Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu Bileşenleri olarak 19 Mart Pazartesi günü Aliağa Demokrasi Meydanında Şeker Fabrikalarının Özelleştirilmesi ve İş Cinayetleri ile ilgili bir basın açıklaması yaptılar.
Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu, Şeker Fabrikalarının satışı ve Aliağa'dan son günlerde çok sık meydana gelen iş kazalarına ilişkin bir basın açıklaması yaptı.
Basın açıklamasına CHP Aliağa İlçe Başkanı Özcan Durmaz ve ilçe yönetim kurulu üyeleri, CHP'li Belediye Meclis Üyeleri Erol Güngör ve Ulviye Öztürk, Emekli-Sen Aliağa Şube Başkanı Sabahattin Yeşiltepe ile sivil toplum kuruluşu, temsilcileri, Ege İşçi Birliği, işçiler ve vatandaşlar katıldı.
Demokrasi Meydanında yapılan basın açıklaması öncesinde Aliağa Şube Başkanımız Ahmet Oktay bir konuşma yaptı. İşkazalarının artışına dikkatleri çeken Oktay'ın konuşması şöyle ,
"Biz bu meydanda daha önce defalarca haykırdık, ama sesimizi duyuramamışız demek ki, yine buradayız. Örneğin 2018'in Ocak ayında 143 emekçi iş cinayetlerine kurban gitti. Yine Şubat ayında 128 işçi yaşamını yitirdi, hatta bizim bölgemizde, Aliağa'da son dönemlerde iş cinayetlerinde yaşanan artışı hepimiz takip ediyoruz.
11 Ekim 2017 tarihinde Tüpraş'ta 4 emekçi kardeşimizi iş cinayeti sonucu kaybettik. Akabinde demir-çelik fabrkalarında, gemi sökümde daha dün Star Rafineri inşaatında yüksekten düştüğü için 22 gündür Ege Üniversitesi Hastanesinde tedavi gören Cihangir Mamak kardeşimiz yaşamını yitirdi.
Devletin resmi kurumları yaptığı araştırmalarda iç cinayetlerinin %98'inin önlenebilir olduğunu söylüyorlar. Peki önlemi kim alacak. Bizler bu konuda üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiriyoruz. İşverenler güya biz çalışanları korumak adı altında çıkardıkları 6331 sayılı işçi sağlığı ve iş güvenliği yasasıyla bizleri koruyor, soruyorum burada, bu yasa bizleri mi koruyor, işverenleri mi koruyor, kimseyi kandırmasınlar."
Oktay'ın konuşmasının bitiminde Platform adına Eğitim-İş Aliağa Temsilcisi Mustafa Gök basın açıklamasını okudu, açıklama şöyle ;
"Basına ve Kamuoyuna; Özelleştirme adı altında Cumhuriyetin ekonomik kazanımlarını yok eden siyasi iktidar, bu kez de 14 şekeri fabrikasını feda ediyor. 3 Nisan ile 18 Nisan 2018 tarihleri arasında yapılacak 3 gurup ihale ile tarımsal sanayinin can damarı ile şeker pancarı üretiminin hayat damarları koparılırken, GDO'lu tatlandırıcı üreten emperyalist şirketlerin önü açılıyor. Türkiye bu girişime karşı, çiftçisiyle, işçisiyle, sendikasıyla, kamyon şoförü ile tüketicisi ile, siyasi partileri ile demokratik kitle örgütleri ile ayakta ve direnmeye kararlıdır.
Şeker fabrikaları Türkiye Cumhuriyetinin yol göstericisi Devletçilik ilkesinin en güzel ve ilk hayata geçirilen adımlarından biridir. Uşak'ta Nuri Şeker öncülüğünde başlatılan şeker fabrikası ile Alpullu'da devletin başlattığı şeker fabrikaları yaklaşık aynı zamanda bitirilmiş ülkenin en acil gereksinimlerinden biri karşılanırken şeker pancarı tarımında da ilk planlı adımlar atılmıştır. Şeker fabrikaları, tüm ülke coğrafyasına yayılacak şekilde planlanmış ve hayata geçirilmiştir.
Pancar bitkisinin özellikleri nedeni ile yüksek rakımlı yerlerde de yetiştirilmeye başlanmış, bu yolla kırsal kesimden kentlere, Doğu'dan Batıya göç engellenmiştir. Zaman içinde dışardan şeker alan ülke, yerini dışarıya şeker satan ülke haline gelmiştir. Şeker fabrikaları aynı zamanda kurulu olduğu kentlerde sosyal ve kültürel hayatı geliştirmiş, yöneticisi ve işçisine vazife evi, sosyal konut, sosyal alanlar, spor tesisleri yaratmıştır.
