmiş piyasa mekanizmalarına emanet edilemez. Dünya ekonomisinde yaşanan çöküş, devlet müdahalesi olmadan, piyasaların etkin çalışamayacağını göstermiştir. Krizin doğrudan sonuçları olan, işsizlik, ücretlerin düşürülmesi ve yoksullaşma, en başta üyelerimizi olmak üzere tüm çalışanların temel sorunu hale gelecektir. İşbirliğimiz, bu sorunlara karşı bölgede sendikalar ve emek örgütleri tarafından ortak tavır oluşturulmasını kolaylaştırmaktadır. Bu olanak değerlendirilmelidir. - AB ve AB’ye entegre olmaya çalışan Türkiye gibi ülkeler, enerji sektöründe özelleştirme politikalarını gözden geçirmek zorundadırlar. Enerji sektöründen devletin tümüyle çekilmesi, asıl hedef olan “arz güvenliği”ni de tehlikeye atacaktır. Aynı politikalar, halkın enerjiye daha ucuz ve güvenli ulaşmasının da önünde engel oluşturmaktadır. - Bölgemizde enerji sektöründeki entegrasyonun derinleşmesi, getirdiği bazı sorunların yanında sendikaların işbirliği için bazı olanaklar da yaratmaktadır. Bu olanaklar, sendikal faaliyetler sırasında yaşanan sorunlara karşı, farklı ülkelerdeki sendikal mücadelenin ortaklaştırılmasıyla değerlendirilmelidir. RETUNSEE, bu açıdan bölge sendikalarının attığı güçlü bir adımdır. Ağın etkinliğini artırmak, somut işbirliği zemini güçlendirmek ve kurumsal temsiliyet mekanizmaları içerisinde yer alınmasını sağlamak zorundayız. Enerjinin giderek artan önemi ve enerji alanındaki gelişmeler sendikaların küresel düzeyde işbirliği ve dayanışmasını zorunlu kılmaktadır. Bu işbirliği ve dayanışma, enerji kaynaklarına halkın kamusal bir hizmet olarak, eşit,ücretsiz ve güvenli erişimine ve dünya barışına önemli katkılar sağlayacaktır. Bölgesel ağ oluşturarak ne kadar önemli bir iş yaptığımız ortadadır. Bizim birlikte duruşumuz, ortak hareket etmemiz, enerji alanındaki politikalara müdahil olabilmemizi, özelleştirmelerin önüne geçebilmemizi sağlayabileceği gibi bölgemizde huzur, istikrar ve barışın da teminatıdır.
Mustafa Öztaşkın Genel Başkan