Özgür ve güçlü işçi ve işveren sendikaları demokratik rejimlerin varlığı için son derece önemli kuruluşlardır. Özellikle işçi sendikaları temsil ettikleri veya edebilecekleri işçi sayısının büyüklüğü, üretimden gelen güçlerini grevler aracılığı ile kullanabilme olanakları işçi sendikalarını demokratik ve ekonomik oluşum içinde daha da önemli kuruluşlar durumuna getirmektedir.
Uluslararası kuruluşlarca kabul edilmiş ilkelere göre sendikalar her şeyden önce özgür olmalıdır. Bu sözcük işçi sendikalarının hükümet, kilise-cami, işverenler ve siyasi partiler karşısında bağımsız olmasını ifade eder. Tek başına bağımsız olmaları da yetmez, işçi sendikalarının işlevsel olmaları ayrıca güçlü olmalarına da bağlıdır.
İşçi sendikaları
Bu bağlamda işçi sendikalarımızın bir değerlendirmesini yaparsak karşımıza parçalı ve güçsüz bir işçi hareketi örgütlenme modeli çıkmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (ÇSGB) verilerine göre 31 Temmuz 2011 tarihi itibarı ile ülkemizde üç konfederasyon ve bunlardan Türk-İş’e bağlı 33, DİSK’e bağlı 16 ve Hak-İş’e bağlı 11 sendika ayrıca hiçbir konfederasyona bağlı olmadan var olan 44 bağımsız sendika vardır. Bu 104 sendikanın içinde sadece 46’sının toplusözleşme yapma ehliyeti vardır. Örgütsel olarak fazlaca bölünmüş olan sendikalarımız sayısal olarak da güçsüzdür. 1970’lerde 3 milyon üyeye sahip sendikalarımız bugün ekonomik krizler, özelleştirmeler, küreselleşme olgusu nedeni ile 500 bin dolayına gerilemiştir. İş sözleşmesine dayalı olarak çalışan 12 milyon işçinin var olduğunu düşünürsek işçilerimizin sendikalarda örgütlenme oranının yüzde 5’lerde olduğu sonucuna varırız.
İşçi sendikaları güçsüz oldukları gibi bağımsız da değildir. Ülke yönetimine egemen olan siyasi irade sendika bağımsızlığı kavramından rahatsızdır. Bu nedenle kendisi ile uyum içinde çalışacak, suskun, edilgen ve güdümlü sendikalar yaratmak istemektedir. Egemen siyasal güç bu amacında da başarılı olmuştur. Bir konfederasyon tamamen yandaş yapılmış, devlet erki kullanılarak üye sayısı arttırılmış, iktidara biat ettiği için ödüllendirilerek başkanı milletvekili yapılmıştır. En çok üyeye sahip konfederasyon ise iktidarın işçi karşıtı politikaları karşısında suskun kalarak hükümete dolaylı destek sağlamıştır. 4857 sayılı İş Yasası’nda esnek çalışma, çağrı üzerine çalışma, özel istihdam büroları, işçinin feshe karşı yetersiz korunması, kamu kuruluşlarının hızla yerli ve yabancı tekellere satılması ve işçileri işsiz bırakan özelleştirmeler, işsizi yeterli olarak koruyamayan işsizlik fonunun yağmalanması, yabancıların çalışma izinlerinin genişletilmesi ve şimdilerde bölgesel asgari ücret, kıdem tazminatının kaldırılması, memurlara grevli toplusözleşmeli sendika hakkının tanınmaması hep AKP iktidarı döneminde Türk-İş ve Hak-İş konfederasyonlarının susması nedeni ile gerçekleştirilmiştir. Üstüne üstlük bu iki konfederasyon, işçileri ve sendikaları siyasetin dışında tutarak AKP’nin büyük çoğunlukla iktidar olmasına katkıda bulunmuşlardır.
İşçi hareketinin amiral gemisi Türk-İş 10 Aralık tarihinde genel kurulunu yapacaktır ve Türk-İş tabanında bu suskun yönetime karşı büyük bir infial vardır. Tabanın baskısı ile Türk-İş’e üye 10 önemli sendika Sendikal Güç Birliği Platformu adı altında, işçi çıkarlarına uzak kalan yönetime bir sessiz devrim, bir başkaldırı örgütlenmesi başlatmıştır.
Türk-İş içinde konfederasyonun renksiz, heyecansız, siyaset dışı sendikacılık anlayışına karşı örgütlenme yeni değildir. 1970’li yıllarda da Sosyal Demokrat Hareket adı altında bir girişim başlatılmış, Türk-İş’in sosyal demokrat kulvarda açık politika yaparak ülke siyasetine yön vermesi istenmiş ama başarılı olamamıştır. Bu kez koşullar daha da ağırlaşmış, beş milyon işsizin, bir o kadar kayıt dışı çalışanın varlığı, taşeronlar aracılığı ile güvencesiz istihdam, iktidar işveren işbirliği ile sendikaları kâğıttan kaplana çevirme çabaları işçi hareketini taşma noktasına getirmiştir.
Şu iyi bilinmelidir ki siyasette etkili olmayan işçi hareketi sürekli kaybedecektir. Dünyada bunun birçok örneği vardır. İşçi sendikaları üyelerini ve işçileri sosyal ve siyasal konularda sürekli eğiterek işçiler ve sendikalar yararına çalışacak, kendilerinin de yönetiminde etkili olacakları bir partiyi iktidar yapmadıkça, ezilmeye, sömürülmeye ve kaybetmeye devam edeceklerdir. Sendikaların etki alanına girebilecek SGK kapsamında olan 60 milyon insanın varlığı asla unutulmamalı ve sendikalar kendi güçlerinin ayırdına mutlaka varmalıdır.
İşçi hareketi
Tabandan gelen işaretler uyuyan devin uyandığı yolundadır ve 10 Aralık günü Anadolu’dan gelecek işçiler Ankara’da kongre salonunun dışında gelişmeleri gözlemek isteyecektir. Yansıyan haberlere göre Türk-İş yönetimi oluşabilecek işçi birikiminden kongreyi kaçırmak amacı ile genel kurulu kentin çok uzağında Esenboğa’ya yakın bir salonda yapma kararı almıştır. Bu karar Türk-İş yönetiminin işçiye yabancılaştığı ve işçiden korktuğu izlenimi doğurabilecek yanlış bir karardır. Türk-İş yönetimin in değişmesi ciddi bir olasılıktır. İşçiler dinamik, konuşan ve siyaseti etkileyen bir Türk-İş istemektedir. Eğer çalışmalarını Anadolu’da sürdüren platform başarılı olursa işçi hareketimiz işçi yararına bazı ciddi değişimleri mutlaka yaşayacaktır.
10 Aralık tarihi Türk sendikacılığında yıldızın parladığı, özgür, bağımsız, ödünsüz sendikacılığın miladı olabilir. Umarız Sendikal Güç Birliği Platformu sendikacılığımızın küllerinden yeni, dinamik ve çağına yaraşan bir sendikal hareket yaratabilir. Dört yol ağzındaki sendikacılığımızın Türk-İş delegeleri umarız sağlıklı kararlar alırlar.