"Sermaye Birikirken: Osmanlı, Türkiye, Dünya" , yurtdışından dönüşümde kitapçıların raflarında beni karşılayan ilk kitaplardan birisi oldu. Boğaziçi Üniversitesi'nde iktisat hocamız olan Prof. Dr. Oya Köymen 'in bir yandan güncel Türkiye'yi analiz eden, bir yandan da kapitalizmin İngiltere'de sanayi devriminde yoğunlaşarak günümüze akan küreselleşmesini aktaran siyasi tarih çözümlemeleri ile akıcı bir gerilim romanı lezzetinde bir kitap.
"Sermaye Birikirken: Osmanlı, Türkiye, Dünya" , yurtdışından dönüşümde kitapçıların raflarında beni karşılayan ilk kitaplardan birisi oldu. Boğaziçi Üniversitesi'nde iktisat hocamız olan Prof. Dr. Oya Köymen 'in bir yandan güncel Türkiye'yi analiz eden, bir yandan da kapitalizmin İngiltere'de sanayi devriminde yoğunlaşarak günümüze akan küreselleşmesini aktaran siyasi tarih çözümlemeleri ile akıcı bir gerilim romanı lezzetinde bir kitap. (Yordam Kitap, 1. basım, Mart 2007, 264 sf.) Yayınevinin notuyla, sermaye birikirken "ötekilere" , yani sermaye sınıfına dahil olmayan çoğunluğa neler olduğunu tarihsel ve güncel öykülerle sergileyen bu kitabı bir çırpıda bitirirken, bir yandan da geçen hafta içerisinde çoğunluk hissesinin gerçek sahiplerinin kimler olduğunun hâlâ anlaşılamadığı bir finansal spekülasyon ve rant şirketine birkaç yıllık kârlarının karşılığı satılıveren petrol-kimya devi PETKİM'in şahsında, ulusal kaynaklarımızın nasıl talan edilmekte olduğunu gazeteler ve görsel medyadan izlemekteydim. Benim öğrenci olduğum 78'li yılların üniversite dünyasında anlaşılamayacak bir duyarsızlıkla, akademi dünyası 2000-sonrasında giderek hızlandırılan özelleştirmeler skandallarına eklenen bu yeni örneğe karşı son derece kayıtsız ve ilgisiz davranmaktaydı. "Türkiye'ye artan yabancı sermaye ilgisi", "PETKİM'i piyasanın beklentilerinin üzerinde fiyata sattık", "IMF çıpası devam etmeli "... başlıkları altında sürdürülen bu kolektif emperyalist saldırıya Türkiye'nin 68'li ve 78'li yıllarda göstereceği kesin olan toplumsal direnç kırılmış, etkisizleştirilmişti. Oya Hoca'nın kitabı benim için bu yakın tarihçeyi çarpıcı örneklerle dile getiren bir başvuru kitabı oldu. Bu yakın tarihçenin önemli dönüm noktalarını bir çırpıda özetleyiveren dördüncü bölümünde Oya Hoca şu gerçeklerin altını çiziyordu: "Mali piyasaların bütünüyle kuralsızlaştırılması 1985'te resmen Londra'da açıklandı. Kuralsızlaşma, evrenin yaratılışına gönderme yapan 'büyük patlama' oluyordu. Artık her isteyen (bankalar, büyük mali kuruluşlar ve şirketler) borsalarda istediği gibi spekülasyon yapabilecek, borsa kazançları üstündeki vergiler düşürülecek, merkez bankalarının denetimi kaldırılacak, parasal sermaye bilgisayarlı iletişim sayesinde anında dünyadaki herhangi bir borsaya kolaylıkla girip çıkabilecek, borsalar arasındaki faiz ve kur farklarından havadan büyük kazançlar elde edilebilecekti. Bunun adına da dünya ekonomisi ve para piyasalarının küreselleşmesi dendi." "Borsa spekülasyonu gerçek ekonomileri inanılmaz boyutlarda istikrarsızlaştırdı. Hisse senedi spekülasyonunun yanı sıra, devlet borçlanma tahvilleri de doğal spekülasyon konusuydu. Neoliberal politika paketinin bir parçası olarak zenginler ve sermayedarlardan alınan vergiler düşürüldüğü için, devletler askeri ve asgari harcamaları için bile sürekli borçlanma ihtiyacındaydı. Hangi devlet daha yüksek faiz verirse uluslararası fonlar oraya koştuğundan, bu bir yandan içinden çıkılmaz bir borç yükü ve kısırdöngü yaratıyor, öte yandan da yüksek faizli borçlar ancak yeni ve daha yüksek faizli borçlarla ödenebiliyordu." "Borçların ödenebilmesi için ikinci kaynak, özelleştirmelerle devletlerin malvarlığını satmasıydı. Uluslararası sermaye, genellikle de yerli sermaye ile işbirliği içinde özelleştirme ihalelerini kazandığı zaman ülkeye döviz giriyordu. Bu paranın bir bölümü borç ödemeye, bir bölümü de ithalat artışına gidiyordu" (sf. 186-87). Oya Köymen Hoca 1983'te 5.000 kamu görevlisi ile birlikte "1402'lik olur" ve üniversiteden ayrılmak zorunda bırakılır. Yıllar süren hukuk mücadeleleri sonucunda 1990'da üniversiteye geri dönüşünde ise iktisat ders kitaplarında, akademik dilde ve üniversite yaşamındaki ortam, Oya Hoca'nın kendi deyişi ile "çarpıcıdır". "Ders kitaplarında makroekonominin kurucusu Keynes dipnota atılmış, iktisatta giderek artan karmaşıklıktaki matematiksel modelleriyle neoklasik iktisat tam bir egemenlik kurmuştu. Ekonomi lisans programlarında 'iktisat tarihi' seçimlik derslerin arasında bile marjinalleşmiş durumdaydı. Artık akademik dilde 'araştırmadan' çok, 'projelerden' söz edilmeye başlanmıştı . 'Üniversite-sanayi işbirliği' genel başlığı altında 'araştırma projeleri' dönemine girilmişti. Üniversite ya da bilimsel yayınevleri yerine artık araştırma projelerinin yayıncıları TÜSİAD, Odalar Birliği ya da Dünya Bankası gibi kuruluşlar olmaya başlamıştı. Bu ilişkinin bilimsel özgürlük ve özerklikle bağdaşıp bağdaşmayacağı tartışma konusu bile değildi. Çünkü bu hal sanki üniversitenin 'doğal' bir durumuymuş gibi sunulmaktaydı." (Sf. 18) Bu koşullar altında Türkiye ve benzeri azgelişmiş ülkelerde yeni-emperyalizmin özelleştirmeler, esnekleştirmeler ve kuralsızlaştırmalar ile sürdürdüğü "kolektif" saldırılara, üniversitelerden ve daha geniş olarak akademi ve bilim dünyasından herhangi bir tepkinin gelmesi beklenebilir miydi?