YAZININ başlığını eminim hepimizin yıllardır duyduğu âdeta ezberlemek zorunda kaldığı, bir beylik laftan seçtim. Gerçek bir piyasa ekonomisini bilmeyen, anlamayan, kendi ülkesinin üretim dinamiklerine inancı olmayan, stratejik önem, ulusal sermaye, markalaşma, pazar payı gibi kavramlardan bihaber birtakım sözde ekonomi yazarları ve yorumcuları bu tür sıradan lafları kullanmaya pek meraklılar.
YAZININ başlığını eminim hepimizin yıllardır duyduğu âdeta ezberlemek zorunda kaldığı, bir beylik laftan seçtim. Gerçek bir piyasa ekonomisini bilmeyen, anlamayan, kendi ülkesinin üretim dinamiklerine inancı olmayan, stratejik önem, ulusal sermaye, markalaşma, pazar payı gibi kavramlardan bihaber birtakım sözde ekonomi yazarları ve yorumcuları bu tür sıradan lafları kullanmaya pek meraklılar.
TÜPRAŞ’ın ilk satışına benzer, garip tartışmalı ve soru işaretleri ile dolu bir özelleştirme uygulaması da geçen hafta PETKİM ile yaşandı. İktidarın ve IMF’nin âdeta gönüllü sözcülüğünü yapan, bu kerameti kendinden menkul bazı ekonomi yazar ve yorumcuları haklı itirazlar ve eleştirilere karşı hemen ahkâm kesmeye başladılar.
ABD’de devlet engel oluyor
ANCAK, kulaktan dolma, basmakalıp, birkaç klişe lafla, kamuoyunu PETKİM özelleştirmesinin meşruiyeti konusunda ikna etmeye çalışan bu çevreler hiçbir biçimde inandırıcı olamıyor. Ülkenin milli birikimleri ile kurulan, tekel niteliğindeki kârlı bu dev petro-kimya tesisinin özelleştirilmesi tüm ulusu, tüm fertleri doğrudan ilgilendiren bir hadisedir. PETKİM’in 50’den fazla petro-kimya ürünü, imalatı bu kuruluşa, Türk sanayinin en kritik kurumlarından birisi olması özelliğini vermektedir. Böylesi bir kuruluşun, kimliği, tecrübesi, niyeti, geçmişi bilinmeyen hatta ortakları tanınmayan bir oluşuma devredilmek istenmesi elbette ki, kuşku yaratır, elbette ki itirazlara yol açar. ABD, Fransa, İspanya gibi gelişmiş zengin ekonomilerde buna benzer satışlara hem kamuoyu, hem de devletin nasıl müdahil olduğu ve rezerv koyduğu herkesçe malumdur.
Kirli parayı aklıyorlar
SERMAYENİN milliyeti olmaz, paranın kökeni sorulmaz gibi ilkel-vahşi bir kapitalist anlayışı sanki gerçek bir piyasa ekonomisi kuralıymış gibi gösterenler bilerek veya bilmeyerek yanlış yapmaktadırlar.
Kirli ve kara parayla bu ülkede her kuruluşu, her müesseseyi, her değeri satın almak mümkün mü olacaktır? Uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, yolsuzluk vb. gibi yasa dışı yollarla elde edilen kirli paraların rahatlıkla aklandığı bir açık pazar mı olmamız isteniyor? Bu ülkenin milli tasarruflarıyla kurduğu, dev petro-kimya tesisini satın alarak, ekonomi için stratejik üretim değeri çok yüksek olan bu müesseseye, sahip olacak kişi ve grupların niyeti, tecrübesi, birikimi, planları ve paranın kaynağı elbette bilinmeli ve sorgulanmalıdır. Bu ülkeye kalıcı-katma değer yaratan, ihracata odaklı, istihdam sağlayan, doğrudan yabancı sermaye gelmesini aklı başında herkes istiyor.
Bu kadar mı onursuzuz?
AMA sat-kurtul mantığı ile kârlı, tekel niteliğindeki stratejik üretim tesislerini satarken, ulusal çıkarlarımızı, rekabet gücümüzü, milli sermayenin ayakta kalmasını sağlayacak bir bakış açısına kim gereksiz diyebilir?
Türkler’i soykırımla suçlayan Ermeni Diasporası’nın en önde gelen finansör isimlerinden olan bir kişiye, PETKİM’i genel seçimlere 15 gün kala apar-topar satmak zorunda mıyız?
Biz bu kadar mı ilkesiz, onursuz, paragöz ve istikbalini harcayan bir milletiz?
PETKİM’i, şeffaf rekabetçi bir biçimde ve hak ettiği değere elimizi öpene satabiliriz.
Milyonlarca dolar kâr eden böyle bir dev petro-kimya tesisini bu kadar kuşkulu ve şaibeli bir satışın öznesi yapanlar hem yasalar nezdinde, hem de kamu vicdanında mahkum olabileceklerinden hiç mi endişe duymuyorlar, doğrusu merak ediyor insan...
Sonuç olarak; sermayenin milliyeti olmaz, paranın kökeni sorulmaz diyenlerin de, milliyetinden şüphe etmek gerekir desek, acaba çok mu haksızlık etmiş oluruz?