• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

SGBP İddialarının Neresinde?

Kurulduğu 1952 yılından beri Türk-İş, bürokratik bir aygıt olarak varlığını sürdürdü. Türk-İş bürokrasisinden ilk ayrışma 1967’de bazı sendikaların DİSK’i kurmasıyla yaşandı. Daha sonraki yıllarda ’89 Bahar Eylemleri ve Büyük Madenci Yürüyüşü gibi gelişmelerin ortaya çıktığı dönemler dışında, Türk-İş’in çizgisini sarsan mücadeleci bir değişim yaşanmadı. 89’da öne çıkan yerel platformlar, kimi mücadeleci şubeler ve genel merkez yöneticileri süreç içinde tasfiye oldu.

Kadir Yalçınkaya
30.09.2013

Uzun yıllardan sonra 2011 yılında, Türk-İş genel kurulu öncesi bir araya gelerek Sendikal Güç Birliği Platformu’nu oluşturan sendikaların çıkışı önemliydi. Özellikle Türk-İş üyesi ileri işçiler arasında bir heyecan yaratan Güç Birliği, yayınladığı bildirgeyle, Türk-İş’in geleneksel uzlaşmacı ve bürokratik sendikal anlayışıyla arasına bir çizgi koyacağını, tabanın söz ve karar alma hakkı ilkesine uyacağını, sınıftan kopuk tutumun terk edileceğini ilan etti. “Demokratik, Mücadeleci ve Güçlü Yeni Bir Sendikal Hareket İçin Bir araya Geldik, Yola Çıkıyoruz” başlıklı bildirgede şöyle deniliyordu: “Biz sendikal mücadele hedefleri ve yolları bağlamında anlayış birliği içinde olan, Türk-İş’e üye sendikalar olarak; demokratik ve sınıf mücadelesi perspektifine sahip güçlü yeni bir sendikal hareket yaratmak üzere yola çıktık. Türkiye sendikal hareketinin; kan kaybı, güçsüzleşme ve güven yitimi ile kendisini gösteren gerileme evresinin artık sona erdirilmesi için kararlı bir müdahaleyi gerekli görmekteyiz. Sendikal hareket baştan aşağıya kendisini yenilemeden ve yeni bir enerjiyle mücadeleye girmeden bu evrenin aşılması mümkün olamaz. Geçici, günübirlik, kişilere bağlı çözüm arayışlarının vakti geçmiştir. Esaslı, yapısal bir müdahaleye ihtiyaç vardır.”

Bu iddialı çıkışına rağmen Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) neden beklentileri karşılayamadı? Neden mücadeleci, demokratik ve sınıf örgütü perspektifine uygun davranamadı? Eleştirdiği Türk-İş karşısında nasıl bir tutum sergiledi? Platform içerisindeki tek tek sendikaların üyelerinin söz ve karar alma süreçlerine katılımı ne durumda? Yazımızda bu sorulara yanıt aramaya çalışacağız.
 

SENDİKAL DEMOKRASİ

Sendikal Güç Birliği’ni oluşturan sendikaların önemli bir bölümünde, sendikal demokrasinin yerinde yeller estiğini söyleyebiliriz. Örneğin Belediye-İş Sendikası yönetimi, mücadeleci bir sendikal anlayışı ve sınıfın birliğini savunan işyeri temsilcisi ve şube yöneticisi karşısında aldığı tutumla, eleştirdikleri anlayışa rahmet okuttu. Şube başkanları ve mevcut yönetimleri görevden almak, şubeleri işçilerin iradesine rağmen olağanüstü genel kurula götürmek, daha da olmazsa işyerlerini başka şubelere bağlamak gibi kendi koltuklarını korumak için her yol ve yöntemi mubah gördüler.

Tez Koop-İş Sendikası’nda yaşanan son gelişmeler de söylenecek söz bırakmayacak cinsten. Migros’taki TİS sürecine tepki gösteren işyeri temsilcilerini görevden alan, merkezi eleştiren şube başkanlarının maaşlarını kesen, sendikaya ait araçları elinden alan, telefonunu kesen bu bürokratlar, koltuklarını korumak için her türlü hile hurdaya başvurmaktan geri durmuyor. Olağanüstü kongreyle yönetime gelenler, sendikayı kayyuma teslim etmekten çekinmedikleri gibi genel başkan, giderayak sendikada üst düzey uzman olarak işbaşı yapmaktan çekinmedi.

Güç Birliği içerisinde yer alan başka sendikalarda da şubeyi kapatma, temsilciyi görevden alma, işçileri ve temsilcileri TİS sürecine ve karar mekanizmalarına katmama, İzmir Sendikalar Birliği örneğinde olduğu gibi şubelerinin ya da üyelerinin yerel mücadele platformları içerisinde yer almalarını engelleme gibi tutumlarla sıkça karşılaştık.
 