Batı ülkelerinde devlet desteklemesi ile üretimini artıran tarım sektörü, artan stoklarını tüketmek için yollar ararken çözümü az gelişmiş ülkelerin tarım ve tarımsal sanayini çökertmede bulmuş, bu nedenle tarıma ve hayvancılığa desteğin kaldırılmasının propagandası yoğunlaştırılmıştır. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin arkasında emperyalist tekellerin 20 yıla varan "kararlı" ve hain mücadelesi vardır.
Türk halkı bu yıkıma izin vermeyecektir. İşçisiyle, sendikasıyla, çalışanlarının aileleri ile, pancar üreticisi ile, tüketicisiyle, siyasal partisiyle, demokratik kitle örgütüyle direnecek ve Cumhuriyetin bu ilk ekonomik kalelerini emperyalizmin insafına terk etmeyecektir." Özelleştirmenin getirdiği sonuçlardan birisi de iş cinayetleridir. Fabrikaların özelleştirilmesiyle birlikte işçilerin çalışma koşullarının ağırlaşması iş cinayetlerinde artışa sebep olmaktadır.
Nitekim içimde bulunduğumuz mart ayında, 5 işçi kardeşimiz peş peşe; göz göre göre gelen cinayetlere kurban gitti. Geride acılı aileler ve yoksul yaşamlarla birlikte, yaşamını kaybetme tedirginliğiyle çalışmak zorunda kalan işçiler kaldı. Defalarca söyledik, bir kez daha yineliyoruz. iş cinayetlerinin arkasında vahşi kapitalizmin dayattığı kuralsız ve örgütsüz çalışma koşulları yatmaktadır. Bütün bu iş kazaları gerekli tedbirler alınsaydı önlenebilirdi.
Bu sebeple bizler iş kazalarına iş cinayeti diyoruz. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin tedbirler sadece işverenlerin insafına bırakıldığında devletin gerekli denetimleri ve cezai yaptırımları uygulamadığında sonuç ortadadır. Acısı henüz taze olan; Tüpraş'ta kaybettiğimiz 4 işçi kardeşimizle ilgili davada tutuklu sanık kalmadı ve aileler de bir şekilde şikayetlerinde vazgeçtiler. Ne tesadüftür ki, bu gelişmenin hemen akabinde 5 işçi kardeşimizi daha bu cinayetlere kurban verdik.
Ülkemizde eğer bir savaş verilecekse, yılda en az 2000 işçinin hayatını kaybettiği bu iş cinayetlerine karşı savaş verilmelidir. Bunun yolu da, öncelikle, bütün işçilerin sendikalı ve kadrolu olarak güvenceli bir şekilde çalışmaları, işyerlerinde eski teknolojilerini yenilemeyen ve işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin gerekli tedbirleri hayata geçirmeyen işverenlere ağır yaptırımlar uygulanmasından geçmektedir.
Bunun için de iş teftişçilerinin sayısı artırılmalı, işyeri denetimleri özel sağlık ve iş güvenliği kuruluşlarıyla ve maaşını işverenden alan uzmanlarla değil, maaşı bizzat devletçe ödenen bağımsız müfettişlerce yapılmalıdır. Sendikaların ve işçi temsilcilerinin de bu denetimlerde taraf olarak müdahil olabilmesi sağlanmalıdır. sendikalar bunun için mücadele vermelidir. Uzun zamandır yüksek sesle dile getirdiğimiz bir isteğimizi buradan tekrar vurgulamak istiyoruz.
Ağır sanayi tesislerinin bulunduğu ilçemizde acil bir iş hastanesi kurulması gerekmektedir. Bırakın iş hastanesini yanık ünitesi bile bulunmayan devlet hastanesi yaralanan işçilerimize müdahalede eksik kalmakta; birçok arkadaşımız müdahale edilemediği için hayatını kaybetmektedir. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Kapitalizmin kar hırsına kurban verecek bir canımıza dahi tahammülümüz yoktur. Özelleştirmelere ve taşeron çalışmaya son verilmelidir.
Sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır. Buradan yüksek sesle bir kez daha söylüyoruz; iş cinayetleri son bulsun; işveren tarafından gerekli iş sağlığı güvenliği tedbirleri alınsın ve ilçemize acilen bir iş hastanesi kazandırılsın. Bizler Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu Bileşenleri olarak; iş cinayetlerinin yakından takipçisi olacağımızı kamuoyuna bir kez daha belirtmek istiyoruz..
Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu Bileşenleri