SGBP VE TÜRK-İŞ

Türk-İş’te yaşanan son gelişmeler karşısında ortaya konan görüş ve yaklaşımlar da SGBP’nin sendikal bürokrasiye yaklaşımındaki sorunu gözler önüne seriyor. Tek Gıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel, Mustafa Kumlu’nun istifasının yaşandığı günlerdeki görüşü özetle şöyleydi: “Kumlu istifa etmedi, ettirildi. Sendikal hareketi pasifize etmenin, Türk-İş’i bitirmenin son hamlesidir bu. Kumlu istifa etmek yerine olağanüstü genel kurula gitmeliydi.” Yine Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın, “Tek kişinin istifasıyla suların durulmayacağını, yapılması gerekenin yönetimin tümden istifa etmesi ve seçimli olağanüstü kurul kararı alınması” olduğunu söyledi.

Görüldüğü gibi Türk-İş yönetiminin hükümetle yakın ilişkisinin burjuva medyada bile sayfa sayfa haber yapıldığı bu dönemde bile, utangaç bir eleştirinin ötesine geçilmemiş, bürokrasinin ve işbirlikçiliğin adı konmamış, üstü kapalı da olsa uzlaşma kültürüne uygun bir yaklaşım sergilenmiştir. Bu yaklaşım “Nasıl bir Türk-İş?” sorusuna verilen “Farklı sendikal anlayışları kapsayacak, çoğulculuk içinde bütün sendikaları kucaklayacak bir Türk-İş” yanıtında da kendisini gösteriyor.

Bütün anlayışların temsilinden mücadeleci bir Türk-İş çıkıp çıkmayacağından öte, bu temsiliyetin neye dayandığı değil midir asıl önemli olan? “Olağanüstü” genel kurul fikrini fazlasıyla önemsediği anlaşılan SGBP’nin, çıkış yaptığı “olağan” genel kuruldaki prestiji yakalayabileceği bile şüphelidir üstelik. Sosyal güvenlikten, sendikalar yasasına, taşeron uygulamalarından iş kazalarına, kıdem tazminatından, kiralık işçiliğe sayısız saldırının baskısı altındaki işçi sınıfının hangi hareketini örgütleyerek talep edilmektedir bu olağanüstü genel kurul! Bir dönem Türk-İş bürokrasisinin canını ciddi şekilde sıkan İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu’nun etkisinin yanına bile yaklaşamamıştır SGBP. Bu kadar genel merkez sadece bir ildeki şubeler kadar bile işçiyi harekete geçiremedi, işyerlerine ulaşamadı, ulaşmaya da çalışmadı. Sorun da burada zaten...

Sonuç olarak SGBP, Türk-İş bürokrasisine ve uzlaşmacı sendikal anlayışa karşı bir iddiayla ortaya çıktı, ancak bunun gereğini yerine getirmedi. Çünkü her düzeyde yöneticilerin seçimle gelmesi, işçinin iradesinin etkin kılınması, sendika içi demokrasinin merkez yöneticilerin insafına kalmaması, sendikacıların işçi gibi yaşaması söz konusu iddialar bakımından hayati önemdedir. “Kendine demokrat” tutumlar ve söylemlerin de artık tutmayacağı ortada. Hükümetin yasalarla ve baraj tehditleriyle rehin aldığı sendikaların, mücadeleci bir anlayışla yenilenmesi bugün dünden daha yakıcı bir biçimde dayatıyor kendini. Bunun için SGBP’nin kuruluş bildirgesinde de denildiği gibi “Esaslı, yapısal bir müdahaleye ihtiyaç var.”
 

DAYANIŞMA VE SINIF POLİTİKASI

Güç Birliği, sadece sendikal demokrasi değil sınıf dayanışması konusunda da bildirgede ortaya konan ilkelere yaklaşamamıştır bile... Ülkenin birçok yerinde sendikalı/sendikasız işçilerin yaptığı grevler ve direnişler karşısındaki tutumu tam bir duyarsızlık örneğidir.

Sorun sadece sendikal demokrasi ya da çalışma yaşamının sorunlarına dair tutumda da değildir. Milyonların sokağa döküldüğü Gezi direnişi boyunca sessiz kalan Güç Birliği, müzakere ve barış süreciyle de uzun süredir memleket gündeminin en tepesinde yer alan Kürt sorunu konusunda net bir politikadan yoksun. Suriye’deki gelişmelerle birlikte ortaya çıkan savaş ihtimali bile Güç Birliği’ni harekete geçirmeye yetmedi. Türk-İş’in üst bürokrasisi Gezi’den, Kürt sorunu ve Suriye politikasına kadar her adımında AKP hükümetini açıkça desteklemekten geri durmazken, SGBP sustu.

Kaynak: Evrensel Gazetesi